• sakinlemek.
  • beraber yatma eylemi.
  • sakinlesip normal haline donmek.

    bazı şampuanların üzerinde falan yazar. yatıştırıcı şampuan diye. kaşiınan kafaları sakinleştirmek icin kullanılıyor sanırım bu ifade.
  • keyfin hiç yokken, belki son derece sıkıntılıyken, sevdiğine git, bunalımını zehrini boşalt, yatış tamam da. her zaman yük olma da. sevdiğin çöp kutusu değil, tek yönlü yüklenme* ona, beslenmesini çeşitlendir.

    tartışmamak, aydınlatmamak* kuşkucunun en yakıcı zanlarını ve buna bina olan beddualarını nasıl sağaltıp bertaraf edecek? o azgın öfke seli yolundan nasıl döndürülecek? biz, ben, var olduğum* kadar da yok ve boşluk parçası olduğumdan mı? sorunun açık ucuna ve dehşetine karşın, nasıl olduğunu bilmediğim bir yatışıklık*, umut var. belki acil ateşe karşın iyicilliğe, ezmeme niyetime güveniyorum. yüzeyde kimseleri değil gözleyici*, yürek bilici yıldızları tanık tutuyorum.

    (bkz: yatış/@ibisile)
    (bkz: kösülmek)
    (bkz: inişmek)
  • “bana bir şey anlatsana, ne olursa…” dedim ona, “düşüncelere ilişkin konuşsana, her ne olursa. senden bunu rica edebilir miyim? lütfen. bana kendi düşüncelerinden söz et. beni yatıştıran tek şey bu.”

    ona bir başlangıç noktası vermemi istedi. ben de emil michel cioran’ın bir sözünü söyledim: "özgür olmayı deneyin; açlıktan ölürsünüz. bütün aşağılanmalarımız açlıktan ölmeye karar veremememizden gelir."

    biraz düşündü ve bana düşündüklerini anlattı. 1960’lardan sonra doğan insanların özgürlüğün ne olduğunu bilmediklerini söyledi. toplulukların bireysel zayıflıklar nedeniyle kurulduğunu anlamaktan, yalnızca güçlü insanların tek başlarına hayatta kalabildiklerini gözlemleyebilmekten, gönüllü olarak dışlanmış olmaktan söz etti. “karnını doyurabilmek için bir şeylere sahip olmak gerek” dedi. sonra “bir şeylere sahip olduğun sürece de sahip olduğun şeyin kölesi oluyorsun. para dışında. sahip olduğun şey miktarda paraysa yalnızca parayı güvende tutmak yeterli. o da günümüz dünyasından çok da köleleştirici bir şey sayılmaz.” dedi. başka şeyler de söyledi. o anlattı; o anlatırken ben de yatıştım.

    buradan hiçbir yere varmayacağım. daha doğrusu, bu konuşulanlarla ilgili herhangi bir şey söylemeyeceğim.

    ben neden ölmek istiyorum sürekli?

    çok saçma ama, bir şeyler üzerine düşünmeyince ve fikir alışverişi yapmayınca yaşama amacımı yitiyorum ben. düşüncelere ilişkin konuşmam, fikir üretmeye çalışmam gerekiyor. yaşamayı sürdürmem için düşünmem gerekiyor. peki neden ölmek istiyorum ya da yaşamayı sürdürmem için düşünmeye gereksinim duyuyorum?

    üzerine düşünülmemiş bir yaşam bana anlamsız geliyor. yaşama, yaşadıklarıma ve kendime, kendime ve diğer insanlarla olan bağlarıma, evrendeki yerime, benliğime ve varlığıma ilişkin düşünmem ve kendi anlamlarımı yaratmam gerekiyor. öğrenmem ve anlamam gerekiyor; ama dönüp dolaşıp aynı yere çıkıyorum hep. yaşam anlamsız, varlığım da önemsiz. yine de düşünmeden edemiyorum; düşündüğümdeyse, özellikle de sonrasında çıldıracak gibi oluyorum. zihnimin koridorlarında gezinip odaların kapılarını açıp içeride geziniyorum. denetlemezsem bazen bu iş çok hızlı oluyor ve yarım yamalak görüp çıkıyorum içeridekileri. bazense gördüklerime dayanamayıp kapıları çarpıp kaçıyorum. zihnim bir düşünce çöplüğü; ama ben düşünmeyi bıraksam, bırakmayı denesem de düşünceler beni bırakmıyorlar. zihnimden atamıyorum onları. onca düşünce yetmezmiş gibi yenilerini istiyorum. zihnimin içinde bir ses “bana bilmediğim bir şey şöyle; bana üzerine düşünecek bir şey ver.” diyor ısrarlı biçimde. susması için bir şeyler okumam, bir şeylerle uğraşmam, hatta onu düşünsel olarak zorlamam gerekiyor. düşünürken yatışmış hissediyorum. bıraktığımda ise başa dönüyorum. çıldırmama ramak kalmış gibi. aslında, çoktan çıldırdım. yalnızca bunun farkına bazen daha fazla varıyorum ve o anlarda ayrıklığımı taşımakta zorluk çekiyorum. sorun yerimin olmamasıdır belki. topraktan sökülmüş, yaprakları yerde ve kökleri havada, yurtsuz bir ağaç gibi hissediyorum. köklerimi derinlerine güvenle salabileceğim bir yurttur aradığım belki.

    düşünürün de dediği gibi, kendimi mi öldürsem yoksa bir fincan kahve mi içsem karar veremiyorum bazen.
hesabın var mı? giriş yap