*

  • (bkz: turban yasagi) & (bkz: basortusu sorunu)
    (bkz: turban) & (bkz: basortusu)
  • kendi kendimle bir türlü mütabakata varamadığım bir sorun(du).ta ki bugün saat 15:30 sularında, beyazıt kapısının önünde arkadaşlarımı beklemek için sap sap dikildiğim bir vakit birazdan anlatacağım olay başımdan geçene dek...

    çoğunuz bilirsiniz, beyazıt kampüsü civarında turist eksik olmaz.bu insanları sadece dışarda dolanırken değil, avare avare kampüsü dolaşırlarken de görebiliriz.işte ben orada sap gibi dikilmişken yanımda birden ingilizce bilip bilmediğimi soran bir kişi bitiverdi.başta biraz çekingendi.olumlu cevap alınca (mesleki ingilizce vizesinden 48 aldım ben lan!bir soruyla ortalamanın altında kaldım!) bana çevreyle, okulla, camiyle falan ilgili birkaç soru sordu.adamın yanında karısı vardı.ve malesef başında da başörtüsü...

    adam gayet kibar, eli yüzü temiz, güleryüzlü kelimenin tam manasıyla dört dörtlük bir beyefendiydi.yanındaki eşi de tıpkı kendi gibiydi.fazla konuşmuyordu.kısa boylu, yeşil gözlü ve bembeyaz yüzlü genç bir kadındı...orada bulunduğum o ana lanet olsun...

    -burası islamic bir üniversite mi?
    -hayır bilimsel.ama ilahiyat bölümü okutuluyor.
    -ne zaman yapılmış?
    -1453.fatih istanbul'u fethettiği vakit inşa ettirmiş burayı.
    -peki şu caminin adı ne?
    -beyazıt camii.
    -beyazıt kim?
    -(aha sıçtık, acaba birinci mi ikinci mi.ulan birinci zamanında istanbul bizde değildi ki.hem o zaman böyle hayvani bi şey yapılabilir mi?çok zekiyim ulan) fatihin oğlu yapmış.
    -çok güzel.peki bu içeri girenler öğrenci mi?
    -evet.ben de öğrenciyim.isterseniz içeri girebilirsiniz, gezebilirsiniz..
    -öyle mi?nasıl?
    -gelin, ben yardımcı olayım.nereliydiniz siz?
    -pakistan.
    -islamabad?
    -hayır..lahor*
    -bilmiyorum orayı malesef.

    bu noktada neşeyle elini bana uzattı, tokalaştık.birlikte üç-dört metre arkamızdaki kapıya yöneldik.ben güvenliğe yaklaştım, arkadaşların turist olduğunu, içeriye girip giremeyceklerini sordum.onlardan önce de iki tane uzakdoğulu turistin kapıdan akıp geçtiğini görmüştüm.güvenliğin cevabı aklıma tükürmem hatta sıçmam için muazzam bir sebepti:

    -başörtüsünü çıkarsın, öyle girsin.

    nereden çıkarmıştım şu okulu gezme fikrini bilmem ki.ve nasıl da akıl edemedim o an bu hanuğa koduğumun ucube yerine girmek için kılık-kıyafet yasağına uymak gerektiğini.ve o an neyi gördüm biliyor musunuz: söyliyim, bir kadına "başörtünü çıkar öyle" diye bir cümle sarfetme cüretinin ne kadar ağır olduğunu, ne kadar haddini aşan bir taşkınlık olduğunu.hem de kocasının yanında.

    -nasıl söyliyim ben kardeşim başörtünü çıkar diye?pakistanlı bu.
    -orasını bilmem.profesor bile giremiyor öyle.
    -napıcam şimdi ben ya?hay allah.nasıl söylicez?
    -ben ingilizce bilmem kardeşim.nasıl söyliyim?
    -...*

    pakistanlılar sukunet içinde olayı anlamaya çalışıyorlardı.o an ne diyeceğimi bilemedim.beklediğim arkadaşlar da geldiler.kafam iyice allak bullak oldu.ama kafamda demek istediğim, söylemek istediğim o kadar çok şey geçti ki birbiriyle yarışırcasına, tekinde karar kılamadım.dondum, mavi ekran verdim, reset atanım yoktu.o esnada kadın dayanamadı sordu güvenliğe.

    güvenliğin o esnada yaptığı hareketle ben artık format oldum.

    -(kendi kafasına pat pat vurup, ardından kadının başını işaret edip) türban no..noo.çıkar öyle, yasak.

    hareketi olduğu gibi hatırlıyorum.0:02 saniyelik bir .avi dosyası zihnimde.kadına tam olarak ne söylediğini bilmiyorum.duyamaz oldum sesleri.hani the pianist'de tank binayı vurunca szpilman bir süreliğine sağır oluyor ya, aynısı oldu hamına koyim.o an bir takım sesler kulağımda yeniden çınlamaya başladı kadın konuşmaya başlayınca:

    -türkiye'de halen bunun mesele olduğunu bilmiyordum...

    bir şeyler daha söyledi.anlamadım..o esnada etrafa kafamı hangi taşlara vurayım diye bakıyordum.

    -ya çok üzgünüm..bu mesele önümüzdeki 100 yılda da tartışılır.hükümet binalarına bu şekilde girilmiyor malesef.

    o esnada adam karısının omuzundan tuttu.karısının kanada'da doktorluk yaptığını falan anlattı.o sırada idrak edemedim ama sonradan tartıştığımızda adamın karısını aşağıladığımızı falan sandığını düşündük.yoksa niye söylesin neci olduğunu.

    koruma şapşal şapşal kafasını işaret ettiğinde bir şey daha gördüm.pakistanlının yüzünü gördüm.karısına başörtünü çıkar diye işaret yapan bir adama donuk gözlerle bakan bir pakistanlının yüzünü gördüm.ve o an anladım ki, bu adam beyazıt meydanına geçer götünü açar ama karısının başını asla.ve bu bir tutuculukla, yobazlıkla falan açıklanacak bir tavır değil.tamamen değer yargılarıyla, inancıyla ilintili bir şeydir.o bir saniye içinde vakıf oldum bu gerçeğe, ve eminim de böyle olduğuna.

    adam tamam neyse deyip sineye çekti.onları bu belaya hep ben bulaştırmıştım.vedalaştık..adamın yüzüne bakamıyordum ben ise.ağır ağır gerisin geriye giderlerken ben artlarından bakakalmıştım.o an ne demek isterdim biliyor musunuz adamın yolunu kesip:"boşver abi.biz girdik de nooldu sanki.hem üniversite mi sanki bura.bi bokum da yok zaten içerde.kafasına sıçtığım bir yığın insan...".

    ne artlarından yetip bunları ya da buna benzer kelamları sarfedebildim, ne ilkokul ikiden terk güvenliğe kafa atabildim, ne taşlara kafamı vurabildim, ne de çöküp oraya bir yere hüngür hüngür ağlayabildim..hiçbirini gerçekleştiremeyecek kadar güçsüzdüm çünkü...

    ben onların ardından bakakalırken adam yavaşça arkasını döndü yürürken.kapıya yukarıdan aşağıya şöyle bir baktı.sonra göz göze geldik.ikimizde de o baştaki güleryüzlülükten eser yoktu artık.son kez de öyle vedalaştık.

    bugün son kez cumhuriyet gazetesi aldım.
  • şekilciliğe takılıp kalmış bir milletin, öyle akılla mantıkla pek izah edilecek gibi olmayan gereksiz uygulamalarının doğurduğu problem...

    meseleye değişik açılardan bakılıp değişik yormlar getirilebilir. kural anlamında bazı ilkeler de savunulabilir. ama temelde asıl önemli olan demokratik yöntem, önce insanların fikirlerine saygı duymak, sonra eğer bu fikir bize yanlış gibi geliyorsa, doğrusunu anlatıp karşımızdakini ikna etmektir.

    çünkü ters taraftan baktığımzda, karşımızdaki insan için de biz, aynı konumdayız.

    şimdi bu bağlamda, karşımıza ister öğrenci, ister turist, ister sıradan bir vatandaş gelsin. onu biz türbanlı olduğu için üniversiteye almayalım. neden? "çünkü kafasının içinde olumsuz fikirler var, yanlış bilgiler var, bize karşı bir tavır içinde" gibi bir peşin hükme sahibiz.

    yapmamız gereken şey, ona bu düşüncelerinin yanlış olduğunu anlatmak, bizim gibi doğru düşünmesini sağlamak olmalı değil mi?

    biz ne yapıyoruz? sadece şekil olarak bizim gibi giyinmesini sağlıyoruz. türbanı çıkar, başını aç, içeri gir, diyoruz.

    farzedelim ki çok uysal birine çattık, dediklerimizi yaptı, içeri girdi.

    maksat hasıl oldu mu?

    artık bu vatandaşın kafasındaki fikirler silindi mi, artık bizim gibi düşünmeye başladı mı, yanlışlarını anladı, doğru yolu buldu mu? hayır!

    belki kızgınlığı arttı, içindeki öfke büyüdü, daha da bağnaz bir psikoloji içine girdi ve bizi de bağnazlıkla suçladı, niyetimizin kötü olduğunu düşündü, güveni sarsıldı, canı sıkıldı, morali bozuldu, demek dedikleri kadar var, baya bize karşı düşmanlık yapıyor bunlar dedi. taraf olmaya daha da heveslendi, kenetlendi.

    peki ne kazandık? hiçbir şey. ama şekil olarak istediğimizi elde ettik. türbanı çıkardık, kafasını açtık, üniversiteye soktuk.

    işte şekilciliğe takılıp kalmak dediğim budur.

    aynı mekanizmayı tersine de işletebiliriz.

    diyelim ki bir camiye gittik. gerçi pek aklımıza gelmez ya.. faraza turistlerin taa binlerce kilometrelik uzak yollardan gelip gördükleri sultanahmet camiini biz de görelim, sevgilimize gösterelim istedik. caminin kapısında bizi karşılayan görevlinin ilk istediği şey başımızı kapamamız olacak. yoksa içeriye giremeyeceğimizi söyleyecektir.

    yok yav deyip kapıdan dönmek de var, peki olsun bakalım deyip başörtüyü takmak da... başımızda örtü olunca ne değişti ki bizi içeri aldılar?

    böyle kutsallık anlayışı olmaz. tanrı kullarına açık-kapalı diye ayrım yapmaz. kaldı ki tanrı caminin içinde değildir. o bizi her yerde olduğumuz gibi görüyor.

    o zaman yapılan ne? sadece şekilcilik, şekilcilik, şekilcilik...
  • bu yasak yüzünden herhangi bir üniversteye veya öğretim kurumuna gitmeyen şahısları anlamak mümkün değil, nitekim hemen herseyin affedildigi, herseye kolaylık getirilen bir dinde , islamın temel 5 şartından bile taviz verilebiliyor, namaz kaza edilebiliyor, oruç yolculuk durumunda tutulmuyor, hacca maddi durum yeterliyse gidilmeyebiliyorsa üniversteye girmek için türban çıkartmak çok zor, insanı dinden çıkartıcak bişey olmasa gerek.. ve bu tavizi vermiycem diye egitime devam etmemek ise bu tavırdaki vatandasların yobaz olarak adlandırılmasının ne derece isabetli oldugunu gosteriyor , nitekim ilim ögrenmenin başı örtmekten daha az farz oldugunu kimse one suremez.
    kaldı ki başı örtmenin ne derece farz oldugu tartısmalı bi konudur.
  • türkiye'de ik kez, imam hatip liselerinden mezun olan öğrencilerin, ilahiyat dışındaki, üniversite bölümlerine girmeye başlamalarıyla, bu sorun yaşanmıştır. bunu takiben, tıp fakültelerinde de, öğrencilerin, tıp eğitimindeki, hijyen sorunlarına rağmen, karşı çıktıkları durum olmuştur. daha sonrada, özellikle, edebiyat ve siyasal bilimler gibi bölümlerde, artarak sürmüş bir durumdur.
    durumun, ilk aşamada, sorun haline gelmesinde, imam hatipli öğrencinin, aldığı eğitimle alakasız bir üniversite eğitimi ve ortamına girmiş olması da yatmaktadır. üniversite eğitimi sistemi, 1982 anayasası ile, oldukça darbe almış ve bütünlüğünü yitirmiştir. yinede, bununla birlikte, üniversite, dini bir kurum ya da mekan değildir. dini ibadetlerin gereğinin sürdürülmesi gereken bir yer de değildir. akademik bir anlayıştan uzak, içleri boşalmış olarak görevlerini sürdürselerde, neticede üniverisite, akademik bir eğitim ortamıdır. oraya bikini ve şortla gitmemek kadar, dinsel gerek ve atribüleri de, kapı dışında bırakmak doğaldır. buna sürekli karşı çıkılması ise, acaba aynı durumun neden altmışlar ve yetmişler de, yaşanmamış olduğunu, düşündürmektedir. okula türbansız olarak girme, neden o yıllarda da, sorun değildi diye akla düşmektedir.
  • başörtüsünün üniversitelerde yasaklanması sonradan faturası bize fena patlayacak bir olaydır. şöyle ki bu insanları üniversiteden dışlamak onları sınıflamak olacak ve dini amaçlı takan olsun, ideolojik amaçlı takan olsun hepsini birden mağdur edecektir. işte sorun burada başlayacaktır; bu insanlar aynı duruma maruz kaldığı için mecburen bir araya gelecek ve çeşitli yönlendirmeler ile direk olarak rejim düşmanlarının eline bırakılacaktır, devletine-milletine bağlı olanları bile... sonrasında olacakları tahmin etmek çok da zor olmasa gerek.
    bundan 10 yıl önce üniversitelerde türban serbest iken nasıl bir rejim düşmanlığı yapmışlar onu da merak ediyorum. çoğu üniversitede hayatı öğrendi, kendine güvenini kazandı, kimi başörtüsünü çıkardı kimi de arkadaşlarının örtünmesine sebep oldu. ah evet sorun da bu değil mi, çağdaş ülkemizin görünüşünü bozuyor ne de olsa. elbette batının düşüncesini değil şeklini almak önemli olan.
  • yanılmıyorsam 1997'de türban karşıtı duruş doruk noktaya varmış ve istanbul üniversitesi beyazıt kampüsü'ne sakallı öğrenciler de alınmamıştı! (bkz: kemal alemdaroğlu)
    tabi ilgili düzenlemede sakalın tarifi, tanımı yapılmadığı için polis top sakallı, keçi sakallı bütün öğrencileri kapıdan geri çevirmişti.
    ben ve benim gibi finale girecek olan birkaç öğrenci sakal traşı olup içeri öyle girmişti (bkz: paşa paşa)

    polisin o tavrı manidardı aslında. o kapıda durup türbanlıları içeri sokmayan polislerin dahi birçoğunun annesi, eşi, kızı türbanlıdır. belki de istemeye istemeye, sırf hukuku tartışamayacakları için bunu uyguluyorlardı. fakat sakal kavramını da bu şekilde genişleterek hukukun tartışılamadan uygulanmasının ne kadar saçma birşey olduğunu bir günlüğüne de olsa papaz sakalıyla gezenlere göstermişlerdi. bir nevi (bkz: gülme komşuna gelir başına)
  • üniversitede türban ne yazık ki olmalıdır. her ne kadar türban hukuki olarak ideolojiye uygun düşmeyen dini bir simge ve şahsımca sevimsiz, olanca dogmatikliğine rağmen liberal anlamlar yüklenmeye çalışılan uyduruk bir zırva olsa da üniversiteler, insanların düşünceleri her ne olursa olsun özgür ifade alanlarıdır.
    çok mümin, süper inançlı, hiper cennet odaklı bir beyinsiz şalvarı ve çember sakalı ile, çok çılgın süper manyak ekstra geldim-gidiyorumcu bir dangalak üniversiteye bikinisi ile
    girebilmeli, gönlünü ferah tutabilmelidir. neden? çünkü üniversiteler özgür ifade alanlarıdır.
    bu nedenle özgür ifade alanlarında türban yasağı bir sorunsala işaret etmektedir. (sorunsal neyse?)

    ancak bunun kadar net olan, olması gereken bir şey daha var ki, o da özgür ifade alanları yerini mecburi-sınırlı ifade alanlarına ( kamusal alan deniyor) bıraktığında, kişinin şalvarını ve bikinisini bir kenara koyması gerektiği zorunluluğudur.
    eğer kamu hizmeti vermeye gönüllüyseniz, laik yapı gereği, kendinizi kamunun tarafsızlığı çerçevesinde çizdiği o ifade biçimine sokmanız gerekmektedir.
    üniformalar ve kılık kıyafet yönetmelikleri bunun için vardırlar.. ve yine eğer ben bunu da tartışmaya açarım diyorsanız laik sistemi de tartışmaya açmanız ve buna paralel olarak yine şahsımca siktir olup gitmeniz gerekmektedir. tabi siktir olup gidin demek ya sev ya terket demek değildir asla, bence yanlış yapıyorsunuzun bence ifadesidir.
    özet olarak, ben nasıl üniversiteye kendimi ifade edebileceğim anarşist, tikky vs tarzlarla arz-ı endam edebildiysem sen de türbanınla aynı hakka sahipsin.
    ama devlet memuru olarak, ben nasıl küpemi çıkarıp sakal tıraşı olarak görev yapıyorsam, yani kendimi hissettiğim ve sevdiğim şekilde ifade edemiyorsam, ne yazık ki ve aslında tanrıya çok şükür ki sen de sevdiğin ve hissettiğin müslüman kimliğinle gelmeyip türbanı çıkaracaksın. ve tabii ki kamu hizmeti vermek zorunda değil, başımı ağrıtmak zorunda hiç değilsin. ayrıca türbanınla 'ben müslümanım' deme, islamiyet ya da din üzerinden, diğerlerinin bu hakları engellenirken kendini bu yolla ifade etmeye ve sanki diğerleri daha az başka bir şeymişcesine bu kimliği vurgulayarak tahakküm yaratmaya da hakkın yok.
    üniversite için bu bir sorunsal olmaya ne yazık ki devam ediyor. (sorunsal neyse?)
hesabın var mı? giriş yap