• insanoğlunun, ilişkileri içinde varoluşunu tanımlamak için cevap aradığı beş soru.
    bu beş soru şunlardır:
    1. kale alınıyor muyum? beni umursuyorlar mı?
    2. kabul ediliyor muyum? beni olduğum gibi, yargılamadan kabul ediyorlar mı?
    3. değerli miyim? beni vazgeçilmez ve emsalsiz olarak görüyorlar mı?
    4. yeterli miyim? beni becerikli, yapabilecek güçte görüp yapabileceğime güveniyorlar mı?
    5. sevilmeye layık mıyım? beni ben olduğum için özleyip benimle zaman geçirmek istiyorlar mı?

    (bkz: iletişim matrisi)
  • doğan cüceloğlu'nun kitaplarında bol bol bahsettiği, kişinin yaşamında kilit rol oynayan faktörlerdir. kişinin mutluluğu ve hayattan tatmin olması hatta taşıdığı potansiyelin farkına varabilmesı bu faktörlere bağlıdır. kişi bu faktörlerin hayatına etki ettiğinin farkında değildir, sezgisel olarak bu faktörleri kendi özünde değerlendir.
  • doğan cüceloğlu savaşçı kitabında yedi boyuttan bahsediyor. özetleyecek olursam şu şekilde:

    nasıl ki kişinin bedeninin yemek, içmek, dinlenmek gibi biyolojik gereksinimleri var, kişinin psikolojik varoluşunun da gereksinimleri var ve bu gereksinimler karşılanmayınca, kişi fenomenolojik yönden dengesizlikler içine giriyor, bitmemiş durumlar ortaya çıkıyor.

    1.farkına varılma boyutu. yani kişi " ben varım, adam yerine konuyurum." diyebilmeli. eksik kalmak açısından bakınca da bizi daha öncesinde değersiz hissettiren biri en ufak bir hata yapsa çok fazla alınırız, çünkü aslında o öfke geçmişten gelen bitmemiş işimizden kaynaklıdır.
    2.sınırlar boyutu. fiziksel olarak, güvenmediğimiz veya tanımadığımız biri bize yaklaşınca gergin hissederiz. mesela asansörde olduğu gibi.
    3.sorumluluk boyutu. sözlerimizde tavırlarımızda tutarlı olmalıyız.
    4.doğallık boyutu. kişinin kendini doğal görmesi,
    " ben anormal değilim, bende bir tuhaflık yok." diyebilmesi.
    5.sevilmeye layık olma boyutu. kişinin bunu hissetmesi
    6.değerli olma boyutu. yine kişinin bunu hissetmesi.
    7.güven boyutu. kişinin kendisini, kendi isteklerini yapabilecek güçte görmesi

    bitmemiş işleri olan insanlar bir ilişkiye girdiğinde karşısındaki kişi ile o işi halletmeye çalışabiliyor, örneğin sağlıklı baba kız ilişkisi içinde büyümeyen bir kadın babasından göremediği ilgiyi, şefkati, değeri ondan bekliyor...

    peki bu bitmemiş işlerimizi nasıl hallederiz? affederek. nasıl affederiz? empati kurarak. " ben onun yerinde olsaydım, aynı şartlarda yetişip büyüseydim ne yapardım?" diye kendimize sorarak. yazar babasını örnek vermiş burada. ben de uyumadan önce ve yarın kendimi babamın yerine koyacağım. son zamanlarda kalbini kırdığım da oldu, öfke patlamaları yaşadığım da oldu, yanında ağladığım da oldu. belki bu kadarını hak etmedi, üzgünüm. halledemediğim çok az şey kaldı onu da empati ile halledeceğim. tamamen affedeceğim.
hesabın var mı? giriş yap