*

  • ortaya cikan urunu tuketen bir baskasi* olmadigi surece pek anlam kazan(a)mayan eylem. tukettirmenin esanlamlisi.
  • bizzat tüketmektir.

    üremekten farklıdır. doğa ürer. insan hem ürer hem üretir ki üreme güvende olsun.

    zaman devinir insan değiştirir. kötü olan bu değşimin aşırı üreme ve fonksiyonel olmayan anlamsız

    bazı zihinsel eksiklikleri tatmin etmek için gerçekleşmesidir.
  • sanırım bir içgüdü bu, fıtratımdan gelen. farklı materyalleri değişik kombinasyonlarda birleştirmek, onlardan yeni bir ürün ortaya çıkarmak ve sonunda işe yaradığını çalıştığını görmek.. vereceği duyguyu, kendini bulma hissini sadece bu güdüyü taşıyanlar anlayabilir.
  • gerçekleştirilmesinin insanda çok acayip duygulara, yükselen bir algı seviyesine sebebiyet verdiği eylem.

    hayatımın en yoğun, en yorucu haftalarından birini geride bırakırken, neredeyse kalıcı olarak zarar verdiğimi düşündüğüm sağlığımın getirdiği bokluk hissiyle beraber aynı zamanda bir "emeğinin karşılığını almış olma" halini de bünyemde barındırmaktayım. daha 3-5 gün önce bir arkadaşımla "yarrağı yedik galiba, bizden bir bok olmaz" modunda gezerken, herhalde bıçağın kemiğe dayanmasının da getirdiği ani bir fikirle aşılan temel bir sorun ve bunun sebep olduğu adrenalin yüklü, günde aralıksız 8-10 saat süren çalışma seanslarının sonrasında ortaya gerçek anlamda benimseyebildiğimiz, hatta cv'mizi güncellemenin zamanı geldiğinde "kendimizi pazarlıyoruz aq" hissiyle değil de, gerçek anlamda gurur duyabildiğimiz bir "ürün" (aldığımız bir dersin dönem projesi olarak, bir shoot 'em up oyunu) ortaya çıkarmış bulunmaktayız. normalde her türlü eksik yönünün, "gerçek hayattaki" benzerlerinin karmaşıklığına göre olabildiğince basit oluşu gözümüze çarpabilecekken, aklımıza sadece bir şeyler başardığımızın kesinliği ve şu anda sahip olduğumuz şeyi nasıl geliştirebileceğimize, güzelleştirebileceğimize dair fikirler geliyor. bayağı bayağı tüm derslerden falan da baymış halimizle "daha neler öğrenebiliriz, kendimizi nasıl daha geliştirebiliriz?" diyoruz. bunlar, benim hayatım boyunca uzak olduğum kavramlardı.

    sanırım bunun temelinde, aldığımız nottan falan da öte (gerçi bunun da önemi yadsınamaz: kalacağımızı düşündüğümüz dersten a alacak hale geldik) gerçekten kafa patlattığımız, tasarladığımız, inciğini cinciğini düşündüğümüz, ani kararlarla üzerine yeni şeyler eklediğimiz, fikirler denediğimiz vs. bir şeyin gerçekliğe bürünmüşlüğü ve bu sırada tam da hayalimizdeki vizyona uyabilmiş olması yatıyor. yani onu üreten iki bireyden bağımsız olarak ayakta durabilen, o iki bireyin iradelerinin uzantısı olarak dünyaya gelmiş ve dünyada varolan bir şeye tanık olmuş gibi hissediyoruz. sadece kendimiz için bile olsa benliğimizi, tasarımımızı bir şekilde dünyaya aktarabilmiş, ona vücut verebilmiş ve şöyle bir baktığımızda duruşunu beğenmiş olduğumuzu idrak ediyoruz. bu bir anlamda, geri kalan her şeyi, tüm öteki dertleri, takılınan detayları önemsizleştiriyor. bugün bir başka dersin projesinin demosunda, basit bir ihmalden ötürü gereksiz yere laf yemiş, puan kaybetmiş olsak da, normalde tüm gün "hay kafamı sikeyim" diye küfredebileceğim bir şeyi rahatça geçiştiriyorum. çünkü önemi kalmamış, ben zaten bir şeyler üretmişim, irademin, düşüncemin bir uzantısına hayat vermişim.

    4 senedir okuduğum, ileriki dönem mezun olacağım okulda ilk defa biraz olsun rahatlıkla "az da olsa bir şeyler öğrenebilmiş, bilgisini sentezleyebilmiş biri" psikolojisiyle yürüyebiliyorum birkaç gündür. bu bile, en azından benim için, radikal bir değişim. kelimelere dökmekte zorlanıyorum aslında. bakalım bu ne kadar sürecek ve bana ne getirecek daha...

    iyi ki uyumuşum o gün, iyi ki uyandığımda aklıma o fikir gelmiş, iyi ki çözmüşüz o sorunu ve iyi ki uykusuz kalmak pahasına sabahlamışız günlerce. vay be.
  • hakkında bildiklerimizi kontrol etmemiz gereken kavram. kontrol edeceğim demiyorum, kontrol etmemiz gerekiyor diyorum.

    saygı duyulan üretimler-saygı duyulmayan üretimler. pahalı tüketilen üretimler-ucuz tüketilen üretimler.
    karşılığı "somut" olan üretimlerin komün tarafından saygıyla karşılanmadığı gerçeği ortada. birilerinin tam olarak ihtiyacını karşılamaya yönelik yapılan üretimler, samimiyetsiz bulunuyor. üstelik bu üretimin alınabilir bir fiyatla satışa sunulması, aslında hiç ilgisi olmaması gerekirken çıkan "ürün"e duyulan saygıyı negatif olarak etkiliyor. bir zamanlar çok iyi yaptıkları kabullenildiği, veya yapmasalar da gözlemlerine güvenerek tutarlı bir şekilde eleştirebileceği kanısı uyandırmış bazı adamlar da oturup bu üretimin kalitesini değerlendirerek "alıcı"nın fikirlerini netleştiriyorlar/etkiliyorlar. onlar da bu üretimi imkanları varsa pazarlıyorlar, veya bunu kendi üretimine bir fiyat biçme saygısızlığı olarak değerlendirip çok fazla insanın ulaşamayacağı biçimlerde satıyorlar. üretimlerini herkesin anlayamayacağını, kısıtlı bir çevrenin hakkıyla (tam hakkıyla değil de işte) kavrayabileceği inancını taşıyorlar. çünkü herkesin ulaşabildiği ve algılayabildiği şeyler kıymetli değildir.bilfiil bir ürün yetiştirip, elitleştiriyorlar. bu elitleştirmenin geri dönüşü ya daha çok para, ya daha çok saygı olarak ortaya çıkıyor.

    zorluklarla mücadele etmiş, yaşam koşulları hiçbir zaman ideallere yaklaşamamış toplumlarda soyut üretimlerin çok kalabalık bir takipçisi olmuyor. bu durum da, soyut üretimlere çok ciddi bir geri dönüş sağlamıyor. toplumun geri kalanına göre çok daha "kaygısız" ortamlarda, anti depresanlarla büyüyen/yaşayan, bir dönem psikoloğunu haftada bir ziyaret etmiş evladın herhangi bir üretime karşı vermiş olduğu reaksiyonla, maddi sorunlardan psikolojik sorunlara bir türlü sıra gelmemiş ailenin evladının vermiş olduğu reaksiyon zıt oluyor. verilen tepkiler bu iki evladı şaşırtıyor, uzaklaştırıyor. karşılıklı aşağılanıyor. birinin sonradan kazanmış olduğu hayata bakma yeteneği-birinin sonradan kazanmış olduğu hayatta kalma yeteneğiyle kavgalı büyüyor.

    ekonomik karşılığı olan, sözüm-ona çok çirkin bir şey olan "para"yla döngüsü sağlanan üretim "soyutçular"ın entelektüel kırbacını parlatıyor. iç organlarla dayak yiyor. "soyutçular"ın içinden bir tanesi kendini tutamayıp üretimini paraya çevirdiği an kendi komünü tarafından linç ediliyor.
    ekonomik karşılığı olmayan, sözüm-ona çok değersiz bir şey olan "saygı ve takdir"le döngüsü sağlanan üretim "somutçular"ın mangal gibi rasyonel yüreğinde çıra oluyor. "somutçular"ın içinden bir tanesi kendini tutamayıp üretimini "değersizleştirdiği" an komünü tarafından ciddiye alınmıyor.

    herkesin bir şeyler üretmekte olduğu bir dünyada, bunca egoyla, birbirlerinin üretimlerini rekabetleştirme arzusu ilginç karşılanamaz. hemen hemen aynı üretimi gerçekleştiren insanların minimal rekabetinin yanında; değil yakın üretimler, farklı dünyalarda yaşayacak kadar birbirinden bağımsız üretimlerin devasa rekabeti çağlar sürüyor. kitleleri uzaklaştıran/düşmanlaştıran, kültürleri oluşturan bu farklılık, insan tarafından asla hoş karşılanmıyor.
    sadece kabullenilmiş taklidi yaptırıyor.
  • "tüketmek" fiilinin yerine, hayatımızın merkezine koymamız gereken sihirli eylem. hayata bağlar.

    "(...)“üretmek” ve “isyan etmek”in eylemlerinin iki sihirli eylem olduğunu biliyor muydunuz?

    işten atılan işçiler isyan ediyor, bir sonraki gün, bir sonraki gün ve bir sonraki gün isyan ediyor, isyankarlıklarında direttikçe bir şeyler değişiyor. isyan yaşadıkça statik durumda kalmaz. o isyan, orada durdukça büyür, büyüdükçe karşısındaki çeliği büker. aliağa işçileri, işten çıkarılışlarıyla (bugün itibariyle -05.06.2014-) 30 gündür uzlaşmıyor, isyan ediyorlar ve üretiyorlar. işçi sınıfını süründüren bir sistematiğin karşısında hiçbir şey yapmadan duramayacak insanlar yanlarına geliyorlar isyan ediyorlar, slogan atıyorlar ve üretiyorlar. praksis gitar çalıyor, insanlar yanaşıyor direniş alanına, çav bella söylüyorlar, bingöl elmas’ın belgeseli uzanıyor buralara, halk biraz daha yanaşıyor direniş alanına, kalabalıklaşıyor, dünkü nöbet sırası kendisinde olan işçinin uykusuzluğu silkeleniyor üzerinden, anti-kapitalizm güçleniyor o an aliağa’da, aliağa’da bir devrim ihtimalinin tohumları belki yakın zamanda belki yıllar sonra üzerindeki taşları havalandırarak çıkması üzerine kaldırım taşları altına atılıyor. sazbüşünü, santurunu, erbanesini, yan flütünü de getirip çalıyor anahita, yağmur altında halay çekiyor işçiler, yağmur estetik dayanışmamıza, eğlenmemize ve güçlenmemize bir engel falan değil, az önce bahsi geçen tohumlara can suyu oluyor aksine!.. ruşen alkar ve arkadaşları, enstrümanlarını sırtlayıp metro ile geliyorlar ertesi gün, mükemmel sesini işçiler için, direniş için aliağa sokaklarında yankılatmaktan mutluluk duyuyor ruşen. isyan etmek ve üretmek sihirli bir şey: sadece işçilerin enerjisi yükselmiyor, sadece aliağa halkı yüzünü bu tarafa çevirmiyor; isyan ve üretim aliağa’nın dışından da insanların yüzünü bu tarafa çevirmesini sağlıyor. emin olabiliriz; önemli kulaklara, önemli gözlere ulaşıyor burada olan bitenler. ileride haksızlığa uğrayacak bir başka işçinin kulağına mesela, kendisini umutsuz hisseden bir emekçinin gözlerine mesela ulaşıyor bu direnişin seyri.(...)"

    http://www.yenikapitiyatrosu.com/…izmin-karsisinda/
  • kaşlarımı daha iyi yolabilmek için ultra büyüteçli bir ayna aldıydım geçenlerde..

    gayet memnundum kendisinden, ta ki geçenlerde kedi tarafından halıya düşürülmüş olduğunu farketmeden uyku sersemi bir halde aynayı ayakta tutan zımbırtıya ayı gibi basarak kırana kadar. hayır bu kaçıncı ayna heba ettiğim, bir de onu düşünüyorum, 7 değil 777 sene uğursuzluğu garantiledik anasını satayım, neyse o ayrı mesele.

    eşek yüküyle para vermişim zaten, yeniden almak bu kez koydu. gideyim de daha önce gördüğüm seramik killerinden alayım, kırılan sapı bu şekilde tutturayım tabanına dedim, uhu vs kar etmedi çünkü. gittim bir paket hazır seramik kili aldım, derken üşendim, 1 hafta masada yattı paket. bu sabah kırılan ayağı yaptım nihayet, sonrasında kalan kilden bir parça koparıp laf olsun diye minyatür bardak, fincan vs yaptım. baktım ki sardı, üşenmeden yeniden fırladım gittim aynı kırtasiyeye, çeşit çeşit fırçalar, vernikler, boyalar vs aldım.

    yaptığım bir kaç şaheserim(!) an itibarıyle kurumaktalar, daha sonra boyayacağım. benzetmek istediğim objelerden ziyade g.tüme benzedilerse de durmak yok, aynen devam. acaip sardı lan.!

    bir şeyler üretmek çok keyifli.

    edit: o değil de ileride sergi filan açtığımı hayal ediyorum, bu işe nasıl başladığımı soranlara da "eeööömm şimdi herşey çıkan kaşlarımı ve burun kıllarımı daha iyi sökmek için eşek yüküyle para verip aldığım büyüteçli aynayla başladı" desem nasıl olur acaba. ?
  • sosyalist bir eylemdir. üretmeden tüketmek fiilinin zıttıdır.
    bunu benimsemiş bir dünya görüşü için; (bkz: sürdürülebilir yaşam)
  • üremekten daha zordur.
  • yalnizligi bastirmak icin en etkili eylem.. kafayi daha iyi mesgul eden ve harcanan vakti kayip olarak nitlendirmeyecek daha iyi bir sey bulamadim henuz..
hesabın var mı? giriş yap