*

  • yalnız insanın yoğunluğu yalnızlığı düşünmektir.

    aldığı nefes kadar değildir günü yaşadığı süre çünkü fizyolosini sürdürmeye yeten soluk ruhunu beslemeye yetmez. ruhun ciğeri daha geniş haznelidir, iki kişilik çekmek ister havayı, kendi yaşam enerjisini bir başka ruhunkiyle birleştirmek ister. 1 oda mutfak 1 de tuvalet bedene yeter. ruh ise 3 odalı 1 de salonlu ev ister. her odayı insan sesiyle, sohbetle, çocuk neşesi ve yetinebilme huzuruyla doldurduysa rahat eder. bir kişiye yetecek büyüklükteki yatağa bir başına uzanıyorsa rahat edebilir beden, çift kişiye yetecek yatağa bir başına uzanıyorsa daha çok rahat eder. ruhun keyfi ise ters orantılıdır onunkiyle. bedenin tek başına bir metrekarede kapladığı yer ruh için rahatlık değil boşluktur. boşluk ruha dar gelir....

    demem o ki; yalnız insanın ruhu ile bedeni mütemadiyen çatışır. birinin ak dediğine diğeri kara der. şayet biri diyorsa ki; kalk gidelim, öteki şüphesiz oturduğu yeri beğenmiştir. bu böyle sürer gider. yalnız insan alışmıştır iki huysuz dostunun didişip dalaşmasına. tanıştıkları ilk yıllarda optimist bir tavırla bir araya getirmeye çalışmış olsa da ikisini, bir süre sonra pes edip geri çekilmiştir. beden toprak olana kadar çekimser davranmaya niyet etmiştir, askıya almıştır yaşamı yalnız insan. bekler, umutsuzca bekler, hiçbir şey yapmadan izler...

    sonra bir gün, bedenin gözleri ile ruhun gözleri aynı görüntüye dikkat kesilir. beden ruha seslenir:

    "benim gördüğümü sen de görüyor musun?"

    ruh ile beden ilk kez aynı yöne çevirirler başlarını, ilk kez aynı şekilde çarpar kalpleri, ilk kez yer yüzünde kapladıkları yer aynıdır. bedenin aynadaki yansımasında ruh ilk kez kendini görür. ilk kez muhalefet değildir iki dost birbirine ve evet bedenin gördüğünü ruh da görüyordur. yalnız insan, iki dostunun neşesiyle kalkar yerinden. merakla ve heyecanla baktıkları yerde; bir başka yalnız insan, bir başka ruh ve beden vardır. kısa bir şaşkınlığın ardından ruh da beden de aynı şeyi ister. kıramaz onları yalnız insan, çıkar öteki yalnız insanın karşısına der ki:

    "merhaba, ben karşıdan geliyorum, şu puslu ıssız yerden. iki dostumun ricasıyla düştüm yolunuza. birlikte biraz yürümemizin sakıncası yoksa, size vesile olduğunuz bir mucizeyi anlatmak isterim."

    öteki yalnız insan, başta temkinli davranmış olsa da dostları öteki ruh ve öteki bedenin cesaret verişiyle kabul eder bu teklifi ve iki yalnız insan birlikte yürümeye başlarlar aynı yolda.

    sonrasını kendimden anlatayım; çünkü bu benim hikayem. o yalnız insan benim. bir zamanlar ruhum, bedenim ve ben 3 ayrı oluşum gibi şizofrenik bir hayat yaşıyorduk. sonra siz çıktınız karşımıza sevgilim. sen, senin ruhun ve senin bedenin. ilk defa biz, 3'ümüz, şizofrenik sanrılarımızı fark ettik. aslında baştan beri tek kişiydik.

    ruhumu misafir eden bedenimle ben; yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm... ve dikildim karşına.

    "kendimi" dedim,
    "seninle keşfettim."
    "bana bak ve kendini gör" dedim.
    "sen bir mucize yarattın."
    "gel" dedim,
    "birlikte o mucizenin keyfini sürelim."
    "gel" dedim.
    "ikimiz aynı yolda yürüyelim..."

    sen de bana katılınca nihayet, yalnız insanları öldürdük sevgilim.

    sayende, kapladığım yer bana; ne geniş ne de dar artık. seninleyken sevgilim, hayatın çeperleri üstüme göre biçilmiş bir kaftan. seninleyken mutluyum, uzanıp uykuya daldığım tek kişilik ya da çift kişilik yatağımda. yaşadığım her yer bedenime tam geliyor, ruhuma ise 3 odalı 1 salonlu ev. bak artık ruhumun ak dediğine bedenim de ak diyor kara dediğine de kara. sayende sevgilim, bedenimin mutluluk dediğine ruhumda mutluluk diyor bak; sevda dediğine de sevda. seninleyken sevgilim; bedenimin çektiği nefesle ruhum da besleniyor. seninleyken sevgilim; o eski dostlarım artık hiç didişmiyor ve insan kendini hiç yalnız hissetmiyor.

    şimdi benim en güzel yoğunluğum seni ve seninle ne kadar kalabalık olduğumu düşünmek....

    tüm bu mutluluk ve huzur için teşekkür ederim. bedenimin ve ruhumun uyumu için teşekkür ederim. yaşam kalitem, akıl sağlığım ve gelecek umudum için teşekkür ederim. en çok da bana katıldığın için teşekkür ederim sana canım sevgilim.

    şu sahilde, ışıl ışıl denizin parıltısını izleyerek, benimle sonsuzluğa yürür müsün bebeğim ha?

    dipnot 1: seni seviyorum!
    dipnot 2: sana aşığım!
    dipnot 3: yeni ay dönümümüz kutlu olsun sevgilim...

    (bkz: ay dönümü/@veraverto)
  • bir örgüt liderinin patates tarlasının sürülme vakti gelmiştir ancak cezaevinde olduğu için bu işi kendisi yapamamaktadır. eşine mektup yazar ve der ki; “ arka bahçeyi patates ekimi için kazmanın zamanı geldi.” kanun kaçağı cezaevinden yollanan tüm mektupların cezaevi personeli tarafından okunduğunu, bir kopyalarının da fbi’a mail olarak yollandığını ve fbi’ın mektuplarda şifreli mesajlar aradığını bilmektedir. her nasılsa fbi şifre kırıcıları mektup’ta geçen “patatesler” kelimesini “silahlar” olarak deşifre etmiştir. fbi ajanları ellerinde arama emri ile hemen mahkum’un evine giderler ve başlarlar kazmaya ama birşey bulamazlar bir türlü. ısrarla bahçenin altı üstüne gelene kadar kazarlar ancak ne silahları bulabilirler ne de patatesleri. suçlu bu olaydan sonra eşine tekrar bir mektup daha yazar ve der ki “şimdi patasleri ekebilirsin.”

    bir de hikayeleştirilip değişik bir versiyona dönüştürülen hali var o da şöyle;

    nebraska'da yaşlı bir adam yaşardı. patates ekini için bahçeyi bellemesi gerekiyordu, lakin bu çok zor bir işti. tek oğlu olan david ona yardim edebilirdi fakat o da hapisteydi. yaşlı adam oğluna bir mektup yazdı ve derdini anlattı.
    "sevgili david, patates bahçemi belleyemeyeceğimden dolayı kendimi çok kotu hissediyorum. bahçeyi kazmak için oldukça yaşlanmış sayılırım. burada olsan bütün derdim bitecekti. biliyorum ki sen bahçeyi benim için kazardın. sevgiler baban " bir kaç gün sonra oğlundan bir mektup aldı
    "babacığım, tanrı aşkına bahçeyi kazma, ben oraya cesetleri gömmüştüm." sevgiler david
    ertesi gün sabaha karşı 4'de fbı ve yerel polis çıkageldi ve tüm sahayı kazdı lakin hiç bir cesede rastlamadılar. yaşlı adamdan özur dileyerek gittiler. ayni gün yaşlı adam oğlundan bir mektup daha aldı.
    "babacığım, şimdi patatesleri ekebilirsin. bu şartlarda yapabileceğimin en iyisini yaptım."
  • maksim gorki'nin on öyküsünden oluşan bir derleme. dışlanma, sevgi, fakirlik, özgürlük, yabancılaşma işçilik ve toplumsal sınıf farklılıkları gibi kavramlara değinilmiş. ataol behramoğlu çevirisiyle yoksulluğu dilimize çok etkili yansıtmış.

    öykülerin kapkaranlık olduğunu söyleyemeyiz ancak iç açıcı olduklarını söylemek yanlış olur bence. evsizler ve işçiler öykülerdeki ana karakterleri oluşturuyor. gorki tüm öykülerde yoksulluk ve emekçiliği ön plana çıkarmış, sefalet içinde yaşayan insanlara layık görülen insanlık dışı muameleyi de gözler önüne sermiş diyebiliriz.

    karakterlerin birçoğu toplum tarafından onlara layık görülen aşağılayıcı tavırları benimsemiş. daha da acısı ise paraları ve toprakları olmadığı için hor görülen ve etiketlenen bu insanların kendilerini de "hayvan" olarak tanımlamaları. (dehumanization kavramı bence öykülerde açıkça gözemleniyor.) toplumun ayrık bir parçası, rahatsızlık verici bir unsuru gibi görülen, kenarda köşede yaşam mücadelesi verirken onur, eğitim, sınıf, insanlık, özgürlük gibi kavramları sorgulatan karakterleriyle öyküler gorki'nin yaşamından çok farklı kesitler sunmuyor aslında. yazar çocuk yaşta çalışmaya başlamış, öksüz kalmış ve tıpkı kitaptaki karakterler gibi kendini toplumun dışında hissetmiş diyebiliriz. hatta öykülerdeki bazı karakterlere maksim adını vermeyi seçmiş.

    hikayelerde paranın ve statünün insanın içindeki canavarı ortaya çıkarışı gözler önüne serilirken; farkındalığın nasıl bir azap olduğu, farkında olmamanın ise kişiyi kendine ve dünyaya karşı nasıl körleştirdiği anlatılmış.

    öykülerde çok güzel tespitler olduğunu düşünüyorum:

    --- spoiler ---

    "insanlık yüksek bir kültür düzeyine ulaştı. bu bakımdan ruhunuzun açlığını karnınızın açlığından daha kolay giderebilirsiniz."

    "öldüyse-ki onun için çok daha iyi- rahat uyusun. yaşıyorsa, esenlik içimde olsun ve dilerim yaşadığı hayatın bilinci uyanmasın ruhunda... çünkü gereksiz,yararsız bir acı olurdu bu... "

    "dünyadaki bütün mutluluklarını tek bir şeye, sözgelişi, bir köpeğe bağlayan insanlar vardır. niçin bir köpeğe? çünkü bu insanın o köpekten başka seveni yok. oysa sevgisiz yaşayamaz insanoğlu. zaten ruhu da sevmek için verildi ona. "

    --- spoiler ---

    gorki isminin rusçada acı anlamına geldiğini ve yazarın bu ismi özellikle seçtiğini de bu kitap sayesinde keşfettim, çok uygun ve acıklı bir seçim sahiden.
hesabın var mı? giriş yap