• veganizm uzerine yazilmis ilk turkce eserdir.
    zulal kalkandelen ve can baskent tarafindan yazilmistir.

    http://veganturkiye.blogspot.com/…-turkce-eser.html
  • 2013'te yayınlandığından beri hakkında sadece iki (2) entri girilen kitap, şaşırtıcı!
    veganizm üzerine yazılan ilk türkçe kitap olması dolayısıyla ilgimi çekti bu kitap. nasıl olur da bu kitaba kadar veganizm üzerine türkçe bir kitap basılmamış olabilir diye hayretle düşündüm. demek ki veganlık bizim toplumumuzda üzerine düşünülmeyen, hakkında bilgi sahibi olmak istenilmeyen bir kavrammış ki bu kadar uzun bir süre göz ardı edilmiş ve kimseyi de rahatsız etmemiş. oysaki gerek sosyal medyada gerek günlük hayatlarımızda hayvanları çok sevdiğimizi, onları korumamız gerektiğini söyleyen bizler değil miydik? kedi köpeklerle selfiler çektirip yanına da kitap aşkımızı iliştirmek yapmayanın dövüldüğü eylemler değil miydi? hayvanlar da bizim gibiler çoğu eylemlerinde. onlar da bizim gibi hissediyorlar, doğuruyorlar, yavrularını seviyorlar, gözleri var, koşuyorlar, yürüyorlar, bir topluluk içinde yaşıyorlar… ama egemen değiller, fark burada!

    hayvan kelimesinin kökenine inerek başlamak istiyorum kitabı incelemeye. sonuçta bu kitabın yazılış sebebi hayvanların canlarını en az bizler kadar değerli görmek değil mi? “hayvan” sözcüğünün kökü “hay” yani “can” demek. “-van” eki ise farsça bir ek olup türkçedeki karşılığı “-lı” yapım eki oluyor. yani hayvan kelimesinin türkçe karşılığı “canlı” demek. evet, aklınızdan geçen doğru! hepimiz hayvanız hem de kelimenin tam anlamıyla öyle. canlıyız! itirazı olan varsa test etsin kendini. yani karşımızdakine hakaret ederken “hayvan” dediğimizde alt türmüş gibi aşağılamaya çalışanlar aslında sadece “canlı” diyorlar.

    veganizm de bir felsefe, düşünce akımı olduğuna göre kendi içinde farklı yorumlanışları var elbette. hayvan sömürüsünü hayatımızdan çıkarmak da veganizm sayılabilir hayvan eti yememek de. neresinden kendimize tutacak bir dal bulursak bizim için kardır diye düşünüyorum. ne yazık ki bazı çevrelerin veganizmi dogmatik biçimde mutlak keskin sınırlara hapsetmesi sonucu insanların bu felsefeden soğuması söz konusu oluyor gördüğüm kadarıyla. vegan beslenme ile veganlığı hayat felsefesi yapan insanların farklı olduklarının fark edilmesi şart.

    beslenme: ne yazık ki vegan olarak evrildiğimizi sanmıyorum. b12'den çeşitli aminoasitlere kadar hala hayvansal ihtiyaçlarımız var bedensel olarak. ha, özel haplar ve takviyeler denilebilir bu noktada ama onlar da hem çok pahalı hem de tam anlamıyla muadili sayılamıyor. kitapta belirtildiği gibi gerçekten de insan biyolojik olarak otoburlara daha yakın; dişleri, sindirim sistemi, pençe/el yapısı gibi bir çok kanıt sıralanabilir. dahası, hayvanlar aleminde eti pişirerek yiyen, yemek zorunda olan tek canlı. öte yandan ise et yemeye başladıktan sonra insanın gerek bilişsel gerek fiziksel evrimi hızlanıyor. burada bir çelişki var sanki. medeniyetin ilerlemesini isteyen insanın evrimini daha üst düzeyde gerçekleştirebilmesi için ete ihtiyacı olduğu kesin. kitapta ise zülal hanım insanın et yemese de medeniyetini ilerleteceğini, et yemesinin sadece tesadüfi bir rastgelme olduğunu savunması biraz safdillilik gibi geldi bana. ayrıca et yiyenlerin de bir kaza sonucu hayatını yitirme ihtimallerinin olduğunu söylemesi ve veganlığın eksikliklerini tolere etme çabası anlamsız geldi bana.

    tüketim: kitapta can bey'in şu ifadesi
    ilgimi çekti: “ikinci el deri kıyafet giyen vegan arkadaşlarım vardı. ikinci el kıyafet dükkanlarından deri ceket alıp giyiyorlardı. gerekçeleri de basit. ilave bir hayvan zulmüne yol açmadıkları için, zaten var olan ikinci el deri kıyafeti giymekte sorun görmüyorlardı. bu bence oldukça benmerkezcil ve bencil bir yaklaşım açıkcası. ancak, bu arkadaş örneğinde, politik doğruculuğu nereye kadar götürmem gerektiğini kestirememiştim.” düşünsenize nasıl bir kurnazlık? aslında içinden geçen farklı ve yaptığıyla kılıfına uyduruyor vegan adı altında. vay vay vay! pragmatist bir ikiyüzlülük!

    bal tüketimi: bal şifadır diye biliriz ve yaz kış ama özellikle de kış zamanı çaylarımıza şifa niyetine koyarız. bakın nasıl bir üretim aşaması varmış: “veganlara hep 'iyi de neden bal yemiyorsun? sen yemezsen ziyan olacak, hem bitkisel kökenli,' sorusu gelir. insanlar bir konuyu derinliğine araştırmayınca yüzeysel bilgilerle doluyor. balın elde edilme sürecini incelemedikleri için bilgileri de yetersiz çoğunlukla. balın üretimi için arıların doğal yaşam koşullarından koparıldığını, suni döllenmeye maruz bırakıldıklarını, kraliçe arının hapsedilip öldürüldüğünü bilmiyorlar. bal üretim sürecinde de zulüm var. kedi, köpek gibi arı da bir hayvan. bu durum sadece sağlık nedeniyle vegan besleneni rahatsız etmeyebilir ama etik veganı eder.” acaba gerçekten de böyle mi yapılıyor ülkemizde de arıcılık? merak ediyorum.

    kitapta adı geçen bazı ünlüleri de eklemek istiyorum:
    * bill clinton
    * oprah winfrey
    * ellen degeneres ve eşi
    * mike tyson
    * pink

    zorlaştıcı faktörler:

    •ülkemiz bir kebap cenneti iken veganlığın yaygınlaşması ancak büyükşehirlerle sınırlı kalacaktır gibi geliyor bana. bir de et yemenin “erkeksi” olmakla bağlantılandırılması gibi bir durum var ülkemizde. et yemeyen erkek mi olurmuş? bu açıdan bakınca nüfusun yarısını doğrudan doğruya algılar sebebiyle uzlaştırıyor toplum bu felsefeden. hatta ege mutfağının sebze ağırlıklı olmasını eleştirenler ve egeli erkekleri yerenler yok mu bu yüzden?

    •ülkemizde veganlığı zorlaştıran bir diğer husus da lokantaların sebze veya bakliyata önem vermemesi. neden? çünkü arz- talep, ustaların et yemekleri üstüne ustalaşmış olmaları, et yemeğini pişirmenin daha kolay olması, sebzelerin bozulma süresinin daha kısa olması vs. millet evinde daha ucuza yiyecekken dışarıda beş fazla olsun et yemeği olsun diyor. ülkemizde hala ulaşılması zor ve lüks bir yiyecek et.

    •bir başka zorlaştırıcı faktör ise kurban bayramı'mız ki kitapta belirtildiği üzere 2006 yılında yapılan bir araştırmaya göre türk halkının %76'sı kurban kesmeyi farz görüyormuş. oysaki kitapta belirtildiği üzere ilk hadis kitaplarından 'el musannef' adlı eserinde hadis âlimi abdurrezzak el musannef şöyle yazıyor: 'hz. ebu bekir ve hz. ömer ile sahabeden ebu menut el ensari, mali durumları çok müsait olduğu halde, kurban bayramlarında kurban kesmezlerdi! biz de kesersek herkes kurban kesmeyi farz (şart) zanneder diye!” ayrıca ihsan elaçık, yaşar nuri öztürk gibi bazı hocalar kuran'da kurban kesmeyle ilgili hiçbir ayet olmadığını söylemektedirler. öztürk “kurban kesmek, kuran'ın açık beyanıyla; 'infak' (yoksula yardım, sahip olunandan başkalarına pay çıkarma) denen paylaşmanın geniş çerçevesi içindeki bir yardımlaşma şeklidir. bu aracın yerine başka araçlar da konabilir. (..) yoksulun korunması, ona et vermek yerine başka birşey vermekle daha iyi sağlanacaksa, o şeyi kurbana tercih etmek gerekir. (..) örneğin ameliyat parası bulamayan bir yoksula kurban eti yerine o parayı vermek, kuran'a göre daha üstün bir 'kurban' olacaktır. kısacası kurban bayramı, yoksulun ve yoksunun imkan sahiplerinin varlıklarından pay aldığı bayramdır; hayvan kesimi bayramı değil...”
    buna karşın prof. görmez gibi bazı din hocaları ise “vejetaryen bile olsa kurban kesen tadına bakmalı. çünkü allah-ü teala diyor ki 'sen yiyeceksin kurban etinden” diyerek karşı bir görüş ortaya koyuyorlar. halk neye inansın? müslüman biri kurban kesme ritüelini yok sayarak vegan olabilir mi? ya ibrahim peygamberin oğul isteğine karşılık oğlunu adamasının istenmesi? nihayetinde içimizi rahatlatan hikayenin sonunda insan yerine bir hayvan öldürülmesinin istenmesi diye bir durum varken yukarıdaki tartışmalar çok da anlamlı değil diye vurguluyor kitap. kurban olayına dönersek maddi açıdan durumun iyiyse kurban kesmek farz diye inanıyor büyük çoğunluk. etini yemişsin ya da yememişsin ne fark eder? ülkemiz için çok zorlu bir sınav daha! bilmem siz ne düşünürsünüz?

    kendimi de sorguladım kitabı okurken. ben bir hayvansever değilmişim aslında çünkü kedi köpek gibi sevimli hayvanları severken böcek, yılan gibi hayvanları sevmiyorum. yine de doğal alanlarında yaşama haklarının olduğunu ve onlara zarar verilmemesi gerektiğini savunuyorum. bu noktada bir açıdan hayvan hakları savunucusu sayılabilirim ama hayvanseverim diyemem. vegan felsefesinin etik kısmına katılıyorum ama beslenme kısmındaki türümün gereksinimleri açısından dahil olamayacağımın da farkındayım.

    zülal hanım ile en çok yakın hissettiğim nokta ise hayvanların evlere alınıp evcilleştirilmesine karşı olmasıydı. insan ile hayvan dostluğunun güzel olduğunu ama efendi köle gibi bir üstünlük kurmanın, ev içinde doğal ortamın asla hayvana sunulamamasının, evde hapis ortamının yaratılmasının, dışarıdaki hayvanların sesini duyan evdeki hayvanın yalnızlık çekmesinin bencillik olduğuna sonuna kadar katılıyorum. karşı argüman olarak ortaya konulan “ama onların başka bir yaşam alanı kalmadı ki. petshoptan alınmadıkça sahiplenmekte ne sakınca var? tam tersine iyilik yapıyoruz.” fikrini ise anlamlı bulmuyorum. sokakları daha güvenli hale getirmek de mümkün. sokak hayvanları için yasalar çıkarılabilir, okullarda derslerin müfredatlarına hayvan hakları ve hayvana saygı hakkında bilgiler eklenebilir, yeni yapılan sitelerde hayvanlar ın birlikte taşlamaları için alanlar mecbur tutulabilir ki burada yaşayan çocuklar da hayvan sevgisini daha yakından tanıyabilirler. hayvanlara hazır yemekler vererek onların avlanma, hareket etme, sosyalleşme güdülerini yok edip kendimiz için bir oyuncak yaratma çabasını bencilce buluyorum. aklıma gelen bir örneği paylaşayım hemen: eskiden insanlar kuş beslemek istediklerinde evlerinin dışına minik bir kuş evi yaparlarmış kara kışta buraya sığınsın diye kuşlar. ya da yollardaki kaldırımlara boşluklar açıp yem atarlarmış açsalar yesinler diye. dikkat edersek eve hapsetmiyorlar, hala özgür kuşlar! kuşu salonda az bir vakit salıp da beni eğlendirsin demiyorlar. aynı şekilde kuş gözlemcileri de çok nahif bir tavır içindeler ve ne güzel yapıyorlar. imrenilesi. bence böyle, size de saygılarımla…

    bir gün hayvanlar da insanlar gibi konuşabilirse bakalım nasıl yaşayacağız? hayaller hayatlar…

    kitapta övgüyle söz edilen ve istanbul'da bulunan tamamen vegan ürünler satan bir dükkanın adresi paylaşılmış. merak edip baktığımda ürünlerin fiyatlarını gördüğümde vegan yaşamak isteyen birinin zengin olma dışında bir seçeceğinin olmadığını gördüm. sadece 1 litrelik soya sütü bile 21 tl an itibariyle.
    şurada dursun yine de
hesabın var mı? giriş yap