*

  • bir ekşi sözlük yazarı olmakla beraber hoş ve güzel yazar, bazen batabilir ama sorun değil. hoş gelmiştir.
  • bir entrysini yanlışlıkla kötüledikten sonra panik oldum ben ne yaptım diye. diğer entrylerini gezerken tuhaf bir ruh haline büründüm; böyle güneş damlayan bir odadayım, kitap kokusu kahve kokusuna karışmış, sonbahar, bir şiir kitabı açık önümde, öyle bir huzur.
  • gördüğü rüyayı paylaşıp okuyanları da dibe çeken güzel insan. *
    dip iyidir, iyi.
    'ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi' gibi. iyidir.
    iyi olasıca..
  • kaldırımdan merdivenlere yöneldiğimde, akışkanlığında dilimlere ayrılmak istenen zamanın kayıyor hissine kapıldım. bir parçadan bir parçaya geçiş kolay değilken, çıplaklığa duyulan özlem gibi, içimi kaplarken beynimi boşaltan bir boş vermişlik. nefes alıp verirken içe dolan yumak yumak insan kokusu, öfkeyle tiksintiyle ve bazen sevgiyle. hafif ama yoğun avucu doldurmayacak olan bir nefes, ne sıcak ne soğuk. bir boşluk kıvrımsız, yalansız, sade.

    ilk basamağındayım merdivenin adım atmak asırlar sürüyormuş hissinde geçmişe uzanan düşüncelerimin saçaklarından, ilk okul sıralarında görüyorum kendimi. hiç ait hissetmediği okul/sınıf/insanlar katılmadığı oyunlar, neden kaçsındı tavşan neden yakalasın ki tazı? elimde kitabım atatürk büstünün hemen yanındaki cılız ağacın yanındayım, hesaplar yapıyorum gözlerimin önünden akıp geçen satırları tutuyorum yerli yerinde duruveriyorlar, kör bıçakla buruluyor içim delik büyüyor hiç akıyor içimden anlamsız büyük bir yalnızlık. öğretildiği gibi ailem diyorum bak yanımdalar, eve gitsem oradalar bulacağım yanıbaşımda, kendimle çelişiyorum büyük bir yalnızlığın ortasındayım, görüntüler doluyor zihnime kardan kayıyorum sonu görünmeyen bir mağaranın içine düşüyorum. ";rüyalardan bir artık, korkutmaz beni, kayıp-ziyan yok." diyorum "buradayım bak." silkiniyorum yaklaşık iki dakika sonra zil çalacak, her zaman dikkatliyim zamanlamam hep takdir edilir, şikayetçiyim bundan sessiz sessiz. kendimle yalnız kalacağım anların çetelesini tutanlar ne kadar çok. sıramdayım,zil sesi.

    kaçıncı basamak bilmem merdiven uzun ama saçakların ikincisindeyim. evde gölgelerle yalnızım. gürültü olsun diye açtığım televizyonda, yapay renkler. doğada göremediğim her renge anlamsız gelebilir ama düşmanım. annemi düşünüyorum evde olmalıydı yaşım 10, karnım aç sade bir saatim var servis gelecek. yürüyorum elimi duvara sürüyorum. delikler minik çıkıntılar. koridoru iki tez turluyorum aynanın karşısındayım, yüzüme baktıkça gülümsüyorum. yüzüm başka. hep başkaydı. her defasında yeniden tanışıyorum kendimle. her saati başka. karnımın ağrısı adımlarımı mutfağa yönlendiriyor. makarna yapacağım domatesleri avucuma doldururken soğukluğunu yüzüme istiyorum boynuma iliştiyorum gömleğin yakasından içeri, kendi kendime gülüyorum. doğrarken bir bahçe düşlüyorum, balkondan sarkan salkım salkım domatesler, kırmızı, kokulu iri domatesler. elimdeki sızıyla ayılıyorum, elimdeki kan koyu görür görmez kokular ve hayaller uçuyor, görüntüler yok sade gölgeler. elimden damlayan kanı seyretmek boşluğa sürüklüyor beni, sürekli damlayan musluk ve parmağımdan akan kan pıt pıt pıt. elimde gezdirdiğim bıçaklar her parmağımda bir kesik düşlüyorum yavaş ve hızlı akan damlalar. korna sesi, ilk kez gecikiyorum. sallana sallana giyiyorum ayakkabılarımı, bağcıkları bağlıyor beğenmiyor, tekrar bağlıyorum. zamanın telaşı yok oluyor. kimseyi duymuyorum hareket eden otobüste, pencereden izlediğim ağaçlar var. geride kalan her ağaç bir hiç tanesi.

    saçaktan saçağa üç mü oldu ne? yatağımdayım nefes alışverişini dinliyorum odamın, duvarda asılı duran hasırdan tepsinin kıvrımlarında dolaşan boş bakışlarımla, midemle yere düşen taşları kaybediyorum gözden. görüntüler doluşuyor gözümün önüne, taş sektiriyorum suyun üzerinde, yüzümde bana yabancı bir gülüş.

    ...

    kaçıncı saçak bilmiyorum, düşüncelerimi yakalamak güç geliyor. tekini de unutmak istemiyorum. yüzümde gülümseme merdiven basamakları çoktan bitik, yürüyorum kim bilir saat kaç oldu, telaş yok. aslında bekleyenim yok. eve gelince saati sorup nerde kaldın diyenler. gün boyunca arama derdine düşmeyeler. düşüncemde lise kapısının önündeyim, omzumda bir yük içinde varsa varsa bir defter bolca kalem, herkes derste umurumda değil, sade gömleği dışarıda diye erkeklere bağıran öğretmenler, gözündeki kaleme bakıp zilli git şunu sil diyenler. fizik dersinde tahta dolunca dersi bitiren öğretmen, matematik dersinde galatasaray maçından bahsedince "bırakın beyler trigonometriyi hepsi birim çemberden çıkar bunu öğrendin" diyen öğretmen varken, tahtayı silecek silgimiz yokken bahçeye doğru çatı yaptıran müdür varken bunları dert edinen akıllılara artık gülmüyorum bile. zaten kendimle kavgalarım sürerken, yeterince yorgunum içimde bir kasvet. bir hiçlik büyüyor. kederden elmalar yemişim boğazımda düğüm düğüm boğuluyorum. kavşağı son hızla alıp üzerime gelen otomobil sürücüsündeki 18 yaşlarındaki çocuğa gülümsüyorum. beni ezse ya diye geri dönüp ona yürüyorum. direksiyonu kırıyor telaşlı, içimde hiçlik, yüzümde ifadesizlik. eteğimi topluyorum. "iyiyim. teşekkür ed.." nehire doğru yürüyorum. adımlarım bazen yavaş, çokça hızlı içimde bir hiç akıyor pat pat pat, sertçe canıma çarpıyor.
  • evlenip bu diyarlardan göçecek olan canım insan. güle güle.

    not: malatya havalarını bilmiyorum.
  • yazar olanı bir kenara bırakarak.

    ota boka kederlenmek. emek harcamadan kederlenmek de olur.
  • malta'da bir malatyalı kendisi.*
hesabın var mı? giriş yap