• hacivat karagöz neden öldürüldü filminin müziklerinden biri.
    söz: levent kazak
    müzik: ender akay
    vokal: haluk bilginer
    haluk bilginer'in şarkı da söyleyebildiğini, hemi de throat singing tadında şarkılar söyleyebildiğini gördüğünm, şaşırdığım, ama sonuçta gayet keyif aldığım parça.
    beste güzel, sözler harika, ama vokal, bambaşka.
    yörük kültürünü yörükler dışından gelen bir bakış ilk benim bildiğim.
    parça hacivat karagöz sinyali sayılabilecek zil ile başlıyor.
    sonra anadolu vurmalıları, bağlaması var.
    throat singing vokal tarzı ile orta asya bağlantısına vurgu var.
    türkçesi de eski türkçeye yakın.
    arka plandaki bacılar korosu da bir harika.
    sonlara doğru bir de hint üflemelelilerini hatırlatan zurnalar giriyor, pek nefis!

    sözlerine gelince:

    yürürün

    yüklenüp karanluğu, ışıklara yürürün,
    yıldızlaru aş edüp, rüyalara yürürün,
    göç dedüğün heç bitmez, bilünmeze yürürün...

    gurbettür melmeketüm, yanluzluğa yürürün...

    uyurkene yürürün, külerkene yürürün,
    yağmurlarla yürürün, özlerkene yürürün,
    doğarkene başladu, büyürkene yürürün,
    çaruklarun aşındu, ölürkene yürürün,

    kalmak istedü yaşlu, eksülerek yürürün,
    bübek istedü gelmek, çoğalarak yürürün,
    göç dedüğün heç bitmez, bilünmeze yürürün...

    ev dedüğün heç durmaz, yol sırtunda yürürün...

    közel kızlar gülüştü, gülücükle yürürün,
    durmak isterün elbet, dururkene yürürün,
    canum istedi memüş, özlerkene yürürün,

    çaruklarun aşındu, ölürkene yürürün...
  • türkler için birkaç yüzyıl süren ve her nedense sanat alanında pek bâkir bırakılan yerleşik hayata geçme sürecini çok güzel anlatır bir şarkıdır. bir yandan bin yıllardan beri süregelen bir yörük geleneği öte yandan artık yerleşmek, dinlenmek isteği... ancak bu yörüklerin yerleşmesi de epey sancılı olmuştur. hatta bir türlü tam yerleşemediklerinden klasik sınıflandırmalardaki üretim biçimlerine bire bir oturmayan bir üretim ve hayat tarzı geliştirmişlerdir.
  • hacivat karagöz neden öldürüldü filminin çok çok güzel iki şarkısından biri. haluk bilginer'in sesinde cem karaca havası seziyorum dinlerken ara ara. cok güzel olmuş şarkı, çok da güzel söylemiş haluk bilginer. albümün diğer bi güzel parçası ise dört kitabın manası.
  • şuradan dinlenesi enfes şarkı.

    http://fizy.com/s/1ai7ig
  • güzel şarkı ellerine sağlık da, isminin yörürün olması gerek gibi geliyor bana. çünkü biz yürümeyiz, yörürüz. kaldı ki haluk bilginer de "yörürün" diyor.
  • hayattaki iki şiarımdan biri olan "göç dedüğün heç bitmez" lafının çıktığı şarkı
  • ne zaman duysam, ömrümdeki en huzurlu iki uykumdan ilkinin gecesine gidiyorum.

    dört, en fazla beş yaşında olmalıyım. gündüz köyde dedemin dere kenarındaki bahçesindeydik. şimdi o bahçeden parmakla gösterilen dağdayız. akşam çökerken vardık obaya, tam da sürünün obaya dönüş zamanı. şenlik, curcuna, kızılca kıyamet...kuzular bir bir buluyor analarını. hayretle seyrediyorum. önümüzde ebe, ihtiyar ama çevik adımlarla yürüyor. annem elimizden tutmuş güya, ne farkeder, o da meleşen kuzuları görünce çocukluğuna dönüyor. ağzımda ebenin verdiği bir otun kökü, sakız otu. tadı hakikaten sakız gibi. ek olarak toprak tadı var. olsun, daha güzel, seviyorum. hemencecik gitmiyor tadı, öğleden beri çiğniyorum. "haydi girin guzularım" diyor ebe, bir çadırın örtüsünü kaldırarak. kapı yok, kalınca bir örtü. kıl çadır. hayatımda ilk defa görüyorum. büyülü bir dünyaya girer gibi giriyorum içeriye. bir köşede denkler, yatak-yorgan olmalı, diğer köşede kap kacak, leğen, pişek. öbüründe bir ocak çatılmış, çamur sıvalı. çadırın dört bir yanında eşyalar. bir eve ne lazımsa hepsi var, elek, sac, oklava, bakraç, toprak küpler, süslü eğer, kırık ayna, radyo...bunca eşya buraya nasıl sığmış diye şaşırıyorum. bir ara kafamı çadırdan dışarıya uzattığımda da dünyadaki tüm yıldızların buranın göğüne sığdığını görmüştüm.

    ocak yakılıyor, islenmiş mavi emaye çaydanlığa su koyuluyor. sofra hazırlanıyor. çocuğum ama yorgunum. karnımı doyurur doyurmaz açılan yataklara, annemle kardeşimin yanına kıvrılıyorum. nice zaman sonra bir sesle uyanıyorum, homur homur bir nefes. evvela korkuyorum, sonra dinleyince o sesin çadırın öte tarafında yatan ineğe ait olduğunu anlıyorum. gece serin, üzerimizde yün yorgan. bu sefer dışarıdan pıt pıt sesler geliyor, bir köpek hırlıyor, bir insan yürüyor, otların hışırtısını çok yakından duyuyorum. bütün o seslerle aramda sadece çadır var, hissediyorum. arsız melemelerden anlıyorum ki sürü bu sefer otlamaya gidiyor. ne kadar erken uyanmışlar diye üzülüyorum. çadırdan içeriye dolan bütün gece seslerini dinleyerek tekrar uykuya dalıyorum.

    bu şarkı bana hep o günü ve geceyi hatırlatıyor işte. genlerimin uzak dizilimindeki yörük kanını cûş u hurûşa getiriyor. tek gerçek masal kahramanım ebemin, o başında 11 tane altını bulunan fesli kadının yanına usulca sokuluyorum. öyle bir kadın ki kendi kına gecesinde sevdiği adama, dedeme kaçacak kadar gözü kara, dedemin hovardalıklarına pabuç bırakmayacak kadar yiğit, bey kızı olmasından ötürü alabildiğine cömert, torunlarının şehirli, müşkülpesent çocuklarına bile şefkatli, illa ki ya yeşil ya kırmızı poşu bürünecek kadar havalı, tabaka taşıyıp sarma cigara içecek kadar tiryaki, 78 yaşına kadar kızıl bir kısraktan başka hayvana binmeyi reddedecek kadar dağların kızı...karanlığı yüklenip ışığa yürüyen masal kahramanı kaderine yürümüş ve biz olmuşuz. ömrünü deveran eden bir göçle, yürüyerek nihayete erdiren o tatlı hatıraya, içimdeki dağ sevdasının o'ndan bana miras kaldığına inanacak kadar yakınım, yürüdüğü yollar nispetince uzak...

    aslında şarkıyı dinlerken diyecektim ki; modern insanın kendisine yaptığı en büyük ihanet yürümeyi unutmasıdır. yürüyerek yerleşen bir kavmin yürümeyi unutması ne kadar da acı. yürümek eyleminin tarihsel sürecinden dem vurup, insan hayatında yer edinmesi gereken, fizik ve metafizik erdemlerinden bahsedecektim. bunları söylemek yerine bir yürüyüş hikayesi anlatmayı seçtim. daha doğrusu şarkı elimden tutarak beni buralara kadar yürüttü. bir kızıl kısrağın terkisine getirdi, orada bıraktı.

    şimdi burada, biraz durmak zamanı. nasılsa durmak istesek bile dururkene de yörürüz elbet...kan çekiyor.
  • ne demek olduğu öğretilemez..
    varsa vardır ve kaynar içinde, en derinlerde..

    (bkz: #26469753)
  • "göç dedüğün heç bitmez, bilünmeze yürürün..."

    ne ki hayat zaten.
    sevdiğim bir filmin, sevdiğim müziklerinden.

    http://www.youtube.com/watch?v=xwo1aek3exq
  • hacivat karagöz neden öldürüldü filminde haluk bilginer tarafından seslendirilen eğlenceli yürüyüş marşı/türkü.

    yörü bee
hesabın var mı? giriş yap