• puccini'nin en sevdiğini söylediği ve şüphesiz üzerinde en çok uğraştığı egzotik temalı operası madama butterfly'ın en zevk aldığım aryasıdır "un bel dì vedremo"; dişiliği, hassaslığı, kırılganlığı sebebiyle "bayan kelebek" diye anılmaya başlanmış cio-cio-san'ın soprano sesinden dinlediğimiz. en fazla on beş yaşındadır bu arada cio-cio-san, yanlış anlaşılmasın madam filan deniliyor diye.
    yürek parçalayıcı bir aryadır bu, operanın bütünü gibi:
    bundan hemen hemen yüz yıl önce, japonya'nın -henüz bomba görmemiş- nagasaki şehri yakınlarında geçmektedir hikaye. amerikan donanmasında görevli mr. pinkerton japonya'da geçirdiği süreden maksimum hazzı elde etmek üzere amerikan yasalarına göre bağlayıcılığı olmayan bir evlilik ayarlamıştır. bir geyşa ile gönül eğlendirmekten başka şey düşünmezken o, bu evlilik için dinini dahi değiştirmeyi göze almış cio-cio-san ömrünün tamamını vakfedeceği bir aşka, bir eşe kavuştum sanmaktadır.
    bir süre sonra gidecektir elbet pinkerton, baharda geleceğini söyleyerek. bakın, aynen sen gelmez oldun'un ilk dizelerindeki gibidir cio-cio-san'ın hissettikleri: "deyiptin baharda görüşelim/ bahar geldi geçti sen gelmez oldun/ yaradan eşkine ne olur dön/ kuşlar kondu göçtü, sen gelmez oldun." bu terk edişilin ardından üç yıla yakın bir süre geçmişken, bu demektir ki oğulları iki yaşını aşmışken, bir gün yine hizmetçisi ve en has arkadaşı suzuki ile konuşmaktadır cio-cio-san. suzuki onu bu gidişin belki bir dönüşü olmayacağı fikrine hazırlamaya çalıştıkça madam butterfly yadsıma denilen savunma mekanizmasına daha sıkı sarılmakta, kendini canlı hayallerle avutmaya çalışmaktadır. işte un bel di vedremo da onun bu hayallerinden birinin tasviridir, gözlerimizin önünde ümitsiz bir çırpınmaya dönüşen, asla gerçekleşmeyeceğini bildiğimiz için feci bir hüzün veren..
    sözler ve kaba bir tercümeyi buyrun:

    un bel dì, vedremo
    levarsi un fil di fumo
    dall'estremo confin del mare.
    e poi la nave appare.
    poi la nave bianca
    entra nel porto,
    romba il suo saluto.
    vedi? è venuto!
    io non gli scendo incontro. io no.
    mi metto là sul ciglio del colle e aspetto,
    e aspetto gran tempo e non mi pesa,
    la lunga attesa.
    e uscito dalla folla cittadina
    un uomo, un picciol punto
    s'avvia per la collina.
    chi sarà? chi sarà?
    e come sarà giunto
    che dirà? che dirà?
    chiamerà butterfly dalla lontana.
    io senza dar risposta
    me ne starò nascosta
    un po' per celia...
    e un po' per non morire al primo incontro,
    ed egli alquanto in pena chiamerà,
    chiamerà: "piccina, mogliettina
    olezzo di verbena",
    i nomi che mi dava al suo venire
    tutto questo avverrà, te lo prometto.
    tienti la tua paura,
    io con sicura fede l'aspetto.

    (güzel bir günde, denizin en uzak köşesinde, incecik bir dumanın çıktığını göreceğiz... ve sonra gemi gözüküyor, sonra beyaz gemi limana giriyor, gürültüyle selamını veriyor. görüyor musun? geldi! ama ben aşağı inmiyorum onun karşısına çıkmak için, ben değil. oraya, tepenin köşesine gidiyorum ve bekliyorum. ve bekliyorum uzun bir süre, ve hiç ağır gelmiyor bana bu uzun bekleyiş. ve kalabalıktan çıkan bir adam, ufak bir nokta, tepeye yaklaşıyor. kimdir bu? kimdir? ve buraya vardığında ne diyecek, ne diyecek? uzaktan butterfly diye bağıracak. ben cevap vermeden orda saklı duracağım. biraz oyun olsun diye, biraz da ölmemek için [bu "biraz da ölmemek için" kısmını çok seviyorum] bu ilk karşılaşmada. ve biraz da acı içinde bağıracak o: küçüğüm, portakal çiçeği kokulu eşim", bana daha önce geldiğinde dediği gibi.. bunların hepsi gerçekleşecek, söz veriyorum sana [suzuki'yedir bu sözler hep], korkularından arın, ben emin bir şekilde, güvenle bekliyorum onu)

    evet, çok iç acıtıcı gerçekten.. bu aryadan sonrasını da anlatalım kısaca hikayenin de, biraz daha anlam kazansın, biraz daha üzücü olsun her şey: pinkerton döner dönmesine çok zaman geçmeden. ama yanında amerikalı karısıyla beraber ve cio-cio-san'dan olan oğlunu istemek üzere.. "elbette" der fazla uzatmadan cio-cio-san, "yarım saat içinde sizindir çocuk." gider bir odaya, çocuğun gözlerini bağlar, önüne oyuncaklar koyar. ve harakiri yapar hiç duraksamadan. aradan çok geçmeden pinkerton onun cansız bedeni üzerine acıyla kapanacak, perde de inecektir. geçtir artık her şey için.
  • bundan yıllar evvel ölmüş bir babanın, evinden ayrılmadan son kez dinlemek istediği ve dinlerken gözyaşlarını tutamadığı arya.
    (bkz: vado mori)
  • alfa romeo 147 reklamında çalan arya.
  • huzunlu bir opera olan madam butterfly'in en ic burkan, en huzunlu aryalarindan. dinlerken insanda aglama istegi uyandiran bu aryanin ozellikle sonuna vardiginizda, aglama istegi de tavana vurur ve sondaki crescendoda tuylerinizin urpermesine bizzat sahit olabilirsiniz. muzigin evrenselligine verilecek en guzel ornektir. bir tek sozunu anlamasaniz da, opera sevmeseniz de bu aryada etkilenmemek zordur, zor.
  • madame butterfly denildiğinde akla gelen arya,
    dinlemek için;

    http://www.danieladessi.com/audio-butterfly.html
  • e uscito dalla folla cittadina kısmını tekrar tekrar dinlediğim eser, 3.sezon bir bölümde de coupling'de çalmışlığı vardır ki klasik perhaps perhaps perhaps yerine anlatılmaz.
  • (bkz: renata scotto)
  • sarah brightman'in harem albumunde it's a beautiful day sarkisina ilham olan arya.
  • babanın ağlaması demektir benim için. babamın ağlaması demektir, kim bilir belki de bu yüzden yıllardır baştan sona dinleyemediğimdir.
  • madame butterfly operasından en sevdiğim arya.
    dinlerken tüyleri diklen diken olmak denen şey gerçekleşir. bu kadar güzelliğe karşın, bu aryayı söylemenin çok zor olduğu söylenir.
hesabın var mı? giriş yap