• tam emin olamadım sanki ama ahmet telli'nin bir şiirinin adı olduğunu sanıyorum.
    ayrıca birinin de içinde kalmış bu ukte, dolsun o zaman.

    "........
    ama neler getireceğini yarının
    ve neler alacağını bizden
    hesaplamanın zamanıdır
    bel bağlayamayız çünkü
    feleğin ve zalimin insafına
    ........."
  • yaşanmayanın bedeli mi yoksa teminatı mı olduğunu yaşayana dek bilemeyeceğimiz birikim.
  • uzun zamandır yazmıyorum. ha yazsam da okunmuyor zaten. neyse umurumda değil. yazacak kelimeler biriktiğinde kendisini kusuyor klavyeden dışarı zaten. biraz müzikle kelimeler saçılıyor. ve varlığımız hiçliğe armağan oluyor. her sabah ruhumuz benliğimize yüksek sesle haykırıyor, tabiki kravat bağlandıktan sonra... "varlığım bir avuç elitin tekeline, dünyayı egolarıyla tükenmek bilmeyen hırslarıyla yönetip soyanlara armağan olsun"

    varlığımızı çaresizlikten ve seçeneksizlikten, zehir saçılan iki dudağın arasına hapsediyoruz. insanın en büyük hapishanesi kendi değildir ne yazık ki, en büyük çaresizliğimiz küfürler yağdırdığımız konumu yükseklerin ahlaksızca, çürük ve yozlaşmış zihinleridir. hepimiz, ki biz diyebilmenin erdem olduğu bir zamana açtım gözlerimi, gördüğümden beridir yanlış olagelmişin tüm ağırlığına ruhumuzu bozduk. sağlığıyla övünmek, aslında tasasız ve ben merkezci haline övünç duymaktır. çünkü beden ruhen ve fiziken bir bütün ise, her ikisinin de kendini sağlıklı sürdürebilme şansı kısıtlıdır. böylesi boktan bir oluşum içinde çaresizce tutunmaya çabalamaktan daha az zoru literatürde delilik olarak geçer. insan, aşkını yaşadığı kadar hayal kırıklığı, dostuna güvendiği kadar aldatılmışlık, sözlerine güvendiği kadar bir başına kalmışlık ve çaresizlik hisseder. hislerine duyumsamasını kapalı tutmayan bir benlik, midesinin sindiremediğini ruhundan dışarı kusar. dünyaya baktığım zaman gördüğüm artık yalnızca işleyen çarklar, söylenen yalanlar ve yalanların gerektirdiği samimiyet-sizlik... pekala o halde verin 30 mg hapımı ve ben tüm bunlar olmuyormuşçasına davranabileyim. fizyolojimdeki bir kaç hormonel değişimle istediğiniz kıvama geleyim. evet, mutluluk hormonumu esirgemeyin vücudumdan ki, yedirmeye uğraştığınız her bir boku sessizce yutarak çirkinliğinize itaat edeyim. battal gazi misali ellerimle bükemiyorum parmaklıkları... bu da benim acziyetim, hep olduğu üzere. hiç başaramayacağını bilerek, bir başına küsmüşlükle...

    yoksa bak, hala harf kombinasyonlarını mantıklıca bir araya getirebiliyorum. halime şükürler mi olsun? başımı kaldırıp tanrıya tüm bu yaptıkların için diye başlayan küfürler yerine ellerimde çiçekler kapısında sırılsıklam mı olmalıyım? belki öylece bir kaç insanın şu dünyadan yok olup gitmesine vesile olur, münafığın şerrinden ağa babalarının kurduğu düzeni kurtarırım değil mi? takdir kazanmaya adanan her eylem, ister tanrıya ister sosyal çevreye olsun, kötülük ihtiva eder. saf iyi niyet yoktur a dostlar. çünkü zaten iyi olmanın karşılığının saflığa çıktığı bu alem, kelimenin tam manasıyla göt olmuş. haydi gülelim eğlenelim. kendimizden geçerken her bir anımızı instagramla konu komşuya duyuralım. özel olduğumuza dair yanılgımız yeterince yenilmeye kalbimiz olmadığı için. seviyor mu sevmiyor mu diye papatya falı bakılan bizler, kaybettiğimiz tüm yapraklarımızın yerine ne koyabilirdik? biraz vicdansızlık, biraz ruhsuzluk, bir tutam şizofreni, kulak memesi kıvamında bir siktiredilmişlik... yalnızca karşıdan değil, benliğimizden de. birbaşınalığın acziyetine gözlerine yeni açmış olana tavsiyem, hiç sen senden başka biriyle sen olmadın inan bana...

    fonda basan akorlar üç notayı birleştiriyor. örs üzengi ve çekiç mest oluyor. 3 nota bir araya geldiğinde 3 insanın bir araya geldiğinden daha güzel ses veriyor. niye mi a dostlar? çünkü tüm canlı formları arasında en aşağılık olanı biz primatoğullarıyız. asamla kızıldenizi iki yarıp, ayı ikiye bölmeden önce belirteyim ki ben peygamber değilim. kızıl denizi ikiye yarsam bile bana inanmayın. çünkü beşerin ruhu, kendine peygamber de dese, püsürden pislikten asla kurtulamamıştır. şimdi sen yarın yine giy en güzel takım elbiseni, sen ise topuklularınla kalçası en sıkı, bacakları en güzel hatun ol. fakat ne olursa olsun bana mide ilacı yolla. çünkü tiksiniyorum. sizlerden tüm varlığımla tiksiniyorum. haydi etten kemikten osuran sıçan bir üst için sıraya sokalım kendimizi. gözüne girebilmek için birbirimizin başına basalım. çünkü bize aylık 3 bin tl yetmez. muhakkak 5 bin tl almalıyızdır. 5 yetmez 10 10 yetmez 100, 100 az ihtiyaçlarımız için, 100.000 , yatım-jetim neden yok diye 1.000.000... allahaşkına söyle nerede doyacağız? çünkü acıkan insanın kendini maksimum 1.5 porsiyon iskender ile ödüllendirdiğini görebildim. yoksa siz diğerleri, dağları da denizleri de siz mi yaratıyorsunuz? üzgünüm, benim için bir anlamı yok. şayet sen isen yıldızları gökyüzüne koyan, nolur bana bir bira bir sigara daha ver, tüm isteğim bu. neyi kaça böldüğünle ilgilenmiyorum. asamın bir yılana bir ejderhaya dönüşmesine de gerek yok. çünkü gölgelerin gücü benimle. ancak gölgeden ibaret olabildiğimizi anlayabildiğim için. ve onların gücü 3-5 cümleden ibaret.

    yaşanan ne mi, tabir-i diğer "olan biten", hiç... hiçliğe verilen isim. koca kozmozda yaşanacak kısıtlı saniyelerde tüm bu çile. halbuki gözlerimizi açıp kapayıncaya kadar akan bu sınırlılıkta, yatçaz kakçaz yatçaz kakçaz diyemeyecek yoğunlukta olmanın düşünceden mahrum bu sığlığın içinde ne de büyük yıkıcılığı var. pekala hadi hep beraber tekrar edelim içiniz alıyorsa: "yatçaz kakçaz yatçaz kakçaz, çikita muz çikita muz, sebebini sen o gece gezenlere aç bir sor, yine öptürmedi dudaktan..." diyarbakır'dan mı geldiniz abii? işte nefret, en içimize bir dantelcesine işleniyor. yoksa, neye ağıt yakabilirdik?
  • sürüklenerek varılan hiçbir nokta iyi değildir diyorsun ama ben iyiydi diyorum. sen o zaman bunun üstüne hiçbir üst iddia, gerekirlik koyamazsın. yaşanmayan şey yaşananla karşılaştırılamaz. her yaşantı ve yaşanmayıntı özgün, tekil, karşılaştırmaya dirençli. bu doğrucu görünen karşılaştırma tavrı fazla batıcıl, ilerlemeci. bir yere ilerlemiyoruz. kanaatler ediniriz, kanıt olmadan o kanaatlerle, algılarla önümüzü yaşarız. kanaatler önümüzün esas ardımızdan geldiğini gösteriyor, tamam. aynı anda bütün iyi erkekler veya kadınlarla aşk yapamayız. burada az da çoktur, çok ta azdır.

    "sevi yaşanmakta olandır.
    sevi ile özgürlük birbirini azdırır, birbirini yokedebilir.
    sevinin zamanın geçişine dayanamadığını sanabiliriz. (...)
    sevinin yaşanması ile sevişme aynı kişilerde buluşur da buluşmaz da." bilge karasu - narla incire gazel

    (ilk giri tarihi: 29.3.2021)

    (bkz: yaşantı)
    (bkz: yaşanmayan zaman)
hesabın var mı? giriş yap