• favori yemeğim orijinal adıyla gambian soumian; burada ise makarna kavurması olarak geçmektedir. uygur mantısı ve çüçüre (bir nevi mantılı çorba) yanında ise göşnan (kuzu etli ve kuyruk yağından yapılan kapalı bir tür sembusek) tüketildiğinde tadından yenmez.

    buğday sirkesi ise her yemeğe yakışıyor. özellikle hem buğday sirkesi hem de acı biber kavurmasıyla ekstra baharat yoğunluğunu arttırmanızı tavsiye ederim.
  • kurtuluş parkının karşısında küçük sevimli bir yer. yemekleri de leziz. benim favorim makarna kavurması oldu. kendimi başka ülkede gibi hissettim. farklı lezzetler sevenlere tavsiye ederim.
  • kurtuluş parkının karşısında yahut daha anlaşılır olması için kolejden dikimevi istikametine doğru yürürken sağda kalıp görünce tadınızı kaçıran mekan.

    bir arkadaşın ısrarına dayanamayıp gitmiş bulunduk... gitmez olaydık. yemek seçen bir insanımdır her şeyi yemem fakat iyi yemeği de bilirim. tutup makarnayı sos içerisinde 20 dakika kavurup önüme kendim de koyabiliyorum. üstelik o kavurup önüme koyduğum makarnanın maliyeti de bana en fazla 5 lira gibi bir şey çıkıyor. 25 liraya 2 hafta rahat makarna yerim evde.

    çok uzun şeyler yazardım fakat araya çok uzun zaman girdi. yaptığım şeylerden genellikle pişman olmam fakat bu lokanta zımbırtısı hayatım boyunca hatırlayacağım bir pişmanlık oldu. parasında değilim lezzetinde değilim basitliğinde hiç değilim. benim derdim uygur adı altında yöresellik bir dil, birkaç işçi kullanıp, mekanın televizyonlarında uygur sanatçılarının şarkılarını döndürüp insanların sömürülmesindeyim. el insaf demeyeceğim el artık para olmuş... ne diyem...

    dipnot: cimri bir insan değilimdir yemek seçerken fiyata çok nadir bakarım hele ki sevdiklerim yanımdaysa... bu isyanım aptal yerine koyulmaya karşı dostlar...

    bu restorana 4 kişi yüz lira bayılmak yerine keçiören belediyesinin üzerinde yapay bir estergon kalesi var. arkasında da özbek sofrası gibi yerler var. herhangi birine girin. 50-60 lira gibi fiyatlara çok kaliteli ortaya karışık dört kişi doyarsınız. mutlu mesut ayrılırsınız. yapın bunu
  • fakülte son sınıfımın sınav çıkışlarının özetidir.
  • üç dört yıl önce çok güzel gelirdi bana burası. benim için özeldi hatta.

    her gittiğimde daha kötü buluyorum yemeklerini ama. zorum neyse, gidiyorum yine de.
  • her gün yesem bıkmayacağım lokanta.
  • ügre ve lahana kizartmasi favorim.
  • merhabalar
    başlarken söyleyeyim, ben de restorana beraber gittiğim arkadaşım da vejetaryen. olur da "sen etli yemeklerini yemediğin için beğenmemişsin, etli yemekleri efsanedir" derseniz diyeceğim bir şey yok işin doğrusu.

    ne yedik: ağaç mantarı kavurması, makarna kavurması, acı soslu tofu

    öncelikle her şey çok yağlı. tofunun sosunun içinde çok yağ vardı, mantarlar da neredeyse yüzüyordu diyebilirim. mantar kavurmasını çok başarılı bulamadım. mantar dokusu ile probleminiz varsa hiç sevmezsiniz, sıradan bir mantardan daha bile yumuşak ağaç mantarı. benim bununla bir problemim olmadı, ama çok yağlı bir mantar, üzerine oldukça fazla sarımsaklı sos gezdirilmişti, ayrı bir mantar tadı pek alamadım ve yerken acaba şu anda yediğim şey bu yemeğin iyi yapılmış bir hali mi diye düşündüm.

    makarna kavurması ile ilgili söylenecek çok bir şey yok, "kavurma" kelimesinden çok farklı bir şey beklememek gerekiyor. japonların udon'u gibi ama daha kalın bir makarna, sosu fena değil, içinde çeşitli sebzeler var falan, okey yani. harika değildi ama.

    asıl bombayı sona bıraktım. tofu arkadaşımın isteği üzerine normalde olduğundan daha az acı geldi, sosu fena değildi, acısı yerindeydi. ancak ilginç bir tercih olarak, türkiye'de bulması da epey zor olan silken tofu kullanılmış (bkz verecektim ancak silken tofu başlığı yok, açarız birazdan). silken tofu yapısı gereği diğer varyantları kadar süngerimsi değil. dolayısıyla sosu da çok iyi absorbe edememiş, sosu kaşıkla yiyince daha çok keyif aldım, tofu biraz boş kalmıştı.

    asıl mevzu şu; sonrasında adını sorduk, restorandaki beyfendi bize baharatın uygur kaju baharatı olduğunu, türkiye dışından getirildiğini söyledi, tofunun sosunun içinde karabiber tanesi gibi tane tane bırakılmış bir baharat vardı, nasıl anlatsam bilemiyorum. eskaza ağzınıza atıp çiğneme hatasına düşerseniz önce sanki limon suyu değil de limon sosundan sağlam bir ağız dolusu almışsınız gibi aşırı asidik, aşırı sitrik bir tat geliyor ağzınıza. "aa bu ne ekşilik böyle ya" demeye kalmadan o tat ağzınızın içinde kimyasal bir silah gibi infilak ediyor, asidikliğini ve acılığını (spicy veya hot değil bitter manasında acılık) ona on beşe katlıyor ve ağzı dili tamamen uyuşturuyor. şu ana kadar çok fazla kalitesiz, kötü ve sevmediğim şeyler yedim ama bugün olan şey yeme-içme kategorisinde başıma gelen en kötü şeydi. yani büyük konuşmayayım ama intihar edecek olsam, ipi ilmek yapıp sarkıtmış, altına tabureyi koymuş olsam, sonra son anda "acaba yapmasam mı, bu yolun dönüşü yok, hayatta yaşamaya değer şeyler de var" diye tereddüt edecek olsam, o baharattan ağzıma bir tane atar, çiğner, sonra da güle oynaya kendimi asarım. acı soslu tofu söylerken aklınızda bulunsun.

    fiyatlara uygun diyemem, her şey ne kadar pahalıysa o kadar pahalı. servis iyi.

    ben keyifsiz bir deneyim yaşadım açıkçası, bir daha da gitmeyi düşünmem.
  • yıllardır pek methini duyup nihayet birkaç gün önce yolumu düşürüp deneyebildiğim restoran. öncelikle ortam gayet sade, lüks değil ancak temiz görünüyordu. hafta sonu olmasının da etkisi vardır ancak gayet yoğunluk vardı, sanıyorum arası açık olmayan yan yana iki dükkanları var, mutfak bizim bulunduğumuz salonun altındaydı, garsonlar aşağıdan servise hazır olan yemekleri alıp kapıyı açıp yan tarafa geçerek servislerini yapıyorlardı. servis bizi çıldırtacak noktaya geldiği için bu detayı verdim ancak tek sorun da bu durum olmasa gerek. beş farklı yemek söyledik, her biri çok ayrı zamanlarda ve hepsi de oldukça geç geldi. artık son yemeğin gelmesi masaya oturmamızdan bir saat yirmi dakika sonrasını filan bulmuştu ki garson bey ustanın elinde bir problem olduğunu, bu yüzden yemeklerin geciktiğini söyledi. bilemiyorum servisle ilgili çokça şikayet vardı sosyal medyadaki yorumlarda da, bilemiyorum o yüzden.

    yemeklere gelecek olursak, peşinen söyleyebilirim ki genel olarak sebzelerin pişirilme yöntemlerine bağlı olarak görüntü ve lezzetleri, yine hem etin hem kıymanın lezzeti, yağı, tuzu kısacası her şeyi çok yerli yerinde. damak tadınızın yadırgayacağı bile hiçbir şey yok. dünya mutfaklarına ya da yeni tatlara çok açık değilseniz bile rahatça gidebilirsiniz buraya.

    en ünlü yemek makarna kavurması, menünün bile ilk sayfasında tek başına arzı endam ediyor. ama beş yemek içerisindeki en zayıf halka oldu benim için. teknik olarak el yapımı makarna sebze ve parça etle (kuşbaşından biraz büyük) tavada pişirilerek sunuluyor. ancak makarnası bana fazla kalın ve hamursu geldi.

    su mantası (menüde böyle yazıyor ama yazım yanlışı mı, orijinal hali mi bilemedim:) ya da mantısı iri ve kıymalı klasik bir asya mantısı türü. (bkz: quick china)'da çin mantısına bayıldığımız için bunu aldık, ve masaya gelene kadar da onu geçemez ama filan deniyordu. bayağı solladı geçti sonuç olarak, çin mantısından biraz daha küçük, çakıl taşı boyutlarında ve iç lezzeti çok güzeldi. acı sosu banıp banıp gömdüm valla*

    kazan kebabı et ve piyazlık soğan (bire bir ölçüde gibiydi) içeren bir tencere yemeği. bu ikili bizim mutfakta da çokça kullanılınca ben bu yemeği sevmeyecek biri olabileceğini sanmıyorum.

    patlıcanlı et kavurma ve taze fasulyeli et kavurma diğer aldığımız iki yemek. her ikisinde de sebzeler çok canlı ve renkleri dokuları korunmuş ama asla hiç çiğliği olmayan şekilde hem göze hem damağa hitap edecek şekildeydi. kazan kebabı da dahil yemeklerin suları (salçasız tabi) tüm malzemelerin lezzetleri geçtiği için harikaydı, bayağı kaşıkladık.
  • eski halini mumla aratan sevgili restoran.

    yıllardır ankara'daki en sevdiğim yerel tatlar restoranı listesindeki birinciliği maalesef düşmüştür
hesabın var mı? giriş yap