• uzun zamandır deneyimlemeye can attığım gönüllü aktivite. önceden seçtiğiniz ve gerekli ayarlamaları yaptığınız organik tarlaya gidiyor, yatacak yer ve yiyecek karşılığında size verilen görevleri yerine getiriyorsunuz. bunları yaparken de sürdürülebilir yaşam şekli ve organik tarım hakkında pek çok şey öğreniyorsunuz. wwoofing kimileri tarafından ucuz tatil şeklinde görülebiliyor, aman bu hataya düşmeyin. çünkü gerçek organik tarlalarda işler genelde ağır oluyor; bütün gün güneşin altında toprakla, hayvanlarla ya da tarlada yapılması gereken diğer işlerle uğraşıyor bunu yanında temizlik, yemek, bulaşık gibi işlerin kendi üzerinize düşen kısımlarını hallediyorsunuz. haliyle gezip eğlenip içip sapıtmaya pek vaktiniz kalmıyor. tamamen sıkıcı işçilikten ibaret de değil tabi bu tarlalar. sahipleri genelde alternatif yaşam şekillerini seçmiş insanlar olduklarından öğrenecek, paylaşacak, deneyimleyecek çok şey oluyor. akşamları ateş başında stres atıp, sadece varolmanın tadını da çıkarabiliyorsunuz. bir de seçeceğiniz çiftliğe dikkat etmeniz, internetten hakkında araştırma yapmanız da yararlı olacaktır zira bu olayı ucuz işçi bulma olarak gören çiftlik sahipleri de arada çıkıyormuş. tabi durum anlaşılınca kendileri ülkelerinin organizasyonlarından çıkarılıyorlar. türkiye'de bu işi kim yapıyor derseniz ; http://www.bugday.org/tatuta/
  • sıcak suyun habercisi.

    (bkz: şofben sesi)
  • benzer siteler icin

    (bkz: helpx)
    (bkz: workaway)
  • (bkz: #36217302)
  • (bkz: couchsurfing)
  • gitmeden önce çok iyi düşünmek gerekir. aklınıza gelmeyen birsürü şeyle karşılaşabilirsiniz diyerek deneyimlerimi aktarmaya geçiyorum.

    paris'te bir erasmus öğrencisiydim ve daralmaya başladım. kafamı dinlemek için nereye gitsem diye araştırırken wwoof'a rastladım. sisteme kayıt oldum ve çiftlikleri inceledim. ardından iki çiftlikte ikişer hafta çalışmaya karar verdim (gitmeden önce mutlaka çiftlikten biriyle konuşun, aklınıza takılan her şeyi sorun). ilki alsace bölgesinde bir biyodinamik çiftlikti. çok büyük bir araziye içinde, yerleşim yerlerine uzak bir yerdi. büyük bir çiftlik evinde diğer çalışanlarla birlikte kalacaktım. bana odamı gösterdiklerinde ilk şokumu yaşadım. aşağıda peynir yapıyorlardı ve oda felaket kokuyordu, alışırım diye düşündüm. eşyaları bırakıp milletle tanışmaya gittim. benim gibi bir woofer daha vardı, biraz muhabbet ettikten sonra beni gezdirmesini istedim. yavaştan yola koyulduk...

    çiflik ormanın içindeydi. yakınlarda eski bir kale var oraya gidelim dedi. dolambaşlı yollardan çıkarken birbirimize hayat hikayelerimizi anlattık. ilginç bir tipti. şili'den gelmiş, fransa'yı çok beğenmiş ve orada kalmış. nerede yaşıyorsun diye sorduğumda bir evinin olmadığını, 5 senedir gezdiğini söyledi. parayla da işi yokmuş, otostop çekiyormuş sürekli. biri şili'de biri fransa'da iki çocuğu varmış...
    uzun bir yürüyüşten sonra kaleye vardık. (en az 45 dakikalık yoldan bahsediyorum, hem de inin cinin top oynadığı bir ormanın içinde). harabe duvarlara tırmanmaya başladı. oraya geceleri de geldiğini söyledi. ben tırstım, çıkmadım. korktuğumu söylediğimde zaten düşüp ölürsem aileme bir şey söyleyemeyeceğini, en fazla kendi kaşındı diyebileceğini söyledi. soğukkanlılığı karşısında tırsmam tavan yaptı. neyse kaleden indi, biraz fotoğraf çekip çiftliğe doğru yol aldık...

    yolda esrarengiz bir olayı anlattı. geldiğinde onun gibi bir woofer daha varmış. daha sonra çocuk bir gece ortadan kaybolmuş kimseye bir şey demeden. bir haftadır çocuğa kimse ulaşamıyormuş. ( en yakın köy yürüyerek 40 dakika. yolda in cin yine mevcut.yani gece gece tek başına yapılacak iş değil). acaba bu manyak, çocuğu öldürüp parasını vs mi aldı diye soru işaretleri döndü kafamda. çok rahatsız oldum.
    neyse çiftliğe döndüğümde odamdan memnun olup olmadımı sordular. çok kötü koktuğunu söylediğimde kaybolan çocuğun odasının boş olduğunu ve bizim şilili'nin de o tarafta kaldığını söyledi. yok kalsın dedim tabii ki!

    sabah 6'da kalkıp tarlaya gittik. tarlanın yakın olduğunu sanıyordum ama çiftlikten oldukça uzakmış, arabaya doluşup gittik. etrafta hiç bina yoktu. yani 5 saat boyunca çişimi tutmam gerekiyordu. bu arada yağmur durmadan yağıyordu. ilk işimiz 2-3 santimlik maydanozların arasındaki 5-15 milimetrelik yabani otları toplamaktı. 3 kişi emeklereyerek ot yolmaya başladık. otlar çok küçük olduğu için eldiven takamıyorduk ve çamur içinde kalmıştık. bir süre sonra belime bir ağrı girdi, gözlerim de çok yorulmuştu. bütün gün sadece ot yolduk. çiftliğe döndüğümüzde çok yorulmuştum.

    yemekler bahçeden toplanan bitkilerden yapılıyordu. ya biri pişiriyor ya da herkes kendi yemeğini yapıyordu. hem çok yorgun hem de malzemelerin nerede olduğumu bilmediğimden uğraşmak istemedim. ama önceki günden kalma yemeklerden evrilen yeni yemeğimsileri yiyemedim. yanıma bisküvi vs. almıştım, o gün onlarla idare ettim. erkenden yattım. çok soğuktu.

    sabah çok yorgun uyandım. zar zor kendime geldim. sabah kalkar kalkmaz kahvaltı yapamıyorum, zaten kahvaltılıkları da yemediğim şeylerdi. aç bir şekilde tarlaya gittim. bu sefer çapaya benzer bir aletle ot yolma işi vardı. bir saat sonra pestilim çıktı, alet çok ağırdı. mola vere vere işi bitirdim. yağmur da hiç durmamıştı . her şey kötüye gidiyordu.

    döndüğümüzde çiftliktekiler halimi hatrımı sordular. çok yorulduğumu, orada ineklerle ilgilenmek istediğimi söyledim. maalesef orada yapacak iş yoktu. mideme bir şeyler indirip yatmaya çıktım.
    sabaha hasta uyandım. hem de kolumu kıpırdatacak halim kalmamıştı. erken kalkmaya da alışkın değildim zaten. kendimi kötü hissettiğimi, bugün burada ineklerle çalışmak istediğimi söyledim tekrar. sonra bana domuzlara bakmak ister misin dediler. 7 yavru domuz, daha hiç evlerinden çıkmamışlar. bir süre karanlıkta kalmaları gerekiyormuş. ama bugün artık çıkaralım şunları dediler, hem diğer iki büyük domuzla nasıl anlaşacaklarını görmek hem de arazinin çevresindeki elektrikli telleri öğrenmelerini beklemek gerekiyormuş. tamam dedim. veletler çok sevimliydi. tek sıra halinde birbirlerine sarılmış yatıyorlardı. bunları saldık çayıra. benim görevim büyük domuzlarla ters giden bir durum varsa onlara bildirmek ya da kaçarlarsa içeri kovalamaktı. yağmurun altında bekçilik kariyerim başladı. ufaklıklar sürekli kaçıyordu, tellere sürünüp ciyakladıkları halde yılmıyorlardı. bazen iki tane birden çıkıyorlardı ve onları kovalamak gerçekten zordu. ormana kaçarlarsa yapacak hiçbir şeyim de yoktu. arada elemanlar kontrole geliyordu, durum raporu veriyordum. ama akşama doğru iyice işin içinden çıkamaz oldum. sürekli dışarıdaydılar. yapacak bir şey olmadığını söylediler. kaçarlarsa kaçsınlardı, gece de başlarında duramazdık ki!
    bir gün daha geçti ve hastalığım ilerledi. kolay iyileşemeyeceğimi ve dönmek istediğimi söyledim. tamam dediler, ne zaman istersen. o gün dönecektim ama tren bileti bulamadım. ertesi güne biletimi aldım. o gün de inek sağmayı öğrendim!

    son gün güzelce vedalaştık... alsace'ın havasına bir güzel küfür ettim. aslında o dönemlerde güzel olurmuş hava ama ben bir bahtsız bedevi...

    özetle iyi düşünün, iyi araştırın. başınıza değişik şeyler gelebiliyor. evet çok güzel insanlarla tanıştım, gerçekten hepsini çok sevdim. ama insanların iyi olması yetmiyor tabii ki. böylece wwoof'un bana göre olmadığını anlamış oldum. diğer çiftlik işini de iptal ettim haliyle.
  • agh den daha verimli gibi.
  • ağustos ayında 3 haftalığına almanya’da sayesinde eko-tarım çiftlik hayatıyla tanışacağım, kahvaltı niyetine ağaçlardan meyveler toplayacağım, özgürce pedal çevirmem için host ailemin bana tahsis ettiği bisikletle yemyeşil kasabalarda tur atacağım, halihazırda var olan ancak pratik eksikliğinden sönmeye yüz tutmuş almanca bilgimi biraz canlandırabileceğim, ailemin belirleyeceği yerde konaklayıp ev halkıyla sırasıyla yemek de pişirerek değişik bir deneyim yaşayacağım oluşum.

    daha önce vize başlıklarını darmaduman edip “vize alamayacağım, feyk otel rezervasyonunu nasıl yaparım, hostel kabul görür mü acaba” diye yardırmıştım. şimdi gördüm ki...evet. eğer içerisinde wwoof’u, ya da gönüllülük yapacağınız organizasyonu (workaway’dir aupair’dir) tanıtan belgelerin bulunduğu bir dosya hazırlarsanız, host’unuz da üzerinde kimlik numarası, pasaport numarası ve imzası vs. bulunan bir davet mektubu yollarsa -şanslıysanız orijinalini istemiyorlar- vize alıyorsunuz.

    bu işlerin gönüllülük esaslı yapıldığını konsolosluğa kanıtlamanız lazım, ve sanırım pasaport polisine de. o yüzden hazırlıklı gidin. anladığım kadarıyla bazıları avrupa’da gönüllülük yapmaya çekinip vizesiz uzak ülkelere gitmeyi tercih ediyorlar. güzel, iyi, hoş ancak önünüzdeki prosedür de gözünüzü korkutmasın. bordo pasaportla avrupa’da workaway, wwoofing vs. yapabilmek için vize almaya çalışmak abartıldığı kadar zor değil.

    velhasıl ben bu acılı süreçten (anksiyeteli kişiliğimden kaynaklı, yoksa abartılacak bir problem de yoktu) sıyrılmayı başardım. sözlükçülerin soracakları olası sorulara (vizedir, wwoof’tur) özenle yanıt vermeye hazırım, saygılar.
  • merhabalar. wwoof başlığını işgal etmeye son derece hazır ve nazırım. türkçe konuşmaya hasret kaldığım şu günlerde (ay götüm) ne var ne yoksa her şeyi anadilimde dökeceğim ortaya. buraya wwoof hakkında tüm sorularınıza cevap bulabileceğiniz lakin uzun bir entry döşenecek, hazır olun.

    wwoof’u ilk kez, fransa lyon’da 1 ay üzüm bağlarında çalışıp adeta şarap denizlerinde yüzmüş yakın bir arkadaşımdan duydum. babam da ağaçlarla, çiftlikle, bahçeyle haşır neşir olduğundan küçükken sürekli beni de yanında götürürdü, bu yüzden aşinayım. neden olmasın ki dedim, hoş olur. oturdum bilgisayar başına, wwoof, workaway, helpx gibi gönüllü çalışma sitelerini taradım, blogger’ların yazdıklarını okudum. türk gezi blogger’ları, avrupa ülkelerinde wwoof yapmanın zor olacağını, bu yüzden vize istemeyen (ki çoğu denizaşırı ülkeler) ülkelere yönelinmesini önermişler. tamamen haksız sayılmazlar ama, bir önceki entry’mde de bahsettiğim üzere, vize başvurusunda bulunurken dosyanıza wwoof’un ne olduğunu açıklayan belgeler (sitesinin çıktısı olabilir, wwoof’a ödeme yaptığınıza dair -üye olurken aktivasyon için 20 euro civarı para isteniyor, 1 yıl geçerli- ve wwoof üyesi olduğunuza dair mailin çıktısı olabilir, vizyon misyon sayfasının çıktısı olabilir) eklerseniz vize alma şansınız yükselir. ben bu şekilde vize alabildim. ayrıca çiftlik sahibimin benim için yazdığı davet mektubu da burada önemli oldu. (ülke vatandaşı çiftlik sahibi, sizin bir wwoofer olduğunuzdan, x sürelik konaklamanızda yiyecek-içecek ve konaklamanın kendileri tarafından karşılandığını, kalan masrafların size ait olduğunu yazıp bir de kimlik/pasaport numarası ekliyor, buna da davet mektubu diyoruz)

    neyse efendim, bu oynak, sağı solu belirsiz süreç sonunda almanya topraklarına 1 aylığına adım attım. yanına geldiğim ailenin de kızları wwoof aracılığıyla yeni zelanda’da at çiftliğine gitmiş. çiftlik sahibi de eski wwoofer, aile boyu wwoofing söz konusu. evde benim için özel bir oda hazırlanmış, mutfağı istediğimiz gibi kullanıyoruz diğer wwoofer’larla, evde sadece almanca konuşuluyor. (siz wwoof veritabanından seçebiliyorsunuz, ben evde almanca konuşulmasına dikkat ettim almancamı geliştirmek için).

    burada dünyalar güzeli bir köpeği gezdiriyor, odun çekiyor, duvar boyuyor, tavşan besliyor, yabani ot yoluyor, çiftlik temizliyorum. her gün 2-3 işim oluyor, hafta sonları ve öğlen 15’den sonrası bana ait.

    almanya’da kaldığım şehir prag’a çok yakın olduğu için prag’a, komşu diğer şehirlere vs. geçiyorum hafta sonları. aile de festivalleri, restoranları sevdiğinden, sabah erkenden uyanıp biralarımızı ve şınapslarımızı alıp bisikletlere atlayıp göl kenarına gidiyoruz, sonrasında da uygun fiyatlı, ama hayvani derecede lüks (almanya) restoranlara gidip yemek yiyip geri dönüyoruz.

    kısacası, gidin. workaway, , wwoof yapın ama siktir olup gidin. evde yazın göt büyütmektense kendim için ekonomik ve mükemmel bir deneyim satın aldım. toz toprak bitki ve hayvanla uğraşmaktan kendimi unuttum, uykum ve öğünlerim düzene girdi, istemeden birçok farklı kasımı çalıştırıyorum. beden zinde olunca kafa da rahatlıyor.

    sorular için yeşillemekten çekinmeyin, çiftlik hayatım sayesinde çok hızlı cevaplayamasam da muhakkak cevaplarım, saygılar.
hesabın var mı? giriş yap