• websitesi aracılığıyla örgütlenmeye çalışmalarını oldukça ilginç bulduğum yeşil anarşist insan grubunun mensup olduğu görüş bütünü.
  • anarşizmin bana göre en uç noktasıdır ve diğer anarşizmlerden ‘geriye dönüş mümkündür’ mantığı ile ayrılır.

    tek cümleyle ifade etmek gerekirse yeşil anarşizm uygarlığa karşıdır. sorunları temele yani eskilere inmediğimiz sürece çözemeyeceğimizi savunur. özgür olmak için endüstriyalizmin, kentlerin, teknolojinin kısaca insanların uygarlık olarak gördüğü kurum ve araç-gereçlerin ortadan kaldırılması gerektiğini savunur. yeşil anarşizm sömürüyü sadece insanla sınırlandırmaz; doğaya verdiği zararlardan dolayı da sert bir dille eleştirir.

    tahakküm ilişkilerinin sorgulanması ve bireyin/toplumun ideal bir şekilde yaşaması için insanın toprağa dönmesini vurgular yeşil anarşizm. kentleri ve fabrikaları yok etmeyi amaçlar. peki, yeşil anarşi kentlere ve uygarlığa neden bu kadar karşıdır?

    kentler kişinin kendi besinini ürettiği yerler değildir; o yüzden sürdürülebilirliği yoktur. kentin hayatını sürdürebilmesi için köy ve kırsal alanların sömürülmesi gerekmektedir. bu da yukarıda söylenen doğanın ve dolaylı olarak insanın sömürülmesine yol açmaktadır. devlet de aynı şekilde hayatta kalmak için sanayilere ve kapitalizme ihtiyaç duymaktadır çünkü dünyayı sömüren şirketlerden beslenir.
    yeşil anarşizme göre işin özü tahakküm ilişkileri uygarlıkla başlamıştır ve uygarlık yıkılmadıkça kişi özgür olamaz.

    en başta da belirttiğim gibi yeşil anarşizmin bu bakış açısı ve eylemleri şu an bulunduğumuz noktada bir işe yaramayacaktır bana göre. çünkü insanın birlerce yıldır yaşamaya alıştığı şekilden ayrılması ve çok eski zamana dönüşünü görecek kadar bir dünyamız olmayacaktır. yapılması gereken toplumun ve uygarlığın geldiği bu noktada sömürüyü üstlenen devlet/şirket ve diğer kurumların etkisini azaltmaya çalışmak ve en sonunda ortadan kaldırmaktır. geriye değil de ileriye bakmaktır. dünyanın yeşil anarşizmin gerçekleşmesini bekleyecek ömrü yok.

    hem ben starcraft, battlefield filan oynamayı seviyom olm. napacan yeşil anarşizmi.
  • anarko primitivizm ile aynı şey zannedilen anarşizm.

    kendilerini primitivist olarak adlandıran bazı yeşil anarşistler, doğal yaşama tam bir dönüş ve göçebe avcı-toplayıcı hayat tarzını savunurken, birçok yeşil anarşist ise gündemine sadece endüstri toplumunun ortadan kaldırılmasını alır, evcilleştirmeye veya tarım etkinliğine karşı kesin bir karşı duruş sergilemezler.

    ilk kategoride teorisyenlere, derrick jensen ve john zerzan örnek gösterilebilir.
    birçok yeşil anarşist devrim sonrası gelecek ile bağlantılı bu sorunları bir kenara bırakıp,
    bugünün dünyasının karşı karşıya olduğu sorunlara ve toplumsal devrim konusuna odaklanmıştır.

    günümüzde bir kısım anarşist , murray bookchin’in toplumsal ekoloji düşüncesini izlemekte.
    bu akım (aydınlatma endüstrisi, tarım ve sürdürülebilir şehircilikle birlikte)
    gelişmiş ekolojik toplum düşüncesine ve sınıf çatışmasına dayalı anarşizm olarak ifade edilebilir.

    ancak toplumsal ekoloji'ye ciddi eleştiriler getiren yeşil anarşistler de vardır.
  • tek çıkış kapısı, 3. dünya savaşıdır. insanların gelişmekten, büyümekten vazgeçeceği yok. sermayedarlar geleceklerini garanti altına almak için geçmişlerini maf ediyorlar. konformist bireylerde çıkıp yeşil anarşizmi savunamıyor.

    kim ister güneşte bekleyen güğümdeki su ile yıkanmayı.
  • üçe ayrılan hareket.

    -toplumsal ekoloji
    -derin ekoloji
    -primitivizm

    anarşizm nedir?
    eski yunancada "an" olumsuzluk ekidir ve "arcos" yönetici anlamına gelmektedir.

    yeşil anarşizm (eko anarşizm) nasıl bir akım haline geldi?
    klasik anarşizmin 1800'lerdeki işçi hareketlerinin içerisinden çıkmış olmasıyla sınıfsal bakış bu akıma zamanla gelenekselleşen ve katılaşan bir şekilde nüfuz etmiştir. bunun sonucu olarak akım insan-merkezci bir bakış açısından kurtulamamış ve akım içinde, doğanın ele geçirilme projesini ve tahakküm duygusunu yaşamlarının her alanından atmak isteyen anarşistlerin tepkisi giderek büyümüştür. başlarda akım içinde duyarlılık yaratma amaçlı kullanılan eko-anarşi tanımı, ekolojik kriz büyüdükçe ve fikri savunanarın etki alanı arttıkça bir akım haline gelmiştir.
    eko-anarşistlerin savunduğu fikirler
    1. toplumsal ekoloji
    2. ilkelcilik (primitivizm)
    3. derin ekoloji

    eko anarşizm :
    otorite, hiyerarşi, tahakküm ve erk; bireylerin ve toplumların özgürleşmesine ve etkileşimine engeldir.
    merkezi politik yapılar, özel mülkiyet ve özelleşmiş veya devletleşmiş ekonomik kurumlar yerine, toplumsal ilişkilere dayanan gönüllü etkileşimi ve özyönetimi savunur.

    özyönetim nedir?
    iş yerlerinin patronsuz çalıştığı ortamda kullanılan karar alma modelidir.
    çalışanlar bir fabrika veya kurumun yönetimi ama daha çok sahipleri olmadan, orayı kendi başlarına işletir hale gelir.
    bu hareket latin amerika kökenlidir ve yönetimlerce kasıtlı iflas ettirilen ve kapattırılan fabrikalarda görülmüştür.
    şirketin konrolünü ele geçirdikleri ispanyolca ifadesiyle "fabricas recuperadas", fabrikayo tekrar ele geçirerek kazanmak ve iyileştirmek" anlamına gelir.

    tarihte özyönetim örnekleri nelerdir?

    1950’li yılların soğuk savaş döneminde tito, moskova ile yolunu ayırmasını sağlayacak sosyalist özyönetim yolunu seçtiklerini duyurdu.
    1968 mayısı'nı takiben fransa’da besançon’da bulunan lip fabrikası, yönetimin tasfiye kararı ardından 1973’den başlayarak özyönetimle yönetilmeye başladı.
    2001 ekonomik krizi sonucu yaklaşık 200 arjantin şirketi, işçileri tarafından ele geçirilerek kooperatiflere çevrildi. 2005 yılında yaklaşık 15.000 işçi, denetimlerindeki fabrikalarda çalışıyordu.
    tüm bu örneklerin ardından birçok akademisyen "iş bölümünün ve verimin kapitalizm dışında başka bir sitemde de işlevsel olabileceği" şeklinde açıklamalar yapmıştır.
    anarşizm ve ekoloji'nin ortak noktaları
    anarşizm adem-i merkeziyetçi bir düzenle hareket eder ve topluluk federasyonlarının kurulmasına inanır. anarşizme göre el ve zihin emeği bütünselleştirilecek, endüstri ve tarım merkezsizleştirilecektir.

    anarşizm ve ekoloji'nin mutualist bir ilişki içinde olmasından öte felsefi bakımdan da aynı hedefe doğru hareket eder: "türlerin kaynaşması ve özgürleşmesi".
    teorik düzlemde tekrar dile getirilecek olursak; ekolojistlerin eko-sistemin alanını genişletmeyi ve türler arasındaki etkileşimi yaygınlaştırmayı amaçlaması gibi, anarşistler de toplumsal tecrübelerin deneyim alanını genişletmeyi ve onun gelişmesi önündeki tüm engelleri ortadan kaldırmayı, yok etmeyi amaçlar.
    hem ekolojistler hem de anarşistler "kendiliğindenlik"e vurgu yaparlar. bir toplumun veya doğanın genişlemesi, hiçbir politik, ekonomik ve kültürel dayatma olmadan kendi bütünündeki artan farklılaşmayla mümkün kılınabilir.
    niye komünizm veya kapitalizm ekolojik amaçlara hizmet edemez?
    eko-anarşizm fikri nasıl ortaya çıktı?
    ekolojik krize çözüm olarak anarşist fikirlerin öne sürülmesi 19. yüzyılın sonlarına anarko-komünist rus yazar pyotr kropotkin ve fransız coğrafyacı, tarihçi anarşist elisee reclus'ın çalışmalarına kadar gider.
    reclus: "yerküre ile beslediği insanlar arasında gizli bir ahenk vardır ve ihtiyatsız toplumlar bu ahengi ihlal ettiklerinde, sonunda daima bundan pişmanlık duyarlar."
    kanadalı politik düşünceler tarihçisi anarşist george woodcock: "gerçekten uygar birey kendi doğasının ve çıkarının, herkesin ve doğanın çıkarıyla bağlı olduğunu anlar. o, atalarının sebep olduğu zararı onarır ve nüfuz alanını iyileştirmek için çalışır."
    anarşizmin içinde nüfuz alanı geniş araştırmacılar akımın ekolojik çözümler içermediği sürece tek başına kurtuluş olamayacağını aktaran yazılar yazmıştır ve bundan sonra da bu iki akımın ortak özellikleri temellendirilmeye başlanmıştır.
    hiyerarşi, merkezileşme, devlet ve refah belli ellerde yoğunlaştığı sürece, özgür gelişimin kendi doğallığında seyretmesi mümkün olamaz.
    kapitalizm devletin gücünü ve etkisini azaltarak bireyin özgürleşmesini sağladığını savunur. ancak devletten aldığı gücü sermaye sahiplerine aktarır ve bu da maddi kaynaklara erişebilme bakımından toplum içinde derin farklılıklar yaratır. alt-üst ilişkileri sadece maddiyat ile açıklanamaz. ekonomik gücü elinde bulunduran politik gücü de elinde bulundurduğu gibi kültürü de biçimlendirir. halk kendi kültürünü yaratamaz. farklılıklar yok olur. popüler kültür yaratılır ve empoze edilir. temel ihtiyaçlar konusunda da ürünler, toplum talebine tamamen aykırı biçimde, reklamlar aracılığıyla dayatılır. insan hayatı ve talepleri tamamen istatistiki verilere dönüşür.
    "toplumsal ekoloji" akımının kurucusu, politik tarihçi murray bookchin: "insanın doğaya hükmetme fikri doğrudan doğruya insanın insana hükmetme olgusundan çıkar."
    bookchin' göre organik topluluk ilişkileri piyasa ilişkileri temel alınarak oluşturulduğunda gezegenin kendisi bir sömürü kaynağı haline gelmiştir. ekolojik dengeyi kurmak tamamen para hırsı üzerine kontrolsüzce işleyen bir sitemde mümkün olamaz.
    insanın doğaya hükmetme durumu kapitalizmde küçük bir azınlığın sistemi sömürmesine yol açtığı gibi, komünizmde de çoğunluğun yaşam standardının tek bir elden daima yükselmesi, devletin hiyerarşik gücünün artması ve teknolojinin önlenemez yükselişinin bireye değil de devlete yararlı olması için desteklenmesi durumu vardır ki, bu da ekolojik krizin büyümeye devam etmesi için yeterlidir. üretilen meta ve harcamalardaki gerekli minimalleşme durumu kapitalizmdeki kadar kontrolsüz olmasa da, sosyalist düzende de yüksektir. merkezi sistemin çok güçlü bir mekanizma olarak var olması, maddiyat açısından çoğunluğa mükemmel biçimde hizmet etse de insan-merkezci algı hiçbir şekilde zayıflamaz ve doğanın tahakkümü çözüme elverecek biçimde asla azalmaz.

    toplumsal ekoloji nedir?
    fikir babası murray bookchin'in açıklamalarıyla toplumsal ekoloji: "üretken uygulamaları, eskimeye yüz tutmuş malların duygusuz, niceliksel çıktısına ve büyütülebilir metaların hızlı dolaşımına dayanmayan, aksine dayanıklılık ve esnekliği vurgulayacak, çok amaçlı makinelerden oluşan yeni tür bir teknoloji, eko-teknoloji'nin kullanımıyla yerleşecek sistemdir."
    bu akıma göre makine ve emeğin dakikalık uzmanlaşması, kaynakların ve insanların devasa endüstiriyel işletmeler ve kentsel varlıklar içerisinde yoplanması, doğa ile insanoğlunun katmanlaşması ve bürokratikleşmesi engellenecektir.
    toplumlar bulundukları coğrafya özelliklerine göre birer eko-topluluk haline gelecek ve konfederasyon şeklinde varlıklarını sürdürecektir.

    bookchin kurulacak bu yeni eko-topluukları şöyle özetler: "entelektürel çalışma ve fiziksel çalışmayı, endüstriyel ile tarımsal olanı rotasyon usulüyle veya mesleki görevlerin çeşitlenmesi yoluyla kaynaştırarak kent ile kır, akıl ile beden arasındaki çatlama iyileştirileceltir, toplum fiziken ve ruhen daha sağlıklı ve aktif bireylerden oluşacaktır."
    kullanılacak eko-teknoloji kirlilik yaratmayan malzemeler veya yeniden döüştürülebilir atıklar sağlamak için doğanın tükenmez enerşi kaynaklarından (güneş, rüzgar, akarsular gibi) oluşturulmalıdır.

    toplumsal ekolojistler diğer eko-anarşist türlerden farklı olarak uygarlaşmayı sorun olarak görmemektedirler. bu durum primitivistler ve derin-ekolojistlerin eleştirilerine yol açmakla beraber, kendilerinin en çok savunduğu da bu anlayıştır. bookchin sorunu sistemin işleyişinden uzaklaştıran her görüşün bir ilüzyon yarattığını ve sorunun kaynağını gölgede bıraktığını anlatır. çoğunluğun özgür biçimde yaşayamadığı, seçim şansının olmadığı bir ortamda insan-merkezci anlayışın yanlışlığını savunmak haksızlık olur. meselenin kaynağı sistemdedir. bu akıma göre primativistlerin ve derin-ekolojistlerin görüşü yanlış olmakla beraber ulaşılması olanaksızdır. bunun sebebi olarak da çoğunluğun yönelimini belirleyen içsel dürtüye hiçbir zaman ulaşamayacak olmalarıdır.

    sosyal-ekolojistlerin en çok eleştirildiği konu da anarşizmin özüne göre fazla uzlaşmacı bir model takip etmeleridir. anarşizmle ortak özelliklerinin ayrıma uğradığı tek nokta da burasıdır. sistemi doğrudan değiştirmeye çalışmak yerine adım adım bu işlemi uygulamaya koyarlar ve merkezi yönetimlerin erimesi amacıyla önce yerel yönetimlerin güçlenmesi gerektiğini savunmuşlardır. bu durum akımın kurucularının değil, takipçilerinin izlediği bir yoldur. belediyelerde nüfuz sahibi olunmalı ve adem-i merkeziyetçilik anlayışı güçlenmelidir.
    belediyelerin yönetim kademesinde gücün yanında yer alma dürtüsü ise hiçbir zaman kaybolmamış ve bu yolla sistemin değişmesi yolunda ilk adım olarak hiçbir şekilde başarı sağlanamamıştır.

    ilkelcilik / primitivizm nedir?
    bookchin bu akımın çevrecilikle asla karıştırılmaması gerektiğini ise şu sözlerle dile getirmiştir: "kapitalizm içinde, sermayenin hegomonyasına dair hiçbir şey söylemeden ekolojik atılımlar yapmak, sermayenin yeni biçimlerini yaratmasına katkı sağlayacağı gibi, alt-üst ilişkini ekolojik aktiviteler içinde bile yansıtır ve asla çözüm olamaz."
    leo tolstoy, henry david thoreau ve elisee reclus'ün yazılarını temel alarak gelişen ilkelciliğe göre temel sorun sistem veya ekolojik-kriz değil, uygarlaşmanın ta kendisidir. sistem kendi içinde revizyona gidebilir, hatta kendini tamamen yenileyebilir ve başka bir bütüne kavuşabilir; ancak modern yaşamın tüm yönleri tüketimin büyük veya küçük yansımaları olmaya devam edecek ve uzun vadede ne olursa olsun kriz tekrar ortaya çıkacaktır.

    bu akımın içinde de görüş olarak ayrılanlar mevcuttur. çoğunluğu endüstrinin insan hayatından tamamen çıkarılmasını talep ederken, bir kısmı da insanoğlunun avcı-toplayıcı yaşama geri dönmesi gerektiğini savunur ki akımın çıkış gayesi de budur.

    birçok akademisyen-anarşist bu akımın anarşist olamayacağı görüşünde birleşir. buna gerekçe olarak da anarşist olan bir hareketin kendi içinde bir çoğunluk yaratma zorunluluğu ve bu akımın içsel nedenlerle liberter biçimde asla büyük bir kesime ulaşamayacağını gösterirler.

    bu eleştiriye karşı primativistler rousseau'nun ifadesiyle "insanı özgür olmaya zorlamak" tanımını makul bulurlar ve bazı hedeflere uğraşmak için zorbalık kullanmanın gerekliliğini savunurlar.

    bu amaçla çoğunluğu değil ama azımsanmayacak bir kısmı terorist saldırıları kutlayan yazılar yazar. bu yazılar, akımın sözcüsü niteliğinde çalışan ve ingiltere merkezli "green anarchist" adlı dergide yayınlanır.

    bunun dışında, içsel veya zorla, bir şekilde zamanı geriye döndürmeyi amaçlayan bu akım, kendi içinde bazı açmazlar bulundurur. bu açmazların başında toplum evrimi gelir ki avcı-toplayıcılık'tan bir şekilde tarıma geçilmiş ve devlet mekanizması kurulmuştur. evrimsel açıdan tekrarlanma zorunluluğu olan bu gerçek kısa veya uzun sürede çok nadir istisnalar dışında her toplumda meydana gelmiştir.

    kendini primativist olarak tanımlayan birçok kişi de bunun imkansızlığının farkında olmakla beraber teknoloji ve uygarlaşmaya tüm akımlardan daha fazla eleştirel bakılma gerekliliği üzerinde durmak için böyle bir yolu takip etmiştir. "ilerleme" her devirde yaşanılan felaketin boyutunu arttırmıştır. akım kendini doğa-merkezci olarak tanımlamaz ve bu yolun doğruluğunu doğrudan insan pragmatizmine bağlar. ölüm, savaş, yıkım her daim, istinasızca ilerlemeyle artmıştır. amaç geriye dönülebilmenin ötesinde, uygarlığa bu yönden bakabilmek ve geriye dönülemese bile ilerleme hızını düşürebilmektir.

    derin ekoloji nedir?
    ilk kez 1973'te norveçli filozof arne næss tarafından tanım olarak kullanılan ve insanın doğaya olan üstünlüğünü radikal bir tavırla reddeden derin-ekoloji, insanı doğanın hakimi olarak değil, insanın doğaya entegre olmak zorunda olan bir canlı türü olarak görür. primitivistlerin doğaya olan saygısı, her ne kadar uygarlığı yıkmayı veya gelişimini durdurmayı amaçlasa da, insan-merkezci anlayışa yakın olması sebebiyle yetersizdir. saygı duymak veya dikkat etmekten öte bazı gerçekler kabul edilmelidir. insan da evrim sonucu bu hale gelmiş bir canlı türüdür ve kendini doğa içinde bulmuştur. doğaya ihanet etmemeli ve kendini merkeze koymamalıdır. toplumsal ekolojistler, primitivistler ve derin-ekolojistlerin hedeflerini ne kadar gerçekçi bulmazsa, primativistler de derin-ekoloji anlayışını gerçekçi bulmaz. insanın içsel dürtülerini yok etmek, insan üretimi maddi ve manevi birikimlerini yok etmekten daha zordur.

    bookchin gibi toplumsal-ekolojistler ve primitivistlerin ortak eleştiride bulunduğu bir başka nokta da "ele geçirme, tahakkümde bulunma" durumunun insan biyolojisinin derinlerinde kendini var ettiği ve bu durumun toplumsal ve sistemsel değişiklikler içermediği sürece bir soyutluk olarak kendini var edeceğidir. bu da gerçek sorunu fark edememektir. ortada toplumsal bir gerçeklik vardır. bu da sistem veya uygarlığın kendisidir. probleme insan kaynaklı bakıldığı sürece asıl konunun üzeri örtülmüş gibi olur.

    akım, kendini insanın evrimsel süreci ve doğa ilişkisi içerisine dayanarak tutarlı hale getirse de, doğanın parçası haline gelen insanın hükmetme dürtüsünü açığa çıkarmadan devamlılığının ancak tinsellik ve aklın beraberce, kültürel bir kod olarak yerleşmesiyle sağlanabileceğini öngörür.

    insan maneviyatını aklıyla geliştirdikçe ve özüne doğru yola çıktıkça maddiyatın etkisinden uzaklaşır ve tahakküm arayışına girmez.

    anarşistlerin çoğunluğu bu akımın gerçekleştirilmesi imkansız derecede ütopik olduğu, anlayış bir şekilde yerleşse dahi, devamlılığı için yeterli mantıksal açıklamaların yapılmadığı konusunda birleşir.

    kaynakça
    david watson, bookchin'in ötesinde: geleceğin toplumsal ekolojisine giriş
    murray bookchin, ekolojik bir topluma doğru
    murray bookchin, kıtlık ötesi anarşizm
    brian morris, ekoloji ve anarşizm
    marie fleming, özgürlüğün coğrafyası
    murray bookchin-dave foreman, dünyayı savunmak
    http://www.ozgurlukdunyasi.org/
    http://anarsistbakis.wordpress.com/

    kaynak
  • (bkz: eko-anarşizm)
hesabın var mı? giriş yap