*

29956 entry daha
  • gelin sizlere 19 yüzyıl ayakkabıcılarının dillere destan siyasallıklarından bahsedeyim. eric hobsbawm'ın "sıra dışı insanlar*" isimli kitabında okuduğum bir makalenin özetini yapmaya çalışacağım. kitap yordam kitaptan 2010 yılında çıkmış. kitabın 3. makalesinin ismi "siyasallaşan ayakkabılar". makalede verilen bütün bilgiler kaynaklarıyla sunulmuş olmasına karşın ben kaynakları buraya aktaramıyorum.

    19. yüzyıl boyunca almanya'da, ingiltere'de, fransa'da, italya'da, hatta brezilya'da ve baltık ülkelerinde her türlü kitlesel hak mücadelesinde öne çıkan bir meslek grubu var. ayakkabıcılar. kendileri sıradan insanın sözcüleri olarak öne çıkmanın yanında kendi meslekleriyle ilgili olsun olmasın, siyasal hareketler içinde militanlıklarıyla da biliniyorlar.

    ayakkabıcılar ilk sendikalaşan meslek gruplarının başında geliyor. fransa, ingiltere ve isviçre'de ulusal çapta örgütlüler. arjantin'de marangozlarla birlikte işçi federasyonunun ilk üyeleri oldular. bastille'in alınması sırasında tutuklananlar arasında en kalabalık grup ayakkabıcılardı. örgütlü oldukları her yerde fırsat buldukça greve gidiyorlardı.

    1848 nisanında almanya'da gerçekleşen konstanz isyanında en önde ayakkabıcılar vardı. brezilyada kayıtlara geçmiş ilk anarşist 1897 yılında italyan bir ayakkabıcıydı. yine brezilyada birinci işçi kongresine katıldığını bildiren tek meslek örgütü yine ayakkabıcılardı. fransa'da 1792, 1851 isyanları ve 1871 paris komünü'nde en kalabalık ve sonralarında en fazla cezalandırılan kitle yine ayakkabıcılar oldu.

    ö günlerden günümüze gelen bir "çizmeyi aşmak" deyimi var. ben türkçede de var diye hatırlıyorum. ayakkabıcıların meslekleri dışındaki olaylara ilgilerine iğnelemeyle "herkes kendi işine baksın, haddini aşmasın" gibi bir anlamı var. yine dönemin ingiltere'sinden "vaaz veren ayakkabıcı kötü kundura yapar" diye bir deyimin çıktığı da not edilmiş. gorki'nin "pek çok ayakkabıcı gibi, bir kitabın büyüsüne kolaylıkla kapılıyordu" diye bir cümlesi bulunuyor. bunun gibi 19 yüzyıl edebiyatında onlarca ayakkabıcı karakteri bulunmaktaymış. çoğu aksilik, boyun eğmezlik, isyana yatkınlık temalarında okuyucunun karşısına çıkıyor.

    tabii bütün bu kanıtların ardından şu soru insanın aklına geliyor: bu denli köktenci siyasallık zanaatin özellikleriyle ne kadar bağlantılı?

    hobsbawm tam olarak bir yanıt veremese de mesleğin ilgili olabilecek çeşitli özelliklerini sıralıyor.

    öncelikle ayakkabıcılık oldukça düşük maliyetle devam ettirilebilen bir meslek tipi. o dönemde makineleşme henüz bu zanaate uğramadığından pahalı makine yatırımları gerektirmiyor. mesela bu açıdan tekstilden ayrılıyor. yine makineleşmenin olmaması mesleği icra eden çok fazla insan olması anlamına geliyor. herkesin ayakkabıya ihtiyacı var sonuçta. böylece kalabalık bir usta, çırak ve kalfa topluluğu oluşuyor.

    büyük oranda oturarak yapılan, müşteriyle sohbete olanak sağlayan bir meslek. aynı bizim berberler gibi işte. ayakkabıcılar bir yandan soyluların ayakkabıları işlerini alabiliyorken bir yandan köylere ayakkabı tamirine de gidebiliyorlar. bu da sınıfsal mekanlar arasında mobilizasyonlarına olanak sağlıyor.

    oldukça fakir, çok düşük ücrete çalışan ayakkabıcılar o kadar yaygın bir kitle ki bir çok ülkede en geniş işçi kitlesini oluşturuyorlar. hamburg civarından çıkmış, artık yiyeceklerden yapılan "ayakkabıcı turtası" isimli bir yemek mevcutmuş örneğin. ayrıca yukarıda bahsettiğim çırak ve kalfaların büyük çoğunluğu ustaların yanında geçici çalışıyor, mesleği öğrendikten sonra dükkandan ayrılıyor. çünkü iş yok. ve etrafta "gezici ayakkabıcı"lar türemeye başlıyor. bu denli yaygınlıkları dolayısıyla aralarında bir iletişim başlıyor, bir adım sonrasında onların takıldığı kahveler, kulüpler ortaya çıkıyor ve nihayetinde sendikalar kurmaya başlıyorlar.

    mesleğin yaygın bir başka özelliği ise okur yazarlıkları. nasıl olduğunu anlamadığım tam bir şekilde* köylerdeki gayri resmi evrak memurlar, arzuhalciler, yoksulların entelektüelleri olarak biliniyorlar. bu ün de mesleğe bir kimlik kazandırıyor.

    sonuçta ayakkabıcıların mesleklerine entelektüel imajı yerleşiyor. başka pek çok mesleğin öne çıkanları "okuyan adam" olarak soyutlanıp ayrıksılaşırken ayakkabıcılar bu özellikleri üstüne giyiyor.

    hobsbawm'a ait bir iki cümleyle özetlersem:
    "hepsini ötesinde, bu dönemin yaptığı, siyasal köktenciliğin hem alet kutusunu, hem de düşünceler, talepler ve programlar dağarcığını genişletmekti. seküler, demokratik, jakoben, cumhuriyetçi, kilise karşıtı, kooperatif, sosyalist, komünist, anarşist ideolojiler gibi toplumsal ve siyasal eleştiriler çoğalarak ya heteredoks dini ideolojilere eklendi ya da bunların yerine geçti. ancak tümü de ayakkabıcının eski ya da yeni deneyimine sesleniyordu. emekçi aydının yazdıklarına daha geniş bir ufuk sağlayan gazeteler ve bildiriler ayakkabıcının dükkanında tartışılıyordu. felsefeye eğilimli, toplumsal ya da dinsel inançlara karşıt ayakkabıcı, köktenci bir siyasal ayakkabıcıya dönüştü. protesto ve toplumsal kurtuluş hareketlerinin belirmesi, dünyanın girişilen, başarılan ve beklenen büyük devrimlerle altüst olması, köylerde ve kentlerde onu dinlemeye, belki de ardı sıra gelmeye hazır, hızla büyüyen bir kitle sağladı. amerikan devrimleriyle başlayan yüzyılın, ayakkabıcı köktenciliğinin altın çağı olduğuna kuşku yoktur.

    ...

    sıradan insanın ürettiği siyasette önemli bir olgu olmayı sürdürsün ya da sürdürmesin, onlar iyi hizmet etmişlerdir. kolektif bir biçimde ve şaşırtıcı ölçüde çok sayıda bireyle tarihe damgasını vurmuşlardır."

    yazıyı alman komünist partisinin büyük propagandacısı, ayakkabıcı willi münzenberg'i anarak bitireyim. sıra dışı insanlar kitabını herkesin okumasını öneririm. bitti. bye.
11667 entry daha
hesabın var mı? giriş yap