• (bkz: #74252948)
  • ben yabancı kitapları okurken büyük bir problem yaşıyorum. problem şu ki; isimler. özellikle de rus klasiklerini okurken bu daha fazla hissedilir oluyor. karamazov kardeşleri iki kere bıraktım. böyle bir baş yapıtın bir cümlesini bile kaçırmak istemiyorum.

    bu kitaba da başlarken bu sıkıntıyı yaşayacağım diye çok üzüldüm ve biraz sabır dedim devam ettim. yazar öyle güzel anlatıyordu ki sanki sesimi duydu ve okurken kimdi bu, hangisiydi diyorken bana tekrar hatırlattı kahramanları. eğer benim gibi bir probleminiz varsa biraz sabredin üstesinden geleceksiniz.

    kitaba gelince, ilk kez cilt halinde bir yazılan bir kitabı okuyorum. kafanızda o kadar farklı şeyler canlandırıyor ki bir bölümü okurken acaba diğerleri ne yapıyor şuan, o olay ne olacak diye düşünmeden edemiyorsunuz.

    yolda yürürken birden aklınıza geliyor. gregor niye böyle yaptın? ben de olsam belki aynısını yaparım diyorsunuz. natalya nasıl biri ki diye düşünmeden edemiyorsunuz. natalya'nın yaptıkları doğru ise aksinya yanlışların içinde yüzüyor olması gerekir ki aksinya'yı da suçlayamıyorsunuz. hele panteleymon var gregor'un diğer aile üyeleri var komşular var ki onlara girmeyeceğim:)

    köyün bütün evlerinde dolaşmaya başladıktan sonra diğer köylere geçiyorsunuz. her bir eve girip çıkıyorsunuz. sonra savaşa gidiyorsunuz. var mıdır sizi okurken her yerde dolaştırabilecek, her yerde kendinizden bir şeyler bulmanızı sağlayacak herkesin haklı yanlarının olabileceğini düşünderecek bir hikaye?

    okuyun derim...
  • okurken bana yaşar kemal klasiklerini hatırlatan bir şolohov şaheseri. bazı yazarlar var ki farklı zamanlarda, farklı bedenlerde aynı ruha sahiplermiş gibi geliyor bana.
  • çok güzeldir, sovyet kuruluş dinamiklerini ve geride bırakılan mirasın nasıl bıraklıdığını çok güzel anlatır.
  • az evvel babil com.da haftanın fırsatı indirimi ile edindiğim set.
  • daha girişinden türkiye’deki bir okuru yakalar...

    --- spoiler ---

    kitabın kahramanının dedesi, 93 harbinde savaşmış bir kazak süvarisidir. savaştan dönerken yanında bir türk kadını getirmiştir. ancak kazaklar, şalvar giyen, kara ve müslüman kadını hoşgörmez. kahramanın dedesi oldukça iyi bir savaşçı olduğundan kadına ilişmeye cesaret edemezler başta. kadınlar “genç kızlarımız bekar dururken, bu kara kuru kafirde ne buldu” diye dedikodu yaparlar. türk kadın hamile kalırken o yaz son derece kurak geçer. söylenti tanıdıktır: kafir geldiği için köyümüze, lanetlendik” ve bir gün adam evde yokken kadını linç edip öldürüler. savaşçı kazak dede linççilerden birini ikiye biçtikten sonra, yetim kalan yavrusunu (yani kahramanımızın babası) alıp başka bir köye gider. orada kartal burunları ve esmerlikleri yüzünden “türkler” olarak anılırlar ve bu kahramanın hayatını köklü olarak değiştirecektir. örneğin kendisi de çok iyi bir savaşçı olduğundan çar’ın hassa ordusuna alınmak için sağlık kontrolüne sokulur. buradan da geçer not alacakken bir doktor “şunun burnuna ve gözlerine bakın, bunda türk tipi var. hassa ordusunda varlığıyla, çar’ımızın keyfini kaçırır” deyip hikayenin kahramanının hassa ordusuna alımını engeller. ve akabinde gelen ekim devrimi ile hayatı tümüyle değişir.

    --- spoiler ---
  • "eskiden, hatta napolyon devrinde bile savaşın bir zevki iki ordu karşı karşıya gelir, bir tokuşur, ayrılırlarmış. ne cephe ne siper. ama sıkıysa şimdi olup bitenleri anlamaya çalış; şeytanın kendisi bile anlayamaz! tarihçiler öteki savaşlar hakkında bir sürü martaval uydurmuş olabilir, ama bu seferki için söyleyeceklerinin yanında o martavallar solda sıfır kalacaktır. savaş mavaş değil bu, can sıkıcı, kahredici bir kargaşalık. tadı tuzu yok! çamur ve kargaşalık, o kadar. biliyor musun, ben olsam ne derdim yukarıdaki heriflere? 'buyurun bay lenin,' derdim, ‘işte size bir başçavuş, alın da tüfek nasıl tutulur öğretsin size. size gelince bay krasnov, sizin bunu zaten bilmeniz gerek. sonra da bırakırdım onları davut'la golyat gibi dövüşsünler; galip gelen alırdı hükümeti eline. halk kendilerini kimin idare ettiğine aldırmaz. ne dersiniz asteğmen?"
  • mihail şolohov un yazdığı dört ciltlik roman. engin yayıncılık tarafından yayınlanan versiyonunu ankara adil handa 100 lira civarı bir fiyata almıştım bir kaç sene evvel.

    kitap genel olarak 1. dünya savaşı ve rus iç savaşı esnasında sürekli sağa sola savrulan bir subay üzerinden don kazakları nın hikayesini anlatır.
  • protagonist grişa gözümde atsız'ın göktürkleri gibi canlandı. kahramanlar ölümle eğlenip tiye mi alırlar hep? bu mudur?
hesabın var mı? giriş yap