*

  • international monetary fund'un turkcesi. (bkz: imf)
  • 1945'te yaşama geçen imf'nin halen aynı zamanda tümü bm üyesi olan 187 üyesi var. kuruluş amacı, dünya ekonomisinde parasal istikrarı korumak ve ekonomik gelişimini sağlamak olarak tanımlandı.
  • upf , yakın zamanda bu kısaltmayı duymaya başlayacağız. imf yok upf var
    merak eden takip etsin
  • uluslararası para fonu (ımf), her yıl düzenli olarak hazırladığı dünya ekonomik görünüm raporunu açıkladı.

    ımf'nin bu son raporu, türkiye'nin 2023 yılı büyüme tahmininde önemli bir revizyona işaret ediyor.

    ımf, raporunda türkiye'nin 2023 yılına ilişkin büyüme tahminini 0,3 puan artırarak 3%'e yükseltti. bu revizyon, türkiye'nin ekonomik performansı hakkında ımf'nin daha olumlu bir perspektif kazandığını gösteriyor.

    bununla birlikte, 2024 yılına dair büyüme tahmini 2,8%'e düşürüldü. bu durum, türkiye'nin ileriki yıllarda daha dengeli bir büyüme oranına doğru ilerleyeceğini işaret ediyor.
  • ülkemizin de dahil olduğu pek çok geri ve orta kapitalist ülkenin uygulamaya mecbur kaldığı küresel emperyalist sömürü düzenine bağımlı piyasacı büyüme politikaları kapsamında, yatırım için gereken resmi finansman kaynağını oluşturan uluslararası para fonu ve uluslararası yağmacılık kurumudur.

    <<bazı dönemlerde insanların yalnız yağma ile yaşadıkları geleneksel kanısı yaygındır. ama yağma edebilmek için, yağma edilecek bir şeyin olması gerekir, yani üretimin olması gerekir. ve yağma tarzının kendisini de tayin eden şey, bu üretim tarzıdır. bir stock-jobbing nation, örneğin hayvancılıkla uğraşan bir ulus gibi yağma edilemez>> *[karl marx, ekonomi politiğin eleştirisine katkı]

    tarihte sınıfların ve sömürünün ortaya çıkışıyla kendini göstermeye başlayan yağmacılığın ilk zamanlarında takas yoluyla gerçekleştirilen ticaret, üretim hacminin ve ticari ilişkilerin genişlemesiyle değişimin yoğunlaşarak daha dolaylı hale gelmesini ve değişim için her yerde geçerli olan bir nesnenin yani paranın kullanılmasını gerektirmiştir. kolay işlenebilmesi ve dayanıklı olması nedeniyle madenler, madenlerin içerisinde de altın zorunlu olarak ön plana çıkarak bu işlevi üstlenmiştir. üretim ilişkilerinin gelişimi sürdükçe giderek artan ticaret hacmi giderek daha fazla altının dolaşıma girmesine yol açmış ve böylece küçük altın parçalarının yerini külçeler almıştır. külçeleri taşımanın güçlüğü, altının belli bir yerde stoklanarak stoktaki her birim altına karşılık gelen kağıtların basılmasına ve altın yerine bu kağıtların dolaşıma girmesine yol açmış, böylece altına karşılık kağıt para basma kuralı ortaya çıkmıştır.

    gerek, 1929 ‘daki büyük krizi takip eden dönemde dünya altın üretiminin para gereksinmesini karşılamada yetersiz kalması ve böylece altına karşılık para basma kuralının genel olarak uygulanamaması sonucunda bir ülkenin parası ile başka bir ülkenin parasının arasındaki değer ilişkisinin saptanamamasının kapitalizm için hayati önemi olan uluslararası ticari ilişkileri azaltması, gerekse 1917 ekim devrimi sonucunda kurulmaya başlanan sosyalist üretim ilişkilerinin kapitalizmin hakimiyet alanını daraltması, yağmacıları bir ortaklığa yönlendirmiş ve emperyalist paylaşım savaşlarının yarattığı yıkımdan en az etkilenen emperyalist ülke olan abd sahip olduğu güçle bu ortaklığın patronu olmuştur.

    işte bu ortaklığın zehirli meyvesi uluslararası para fonu ya da ingilizce kısaltmasıya imf, 1 ve 22 temmuz 1944 tarihleri arasında kapitalist ülkelerin katılımıyla, abd’nin bretton woods kentinde gerçekleştirilen ve amacı “uluslararası ticaret ve para sistemine ilişkin sorunları çözmek üzere ortak politika yürütecek uluslararası örgütleri kurmak” olan konferans sonucunda ortaya çıkmıştır. söz konusu konferansın başlıca sorunu uluslararası kurallara göre işleyecek altın esasına dayalı yeni bir para sistemi oluşturmaktı. her ülkenin parasının, bir altın ağırlığıyla belirlenmesi ve altına veya bir başka paraya çevrilebilir olması esası kabul edildi. ama bu koşulu gerçekte sadece abd doları sağlayabiliyordu. anlaşmaya imza atan her ülke kambiyo fiyat istikrarını sağlamakla yani dolayısıyla dünya altın rezervlerinin yüzde yetmişini elinde bulunduran abd’nin ulusal para birimi dolar karşısında kendi parasının değerini sabitlemekle ve dış ticaret dengesine sıkı sıkıya bağlı olan gelir-gider dengesini sağlamakla yükümlü tutuldu. bu durumda, gelişmiş kapitalist ülkelere çoğunlukla hammadde ya da ucuz mal satan ve kalkınma için ihtiyaç duyulan makina ve teçhizat gibi pahalı üretim malları satın almak zorunda olan geri kalmış kapitalist ülkeler gelir-gider dengelerini sağlama konusunda sıkıntı çekecekti. işte bu noktada merkezi washington’da bulunan uluslararası para fonu (international monetary fund, ks. imf) oluşan açığı kapatmak için gereken krediyi sağlayacak olan organdı. ödemeler dengesi açığını kapatmak çok büyük sorun olduğunda ise ımf’nin pek kolay vermediği bir onay ile paranın dolar karşısındaki değeri üzerinde ancak değişiklik yapabiliyordu. işler daha kötüye giderse borç alabilecekleri başka bir kurum olarak ve sonradan dünya bankası’nın da temelini teşkil edecek olan uluslararası imar ve kalkınma bankası kuruldu. söz konusu bankadan kredi alabilmenin ön koşulu da ımf’ye üye olmaktı.

    bretton woods anlaşmasıyla kurulan bu sistem belli bir süre işledi, ancak daha sonra abd’nin ödemeler dengesi özellikle 60’lı yıllardan itibaren sürekli açık vermeye başladı. bu da söz konusu sistem çerçevesinde altına karşılık olarak basılan dolar miktarındaki artışın dünya genelinde artan ticaret hacmine denk düşmeyen bir seyir izlemesiyle kendisini hissettirdi. özellikle almanya ve japonya gibi kapitalist ülkelerin üretim araçlarına ilişkin dışsatımlarını arttırmalarıyla abd, geri kalmış kapitalist ülkelerin kalkınma için ihtiyaç duydukları üretim mallarını satın alabilecekleri tek ülke olmaktan çıktı. abd 1958-1960 aralığında elindeki altın stoklarının yüzde 20’sini kaybetti. ancak rezervlerinde milyarlarca “dolar” bulunduran diğer ülkeler doların değer yitirmesiyle büyük kayıplara uğrama tehlikesiyle karşı karşıya olduklarından bunu engellemek adına dolar alıp altın satmaya başladılar. ancak bu hiçbir işe yaramadı ve altın kambiyo sistemi daha fazla sürdürülemedi. böylece 1967 rio de janeiro konferansı’nda alınan kararlara dayanarak abd doların altına çevrilebilirliğini 1971’de kaldırdı. bu durum artık abd’nin altına karşılık olarak para basmayacağını ifade ediyordu.

    böylece bretton woods sistemi çöktü. ama onun işlemesinden sorumlu olan imf varlığını sürdürdü, hatta kapitalizm için varlığı daha önemli hale geldi. bu özellikle uluslararası ticaretin devamlılığı için önemlidir. çünkü dünyada az gelişmiş ülkelerin ihtiyaç duyup üretemedikleri malları üreten tekeller vardır. emperyalist ülkeler az gelişmiş ülkelerde üretilen hammaddeden, mamüle kadar çeşitli türde düşük fiyatlı malı ucuz fiyattan satın alarak, onlara yüksek fiyattan makina ve araç gibi üretim mallarını satarlar. söz konusu alış-veriş neticesinde az gelişmiş ülkeler açısından bir gelir-gider açığı meydana gelir. işte günümüzde imf’nin üstlendiği temel görev, bu eşitsiz koşullar altında oluşan ticaret açıklarının az gelişmiş ülkeler açısından yarattığı borç alma ihtiyacını karşılamaktır. bunu kredi vermek ve özel çekme hakları (sdr) sağlamak üzere iki farklı kanaldan gerçekleştirir. 1970 yılında oluşturulan özel çekme hakları bir uluslararası ödeme aracı ve hesap birimidir. böylece fon uluslararası nitelikte para yaratabilen bir çeşit merkez bankası durumuna da gelmiştir. özel çekme haklarından yalnızca hükümetler yararlanabilir. her ülke ımf’ye üye olabilmek için fona belli bir miktar para yatırmak zorundadır. özel çekme haklarından da fona yatırdıkları para oranında yararlanabilirler. ayrıca fona ne kadar para yatırılırsa yönetiminde de o kadar çok söz sahibi olunur. yani yönetim konseyinde her devletin sahip olduğu oy sayısı da fona yatırdığı parayla orantılıdır. günümüzde fonda en büyük paya sahip olan abd, japonya, almanya, ingiltere ve fransa yönetimde de en çok söz sahibi olan ülkelerdir. imf kuruluş amacını, “parasal sorunlarda işbirliğini geliştirerek ve gelir-gider dengesi açık veren üye ülkelere makul düzeyde faizlerle borç vererek, uluslararası ticaretin gelişmesini desteklemek” olarak tanımlar, “böylece üye ülkelerin arasındaki uyum serbest piyasa ekonomisi temelinde sağlanmış olacaktır”. söz konusu kuruluş kredi vermek için çeşitli koşullar öne sürer. bu koşulları az gelişmiş ve gelişmekte olan geri ve orta kapitalist ülkelerin “uluslararası ticaret sistemine daha iyi adapte olabilmesi” için ortaya koyar ve bunları saptayabilmek için her ülkede bir özel masa kurar ve böylece onların ekonomilerinin nasıl işlediğini, özel durumlarını inceler. onlara tavsiyelerde bulunur, yeri geldiğinde bu tavsiyeleri çeşitli yollarla onlara dayatır. örneğin ücretlerin düşürülmesini önerir. çünkü ücretler düşürülürse işgücü ucuzlar, başka bir ifadeyle, artı değer, yani üretimde bulunan işçilerin yarattığı ve kapitalistin el koyduğu değer artar. işçiler daha ucuza çalıştırılarak daha çok kar elde edilir. ayrıca, eskiden az gelişmiş ülkelerin hiç sanayileşmemelerini isteyen uluslararası kapitalizm özellikle ikinci dünya savaşından beri az gelişmiş ülkelerde kendilerine bağımlı bir sanayileşmeyi desteklemektedir. imf bunun için de çalışmaktadır. özellikle emperyalist ülkelerde üretilen makina ve araçların kullanılmasını gerektiren tüketim mallarının üretilmesine yönelik olarak sanayileşmelerini istemektedir. ya da söz konusu makina, araç gibi üretim mallarının belli parçalarının basit işlemlerden geçirilerek üretilmesine yönelik montaj tipi sanayileşmeyi de destekler. bu yatırımlar gerçekte uluslararası tekelci şirketlerin bir uzantısıdır ve burada ucuz işgücü ile üretilen parçalar asıl şirketlere düşük bir fiyatla satılmaktadır. ücretlerin düşürülmesi bu yatırımların karlılığını arttırır. böylece yarı sömürgenin işçisi ezilirken, hem uluslararası, hem de yerli burjuvazi kazanır. ayrıca sosyal güvenlik gibi konulara ayrılan ödeneklerin azaltılması gerekir. böylece bu alanlara harcanacak olan para yatırımlara aktarılabilecektir. işte bu yüzden imf asgari ücretlerin düşürülmesini ve kamu harcamalarının azaltılmasını şart koşar. bu şartlar kabul edilmediği takdirde kredi dilimlerinden yararlanılmasına izin vermez. kredi verme olanağı imf’nin temel yaptırım gücüdür.

    bütün bunlar yarı sömürge ülkelerle emperyalist ülkeler arasında gerçekleşen ve yarı sömürge aleyhine oluşan ticaret açıklarının giderek daha fazla borçlanmaya yol açacak şekilde artmasına sebep olur. işte bu noktada imf kredi yardımında bulunarak uluslararası ticaret sisteminin devamlılığını sağlar. elbette kredi vermeden önce öne süreceği şartlar olur. işte o şartlar da yine kamu harcamalarının azaltılması, asgari ücretlerin düşürülmesi ve çalışan kesimin ödemiş olduğu kdv, ötv gibi dolaylı vergilerin arttırılması şeklinde olur. böylece uluslararası tekelci sermaye ve onun yerli işbirlikçileri uluslararası yağmacılık sisteminin kaymağını yerken bunun yarattığı borç yükünü özellikle az gelişmiş ve geliştemkte olan geri ve orta kapitalist ülkelerin işçileri, emekçileri, çalışan kesimi çekmiş olur.

    teorik olarak, ekonomik büyüme süreci beraberinde toplam geliri ve yatırımları arttırır. bu artan yatırımlar içerisinde sanayi yatırımlarının da artması söz konusudur. ancak ülkemiz sanayi yatırımlarında kullanılması gereken ara malları, örneğin üretim makinelerini büyük ölçüde kendi üretememekte, bu nedenle sanayi yatırımlarının ve ihracatının arttığı büyüme sürecinde üretim araçlarının dışarıdan alınması gerektiğinden ithalat ve döviz giderleri de paralel olarak artmaktadır. ülkemiz için bu durum 1946 yılında ilk etkilerini hissettirmiş ve türkiye ekonomisi özellikle 1958 yılından beri emperyalizme bağımlı büyüme politikasının oluşturduğu orta gelir tuzağından kurtulamama sorunu ve finansman açmazları ile kronik olarak boğuşmaktadır. dış finansmana olan bağımlılığımızın temel sebebi politik iktidarı kontrol eden iş çevrelerinin, işçileri sömürerek elde ettikleri iktisadi birikimi yatırıma dönüştürürken teknoloji yoğun ve üretim araçlarına dönük bir anlayışla değil kapitalizmin doğasına uygun şekilde ranta dönük bir anlayışla hareket etmesinden kaynaklanmaktadır. 90'lı yılların sonuna değin yaşadığımız ve günümüzde yeniden hortlayan yüksek enflasyon sorununun temelinde de, aslında toplumsal verimliliğin düşük kaldığı, sermaye verimliliği düşük olduğu için endojen teknolojik gelişmenin düşük olması ve buna bağlı olarak da gelişmiş kapitalist ülkelere kıyasla daha çok çalışma saati söz konu olduğu halde birim zamanda elde edilen çıktı miktarının nispeten daha az ve emek verimliliğinin de daha düşük olduğu bu kısır döngü yatmaktadır; devlet toplumsal verim düşük olduğu için, cari açığı ihracattan gelen döviz girdisiyle finanse etmeye çalıştığında, büyüme için gerekli olan üretim mallarında dışa bağımlı olunduğu için ithalat da aynı oranda artmaktadır. bu da ülkenin ve kamunun borç stoğunu arttırmakta, borçların finansmanı için de genişletici para politikası ve buna bağlı olarak düşük faiz politikası uygulayarak halktan dolaylı ve oransal vergiler üzerinden toplanan ad valorem vergilerdeki artışlara bel bağlanmaktadır. diğer uygulama alanı bulan büyüme politikası ise, 2001 krizini takip eden dönemde, fed'in düşük faiz ve genişletici para politikası uyguladığı dönemde, yüksek faiz ile uluslararası piyasadan ikraz sermayesi çekilerek sıcak para girişlerine bel bağlayan politika olmuştur. ki yine ülkemizdeki sermaye çevrelerin niteliksizliğinden ve sermaye verimliliğinin düşüklüğünden dolayı, söz konusu dönemde uluslararası piyasaya oranla yüksek faiz uygulayarak sağlanan sıcak para girişleri sayesinde elde edilen dış kaynağın, üretim malları ve teknolojik gelişmeye dönük yatırımlara aktarılamaması, "betona gömülmesi" nedeniyle ve 2013 yılından itibaren abd'nin yeniden daraltıcı para politikasına geçmesiyle kalıcı olmadığı görülmüştür.

    hatırlayalım, geçtiğimiz günlerde maliye bakanı mehmet şimşek, dünya bankası'nın 35 milyar dolarlık kredi "desteği" için teşekkür etmişti. 2013 yılında dünya bankası ve imf'ye borcumuzun kalmadığını hepsinin ödendiğini söyleyen politik iktidar, şimdi yeniden imf ve dünya bankası'nın kapısını çalmaktadır. bu nedenle, 2007-2009 yılları arasında uluslararası para fonu ve dünya bankası türkiye guvernörlüğü de yapan maliye bakanının emekçi halkın, çalışan insanların yararına değil, bizleri yüksek enflasyona, işsizliğe, geleceksizliğe ve krize mahkum eden küresel sermaye çeverelerinin ve onların yerli işbirlikçilerinın, ortaklarının çıkarına hareket edeceğini yine ve yeniden görmek sürpriz olmayacaktır.

    (bkz: türkiye ekonomisi'nin temel sorunu)
  • türkiye masası şefinin cotarelli olduğu zamanlarını bildiğim, sonrasında takip etmediğim tefeci kurum.
hesabın var mı? giriş yap