• nevzuhur bir trollük örneği..

    "düzen" ve "sistem" eleştirisi yapanların hiçbiri, yerine kurulmasını uygun gördükleri yeni düzenin de kendini korumak için sıradan insandan daha yetkili, güçlü insanlar, muhafızlar yaratacağını niyeyse söylemezler..

    hasbelkader lafı açılırsa tumturaklı bir adalet, eşitlik, hak, hukuk nutku çekip bunların savunucusu olacak yeni düzenin yılmaz (ama karikatürize) neferleriyle, sistemin kendisinin üreteceği birbirini denetleyen farklı kurumları, yapıları hakkında konuşur dururlar..

    yeni de olsa, eski de olsa, adı üstünde; bir "düzen", düzen olarak kalabilmek için işleyişini bozma ihtimali olan şeylere karşı tedbirler almak zorundadır.. bu tedbirlerin uygulanması için de insandan üstün insanlar yaratır.. savcı gibi, polis gibi, kaymakam gibi, belediye başkanı gibi, hakim gibi, doktor gibi, öğretmen gibi, vali gibi görevlilere yüklenen, senin benim söz hakkımızın olmadığı konularda karar verme ve bu kararı cebren uygulatma (bu cebrin şekli ve miktarı yasalarla belirlenir) hakkına sahip olan insanlar..

    ne oldu, iş gelip toplumsal ahlak seviyesine ve temelde insan kalitesine döndü mü şimdi..?

    uzatmaya gerek yok; biz bunları daha önce kitaplarımızda ayrıntılarıyla yazdık.. (bkz: devlet/#39695375)

    şimdi güzel kardeşim, oturduğun yerden doğrul ve beni dikkatle dinle;

    senin, adını ağzına salavatla alman gereken ve yaşar usta tiplemesiyle canlandırılan gerçek insanların düzenle, devletle, ihtilalle, sınıf çatışmasıyla, hatta makam ve parayla bile işleri olmaz.. komşularının derdiyle dertlenen, işyerindeki arkadaşlarının sorunlarını çözmeye çalışan, daha karmaşık problemlere yol açmamak için, yani onların yoksul evlerinde çorba kaynamaya devam etsin diye işçileri patrona karşı ayaklanmaktan alıkoyan, küçük hayatlar yaşayan ama yaşadıkları o küçücük çemberi güzelleştiren insanlardır bunlar.. bu filmin de dahil olduğu dönemde, farklı filmlerde de olsa aslında hep aynı karakteri canlandıran o eli öpülesi oyuncunun* * * ağzından, boyundan büyük laflar eden senin gibilere "atma ziya" diyecek kadar görmüş geçirmiş insanlardır.. boynunda fularıyla konuşan bu sistem eleştirmenleri kadar ansiklopedik bilgi sahibi değillerdir belki ama doğruyu yanlışı ayırt edecek sağduyu ve irfan, ancak yaşar usta tiplemesiyle canlandırılıp resmedilen o yüksek ruha sahip insanlarda vardır.. artık nesilleri iyice tükenen ve meydan sizin gibi haddini bilmezlere kaldığı için iyice kovuğuna çekilen bu insanlara her zaman olduğundan daha çok ihtiyacımız var bu gün..

    o çok önemsedikleri "düzen", sağcısıyla solcusuyla bu çok bilmiş gözlüklü şirin'lerle ekürileri saim bey'lerin olsun..

    yaşar ustamın sofrasına gelen kalaylı tenceredeki fasulye ve onun hoşsohbeti bize yeter..

    dokunma yaşar ustama.. dokunma sevdiklerime.. eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, sahlanankoc, hiç düşünmeden çeker vururum seni..! anlıyor musun..? vururum ve dönüp arkama bakmam bile..!
  • acmayin beyler yaziyi yariya kadar okur okumaz komonist oldum
  • trolluk oldugunu kabul edelim, oyle olsa bile yazdiklari dusunulunce dogrudur. yasar usta, bilincli bir sekilde yapmiyor hatta bu entrideki (#67778323) arkadas gibi kendini insani cercevede tanimliyor olabilir. fakat, oyle boyle insanlik tarihi icersindeki konumu, mevcut sistemin ezilen ama buna baskaldirmayan muhafazakar bir uyesi olmasidir. sahlanankoc da boyle kabul ediyor zaten.

    " yani onların yoksul evlerinde çorba kaynamaya devam etsin diye işçileri patrona karşı ayaklanmaktan alıkoyan". iscinin daha fazla hak talebi icin olan mucadelesinde kirici gorevi goruyor. ha sen yoksullarin evinde corba kaynasin diye dersin, onu bir sekilde mazur gosterirsin ama mucadelede kirici gorevi gordugunu de itiraf edersin.

    " meydan sizin gibi haddini bilmezlere kaldığı için iyice kovuğuna çekilen bu insanlara her zaman olduğundan daha çok ihtiyacımız var bu gün.." meydan keske bizim gibi had bilmezlere kalsa da patronun gotu ucuklasa. nerdeeee... bu sisteme boyle adam lazim, kovuguna cekilsin, corbaya talim etsin...

    sahlanankoc'un girdigi entri trol dedigi arkadasin argumanlarini dogrulamaktadir. romantik taraflarini gormezden gelirseniz, iyi anlarsiniz.

    " ne oldu, iş gelip toplumsal ahlak seviyesine ve temelde insan kalitesine döndü mü şimdi..?" toplumsal ahlak seviyesin dedigin seyin, toplumun sosyolojik sartlari ve onun uzerinden bina edilen ve onu sekillendiren sistemle baglantisi var. en basta, ustyapi olan dinle alakasi var. yasar usta'nin dininde haksizliga isyan yok. ondan dolayi ahlaki da isyansiz bir ahlak, muhafazakar, kovuguna cekilmeyi emreden, iscinin hak arayisini bir sekilde baska ahlaki ve somut sebeplere dayandirip sondurmekten ibaret.

    bir baska husus, zannediyorsunuz ki iyi islemeyen bir devlet ve toplum yapisi var ve bunun sebebi insan kalitesinin dusuklugu. hayir, butun sikinti, kurumlar ve kurallarin gerektigi sekilde tesis edilmemis olmasindadir. devlet, aile, toplum bunlarin hepsi kurum ve kurallar butunudur. bunlarin kalitesizligi, toplumun kalitesizligini yaratiyor. mavi ve beyaz yaka isciler, koyluler, escinseller, kadinlar, toplumun baska turlu ezilen sinif ve kimlik gruplari daha fazla hak talebi ile mucadeleyi yukseltirse, o zaman herkesin katilimi ile cogulcu bir sekilde kurumlarin ve kurallarin da iyi isleyen bir devlet ve toplumu yaratacak sekilde kuruldugunu goruruz. hepimizin hedefi, en ahlaksizlarin bile en ahlakli bir sekilde davranmak zorunda kalacagi bir duzeni yaratmak olmalidir.

    (bkz: #itirazımvar)
  • çok zorlama ve yer yer sol jargon ile yapılan bir değerlendirme.
    filmde proteletaryanın sinsice uyutulması değil, proletaryanın aslında devrim ile hiç değil; insanlık ve dürüstlükle nasıl kazanacağı anlatılır.
    sermaye temsilcisi saim bey bürokrasiyi (polisi, zabıtayı, siyasetçileri) satın almıştır. yine diğer işverenler de ona proletaryaya karşı yanındadır.
    ancak beklenen ve istenen isyan çatışma ölme öldürmedir ki, esas bu yapılırsa proleterya tamamen ezilecektir hem de silahla!
    oysaki filmde sabırla ve dürüstlükle, kötüleğe karşı iyilik ile karşılık vermekle proleterya kazanmaktadır.
    oysaki sermayenin istediği isyan çıksın ki, başlarınızı ezelimdir her zaman.
    ya da ne biliyim neden kimse günümüzde yahudi sermayedarlarının faizine çalışan köleler olduğumuzun farkında değil?
    mesele aslında budur.
    eskiden fabrikada saim beye çalışıyordun şimdi sana 300bine evip alıp senden 430bin alan, araba alan, kartını ödeyen bankanın(yahudi sermayesinin) kölesi olduğunu fark etmen için karşına sana kızını vermeyen bir saim bey mi dikilmeli? ya da muhasebeye git hesabını kestir mi demeli asık suratlı bir patron?
    bence köle olduğunun bile farkında olmayan, proleteryanın banking slaverye (banka köleliğine) dönüştüğü farklı bir ekonomik sistemde yaşıyoruz.
    mesele artık saim beyler değil mesele küresel banka sermayeleri.
  • komünist parti virali gibi duran entry'dir. sponsorlu görünce acaba hangi marka bu başlıktaki bir entry'ye sponsor olur ki dedim, başka bir olasılık bulamadım.

    söylenenlere gelince, ben çok da öyle düşünmüyorum. burada mesele sınıf ayırımını var kabul etmek ve bunu bu şekilde resmetmiş olmak. yani ressam şöyle bir resim yapıyor. a kişisi elinde tabanca ile b kişisini vuruyor ve kurşun beynini patlatır, kanlar etrafa saçılırken görülüyor resimde. şimdi bu resme "aa, katili deşifre etmiş, a'nın b'yi vurduğunu resmetmiş" falan diye de bakılabilir. ya da "vay efendim niye vurulan pisi pisine ölmüş de kaplan gibi katilin üzerine atlarken havada resmedilmemiş, bu resim uysallığı ve ölüme rızayı simgeliyor" diye de bakılabilir. ama o resim öncesinde daha katilin kimliği belli değilken o resim kimin vuran kimin vurulan olduğunu anlatıyor işte.

    yani sınıf bilinci denilen şey toplumda doğuştan var mı? yok. o yüzden bu film ortada fakirler, zenginler filan diye bir ayırım olduğunu anlatıyor ve meselenin bu olduğunu ortaya koyuyor. gerçekçi de bir bakış açısıyla aslında yapılabilecek çok bir şey olmadığını anlatıyor, ki tarık akan'ın oynadığı tiplemelerin 1970'lerde ne kadar başarıya ulaştığını ve türkiyeye komünizm getirdiğini düşünürseniz bu daha da iyi anlaşılır. özetle münir özkul diyor ki, "sınıf diye bir şey var, siz üsttesiniz, biz altta, biz bunun farkındayız, bizi kandırmayın, biz oyunu kendi kuralları içinde oynuyoruz, sizin oynamayacağınızı bilsek de, bari burada bizi rahat bırakın."

    bunu da yaparken içine düştüğü bu gerçeklikte ailesini düşünüyor ve kendi ailesi için en az zararla bu durumu nasıl atlatırım, onun derdindeki fakir bir adamı oynuyor özkul. ha, tabii orada gidip tarık akan la birlikte münir özkul direniş lideri olarak yeraltına inse bu film daha mı doğru olacaktı, hayır o zaman basit bir propaganda olacaktı. ve bu fakir insanların iş güç yerine eylemle uğraşırken bu koşullarda nasıl hayatta kalacakları, bu insanların evine kimin yemek getireceği bir muamma olarak kalacaktı. çünkü hayat gerçekler üzerine dönüyor ve yaşar usta ailesi burada çaresiz ve sıkışmış. hayali seçenekleri yok, ama kalbinde neyin nerede olduğunu biliyor. babada saklı olan da oğulda açığa çıkmış zaten.

    yani bu filmde yaşar usta çok iyi çalışarak usta başı olsa, sonra genel müdürlüğe yükselse, sonra kendi firmasını açsa, zengin olsa, işte bu sistemde herkes istediğini yapabiliyor. sıfırdan ne noktalara geliniyor mesajı verilse, sınıf ayırımı diye bir şeyin olmadığı mesajı verilse daha mı iyi olurdu. demek ki öyle olurdu.

    yani bu filmin, dönemin siyasi şartları da düşünülürse, vuran ve vurulan birileri olduğunu, kimin kimi vurduğunu tespit etmesi de yeterli kendi ideolojisi açısından. herhalde yeraltı direniş filmi olmayacaktı.

    not: liberalim, solcu değilim. filmi çekenlerin kastını anlama düşüncesiyle filmin evreninde konuşuyorum.
  • ya$ar usta karakterinin gorevi, izleyen insanlar da beni ornek alip ezilsin degil; izleyen insanlar benim ezilmemden ders cikarsin, sosyal adalet bilinci artsin oldugu icin yanlis bir yazi olmustur.
  • sadece yaşar usta üzerinden yapılması eksik kalan bir tespit. aslında bu filmin, bir sanat eseri olarak, kafamızda "yaşar usta acaba sinema lobisinin bir projesi mi, yoksa dürüst ve onurlu olanın galibiyetini anlatan epik bir şiir mi," türünde bir soru oluşturması çok doğal. ama eğer bir seçim yapacaksak, senaryoları fakir edebiyatı malzemesinden geçilmeyen yeşilçam eserlerinin çok da iyi niyetli olmayabileceği fikri daha ağır basıyor.

    şimdi bu filmin temasını ve yaşar usta teorisini dünya sineması için bile genelleyebiliriz. zenginliğin makbul görüldüğü realist (materyalist?) dünyada neden hep -hep olmasa bile çoğunlukla- romantik temalar işlenir gişe filmlerinde? çünkü sevgi ve mutluluk satın alınmaz, bu yüzden fazla para da geeksizdir. bu hesaba göre, yeşilçam sinemasının algoritması da fakir edebiyatı üzerine kuruludur zaten. paramız olmayabilir, ama mutluluğumuz varsa, seviyorsak ve seviliyorsak, bok yemeyip oturmamız icap eder. ne zaman ki kötü kalpli para babası saadetimize gölge eder, ancak o zaman bir mücadele başlar. kötü kalpli zenginler de ikiye ayrılır bizim filmlerde: çok kötülük yapmayan, daha ziyade inatçı, filmin sonunda iyi kalpli zengine dönüşenler* ve düz kötü zenginler. iyi kalpli zenginler hep daha ünlü oyuncular tarafından canlandırılır. hulusi kentmen ya da metin akpınar gibi. bunun sebebinin ticari* itibar olduğunu söylemek akla yatkın. ayrıca bu filmler cillop gibi bir mutlu sonla biter, herkes kazanır, herkes mutlu olur. çok ütopik. diğer tür olan kötü zenginler ise, mesela saim bey, kötü olarak kalır. onlar kaka adamlardır ve keşke ölsünlerdir. tabii gerçek hayatta pek öyle olmaz. içimizden örnekler de çoğaltılabilir: zengin piçi oktay ya da nuri alço karakterleri gibi.

    gelelim yaşar usta cephesine. bu filmlerde çizilen fakir ama mutlu ve gururlu aile tablolarının bir beyin uyuşturma çalışması -yani truva atı- olma ihtimali akla yatkın. buradan ağır komplo teorilerine uzanabiliriz ve hiç bir yere de varamayız, ama tutarlı bir saçmayı* yüceltme durumu söz konusu. o dönemde 10 kişilik ailenin kıt kanaat yaşayarak -daha doğrusu hayatta kalmaya çalışarak- etrafa gülücükler saçmasının resmedilmesiyle, bugün "en az üç çocuk yapın, üç değil beş çocuk yapın," demek çok farklı değil. ikisi de ironik. kaldı ki, günümüzdeki hayatlar, bu filmlerde çizilen tablonun aynısı değil mi? herkes üç kuruş maaşa çalışıp hayat mücadelesi vermiyor mu? veriyor. ama filmlerle gerçek hayat arasında bir farklılık var: gerçek insanlar mutlu değiller. değiller, ama umutları var ve fakir edebiyatının yüceltilmesi de bu umudu körükleyen önemli bir unsur. umut satın almak için sinemaya izleyici çekebilecek bir prodüksiyon da, düzenin diğer unsurları gibi bir truva atıdır pekâlâ. en basit bir ifadeyle, bir para tuzağı sayılabilir. tıpkı kafamıza zorla sokulan, iyi bir işe ve kariyere sahip olup çalışarak zengin olma ihtimalimiz gibi.

    proletarya ve kapitalist karşıtlığı filmde çok net görünüyor, ama akıbetleri görünmüyor. yaşar usta saim bey'in odasını basıp "vururum seni," dediğinde patron bu kez fazla ileri gittiğini anlıyor. peki ne konuda ileri gidiyordu saim bey? proletarya ve kapitalizm karşıtlığı dediğimiz düzlemin paralelinde bir de mutluluk ve zenginlik karşıtlığının düzlemi var. bu karşıtlık, filmin alt metni zaten. saim bey, zengin ve mutsuz biri olarak, her şeyi parayla satın alıyor. buna, en pahalı elbiseleri aldığı, arabalar hediye ettiği, lakin bir türlü mutlu edemediği kızı da dahil. yılların verdiği alışkanlıkla kızının aklını çelen delikanlıyı da parayla bertaraf etmeye, tüm ailesinin varoluşunu sonlandırmaya çalışıyor ve aslında başarıyor da, ama karşısına beklemediği bir direniş çıkıyor: yaşar usta'nın isyanı. yani işçi sınıfının isyanı. saim bey, kendi bekası ve emniyeti için nerede duracağını biliyor ve mevcut pozisyonuna razı oluyor. olmasaydı, cinayet vasıtasıyla bir isyan söz konusu olacaktı ve bu isyan bambaşka ve ütopik bir sisteme göndermeler içeren diğer bir filmin konusu olabilirdi. saim bey kaybeden taraf gibi görünüyor, ama önce neyi kaybettiğini de bir düşünmek lazım. aslında tek kaybettiği şey kızı, ve kendisi her şeyi parayla ölçtüğüne göre, kaybettiği bir şey de yok. filmin sonundaki "yenildim, sevmek, sevilmek, bilmiyorum," repliği fasa fiso. herkes kazandı, üstüne güzel de bir mesaj verildi: herkes kendi sınıfının normlarına uyacak!
hesabın var mı? giriş yap