• alfred adler'in, küçük, ortanca ve büyük çocuklara fena halde taktığı eseri. say yayınları, 1997'de türkçesini de yayınlamıştır. her psikoloji kitabı gibi "beni mi tarif ediyor, nedir?" diye düşünülmeden okunmalıdır.
  • yaşamın amacı öbür dünyada rahat etmek olsa gerek. ortalama 60 yıllık bir ömür için koskoca evrende küçücük bir gezegende meydana gelmek gayet saçma.
  • kamuran şipal'ın iyi çevirisiyle, klasik bir a. adler kitabı.
  • yaşamı anlamadan önce insanın kendisini anlamasıdır. değişen dünya da hep anlamaya çalışmak ahmaklık ve salaklıktır. çünkü hep değişen bir serüven. peki o değişen dünya da sen hep aynı mı kalıyorsun. kocaman bir hayır.. zaman ilerledikce sen yaşlaniyorsun ve yapacakların bir kağıt üzerinde duruyor.
  • denize düşen birine yardım etmemizin nedeni aşağılık kompleksimizdir, sözünün geçtiği faydalı kitap.
  • alfred adler

    "biz insanlar anlamlı ilişkilerin oluşturduğu bir dünyada yaşar, nesneleri
    ilişkilerinden soyutlayıp saf olarak değil, bizim için taşıdıkları önem
    açısından algılarız. algılarımız daha kaynakta bizim insan olarak güttüğümüz
    amaçlar tarafından belirlenir. "tahta", insanla ilişkisi bakımından tahta
    anlamını, "taş" insan yaşamında bir etken rolünü oynayabildiği ölçüde taş
    anlamını içerir. kendisini bu anlamlardan sıyırıp alarak yalnızca nesnelere
    yönelecek insan, soluğu büyük bir mutsuzlukta alacaktır. böyle biri kendini
    insan kardeşlerinden soyutlayacak, yaptığı işler ne ona, ne başkalarına yarar
    sağlayacak, tek kelimeyle anlamsızlaşacaktır. ama hiç kimse yoktur ki
    anlamsız yaşayabilsin. biz, gerçeği her zaman ona verdiğimiz anlamla
    kavrarız, yani salt gerçek değil, daha önce tarafımızdan yorumlanmış bir
    gerçek olarak. dolayısıyla, bu anlamın her zaman az çok kusurlu ve eksik
    nitelik taşıyacağını, hatta hiçbir zaman kesin bir doğruluk içermeyeceğini
    varsaymak akla yakın bir davranıştır. anlamlı ilişkilerden oluşan dünyamız,
    hata ve yanılgılarla dolup taşan bir dünyadır."
  • avusturyalı psikiyatrist (bkz: alfred adler)’ın bence iyi bir ekol olmadığının kanıtı olan lakin çok da fena olmayan psikiyatri kitabı. ağır bir dili yok çok terimsel şeyler yazmıyor. kabaca bilgiler veriyor karşıma geçmiş sohbet ediyor gibi. 40 dakika gibi bir süredir elimde olmasına karşın 100 sayfayı devirmişim. lakin özellikle ilk bölümde beni iyice uyuz etti. yaşamın amacının toplumla birleşmediği noktada o hayatın bir çöp olduğunu iddia ediyor ama günümüzde ismini andığımız pek çok sanatçı zamanında kuytu odalarca işler yapıp kimseye göstermeden ölüp gittiler. bu insanlar o zaman için amaçsız ve anlamsız bir hayat sürerken eserlerinin yüzlerce yıl sonra ortaya çıkıp böylesine değerli şeyler olmasından dolayı hayatları şimdi mi amaç ve anlamını buldu. şayet öyleyse bu ne biçim bireysel psikoloji?
    aynı şekilde evliliği bir dayatma gibi göstermiş ve hatta ilk anılar ile ruhsal sorunları bağdaştırdığı bölümde bir kadının 35 yaşında ve evlenmemiş olmasını korkunç bir şeymiş gibi defalarca vurgulamıştır.
    ayrı bir sinirimi bozan durum ise psikiyatristlerin pek çoğunun reddettiği ama büyük bir oranda da kabul gören kadın ve erkekten başka cinsiyetlere ait hissetme yahut hissetmeme ya da ikisini beraber yaşama durumları var ki hermafrodizm hiçbir bilim insanının yok diyebileceği bir şey değilken cinsiyetleri çok düz bir görüşle ele alıyor. kişi kendini ya kadın ya erkek hisseder diyor ve geçiyor. burda da kendisine katılmıyorum.

    ruh ve beden devinimini bahsettiği noktalarda da bence çok sığ bir düşünce tarzı var. ruh bu kadar tek işi bedene hadi diyen bir şey değil sanıyorum ki. bir psikiyatristin resmen ruh yoktur diyecek boyutta yazılarını okudum resmen bu satırlarda.

    100 sayfalık süreçte biraz da tiye alarak okuduğum kısımlarda beni rahatsız eden şeyler bunlardı. dediğim gibi bence toplum ve ahlaki değerlere fazla takılan ve tek terapi türünü bilişsel olarak düşünen bir psikiyatristin bence bu alanda çok da ekol kabul edilmemesi gerekir. 1900 yıllar psikiyatri açısından çok da kurak veya ayak basılmamış yıllar değil. 1600lerde yazılmış bir kitap olsaydı eğer gerçekten değerli görürdüm ama o dönemde çok daha başarılı kuramları olan psikiyatristler varken alfred adler çok gerici bir tarz benimsemiş.ama bakıyorum psikiyatrist hocalarım da bu kitabı yıllardır önerip duruyorlar...

    devam ettikçe editleyeceğim.
  • yaşamın, insanlara ilgi göstermek, bütünün bir parçası olmak ve elden geldiğince insanlığın esenliğine katkıda bulunmak olduğunu söylüyor alfred adler.

    ayrıca, sadece kendi çıkarlarını düşünen insanların hayatta hiçbir iz bırakmadığını, yalnız ölmekle kalmayıp, bütün ömürlerini boşa geçirdiklerini belirtiyor.

    şımarık çocuklar konusunda, şımarık çocukların, isteklerine kanun gözüyle bakılmasını beklediğini, karşılığında hiçbir çaba sarf etmediğini ve ileride bir gün çevrenin ilgi ve dikkatinin odak noktasında olmadıklarında, dünyanın kendilerini aldatıp yüzüstü bıraktığı hissine kapıldıklarını söylüyor. ihmal edilmiş çocukların ise, sevginin ve toplumsallığın ne olduğunu bilmediklerini belirtiyor.

    aşağılık kompleksi konusunda ise, her insanda belli ölçüde aşağılık duygusunun oluştuğunu, herkesin düzeltmek ve iyileştirmek istediği konumlarda bulunduğunu ve yaşamında karşılaştığı sorunların üstesinden gelecek gücü içinde hissetmediği durumlarda zorba biri gibi davranıp, önemli kişi olduğuna kendi kendini inandıracağını söylüyor.

    tembelliğin hırsın bir dışavurumu olduğunu ve özgüven eksikliğinden kaynaklandığını söylüyor. bir insan hem tembel hem de hırslı olabilir mi? bu konu bir hayli ilgimi çekti. üzerinde biraz araştırma yapacağım.

    son olarak da, rüyanın, mantığın düşmanı olduğunu, duyguların aldatıcılığına kapılmayıp daha çok bilimsellik sınırları içinde kalan insanların çok nadir rüya gördüğünü ya da hiç görmediğini söylüyor.
  • “her şeyi anlamak zo-runda değilsiniz. anlamak yalnızca dünyayla ilişkimizin bir düzeyinden ibaret, tümü değil.”

    sanat ve arzu, ulus baker
  • alfred adler'in bireysel psikoloji kuramı doğrultusunda yazdığı iş, toplumsallık ve cinsellik unsurunlarının birey tarafından gerçekleştirilmesi bu üç unsurun yerine getirilmemesi ya da eksik olması durumunda bireyde çeşitli nevrozların oluşacağını savunan psikoloji türünde bir yapıttır.

    aşağılık kompleksinin, ergenliğin, aile ve okulun birey üzerindeki etkilerine değinen adler aynı zamanda aşk ve evlilik,suç ve suçun önlenmesi, insanın diğer insanlarla ilişkisi gibi toplumsal konuları birey ile ilişkileri bağlamında ele alıyor.

    yer yer katılmadığım noktalar olsa da kitabın bana kendi hayatımın bazı dönemlerini sorgulatması , farklı bir bakış açısı kazandırması noktasında psikoloji ile ilgili olanlara okumasını tavsiye ediyorum.

    "bazı insanlar romantik, ideal ve ulaşılamaz bir aşk fikri yaratırlar, böylece gerçekte birine yaklaşma gereği duymadan kendi duygularının tadını çıkarırlar."

    "kendi yaşamlarımızı kendimiz yaratmalıyız. bu bizim kendi görevimizdir ve bunu gerçekleştirme gücüne sahibiz. kendi eylemlerimizin efendisiyiz. eğer yeni bir şey yapılması ya da eskisinin değiştirilmesi gerekiyorsa bunun için kendimizden başkasına ihtiyacımız yok."
hesabın var mı? giriş yap