• islamiyetten önceki arapların tüm olumsuz yönlerini içinde barindıran suudi ailesinin resmi belki de gayriresmi (islam)mezhebi. hazreti muhammedin ailesinin mezarını tahrip ettikleri için halife (osmanlı padişahı) tarafından sapkın ilan edilmiş, şimdiki kralın büyük amcası verilen bir fetva ile öldürülmüştür. bunlara göre islamın taliban öğretisindeki islam ile tamamen örtüşmesi, suudilerin afgan rejimini tanıyan 3 ülkeden biri olması, tüm radikal islami örgütlerin suudlardan maddi yardım almaları, ,binladinin kraliyet ailesinin akrabası olması, suudların abd ye üslerini kullandırmaması suudların bu mezhebi dünya çapında yayma çabalarından asla vazgeçmediklerinin bir kanıtıdır sanki.
  • 18.yüzyıl'da arabistan'da ortaya çıkan dinsel siyasal akımdır. kurucusu muhammet bin abdülvehab'dır. hambeli mezhebi'nin görüşlerini temel alır ama, dinsel öğeleri aşırı tutucu biçimde yorumlar ve kurallara zorla uyulmasını savunur. başka mez-heplere karşı tavrı çok serttir. osmanlı devleti'ne karşı da sık sık ayaklanmalar çıkarmışlardır
  • vahhabilik, adını 18. yüzyılda yaşamış bir din adamı olan muhammed bin abdülvahhap’dan alan bir mezhep;– bugün, suudi arabistan’ın resmi mezhebi.

    ‘mezhep’ diyorum; ama vahhabiliğin gerçekten bir mezhep olup olmadığı tartışmalıdır. prof. yusuf ziya yörükan, (ankara üniversitesi) ‘ilahiyat fakültesi dergisi’nin, 1953 yılında yayımlanan i. sayısındaki ‘vahhabilik’ başlıklı makalesinde, ‘vahhabiliğe bir mezhep denir mi, yoksa selef mezhebine dönmek ve ibn teymiyye mesleğini ihya etmek midir?’ diye sorar. yörükan’ın belirttiğine göre, vahhabiler kendilerini ‘i’tikadda selef, amelde hanbeli’ olarak tanımlamakla birlikte, ‘esasen, ahmed bin hanbel’[in] i’tikad hususunda selef mezhebinin nass’çı (eseriyye) kolunu temsil’ ettiğini, o nedenle de ‘i’tikadda ve amelde hanbeli olduklarını öne sürmektedirler. prof. yörükan, vahhabilerin ‘vahhabilik diye bir mezhebi kabul etmediklerini; muhammed bin abdülvahhab’ın ‘ilmen ve fiilen bir mezhebi (hanbeli mezhebini, h.y.) yenileyen bir şeyhülislam olmaktan’ öte bir konumu olmadığını iddia ettiklerini bildiriyor.

    vahhabiliğin temelkoyucu argümanları, prof. yörükan, genelde din’de akıl’a yer vermemek; mükaşefeyi (kalp gözü ile görme’yi), dolayısıyla tasavvufu reddetmek ve tevhid’i, ‘ameli tevhid’ olarak almak biçiminde özetliyor;– ki, bu argümanlar tümüyle islam’ın ruhuna aykırıdır. prof. yörükan, medine müftüsü ahmed ibn zeyni dahlan’ın ‘dürerü’s–seniye’sinden, vahhabilik konusundaki görüşlerini aktarıyor. buna göre, muhammed bin abdülvahhab, peygamberlik iddiası gütmüş; sürekli olarak müseylime gibi yalancı peygamberlerin tarihlerini okumuş; kur’an–ı kerim’i kendi arzusuna göre te’vil ile hadisleri inkar, icma ve kıyas gibi fıkhi kaynakları reddetmiştir. prof. yörükan, ‘dürerü’s seniyye’ye atıfta bulunarak devam ediyor;– şöyle: ‘bunların ‘hanbeliyiz’ demeleri bir perdeden ibaretti. namazdan sonra dua etmeyi reddederlerdi. ahmed ibn zeyni dahlan bu mevzudaki reddiyeleri yazdıktan sonra, kendisi de bunların aleyhinde birçok hadisler nakleder ve sözlerine bunların, kendilerine intisap eden kadınların saçlarını kestirdiklerini, evliyanın kabirlerini hela yaptıklarını, mevlüt okutmayı ve sünnet namazları ve ‘delail’ül hayrat’ okumayı ve minarelerde salat ve selam okumayı ve hatta peygamber’e ‘seyyidina ve mevlana’ diyenleri kâfir saydıklarını ilave eder.’

    osmanlı, selefiye’nin, tıpkı vahhabiler gibi (ve elbette onlardan önce takipçileri olan) kadızadelilerden çok çekmiştir. mustafa aşkar’ın ‘niyazi–i mısri ve tasavvuf anlayışı’ adlı o gerçekten bilgi ve emek ürünü değerli çalışmasında mehmet murad’ın ‘tarih–i ebu’l–faruk’tan aktardığına göre, 17. yüzyılda ‘kadızadeli zihniyet (...) yalnız tütün ve kahve içen değil, kaşık ile çorba, billur bardak ile su içen, pantolon giyenleri, hatta camilerine birden fazla minare yaptıran padişahları bile küfürle itham’ etmiştir.
    hiçbir aklıbaşında osmanlı’nın asla tasvip etmediği şeyler! 17. yüzyıl osmanlı insanının tasvip etmediğini, 21. yüzyıl türkiye’sinde yaşayan müslümanlar mı tasvip edecek?
    hilmi yavuz

    (bkz: usame bin ladin) (bkz: el-kaide)
  • dini silahla uygulamaya çalışan, namaz kılmayana ölüm cezası öngören, kendilerinden olmayanları kafir bilerek mezarlıklarını ayıran, peygamber devrinde olmayan herşeyi sapıklık ilan eden, aklı dışlayan, amelsiz imanı küfür sayan, kur'an ayetlerini akılla yorumlamayı yasaklayan batıl mezhep... bugünlerde bazılarının hakkında fazla bir şey bilmediğinden müslümanları temsil ettiklerini sandıkları mezhep..
  • es-seyhu'n-necdî lakabiyla bilinen muhammed bin abdülvehhab'in (d. 1703 uyeyne - ö.1787 deriye, riyad) düsünceleri çevresinde olusan dinî, siyasî hareket. harekete vehhabilik adi karsitlarinca yakistirildi. hareket içinde yer alanlar, kendilerine muvahhidun (tevhidciler) derler ve hanbelî mezhebini ibn teymiye yorumuna uygun biçimde sürdürdüklerini söylerler. vehhabilik bir inanç hareketi olarak baslamakla birlikte, kisa zamanda siyasî bir nitelik kazandi. arap yarimadasinda etkinlik kurarak devlet durumuna geldi. günümüzde, suudi arabistan'in resmî mezhebi durumundadir.

    muhammed ibn abdülvehhab'in düsünceleri, deriye emiri olan muhammed bin suud ile tanismasiyla (1744) siyasi bir hareket niteligi kazandi. ibn abdülvehhab, deriye'de düsüncelerini emir muhammed'in gücü ile yayarken, emir muhammed bu düsüncelerle arabistan'a hakim olma imkânini kazaniyordu. çünkü ibn abdülvehhab, insanlarin sirk içinde bulundugunu, bunlarin mal ve canlarinin kendisine inanan kisilere helal oldugunu söylüyor, emir muhammed bu fetvanin getirdigi ganimet olgusuyla yandaslarini çogaltiyor, gücünü artiriyordu. ibn abdülvehhab'in ölümünden sonra hareketin siyasî niteligi daha da agirlik kazandi. muhammed bin suud döneminde baslayan toprak kazanma faaliyetleri, ölümünden (1766) sonra oglu abdülaziz zamaninda da sürdürüldû.19. yüzyilin baslarina gelindiginde (1811) vehhabilik adina hareket eden suud emirligi haleb'ten hind okyanusuna, basra körfezi ve irak sinirindan kizil deniz'e kadar yayilmis bulunuyordu.

    vehhabilik hareketinin osmanlilar için önemli bir sorun durumuna gelmesi üzerine ii. mahmud, misir valisi kavalali mehmed ali pasa'yi sorunu çözmekle görevlendirdi. mehmet ali pasa, oglu tosun komutasindaki orduyla mekke, medine ve taif'i vehhabilerin elinden kurtardi (181213). daha sonra bizzat emir abdûlaziz'in üzerine yürüdü. emir abdulaziz'in ölümü (1814) üzerine vehhabiler agir bir yenilgiye ugradi. nihayet mehmet afi pasa'nin kumandani ibrahim pasa, abdulaziz'in yerine geçen oglu abdullah ve çocuklarini esir ederek istanbul'a gönderdi. bunlarin istanbul'da asilarak öldürülmeleri (17.12.1819) ile vehhabilik hareketinin ilk dönemi kapandi.

    savas sirasinda kaçarak kurtulmayi basaran suud hanedanindan türki bin abdullah, necd bölgesinde yeniden faaliyete giriserek 1821'den 1891'e kadar sürecek ikinci vehhabi devletini kurmayi basardi. daha sonralari bir takim çekismeler olmussa da suud hanedanindan abdülaziz bin suud, vehhabi devletini yeniden kurdu (1901). hindistan ingiliz yönetiminin de destegini saglayan abdülaziz bin suud 26 aralik 1916 tarihli anlasma ile ingilizlerce necd, hasa, katif, cubeyl ve kendisine bagli diger bölgelerin hükümdar olarak tanindi. bu anlasmaya göre abdülaziz, bu yerleri kendisinden sonra miras yoluyla çocuklarina birakacak ve kendisinin seçtigi veliaht da ingilizlere bagli kalacakti.

    osmanlilarin yenik düsmesiyle sonuçlanan.1. dünya savasi'nin arkasindan vehhabiler hail, taif, mekke, medine ve cidde'yi de ele geçirdiler (1921-1926). abdülaziz bin suud, necd ve hicaz krali olarak kabul edildi (1926). 20 mayis 1927 tarihinde ingiltere ile yapilan cidde anlasmasinin arkasindan da tam bagimsizligini ilan etti. böylece abdulaziz bin suud, suudi arabistan krali olarak tüm hicaz'i egemenligi altina alti. bu devlet, suudi arabistan kralligi adiyla varligini sürdürmektedir.

    vehhabiligin din anlayisi, muhammed bin abdülvehhab'in üzerinde önemle durdugu tevhid (allah'in birlenmesi) konusundaki yorumu çevresinde toplanir. ibn abdülvehhab'a göre tevhid, kullukta allah'i bir tanimaktir. tevhid kelimesini (lâ ilâhe ilallâh) söylemek allah'tan baska tapinilan seyleri tanimadikça bir anlam tasimaz. allah kalble, dille ve davranislarla birlenmelidir. bunlardan birisinin eksik olmasi durumunda kisi müslüman olamaz. tevhid üçe ayrilir. ilki, allah'i isim ve sifatlarinda birlemek (tevhid-i esma ve sifat), ikincisi allah'i rablikta birlemek (tevhid-i rububiyet), üçüncüsü de allah'i ilahliginda birlemektir (tevhid-i uluhiya). allah'i bu üç biçimde birleme, ancak amellerle mümkündür. buna göre kur'an ve sünnet'in disinda emir ve yasak tanimamak, hz. muhammed'in döneminde bulunmayan seyleri ve tevessülü terkederek allah'i birlemek gerekir. bu tevhide ameli tevhid denir. herhangi bir hüküm koyucu tanimak, allah'tan baskasindan yardim dilemek, peygamber için bile olsa, allah disindaki bir varlik için kurban kesmek, adakta bulunmak kisiyi küfre düsürür, can ve mal dokunulmazligini ortadan kaldirir.

    bu tevhid anlayisinin getirdigi önemli sonuçlar vardir. bunlardan birisi, hz. muhammet'ten sefaat talebinde bulunulamayacagidir. sefaat, allah'a özel bir haktir. bu nedenle hz. muhammet'ten dogrudan sefaat talep etmek, onu allah'a ortak tutmaktir. nitekim müsrikler de allah'i kabul ettikleri halde, melekleri, putlari sefaatçi kabul ettikleri için müsrik olmuslardir. sefaat inanci gibi yaygin olan tevessül inanci da sirktir. tevessül inanci, daha çok mutasavviflar arasinda yaygindir. bir takim seyhlerin, velilerin hem hayatlarinda, hem de öldükten sonra tasarruf sahibi olduklarina inanilmakta, onlarin himmetleri dilenmekte ve araci kilinmaktadirlar. bu da açik bir sirktir. çünkü günah'in yaratmada, yönetmede, tasarruf etmede, isleri düzenleme ve belirlemede ortagi yoktur.

    vehhabiligi en önemli özelliklerinden birisi de bid'adlar karsisindaki tutumudur. ibn abdülvehhab'a göre kur'an ve sünnet'te olmayan her sey bid'attir. bir bid'at çikaran mel'undur ve çikardigi sey reddedilmelidir. bid'adlarin çogu insanlari sirke düsürmektedir. bunlarin basinda mezarlar, türbeler ve bunlarin ziyaretleri gelir. mezarlarda yapilan ibadetler sirktir. sevap umarak hz. muhammed'in kabrini ziyaret bile sirke neden olabilir. sirke neden olmamalari için, mezar ziyaretleri, türbe yapimi kesin olarak yasaklanmalidir. ölülere niyaz, tevessül, falcilara, müneacimlere inanmak, hz. peygamber'in anisini yüceltmek, hirka-i serif, sakal-i serif ziyaretleri yapmak, allah'tan baskasina ibadet etmek, sirk kosmatir. mevfit toplantilari düzenlemek, bu toplantilarda mevlid okumak, sünnet ya da nafile namazlar kilmak yasaklanmalidir. göz degmemesi için nazar boncugu takmak, muska takinmak, agaç, tas vb. seyleri kutsal saymak, bir hastalik ya da beladan kurtulmak, güzel görünmek vb. için boncuk, ip, hamayi gibi seyler takinmak, sihir, büyü, yildiz fali gibi seylere inanmaz, iyi kisilere, velilere tazimde bulunmak, onlara dua etmek, onlardan yardim dilemek gibi seyler de tamamiyle sirke neden olan bid'adlardandir. riya için namaz kilmak, sofuluk etmek, iyi insan gibi görünerek çikar saglamak da sirktir. cami ve mescidlerin süslenmesi, minare yapilmasi da terkedilmesi gereken bid'adlardir.

    vehhabiligi olusturan düsünceler, birçok çagdas müslüman düsünürü etkilemis, onlara esin kaynagi olmustur. günümüzde ise, önemli ölçüde degisime ugramis biçimde, suud kralliginin resmî görüsü olmaktan öte bir anlam tasimamaktadir.
  • (bkz: el kaide) hatta (bkz: #10631743)
  • muhammed abdülvehhab tarafından kurulmuş, selefiyye mezhebinin aşırı ucu sayılan akımdır. suudi arabistan devleti'nin resmi mezhebidir. katı bir islam anlayışları vardır. tarikatlara, türbe ziyaretlerine karşıdırlar. öyle ki mekke ve medine'de bulunan tüm sahabe mezarlarını dozerlerle yerle bir etmişlerdir. peygamber efendimizin mezarını da yıkmaya kalkışmışlardır ancak islam dünyasından gelen sert mesajlardan ve ultimatomlardan sonra bundan vazgeçmişlerdir. bu denli tarikat ve türbe karşıtı olmaları, bu şeylerin müslümanları şirke sevkettiğini düşünmelerinden kaynaklanır. iranlılarla karşılıklı bir nefretleşmeleri vardır çünkü iranlılar da tıpkı bizim gibi saçma sapan türbe ziyaretleri yapmakta, özellikle peygamberimizin naaşının bulunduğu mekandaki demirlere ve taşlara ellerini ve yüzlerini sürerek ağlaşırlar. bu durum vahhabi suudi polisini çileden çıkarır ve hemen hemen her hac mevsiminde tartışmalar yaşanır. ayrıca suudi yönetiminin kabe'nin etrafında inşa ettirdiği hotellerin , kabe'nin boyunu geçmesi ve kötü bir görüntü oluştumasına karşı çıkan iranlılar türklerden bu konuda destek beklemektedirler. konuyu biraz dağıttık ancak vahhabileri tanımak için bu bilgiler gereklidir. arabistan dışında pek taraftarı yoktur. osmanlı'nın son zamanında ingiliz maşası olmakla ve osmanlıya ihanetle suçlanırlar.
  • 18.yy'da ingilizler'in islamı içinden yıkmak ve temel itikad mevzularını sarsmak için oluşturdukları sahte, asılsız, sapık mezhep. kendileri dışındaki herkesi müşrik saydıkları için diğer müslümanların haklarına asla saygılı değillerdir ve diğer müslümanlara verilen zarar onlar için hep kardır. arap dünyasında en kadim zamanlardan beri toplumda bedevilik ve medenilik diye bir ayrım vardır ve bedeviler oldukça ilkel bir topluluktur. kimsenin hakkına saygı duymazlar, geçen kervanları yağmalarlar, insancıl unsurları oldukça zayıf kalmıştır ve onlar için diğer insanların haklarını gaspetme oldukça doğal bir durumdur. kendi aralarında bile oldukça çekişmeli topluluktur bedeviler. 18.yy.'a kadar bedevilik faaaliyetlerini meşru bir kisve altında yürütememekteydi; işte tam da bu sırada sapık mezhep vahhabilik arabistanda hızla yayılmış ve bedeviler de kendilieri için aradığı fırsatı bir anda ellerinde bularak bu sapık mezhebe girmeye başlamışlardır.; çünkü bu ana kadar gayr-i meşru olarak yaptıkları gasp ve talanları bundan sonra meşrulaştıracaklardı; nitekim vahhabilikte ''öteki''kavramı çok baskındı ve kendileri dışındaki herkesin malları onların inançlarına göre helaldi. bu sebeple bedevilerin vahhabiliğe büyük bir iştahla girmesi çok manidardır ve vahhabiliğin arabistan'da yayılması açısından da bu bağlantılar oldukça önemlidir
  • bosna hersek'teki savaştan sonra insanların psikolojik, maddi durumlarından, toplumsal durumdan istifade edip çok sistemli bir şekilde yerleştirilen akım. para karsılıgında insanları kendilerine bağlıyorlar, beyinlerini yıkıyorlar yavaş yavaş.
    bu akımın araplardan çok batı tarafından desteklendigi açıktır o bölgede, çünkü bosna hersek'te bu akıma mensup insanların olması ancak bosna herseklilerin zararına, sırpların ve hırvatların, ve bu bölgede kirli çıkarları olan bazı batılı devletlerin yararınadır.
hesabın var mı? giriş yap