• gabriel garcia marquez'in anılarını yazdığı kitabı. can yayınları'ndan çıkan kitabın çevirmeni pınar savaş.

    "hayat insanın yaşadığı değildir; aslolan, hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır."
  • henüz yarısına bile gelmedim, ama gayet güzel bir otobiyografi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. zaten ustadan başka türlüsünü kimse beklemez. çocukluğunu anlattığı bölümlerde yüzyıllık yalnızlık'ı okur gibi oldum bazen. renkli bir yaşam böyle bir yazı ustasına çok fazla malzeme sunmuş anlaşılan. keyifle okunan bir kitap.
  • bi yazarın bu kadar guzel anlatabilmesi için ancak anlatmak için yaşıyor olması gerekir, dedirten, bir solukta yazılmış gibi bir solukta okunan 550 sayfalık marquez kitabı.

    kitabin acilis cumlesi:

    "insanın yaşadığı değildir hayat, aslolan hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır."
  • marquez'in kitabından birkaç paragraf...

    “...dedem iki kez belediye başkanı olmuştu, parayla da matrak bir ilişkisi vardı ama yalnızca yanında aileden bir kadın varsa ikinci sınıfta yolculuk ederdi. neden üçüncü sınıfı yeğlediğini sorduğumda, “çünkü bir dördüncü sınıf yok”, yanıtını verdi.”

    ankara’nın gökgürültüsü bir başkadır. istanbul’unkiler gibi anlık değildir, başlar ve bikaç saniye sürer gümbür gümbür. ordaki ilk yılımda ne olduğunu anlayamamıştım, uçak mı geçiyor, bir makine mi çalışıyor bu kadar yüksek sesle diyordum, sonra anladım ki gök gürlüyormuş... karasal iklimle ilgili olsa gerek. anlatırkense şu kelimeleri kullanıyordum “tencereler yuvarlanıyor gibi”... marquez ise şöyle diyor: “... ‘en çok özlediğim de ne biliyor musun, öğleden sonra üçteki gökgürültüleri.’ bu sözü beni etkiledi çünkü ben de bizi siestadan uyandıran, yuvarlanan taşların sesini andırır o eşsiz gürültüyü hatırlıyordum, ama hiçbir zaman saatin yalnızca üç olduğunun farkında değildim.”

    babasının çapkınlığını yorumluyor marquez: “hamağın yanında arada bir geceleri ona hizmet vermesi için, yayları iyice yağlı portatif bir bekar karyolası duruyordu elbette. bir ara kaçak bir avcının eğilimlerine sahipmiş, ama yaşam bana bunun yalnızlığın en acı biçimi olduğunu öğretti ve babama büyük bir şefkat duydum.”

    “kendimi bildim bileli mina’nın beni sabahları diş fırçalamaya zorlamasının işkencesini çektim. ben böyle kıvranırken o dişlerini uyumadan önce çıkartıp temizlenmeleri için bir bardak suya bırakmak gibi bir ayrıcalığı vardı. bunun onun doğal dişleri olduğunu sanır, onları guajira büyüleri sayesinde takıp çıkarabildiğine inanırdım. bir keresinde gözlerinin, beyninin, dilinin ve kulaklarının tersini görebilmek için bana dişlerini göstermesini istedim, ama yalnızca damağını görünce hayalkırıklığına uğradım. kimse bana bu diş mucizesini açıklayamadığı için uzunca bir süre beni de diş hekimine götürerek böyle takıp çıkabilen dişler yaptırmaları için huysuzluk ettim; ben sokakta oynarken, ninem dişlerimi fırçalayabilecekti böylece.”

    “dev bir kitaptı, içi resim doluydu, cildinde dünyayı omuzlarının arasında taşıyan iri bir atlas vardı. o sırada ne okumayı biliyordum ne de yazmayı, ama iki bin sayfalık böyle koskocaman ve içi resimlerle dolu bir kitap söz konusuysa, albay’ın(dedesi) söylediğinde ne kadar haklı olduğunu hayal edebiliyorum. kilisede gördüğümde dualar kitabının boyutları da beni şaşırtmıştı, ama sözlük daha da kalındı. ilk kez tüm dünyaya bakıyormuşum gibi geldi.
    ‘ne kadar sözcük var içinde?’ diye sordum.
    ‘hepsi var,’ yanıtını verdi dedem.”
  • kolombiya'yı, latin amerika'daki 60'lardaki oluşum ve hareketlilikleri ve kendi edebi hayatını roman kalitesinde tattırır bu eserinde marquez. hele büyükannesiyle geçen zamanları pek bi neşeli şekilde aksettirir. önceden cien anos de soledad'ı okuyanlar úrsula iguarán karakterinin nereden çıktığını şıpdanak anlarlar. bi de kitabın finalini eşine adamıştır yazar.
  • gabriel garcia marquez in anılarını anlattığı güzel kitap. anısında dostoyevski den ne kadar etkilendiğini de anlatmıştır.
  • g. g. marquez'in -kanımca- en büyüleyici romanı ve yazdığı kitaplarda oluşturduğu tüm karakterleri kendi hayatından aldığının (ya da esinlendiğinin) en güzel kanıtıdır. çılgın bir şekilde akıp sevimli bir sonla biter.
  • büyük usta marquez'in hayatının ilk 23 yılını anlattığı otobiyografik eseri. sabırsızlıkla devamını beklemekteyiz.
  • dünyanın en güzel yazanının, gerçekle düş arasında gidip gelen en güzel anlatanının yaşamak için yazdığı anı kitabı. bence gabriel garcia marquez'in yazdığı tüm kitaplarındaki tüm karakterlerinin ve bu karakterlerin hayatlarının birbirine bağlanarak aynı başlık altında harmanlanmasıyla oluşmuş bir roman anlatmak için yaşamak, otobiyografi değil. otobiyografi okumanın zorluğu ve sıkıcılığı kesinlikle yok bu eserde. okurken marquez'i anlıyorsunuz, kitaplarını neler düşünerek yazdığını görebiliyorsunuz, hatta yazarkenki hali, tavrı, duruşu, mimikleri, nasıl bir masada, nasıl bir kağıda, kimi düşünerek, gülerek mi hüzünlenerek mi, kahve mi yoksa sigara mı içerek yazdığını, klavyede sadece işaret parmaklarıyla teker teker harfere bastığını canlandırabiliyorsunuz gözünüzde. bu kitabı okurken marquez'le tanışıyorsunuz, onunla yüz yüze gelebiliyorsunuz, onun neden hem büyülü hem bir gerçek adam olduğunu anlayabiliyorsunuz. tarzına neden büyülü gerçekçilik denildiğini daha iyi kavrayabiliyorsunuz. kesinlike saçmalanmadan, heba edilmeden, sakin kafayla, okumak için okunması gereken bir kitap. marquez'i inanılmaz sevip saygı duyduğum için henüz bu kitabı okumamış olan ama okumak istiyenlere naçizane iki tavsiyem var; lütfen bu eseri kafa dağıtmak için değil anlamak ve zevk almak için okuyun, rezil etmeyin kitabı... ikincisi de kesinlikle öncesinde yazarın` : canım ciğerimin` 5-10 kitabını, hatta mümkünse hepsini okuyun. çünkü emin olun çok daha fazla zevk alacaksınız her sayfasında diğer romanlarında anlattığı öykülerin gerçek temellerini görmekten.

    "uçakta pişmanlıktan mide spazmları geçiriyordum. o zamanlar öndeki koltuğun sırtlığına romantik dilde henüz ‘yazı malzemesi’ diye adlandırılan bir şeyler koymak gibi hoş bir adet vardı. kenarları altın yaldızlı bir not kağıdıyla, mumlu kağıttan, kimi zaman parfümlü, ona uygun pembe, krem rengi ya da mavi bir zarf. daha önceki birkaç yolculuğumda onları veda şiirleri yazmak için kullanmıştım, sonra kağıttan güvercinler yapar, uçaktan inerken havaya atardım. gök mavisi bir kağıt seçerek, bir damadı olmadan yeşil gelin giysisi içinde, bilinmez bir güvercinin kanatları saçlarıyla sabahın yedisinde evinin önünde oturmuş mercedes’e ilk resmi mektubumu yazdım, o kadar erkenden kimin için giyinmiş olabileceğini aklıma getirmedim bile. ona rasgele uydurduğum eğlenceli notlar yazdığım olmuştu ama ancak bir yerde karşılaşırsak, yalnızca sözlü ve her zaman kaçamak yanıtlar alırdım. yazdığım mektup beş satırı geçmeyecek ve ona resmi bir dille yolculuğumu haber vermekle yetinecekti. ama tam sonuna imzamı atarken beni gün ortasında çakan şimşek gibi kör eden bir not ekledim: ‘bir ay içerisinde bu mektuba yanıt alamazsam, hep avrupa’da kalıp orada yaşayacağım.’ mektubu sabahın ikisinde, ıssız montego bay havaalanı’nın posta kutusuna atarken kendime bir kez daha düşünecek zamanı tanımadım. cumaydı. ertesi hafta perşembe günü, uluslararası anlaşmazlıklarla geçen bir başka işe yaramaz günün sonunda cenevre’de otele girdiğimde, bana yanıt veren mektubunu buldum."
  • gabriel garcia marquez'in yaşam öyküsünü anlattığı bir anı kitabı. " insanın yaşadığı değildir hayat, aslolan hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır " diyor márquez ve ortaya bir anı kitabı görünümüne bürünmüş ama aslında usta bir kalemin elinden çıktığına daha ilk satırlarda sizi ikna eden roman tadında bir eser çıkarıyor karşınıza. ihmal edilmemesi gereken bir okuma serüveni bence.

    ss alıntısıdır
hesabın var mı? giriş yap