• bir edip cansever şiiri.
    "sonrası kalır" - "şairin seyir defteri 1" - "adam yayınları"

    nesini anlatalım
    şurasından burasından bakınca bir yaz bitti
    iyice bitti
    giriyor aralık kapılardan bir iki değil
    çınar yaprakları kurumuş
    sesler çıkararaktan çocuk patikleri gibi.

    bakakalmadık baktık
    yeni bağışlanmış bir kızcağızın kiliseden çıkarkenki
    yazıksızlığına özdeş
    geniş caddelerden ara sokaklara
    ara sokaklardan cam kenarlarına
    cam kenarlarından anılara bir dönemeç çizerek
    yıpranmış bir tülbent gibi ıslana kuruya
    açınca gözlerimizi
    kapayınca
    yuvalanmışız da sanki
    terli ve kaygan bir avucun olanaksızlığına
    bir gazete almanın, ütülü bir gömlek giymenin
    ne bileyim işte kararsızlığına
    bir denizle karşılaşmanın, yoğun ve bulanık bir deniz değil
    dalgalı ve engin bir deniz de değil
    tam bize uygun, yani
    acındırmasını bilmeyen, ama
    solgun bir sonsuzun masalarda kalmışına
    sanki.

    o kadar bakmışlar ki bir narı yeni koparıp
    o narın sessizliğine ve utancına
    nereden bileceklerdi dirilmek elimizdedir
    her zaman elimizdedir
    taşırılmış biraysak, eğilmişsek
    öyleysek, eğilmişsek şimdilik
    kabımızdan
    ilk defa.

    belki de son defa, nasıl söylemeli
    baksak ki bie sabah güneşle göz aynı şeydir
    ağızla koyaklar aynı şeydir
    dünyada yol almak için
    beklemek yoksullaşmaktır biraz da
    ne de olsa.

    bir balığın ölçüsü değl bizimkisi
    bir kelebeğin kanat çırpıntısı değil
    demirin asite tepkisi gibi
    sorular geliyor artık kahvelerden
    şarkılar yerine
    gazinolardan, yaldızlı porselen tabaklardan
    yansıyan
    kapıların içerdiği kahkahalar buruk
    caddelerden, tarlalardan, fabrikalardan
    yükseliyor homurtular
    yolu kesilmiş bir kamyonun motoru gibi
    ey içinde halk olduğum halk
    bir eriyik gibi olduğumuz birlikte
    bil ki yer değiştiriyor korku, önemlisi bu
    korku
    benim yüz verilmemiş kayısılardan anladığım
    etin, ekmeğin, şekerin dokunulmazlığından anladığım
    bakkaldefterlerindeki toplamlardan anladığım
    bir park kanapesinin dibinde
    bir karpuzun başına çökmüş dört delikanlıdan anladığım
    kıpkırmızı anladığım
    kapkara anladığım
    hiddetle anladığım
    hiddetin kine bulanmasından anladığım
    kin nedir, kinden ne anladığım
    yazık ki anladığım
    beyaz donlarını çeke çeke
    kum kömür iskelelerinden mavnalara yürürkenki onların
    zaten onların olan suya
    onların olan her şeye baka baka
    yakasından ayrılmış bir papatya gibi
    balkonundan düşmüş küçük bir düzlük gibi
    demetinden çözülmüş buğday sapları gibi
    ve hayatın hayat olmadığını tanıtlar gibi
    ayrılığın yalnızca bir türlüsünü bilen onlardan
    anlarsam anladığım
    yer değiştiriyor korku.

    nesini anlatalım
    denebilir ki bir birikimdir duygulanmak
    akıl almaz bir yüceliştir
    hayır
    duygulanmak, bize göre
    mutlaka bir harcayıştır
    nasıl ki denize düşmüyorsa artık karpuz kabuğu
    belli ki harcanmıştır.

    şurasından burasından bakınca yaz bitti artık
    acıydı
    daha büyük acılara hazırlık.
hesabın var mı? giriş yap