• uğur cevizbaş ın favori yayınlarından çıkan şiir kitabı.

    büyük sırlar
    korku kapılarının ardından sızar
    usul usul
    akar damarlara
    damla damla

    mutlu sanırsın
    aldanırsın

    büyük sırlar
    yükü ağır, çok ağır
    yine de

    mutlu sanırsın
    aldanırsın

    diyor, sevgili uğur. ve daha pek çok duygusunu kelimeleri ile size geçiriyor. her bir şiir başka bir anıya yönlendiriyor sizi.

    http://www.dr.com.tr/…rk-siiri/urunno=0000000651018
  • insan 35 'inden sonra insanlaşıyor ya da ben öyle yaşadım bilmiyorum. çok bilinçsiz ziyan edilmiş bir hayat. ben insanlaşalı tam 7 sene olmuş. yani 7 yaşındayım şu an.

    halbuki;

    18 yaşında kedi sahibi olmalıydım
    20 yaşında bisikletle dünyayı gezmeli, o bisikleti kızıma bırakmalıydım. aynı rotadan gitsin diye
    çinde tanıştığım fransız bir kıza aşık olmalı,
    yeni zelandada part time temizlik işçisi olarak 3 yıl çalışmalıydım
    türkiye'deki tüm dağlara tırmandığımda yaşım daha 30 olmalıydı
    ürdün, nepal ve laos'ta geçirdiğim ayları anlatmalıydım arkadaşlarıma
    taşranın siktiriboktan bir fakültesinin bölümünü daha 2.yılda bırakmalı
    ya da lisede daha çok asılmalıydım derslere.
    arıcılık yapmak nerden gelmişti aklıma hatırlamıyorum.
    sırf nasıl yapıldığını öğrenmek için mobilya atölyesinde çalıştım,
    fırında, ara ütücüde, pizzacıda, matbaacıda.
    kız arkadaşımı bisikletimin önünde gezdirdiğimde yaşım daha 19'du.
    hiç antipsikotik ilaçlar almadım. tip 2 diabet olmadım hiç. yalan.
    yürümediğim yol kalmadı, katılmadığım festival, kamp, konser vs
    çalıştığı iş yerinde kalan biri olmadım aslında. bir odanın içinde birinin beni bulmasını beklemedim. yok öyle bişiy.

    boşa geçirildi bazı şeyler
    kendisinden taşan, ek sınav kağıdı isteyen, hiç kimseye ihtiyacı olmayan hayat dolu insanlar tanıdım.
    tüm dünyayı gezmiş tek bir kare fotoğraf bile çekmemiş insanlara hayran kaldım.
    tecrübe satın almış, her şeyi kaydetmiş, kimseye göstermek, ispat dahil etmek zorunda olmayan, yüzünde şu adamın gülümsemesi olan insanlara aşık oldum.
    birinden kaldırıma oturup ağlayarak ayrıldım.
    biri bir fırın çıkmazında kaldı. hiç delirmedim. insanları süpüre süpüre getirdim bu 7. yaşıma.

    bu sene 1.sınıfım. umarım okumayı tez sökerim.
    karnemi bilmiyorum ama hayatım kırıklarla dolu.
  • "bugün de geçmiş kadar karanlıktır ve aynen gelecek kadar bilinmezlerle doludur. dünya böyledir işte: adımlar birer birer atılır, sözcükler teker teker söylenir."
  • tolstoy, “sadece derin sevgisi olanlar, derin acıları hissedebilirler.” diyor ve dostoyevski onu şöyle destekliyor; “büyük bir akıla ve derin bir yüreğe sahip olanlar için acı çekme kaçınılmazdır.”

    alıntıdır
  • bilirmisin ay çiçeklerini?
    sabah güneşe döner ya.
    kaybolunca ufuk çizgisinde;
    o hep boynunu büker ya. değiştir artık soğuk geceleri
    yeni doğan güne bir bak.
    çiçeklere, ağaçlara, güllere!
    uçmayı yeni öğrenen kuşların sevincine.yaşam; bir çiçeğin,
    sabırsız bekleyişinde.
    bir kerecik görebilmek güneşi!
    o kısacık ömründe. sende dön yüzünü.
    bak ilk defa görmüşcesine
    hangi aşk, hangi acı değer?
    günü yaşıyamadan ölmeye.

    ~h.e.adıvar~

    (yaşama dair şeyler)
  • dünya bir yol, geliyor, geçiyor, bazen hiç bitmeyecek sanıyorsun, bir bakmışsın geçmiş…
    bazen ağlayarak,bazen gülerek, bazen öldüm deyip duruyor yine de yaşıyorsun…
    gemiler geçiyor, gökyüzündeki kuşlar geçiyor
    fakat her şey geçerken, ömürden gidiyor…
    yapmak isteyipte yapamadıkların, yapıpta pişman oldukların vardır, kim bilir?
    yalnızlığında kalbinde sakladıkların…
    ama bir şey var ki; hepsi geride kalıyor.
    bir imtihan geldi, geçiyor, aylardan, günlerden ne? saat bilmem kaçı kaç geçiyor?
    sabret geçiyor…
  • kızgın kumların asık suratlı taneleri heybesindeki saati doldururken bedevinin, fırtınaya dönen çöl rüzgarlarına ilişik kıtlık zerrecikleri ürpertiyordu kaktüsün acıya doğurgan dikenlerini. bir firavun faresi yağmur damlalarını sürükleyen sel sularının nil'e dökülmesini izlerken akrep on ikiye vuruyordu zehrini, on ikiye ayrılıyordu nil; kutsal bir yolculuk başlıyordu bilinen meçhule doğru. bir göz şaşı bakıyordu hücum eden kıtlık baharına, yeminler ediyordu dikenli teller üstüne. her adımda yutkunuyordu nil, ardı sıra yaklaşan kini yutarken. hayal-meyal unutuyorum o günü! sonsuzluğa aşeren bir çocuğa gebeyken annem, dar ağaçları yükseliyordu yokluk tarlalarında. mezar başlarında çürümüş bedenler kabule duruyordu yeniden ölecekleri; ikrama koşuşturuyordu kefene sarılı çocuklar kasveti. koşum atlarıyla sürüklenen bir beden giydirilirken ruhuma, akrep on ikiye vuruyordu zehrini; can veriyordu yaşamın yenilgilerine. nil'e bırakılıyordu bir ceset; savruluyordu kederin vadisinde vakitsiz gelen bir sancıyla!
hesabın var mı? giriş yap