• arkeolojik kazılarda bulunan yedi bin yıllık tohumundan üretim yapılmış. memlekette olumlu işlerle uğraşan kişiler de var.

    7 bin yıllık buğday
    (bkz: siyez buğdayı)

    edit (30.05.2017)
    fazla olumluymuş galiba:
    7 bin yıllık buğday da yerleşim de yok!
  • (bkz: topla topla topla)

    olm başımıza iş çıkarmayın, israil nasıl tohum satacak bize?
  • bu doğa şartlarında bir kaç hasata orijinallliği kalmayacak bozulacak buğday türüdür.
    ayrıca yeni bi şey gibi anlatılmış haberde. siyez buğdayı uzun zamandır var...
  • ciddi verimli toprakları olan türkiye toğumlarını hatta yediği her bir şeyi dışardan alıyor, bir karış toprağı olan ülkelerden tüm yiyecek ve içecekleri ithal ediyoruz.
    biz kendi zenginliğimizi bilmeyen bir toplumuz ama sebebi de maalesef devlet politikalarıdır.
    çiftçiye tarım yapmadığı için destek veren, onların tarıma teşvik etmeyen hükümettir.
    biz neden dünyanın işe yaramayan şeylerini yiyoruz....
  • siyez mi dedin? bırakın ya bunları. mis gibi israilli kardeşlerimiz, amerikan kardeşlerimiz tohum üretmiş, genleriyle uğraşmış...ithal edelim bunları acilen.

    ayrıca ilaç endüstrisinin, ürettikleri pahalı ilaçları kullanacak hastalara ihtiyacı var...siyez neymiş...
  • siyez buğdayı türkiye'de az da olsa üretiliyor ama olabilecek en eski tohumdan üretim yapılması yine de önemli. umarım çoğaltılıp bu tohumlardan başkalarına da dağıtılır ve siyezin üretimi arttırılır. her şeyden önemlisi asla hibrit yapılmasına izin verilmemeli. haberde buğdayın boyuyla ilgili kısmı okuyunca çok sevindim. buğdayın hibrit yapılması kısır cüce buğdayın ortaya çıkmasına sebep oldu. bir gün cüce siyez buğdayı da görürsek bilelim ki o da hibrit yapılmış.
  • 3 yıldır siyez buğdayı ununu kullanmaktayım.

    bir diğer doğal buğday türü için kars yöresinden : (bkz: kavılca buğdayı)

    kastamonu'dan bizzat sipariş ederek kargo yoluyla getirtiyorum siyez ununu. vaktim olduğu zamanlarda ekmeğimi kendim yapıyorum evimde. başlarda yüzde yüz bu unu kullanarak yapıyordum ancak ekmek biraz sert gelip de hane halkı şikayet edince yarı yarıya beyaz unla karıştırmaya başladım. şimdi herkes gayet memnun. iki tür ekmek yapıyorum, biri yoğrulmadan yapılan büyük ekmeklerden, diğeri ise bazlama denen ekmeğin biraz daha incesi, lavaş gibi ama ondan kalın, sivas'ta pofuk diyoruz, başka yerde adı var mı bilmiyorum.

    un biraz kalın piyasa unlarına göre, rengi ise esmer, kokusu baskın, diğer una göre daha fazla su çeker içine, kalın olduğu içinse daha az kabarır. tadı çok lezzetli ve doyurucudur. derler ki bir dilim siyez ekmeği ormanda on beyaz ekmek gücündedir.
    bursa belediyesinin ekmek marketlerinde (bkz: besaş) yakın zamanda üretilip satılmaya da başlanmıştır, ama ben denemedim, kendim yapmak varken endüstriye gerek görmüyorum. ekmek yapıldığında kahverengi oluyor.

    siyez bulguru : aynı buğdayın bir de bulguru var, taneleri büyük, kabukları belirgin ve çok doyurucudur. 1'e 2 ölçekte su kaldırır. yalnız klasik salçalı soğanlı halini değil de et veya tavuk suyunda kaynatılıp kızgın tereyağı dökülen tarifini daha çok sevdim ben. bitkisel yağ+salça+ soğan+ domates+ biber+ bulgur karışımı bana göre değil.

    eh bu kadar anlattıktan sonra ekmek tarifimize geçelim;

    yarım paket yaş maya + 1 silme yemek kaşığı şeker + 1,5 su bardağı ılık su bir kapta karıştırılır 15 dakika maya köpürene kadar bekletilir.

    sonra bir yoğurma kabına eklenen bu suyun üzerine 3 çorba kaşığı zeytinyağı ve bir tatlı kaşığı kaya tuzu eklenir karıştırılır. öyle market tuzunu kabul etmiyoruz gençler, geberip gideceksiniz poşetlik tuz alışkanlıklarınızdan...
    tavsiyem için (bkz: kemah tuzu)

    sonra unu ekliyoruz... yavaş kardeşim, öyle genelev görmüş ergen gibi birden dökme ne var ne yok, yavaş yavaş eleyerek... un dediğim de yaklaşık 2-2,5 su bardağı siyez 2-2,5 su bardağı da beyaz un.. takribi 5-6 bardak un alır... ne dedik yukarıda, bak bi!... bişey demedim lan, arama şimdi yukarılarda... yoğur on dakika, kıllı ellerine bir eldiven filan giy, pis herif!

    hafif ele yapışan bir kıvam elde ediyoruz... hadi bakalım, nedir bu kıvam düşün dur şimdi, ibnekar seni... her şeyi de ben mi öğreticem... tama lan kıyamam sana, ilk defa ekmek yapacak; kulak memesi kıvamı değil, bildiğin meme kıvamı... hiç meme ellemedim deme bana, keranacı!

    çok katı olursa ekmeğin sert olur, sert severim diyenlerdensen bilemem... hamurun üstünü kapatıyoruz nemli bir bezle, sarıyoruz sofra bezine, bekletiyoruz 2-3 saat oda sıcaklığında... soğukta bekletirsen kabarmaz.

    tezgaha un serpiyoruz, 2-3 katı kabaran hamuru söndürmeden döküyoruz. burası önemli, hamuru yoğurmuyoruz, elimizle kenarlardan çekip genişleterek iki parmak kalınlıkta açıyoruz. üstüne el vurma, bastırma, hamur sönmesin diyorum sen ne yapıyorsun, meme kıvamında kaldın hala, mıncırma evladım!

    sonra bu hamuru dıştan içe doğru dörde katlıyoruz, üzerine fırın kağıdı serdiğimiz bir tepsiye katladığımız yüzü aşağıya gelecek şekilde alıyoruz, kenarlarına şekil veriyoruz, yovarlak olması iyidir. üzerini yine nemli bez veya yapışmaması için fırçayla hafif yağ sürdüğümüz bir naylon jelatinle kapatıp yine hava almayacak şekilde bir kap veya sofra bezi kapatıp tepsi mayanlamasına bırakıyoruz. yarım saat bilemedin bir saat sonra üzerini açıp ekmeğe tekrar küçük dokunuşlarla şekil verip ekmeğin üstüne de bir faça atarsan karizma olur tabii... önceden ısıttığımız fırında 180 derecede 40-50 dk kadar pişiriyoruz. pişirmeden önce fırının içine metal bir küçük kapta yarım çay bardağı kadar su koyuyoruz ki onun ince buharıyla fırın ekmeği kurutmasın. içinin piştiğini görmek için bir kürdan batır, kürdan temiz çıkarsa içi de pişmiştir. pişince hemen fırından çıkarıp bir beze sarıp dinlendir öylece on dakika...

    bir iki denemeden sonra öz güvenin gelince arkadaş ortamında kızlara zarf atıp, ekmek yapmanın da ekmeğini yersin artık, (bkz: hem piç hem becerikli erkek)... hanım kızlarımız da ortamda hemcins rekabetçiliğinde tavan yaparlar...
  • doğruluğu konusunda kuşkularımın olduğu haber.
    açıklayayım.
    değil 7000 yıllık, 50-100 yılda bile tohumların içlerindeki metabolik aktivite oldukça azaldığından, tohumu o derin uykusundan uyandırıp çimlendirmek zordur. hadi karbon testi doğru olsun bir daha altını çizelim: 7000 yıldan bahsediliyor haberde! o süre zarfında tohumun nemden korunabilmesi, bozulmadan durabilmesi imkansıza yakın. buğday tohumları zorlu çevresel koşullara direnebilecek şekilde evrilmiş olsalar bile bunun değişken sıcaklığı var, nemi var, çevredeki organizması var, varoğlu var... mesala nemli tahıl tohumlarının 200 günlük saklama süresinin -ilgili makalelerde- sonunda çimlenme oranları bir hayli düşüktür. ama okuduğum kadarıyla bu beyefendi, sadece birkaç tohum kullanarak çimlendirme aşamasını başarıyla geçebilmiş, hatta ve hatta buğday gibi rekabetçi bir bitkiyi toplu değil de teker teker ektiğinde daha da fazla verim aldığını belirtmiş. ilginç!
    haberde kafamı kurcalayan sadece bu da değil. 7000 yıllık tarihi eser klasmanındaki bu bahsi geçen tohumlar, zor bela da istense, kibarca da istense, ülkede bitki alanında nam salmış birçok isimden/enstitüden önce neden organik tarım yapan bir mikrobiyologa verilir? osmanlıdan kalan 100-200 yıllık buğday tohumlarına "çimlenir mi acaba ay lütfen çimlensin çünkü" altmetinli koca koca projeler başlatan ülkenin, 3 yıldır başarılı şekilde siyez üretildiğini yeni duymuş olabilme ihtimaline ise değinmek istemiyorum. hadi bunu da geçelim, buğday kendi içinde bile oldukça karışık bir sülaleye ve genoma sahipken, bu tohumların herhangi bir dna/moleküler tayini var mıdır yok mudur, bu tohumlar gerçekten siyez midir yoksa tiriticale midir nedir diye de insan merak ediyor.

    "ooo yerli tohumumuz var ama ooooo israil'den almaya devam"cıları üzmek istemem ama haber biraz temelsiz duruyor. ayrıca bilmeyenler için ülkemizde siyez buğdayı mevcuttur. ve gluten içeriği az olduğundan üretimi de kendisi de çok kıymetlenmiştir son dönemlerde.
    siyezli ütopik iddiasında bu beyefendiye başarılar dilerim. ama keşke, ne olduğunu tam olarak bilmediği bu sözde saf hattını konu komşuya dağıtmadan önce etraflıca düşünseymiş. neticede kaç bin yıllık devi uyandırmışsın, üstünden kaç tarım devrimi geçti gitti dünyada, ne ekolojiler değişti, ne hastalıklar geldi geçti, ne genler girdi çıktı ülke topraklarına.
  • yarım saatlik bir cnn turk yesil doga belgeseli vardır.
    http://www.cnnturk.com/…ar/yesil-doga/siyez-bugdayi
hesabın var mı? giriş yap