*

  • hani "ol vechile" deriz ya vecihi kabilinden. araç, yol, yöntem üçlemesinin aradığı okey dördüncüsü budur işte. bir de minval adında yavuklusu vardır, vecihin, vecihinin. leyla vü mecnun meselesini geçmiştir tarih sahifelerinde sahih vaziyette bu hadise.
  • yüz, çehre, tarz, üslup, sebeb, vesile.
  • (vech) yüz, çehre, surat.
    tarz, üslub.
    her şeyin karşısına gelen ve karşısında olan. satıh. ön. alın. cephe.
    tarih.
    suret.
    sebeb.
    bir şeyin nefsi ve zatı.
    semt. cihet.
    münasebet.
    (bkz: vicahen)
  • usul, yöntem
    (bkz: vech)
  • yön
  • hazreti pîr mevlana buyurur ki "allah'ın zatından başka her şey yok olucudur. onun zatında değilsen varlık arama" burada kasas 88'e gönderme vardır;

    "sen allah ile beraber başka bir ilaha ibadet etme. ondan başka hiçbir ilah yoktur. onun zatından başka her şey yok olacaktır. hüküm yalnızca o'nundur ve kesinlikle o'na döndürüleceksiniz."

    bu ayete ve konuya dair "allah vardı. onunla beraber hiç bir şey yoktu." hadisine cevap olarak "hala daha öyle" diyen ve tüm yaratılmışların vücud-i hakiki'nin aksinden ibaret olduğuna işaret eden cüneyd-i bağdadi ve aynı yaklaşım ile "o güzellik madeni olan allah vardı, cihanın adı ve belirtisi yoktu, eğer bu sırra vakıf isen, o varlıkla o yokluk hala daha öyledir" diyen molla cami bizleri varlık mevhumumuzdan sıyrılmaya ve hakkın vücud-ı hakkanisinde fani olmaya böylece de rabbin zatının himayesine girmeye davet ediyorlar ki ilahi kahır aslanının pençesi mesnevideki kurdun derisini yüzdüğü gibi bizi de helak etmesin.

    bu hakikate işaret olarak mevlana ilahi lisan dili ile "bizim varlığımızda fani olana, "her şey yok olucudur" ceza olmaz" der ve ardından "çünkü o, la(yok)'yı geçmiş, illa(ancak)'dadır. illa'da olan fani olmaz." diyerek en öz hali ile ile nefy ile isbattan ibaret olan kelime-i tevhid hakikatına dikkat çekmekte ve kulun ilk önce "la" makamında allah'dan hariç tüm sahte ilahları reddetmesine, ardından ulaşacağı bilinç ila sadece sahte ilahları değil kendi nefsini de nefyederek hakkın birliğini gönülden kavraması ile "illa" makamına ulaşması ve böylece de vech-i bakiye sığınarak rabbin himayesi sayesinde "la" makamında çakılı kalmış olan itikadı bozukların ve varlık davasına kalkışan ego tapıcılarının akıbeti olan aslan pençesi ile derisi yüzülmekten ve dost kapısından kovulmaktan halas olmanın sırrını vurgulamıştır.

    "kapıda ben ve bizden söz eden, kapıdan sürgündür; la'nın üzerinde dolanır."

    cabir'den rivayet olunur ki: hazreti peygamberin kapısına gittim, kapıyı çaldım. kim o ? dedi. benim! cevabını verdim. benim "ben" deyişimden hoşlanmamış gibi "ben, ben!" buyurdu. görüldüğü gibi "ben" lafındaki benlik ve onun sonucu olan kibir ve azamet peygamber efendimizi rahatsız etmiştir.

    cehennemin üstündeki sırat köprüsünü tarif etmek için "kıldan ince, kılıçdan keskin" derler lakin rabbin vahdetine giden tevhid inancı ondan daha da ince ve keskindir, hatta o yol o kadar ince ve keskindir ki hiçbir "ikilik" ve ondan doğan "ben" affedilmez. işte bu hakikatı işaret için pîrimiz buyuruyor ki "iğne için iki katlı iplik başı uygun olmaz, bir katlıysan bu iğneye gir. ipliğin iğneyle ilişkisi vardır; iğne deliğinin deveyle münasebeti yoktur." burada araf suresinin 40. ayetine işaret vardır.

    "âyetlerimizi yalanlayanlar ve o âyetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete de giremezler! biz suçluları işte böyle cezalandırırız."

    iğne ile iplik arasında bir uyum vardır, uygun iplik (heva, heves ve benlik algısından arınmış ehl-i tevhid kul) elbet ki iğnenin deliğinden geçer ve rabbin cennetine girer, peki ya haz odaklı bir hayat ve beraberinde getirdiği kin, nefret, hasret gibi hisler ile semirmiş bir deve olmuş nefis iğne gözü kadar ince olan vahdet yoluna nasıl yol bulur ? işte bunun için üstadımız "deve varlığı, riyazet ve çalışma makası dışında nasıl incelir ?" sorusu ile bize onu tek katlı iplik haline getirmenin yolunu sunmuştur.

    fuzuli demiştir ki "benim çektiğim bu derdi devenin başına koysan, çıkar kafir cehennemden, azap ehli güler oynar."

    üstad demek istiyor ki; çektiğim bu ilahi aşk derdini bir deveye yükleseniz, yükün ağırlığından o kadar zayıflar, incelir ki sonunda "iplik" gibi olur ve iğnenin gözünden geçer. o vakit cehennemde azap çeken kafir oradan çıkar, azap ehli olanlar da "kurtulduk" diye sevinirler, gülüp oynarlar. (araf 40'taki cezalandırılan suçluların haline bir gönderme var).

    rabbin kudret elinin kurtuluşumuza "kün" emrini vermesi için mücadeleye devam, hakiki bayrama daha var.
  • çoğulu vücuh olan kelime.
  • vch kökünden gelen yön, istikamet, yöntem, yüz (çehre) anlamlarındaki sözcük.

    dilimizdeki "bet" sözcüğüne karşılık geliyor.

    bet: yüz, çehre.
    (beti benzi atmaktaki "bet")

    betme-bet (yüz yüze )
    betke ayt (yüze karşı söylemek)
    bet bur ( yüz çevirmek) bur (çevirmek, döndürmek)
    bet aç
    1-yüz açmak ;
    2- utangaçlığını , sıkılganlığını gidermek .
    3- yüzünü açmak , ifşa etmek.
    beti açıldı (içyüzü meydana çıktı)
    beti açılgan düşman : (içyüzü açığa vurulan düşman)

    betkey: meyil, istikamet.
    bette: istikamete, vecheye malik olmak; istikamete/yöne sahip olmak.
    bettel: çevrilmek, yöneltilmek.
    betteştir: iki nesneyi yüzleştirmek, karşı karşıya getirmek.
    bettet: yüzünü çevirtmek ; yüzünü döndürtmek.
hesabın var mı? giriş yap