*

  • aslında aşikar olan bir fikrin yavaş yavaş kamuoyuna zerkedilmeye başlandığını gösteren bir önerme. bir kısmı bu görüşte olduğu halde takiyye yapıp sadece üniversitede türban serbestliği üzerinden özgürlük söylemi geliştirirken daha dürüst olanları açıkça hayatın her alanında, kamu hizmeti veren, alan ayrımı yapmadan türban denen aparatın serbest olması konusunda fikirlerini paylaşıyorlar. türbanlı hakimler, türbanlı polisler, türbanlı savcılar, türbanlı subaylar vs. özledikleri türkiye bu. ancak koşulları uygun görmediklerinden, bir kısım ceylanları ürkütmemek için bunu açıkça dillendirmiyorlar. bugün biri dillendirmiş. bakalım:

    bugün'de yazan ahmet taşgetiren:

    "bu da bir bayanın müslüman olarak kendisini bu görevle sorumlu hissettiği tüm zaman ve mekanları kapsar. zaman büluğ yaşıdır, mekan ise, mahrem olmayan bütün alanlardır. yarın bu ülkede herhangi bir bayan, başörtüsü ile, üniversite dışında var olmak isterse, diyelim bir mhp hükümeti, buna mani mi olmak isteyecektir? bu, özgürlükler açısından sorunun yeniden başlaması anlamına gelmez mi? meselenin oturduğu ana zemin açısından sağlıklı değil, dediğimizde de şunu anlatmak istiyoruz:

    başörtüsü, yukarda da belirttiğimiz gibi "islami tesettür"ün kadınla ilgili bölümüdür. sorun da bir müslüman bayanın "ben hayat tarzımda bu görevi ifa etmek istiyorum, hayatın tüm alanlarında bunu yaşamak istiyorum" talebinden kaynaklanmaktadır. şayet mhp olayı "islami bir görevin ifası" açısından görüyorsa o zaman ya, bu görevin bütün alanlarda ifası gibi bir talebin sözcüsü olması gerekir, ya da geleceği bağlamaması, en azından "şimdilik bu kadar özgürlük sağlayabiliyoruz, bu uygulama başlasın, daha uygun zamanlarda özgürlük çerçevesi genişleyebilir, bizim de gönlümüz ondan yanadır" demesi gerekir. "
    http://www.bugun.com.tr/yazar.asp?yaziid=12926

    bakın büluğ çağı demiş. dogmatik akideye göre, bir kızın büluğ çağı 9 yaşında başlar. en geç dokuz yaşında tak kafasına türbanı, paketle yani. şimdi sizi 25 sene öncesine götürmek istiyorum sayın sözlükçüler.

    sene 1983. hıfzı veldet velidedeoğlu, hikmet çetinkaya ile konuşuyor:

    "şeriatçıya verilen ödünlerin sonu gelmez; her ödünden sonra yeni ödünler istenir. çünkü amaçları türkiye cumhuriyeti'ni din dogmalarına dayanan bir islam devleti durumuna getirmektir. bu amaca ulaşıncaya kadar uğraşacaklar, üst üste verilen ödünlerle güçlenecekler ve bir gün silahlı kuvvetlere de meydan okuyacak duruma geleceklerdir. bunu şimdiden görmemek için kör veya uykuda olmak gerekir" #10790112

    bir de yakın zamana bakalım. malezyalı bir avukat malik imtiaz konuşuyor:

    "oysa başlangıçta olup bitenleri ciddiye almıyorduk. "malezya, afganistan mı, iran mı olacak yani?" diye şakalaşıyorduk. ama şimdi anayasal din özgürlüğünü savunduğum için şehirde benim resimlerimi 'ölü olarak aranıyor' afişi yapıp dağıtıyorlar. binlercesini..."
    http://www.milliyet.com.tr/…6/yazar/temelkuran.html

    şüphesiz bunlarda düşünenler için ibretler vardır. bir tarafımdan sallamıyorum bunları. yavaş yavaş aşama aşama. bekleyin. kurbağa gibi. (bkz: haslanma surecindeki kurbaga)

    söz söyleme mecburiyeti notu: demokrasi adına, kerhen de olsa üniversitelerde türban yasağının kalkması gerektiğini düşünüyorum. tamam türban denen aparatı hijyenik bulmuyorum, estetik bulmuyorum, kadının insanlık onurunu ayaklar altına alan bir erkek egemen zihniyet dayatması olarak görüyorum ama reşit biri de tercihini bu yönde kullanmışsa yapacak bir şey yok. hani biri hocaya gidiyor "hocam sinek yemek caiz midir?" diye soruyor. hoca da "yiyebilirsen caizdir" diyor. o bağlamda takan taksın işte. lakin demokrasi adına, özgürlük adına bu serbestliği savunanlar da hiç olmazsa artniyetleri görebilsin. bu serbestlik dinsel bir gereklilik diye değil demokratik ifade özgürlüğü kapsamında teorize edilsin. bunlara güven olmayacağını da bilsin. daha geçtiğimiz seçimlerde baskın oran "hizmet alan hizmet veren" ayrımdan bahsettiğinde kötü adam olmuştu bu türbancılara göre. bu tek bir örnek. zihniyetlerinde dayatma, sadece kendi istediklerini, dinsel dogmalarını hakim kılmak her şey var. yalan, riya, takiyye durmak yok yola devam.
  • herhangi bir konuda atılacak adımlara karşı ortaya atılan korkulardan birisi. bugün ülke kimi sorunlarla boğuşuyor ve bir dönem daha boğuşacak gibi görünüyorsa bunun sebebi bilinçli veya bilinçsizce beyinlere zerk edilen bu korkulardır. üstelik korku ile büyütülmüş her kesim kendi korkusunu pazarlamaktan çekinmez. kim korkusunu daha iyi satarsa üste o çıkar zira. üstte kalmak alttakileri ezmek bu taraflarda önemli sporlardan birisi olsa gerek. azınlıklar istediği gibi dinini yaşasın denir, islami kesim kendi dinine güvenmiyormuş gibi karşı çıkar bu özgürlüğre. zira bunun nereye varacağını, yarın kendi çocuklarının misyonerlerce dinine döndüremeyeceklerinin garantisi yoktur. yabancılar da tıpkı, senin almanya da, fransa da avrupalar da yaptığın gibi mal mülk sahibi olsun denir, milliyetçiler bitmek bilmeyen korkularını öne sürüp sevrle yapılamayanları, savaşla ulaşamadıkları amaçlarına ulaşırlar denir. israillilerin güney doğu da toprak aldığını savunup muhafazakar kesim de katılır bu senfoniye. aleviler cemevi açabilsin, onlar da dinini istediği gibi yaşasın denir türk-islam sentezcileri atılır ortaya. bu ülkede kültür tektir o da islamdır denir. islamla kastedilen elbetteki hanefi-sünni islamıdır. zira aleviler, "qızılbaşlar" da onlar için korku unsurudur. sol kesimin istekleri ise bir başka korku unsurudur. lahasumutlere göre müsamaha göstermek sonu komunizme gidecek bir kışın habercisidir. vicadni ret dersiniz, dört yanı düşmanlarla çevrili türkiye savunmasız kalır derler. kürtçe şarkı yasaklanır, yahu niye yaptın bunu sormaya cesaret edebilenlere "bunların" istekleri şarkı ile bitmez. yarın dışarda da, okulda da, konuşalım derler. sonra bir sabah bir bakarız ki tabaktaki ülkemizden bir parça kopmuş şekilde uyanmışız[eskiden korku buydu, şimdi tayyip in dilinde olduğu gibi, diğerleri. ya diğerleri istersedir]. türban özgürlüğü denir bunun üniversite ile bitmeyeceği söylenir.

    hepsinde ortak olan korku ve buna neden olan kendine, inancına, ülkesine güvensizliktir. ne de olsa söz konusu korku itina ile zerk edilmiştir. kendine inancına güvensizlikle birleşince tüm hücrelerde hissedilmekten geri durulmaz.

    türban özgürlüğü isteyenlerin elbetteki sadece üniversite deki özgürlüğünü istemeyecektir. tıpkı ben kürtçe'nin serbestisini isterken bunun anadilde(dahi anlamında de si yok) eğitime kadar giden bir arzular manzumesine sahip olmam gibi. tıpkı eşcinsellik anormal karşılanmasın diyenlerin isteklerinin bununla bitmeyeceği ve eşcinsel evlilik, evlat edinme hakkına kadar giden isteklerinin olması gibi. herkesin kendine göre bir türkiye isteği var ve bu yönde bu isteklerin sonu da gelmez. ve inanamazsınız ama bir ülke bu istekleri verdiği, vatandaşlarına, yani sahiplerine bunu sunabildiği kadar modern bir ülke oluyor. ve bu hakları vermeme adına, geçmişte kalmaya direnen bir ülkenin vatandaşının gözünde ne kadar değeri olabilir?.

    türban özgürlüğü, kürt sorunu, alevilerin ülke sathında kabul edilmemesinin nedeni bu korkuların devlet nezdindeki yansımasıdır. 1940 larda labaratuvar ortamında sistematize edilen[daha önce de vardı, sadece daha da sistematize edilip okullarda edebi bir eser gibi, korku edebiyatı olarak okutulmaya başlandı] bu korkular hala literatürden çıkarılmış değil. ve bu yöndeki özgürlüklerin kısıtlanmasının nedeni de ne gelip geçici hükümetler, ne de bunun korkuya göre toplumda vücud bulduğu yansımalardır. bunun nedeni 1940 larda kalmış korku toplumundan çağdaş, birey odaklı modern bir topluma geçişe yönelik her bebek adımının karşısına çıkan militarist yapıdır. ve militarizmin gölgesi bu topraklarda kalkmadan da bu yöndeki hiçbir sorun çözülebileceğine de inanmıyorum.

    türbanın herhangi bir yerde kısıtlanmasının tek nedeni olabilir. o da özgürlüğün en basit tanımı olan başkalarının özgürlüğüne engel olup olmaması. kitlesel olmayan tersi bir durum da başvurulacak olan da bireysel yaklaşımdan öte değildir. buna rağmen karşı çıkılıyorsa, bunun nedeni kişinin aynı şeyi yapmamasının kendi vicdanına verdiği rahatsızlık olabilir. zira kişi yap(mad)tığı şeyden dolayı kendine güvenmiyordur ve çevresinde bunu kendisine hatırlatan bireyleri gördüğünde rahatsızlık duyuyordur.

    türban serbest bırakılınca ortalığı türbanlı polis, türbanlı hakim, türbanlı savcı kapladığında bu ülkede çok şey değişmiş demektir. islami kesimdeki kadının yeri evidir diyen "geleneksel islam" anlayışı değişmiş ve yerini kadının kendi kararlarını verdiği, birey olduğu bir topluma bırakmıştır demektir. ve bu olabildiği için de en başta ülkedeki elit kesim, ve yapmadıklarından dolayı vicdani bir rahatsızlık duyan kimseler kendine güven duymaya başlamıştır demektir. ki zaten halihazırda, kadin olsaydim turban takardim fikrindeki türbanlıların erkeklerinin ülkede istediği pozisyona gelmelerinde kıyafet açısından bir sakınca olmadığından, olan yine onların kadınlarına oluyor. kötü adamlar tayyip, gül iken olan yine türbanlı eşlerine oluyor. onları engellemek için daha modern, daha seçici yasaklar ve bunu neden olarak gösterilecek korkular, bulmak gerekiyor.
  • olay her zamanki gibi gelmiş, kadına ve onun saçına başına dayanmıştır. halbuki esas konunun konuyla hiç ilgisi yok. olay tamamen kar amacı güden zeki kuşbeyinlilerin*, kendi meşrebince insanlığı ahlaksızlıktan kurtardığını zanneden gerizekalılara oynadığı* ve bizim de istemeden içine dahil olduğumuz bir eşşek şakasıdır.
  • üniversitede türban serbesti sadece bir adımdır. bunun ikinci adımı 4 sene sonra türbanla ünversiteyi okuyan kızların ellerinde diplomayla ben avukat olucam, ben doktor olucam, öğretmen olucam, ben de okudum evde mi oturucam ayaklanmasıyla başlar. böylece türbanla okulda eğitim hizmeti alan kızlarımız, hastanelerde, mahkemelerde, okullarda türbanla hizmet veren konumuna geçmek isterler, anayasada ufak rötüşlara başvurulur. daha sonraki adım ise bu türbanlı kadınların inançları gereği ben erkek hastalara bakamam (türbanlı bir hemşirenin erkek diye bir hastayla ilgilenmeyi red etmesi gibi bir olayı daha geçen aylarda yaşadık), ben inancım gereği erkek müvekkille yalnız kalıp görüşemem, ben inancım gereği erkek öğrencilerle ilgilenemem gibi türbanlıların rahatsızlıkları dile gelmesiyle devam eder, bu seferde erkekler ve kadınlar hizmet aldığı hastaneler, okullar, avukatlık büroları vs. ayrılır. ha bu dönemlerde gelişen ayrı bir olayda laik kesmin duyduğu huzursuzluk nedeniyle analarını alarak ülkeyi yavaş yavaş terketmesi olacaktır (başbakan son 5 yılda yurtdışına 5000 öğrenci yollamaktan gurur duyuyormuş). e bir taraftanda içki ve sigaraya gelen vergi zamları, spor klubu lokallerindeki içki yasaklamaları, rtuk'un içkili görüntülerin sansurlenmesi konusundaki tasarılar var, bunlarda başka adımlar. türban serbestisi sadece bir adımdır, yavaş ama emin adımlarla ilerliyoruz iran olma yolunda.

    edit: entry'i yazdıktan bir kaç saat sonra milliyette çıkan haber: http://www.milliyet.com.tr/…9.asp?prm=0,42451145876
    son cümlemi emin ama yavaş olmayan adımlarla ilerliyoruz iran olma yolunda şeklinde editlemek isterim
  • üniversitede türban serbestliğine gelene kadar, atılan adımların ne zamandan itibaren( çoğu zaman sinsice) geliştiğine bakınca, "yine de çok güçlü bir altyapımız varmış "diye düşünmeden geçemiyoruz.

    1967 yılında ( 79'da suikaste uğrayıp öldürülen) abdi ipekçi'nin, ismet inönü ile yaptığı görüşmede sorduğu sorulardan birisi şudur: (lütfen dikkat, tam 41 yıl önce)

    soru: "bugün için en tehlikeli olanın yine irtica olduğunu söylersiniz. bugün maziye baktığınızda, bu tehlikenin hala halledilememiş olmasında, zamanında eksik kalmış tedbirler olduğunu düşünüyor musunuz?"

    cevap:....

    " -laiklik ile din, tamamiyle siyasetten ayrılsın- prensipleri yeni bir fikirdir. din, vaktiyle siyasi sahada her işe karışan bir şekilde kullanılıyordu. şeriat bir itikat meselesi değil, aynı zamanda hükümet meselesidir, hükümet tarzıdır, ayrı bir hukuk meselesidir. bunun bir silah olarak taraftarları vardır ve bunun bir silah olarak siyasette kullanılması vardır. bu münakaşa devam ediyor...

    soru: "bu meselenin tek parti döneminde kökünden halledilmesi mümkün değil miydi?"

    cevap: "esasen böyle bir mesele o zaman istismar olunmuyordu ki, mukabil tedbir alınsın? istismar olunmasına imkan yoktu...` : inönü atatürk'ü anlatıyor-abdi ipekçi`

    41 yıl sonra dini bir silah olarak kullanan bir hükümetten, bir hükümet tavrından söz edebiliyoruz artık. çünkü çekinmeleri bile yok bunların.
  • ahmet taşgetiren'in islam'ın sözcüsü olduğunu anlamamızı sağlayan beyanatı. o söylüyorsa mind control altındaki bütün dindarlar bu doğrultuda bir sonraki adımı bekliyor demektir. şeriat gelüyür.
    ağzımıza zıçacaklar, haşemasız denize giremeyecez. 1 tanesi kafa zigerken 4 tane karı.. oh my god!
  • (bkz: #12309558)
hesabın var mı? giriş yap