• stephen king'in 25 senede yazdigi 1000 kusur sayfalik eseridir. bir bahar gününde, aniden bir şehrin etrafinin görünmez bir güç kalkani ile sarilmasini anlatir.. ucaklar güç kalkanina carpip düşerler, bir bahcevanin kolu, tam kubbenin geçtiği yerde durdugu için kopar, kimisi sehir disinda bulunan aile bireylerine sahip aileler parcalanir, kimse kubbenin nereden geldigini, ve nereye gidecegini dahasi gidip gitmeyecegini bilemez.. (ne hayal gücü anasini satiim... 1000 sayfa ne yazdin bunu?)

    yukaridaki parantez icindeki sorumuza stephen king "100 den fazla karakter var, hatta bazilari geçmişlerinde acaip sirlar sakliyorlar" diye cevap vermiş ki bu cümle beni heyecanlandirdi.. bir garip oldum. sır diyince ben bir garip oluyorum zaten.. lost'un ilk sezonunda birisi "hepsinin geçmişinde sirlar var" dedigi icin hala izliyorum mesela..

    velhasil umarim canan kim cevirir türkceye, veya bir sekilde izmir milli kütüphaneye orjinali gelir.. bu yaşta king kitabi alacak değilim..
  • stephen king kitap hakkinda yaptigi roportajda "it neysethe stand neyse aynısı bu.. yanniz 1000 sayfa.. yazdim da yazdim.." demiştir.. "1000 sayfa olsa da insanların onu okuyup çok seveceklerine eminim,fakat hiç bir insanin, aynı yerlerini beğenebileceğini düşünmüyorum" demiş bir de.. böyle kitabi hakkinda bu tarz yorum yapanlari da sevmiyorum anasini satiim. oldu olcak facebook statune yaz "1000 sayfalik kitap yazdim :))) şurdan okuyun http://www.binsayfalikkitabim.com/" şeklinde.. yazık..
  • stephen king okuyucularinin 1000 sayfayi gecen sayfa sayisi ile mest olacaklarina inandigim, konusu ne olursa olsun yazilmis olmasina cok sukredeceklerini sandigim destansi, devasa roman olmasinin yaninda; "stephen king'in hayatinin romani" oldugu yonundeki aciklamalar, peynir ekmek gibi satilmasini saglamaya yetmekle kalmayip, izdiham yaratacaktir.

    not: korsan kitap basim merkezi'nin herkesten once cevirisini yapip, ulkemin butun kaldirim ve ust gecitlerinde satisa sunacagi yonunde de ciddi beklentilerim oldugunu belirtmem, gercekciligimi gozler onune sermesi bakimindan onemli olsa da, pek fazla da ustune dusmeyelim bunun.
  • çıkmış kitap...
    http://www.eksibition.org/show.php?id=40147&t=user
    okuycam misler gibi...
  • orjinal dilinden okumak isteyenler için türkiye'de, amerikan ve ingiliz olmak üzere iki adet baskısı bulunan harikulade kitap.
  • vermis oldugu muthis politik ve ekolojik mesajlarla, hizi surekli degisen temposuyla ama en onemlisi 1,100 sayfa boyunca tanitilan inanilmaz gercekci karakterleri ile stephen king'in en guzel kitaplarindan biridir. hbo'nun dizi halinde televizyona uyarlamasi beklenmektedir.
  • okumak için çevirisini beklediğim ancak halen ne zaman çıkacağı konusunda bilgi bulamadığım kitaptır.
  • muhteşem kitaptır ama ne yazık ki ben kitabı resmen harcamış bulunmaktayım. ülkemizde amerikan baskı versiyonu çıkar çıkmaz satın almama rağmen hala bitiremediğim stephen king şahaseri.

    1100 sayfa civarında olan kitapta 860 civarındayım ama kararlıyım son 100 sayfa bir oturuşta bitecek eminim. :-)
  • altın kitaplar'ın dediğine göre şu sıralar dilimize çevrilmekte olan kitap. sonbaharda çıkarmayı planlıyorlarmış.
  • stephen king'in kariyerini -kazanç açısından değil, edebi saygınlık açısından- yanlış alanda başladığını, sürdürdüğünü ve bitirdiğini en açık şekilde gösteren roman.

    --- her ihtimale karşı spoiler ---

    king, popüler romancılar arasında en değer verdiğim yazardır. dean r. koontz gibi, umberto eco'nun katoliklerle olan hesaplaşmasını amerika'ya hafifleterek taşıyan (ve protestan amerikalıların beğenisini kazanan) dan brown gibi tiplerle karşılaştırılmasının yersiz, haksız olduğunu düşündüm. popüler edebiyatın gerilim-korku alt başlığı altında değerlendirilebilecek olan bu tür yazarlar, onlara ciddi anlamda kolaylık sağlayan bir şablon üzerinden çalışırlar. -en fazla- iki romanlarını okuyup onları tanıdıktan sonra, sonraki kitaplarında sizi neyi beklediğini, okuyucuya ne tür ters-köşeler hazırladıklarını bilir, vurucu sonu kolaylıkla tahmin edebilirsiniz. dahası, popüler roman başlığı altındaki bütün türlerin üzerine düşeni yapar, okuyucuyu sistemin ne kadar da güzel işlediğine ikna ederler.

    stephen king'in bu yazarlarla iki ortak noktası bulunmaktadır: 1) aynı türde eser verir 2) -her ne kadar içerik itibarıyla onlardan çok farklı bir yerde duruyorsa da- türün genel şablonunu paylaşır.

    ne var ki bu iki ortaklık, king'in bu tür yazarlardan farklı olduğu varsayımına halel getirmez. king, her ne yazıyor olursa olsun, hep satır aralarında bir hesaplaşmanın peşindedir. romanlarındaki korku unsuru ister hayaletler olsun, ister uzaylılar olsun, ister adın konmamış yaratıklar olsun; mutlaka ve mutlaka amerika'yı kuran, var eden irade olarak görülen küçük amerikan kasabalarındaki yozlaşmaya, kirliliğe dikkat çeker. yazarın gizli öznesi her zaman taşranın sözüm ona muhafazakar, şirin yapısının gizlediği pisliktir. bu pislik bazen küçük çocukları kaçıran canavarı görmezden gelmek şeklinde belirir, bazen kasabadaki bir zenci katliamına yüzünü çevirmek olarak ortaya çıkar, bazen uzaylılarla gizli işbirliği şeklinde kendini belli eder. amerikan halkının ırkçılığı, cinsiyetçiliği, faşizme iki adım mesafedeki duruşu king romanlarının vazgeçilmezidir bu bağlamda.

    yazarın kariyerini yanlış yolda çizdiği noktasındaki iddiamın temel gerekçesi bu. stephen king, söz konusu eleştirilerini bir türün ardına gizlenmeden, açıkça yapabilmiş olsaydı ikinci bir william faulkner olması kaçınılmaz olurdu diye düşünüyorum. elbette dünyanın en çok kazanan yazarlarından birine "yanlış yoldasın, birader" demenin bir anlamı yok. adam halinden memnun ki bibliyografyasını çıkarmak bile sayfalar alıyor.

    under the dome'a gelince... king belki de ilk kez bu kadar az kaçak güreşiyor bir romanda. devasa bir fanusun içinde kapalı kalan kasabada yaşanılanları konu alan romanda, fanusun, onu o kasabaya koyanların, fanustan kurtulma çabalarının romanın genel omurgası içinde de, oluşturulan gerilimde de payları eser düzeyde. dış dünya ile bağı önemli ölçüde kopmuş bir amerikan kasabasının adım adım faşizme gidişini takip ediyor, bu durumdan rahatsız olanların nasıl üstesinden gelindiğini görüyor, kullanılan psikolojik harp hilelerine şapka çıkartıyor, kriz dönemlerinde dinsel fanatizmin nasıl yükseldiğine şahit oluyoruz ve bütün gerilim kasabadaki bu şiddet içeren değişim üzerine kurulu. hani, romanı alsanız üç-beş değişiklikle bir güney amerika ülkesine ya da franco dönemi ispanya'sına uyarlasanız hiç de sırıtmayacak bir atmosfer var. hem karakter çeşitliliği açısından camilo jose cela'nın la colmena'sını andırdığından ispanya-franco tercihi hoş bile olabilir.

    başta da dediğim gibi stephen king'i severim. hep bir şeyler söylemek istediğini, bunu kısık sesle söylediğini düşünürdüm. under the dome, king'in sesini bu anlamda epey bir yükselttiği bir roman olmuş.

    --- her ihtimale karşı spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap