• askerlikte,herkesin aynı tempo ile bir ayağını yere vururken ötekini kaldırması ile yapılan yürünmediği halde yürüme sesi çıkarılması eylemi.
  • askerlikte komutu "yerinde saaay"dir... ayaklar yerden 5 cm. yukari kaldirilir... genellikle (bkz: kita dur) olayi ile son bulur veya (bkz: mars/24) $eklinde devam eder... (bkz: yana$ik duzen)
  • tom pettynin square one olarak tarif ettigi hadisedir..
  • (bkz: döngü)
  • erken zirve yapan futbolcular buna iyi örnektir.
    yurtdışı için wayne rooney yerli için gökhan gönül bence güzel örnekler.
  • son dönemlerde kendimde gördüğüm durum. daha doğrusu, göreceli olarak gördüğüm durum diyelim. 2015 lere kadar hayatta hep ileriye gittim. kariyerde ilerleme, para biriktirme vesaire. ama sonrasında ilerlemem durdu. beyaz yakalı olarakta sanki bir üst kademeye de çıkamayacağım gibi geliyor. ticarete atılayım desem, ne yapacağımı bilmiyorum. zerre fikrim yok. 43 yaşında böylecene kalmış gibiyim. bir yandan instagrama bakıyorum, serbest çalışan tanıdıklarım para kazanıp duruyor, işlerini geliştiriyorlar. cıstak müzikler eşliğinde gelişen işlerini koyuyorlar. yazdıkça kendimden nefret ettim valla.
  • geçtiğimiz günlerde a. e-posta göndermiş. amsterdam'da bir müzede gördüğü bir kadının ben olduğunu zannetmiş ve çok şaşırmış. sonra benim amsterdam'da olmadığım gerçeğini hatırlamış. sonra bana yazmak istemiş ve hayatımın nasıl geçtiğini sormuş.

    bundan 3.5-4 yıl evvel a. ile glasgow'daki yürüyüşümüzü hatırladım. yürüyüşümüz sırasında hayata dair sohbetimizi, arada onun bir tutam baharat'tan* bahsedişini (yabancı bir insanın da bu filmi biliyor oluşuna çok şaşırmıştım. ama tabii o güney kıbrıslı olunca kendi dilinde yapılmış bu filmi bilmesine pek de şaşırmamalı.), benim hayatı düzenli giden insanlara özendiğimi söyleyişimi, onun böyle bir durumun ne kadar sıkıcı olacağını söylemesini ve tabii hayatımda bir "paradigma değişimi"ne** ihtiyacım olduğunu söylemesini hatırladım. hayatımda bir paradigma değişimine ihtiyacım olduğunu söylemesini sık sık hatırlıyorum. çünkü bence de hayatımda bu değişime ihtiyacım var. 5 yıldır doktora programına kayıtlı oluşum, 13 yıldır aynı kampüse gelip gidiyor oluşum (liseyi de sayarsam daha çok yıl.), 32 yıldır ailemle yaşıyor oluşum (arada iki sefer, toplamda 1.4 yıl ayrı kalışımızı saymazsak.) benim ruhuma o kadar da iyi gelmiyor.

    ilk çello hocamla birkaç yıl evvel karşılaştığımızda parmaklarımı ellemişti. "yüzük yok, hâlâ bekarsın." tavrı idi bu. hayatımda hiçbir şey değişmedi mi? hayatımda büyük değişimler olmadı. evlenmedim ve üstüne boşanmadım. mimar olarak çalışmaya başlamadım. bir üniversitede akademisyen olmadım. çocuğum olmadı. sevgilim olmadı. herhangi bir işe girişip iflas yaşamadım. akademik bir dergide makalem bile yayınlanmadı. ama son beş yılda ne yaşadım? bu kadar "büyük" değişimler yaşamadıysam ne yapıyorum, nasıl yaşıyorum? geçtiğimiz yıl, beni tanıdığını iddia eden birisi sözlükten "hiç değişmemişsin, hâlâ bıraktığım gibisin." minvalinde bir söz söylemişti. sahi, hiç mi değişmedim? son beş yılda hayatımda ne gibi değişimler olduğu üzerine düşündüm. hatta buraya da "gözle görünür" olanları sıraladım. sonra bütün onları sıralamanın bir faydası var mı diye düşündüm. bana kalırsa, daha birkaç gün evvel yaptığım bezelyeli ezme bile hayatımaki değişime katkı sağlıyor; ama ne hikmetse büyük değişimler yaşamıyorsanız toplum sizin değiştiğinizi, geliştiğinizi düşünmüyor, aksine yerinde saydığınız kanaatine varıyor. sanki bütün minicik değişimleri toplayınca bir tane paradigma değişimi etmiyor. bütün bunlar var olan paradigmanın içinde oluyor. paradigma değişimi olması için paradigmanın içindeki her şeyi değiştirmek mi gerekiyor? öyle olsaydı evlilik, iş değiştirme, şehir değiştirme gibi "büyük şeyler" paradigma değişimine sebebiyet vermezdi herhalde. benlik o kadar da değişmiyor neticede.

    sanki bütün insanlar istanbul'u fethediyordu da ben de istanbul'un fethiyle en alakasız işi yapıyordum. sanki beş yıldır doktora programında kayıtlı olarak bir arpa boy yol almamıştım. sanki her bahar vakti çiçek açıyordum da bir türlü meyve vermiyordum. meyve vermek için biraz daha mı büyümem gerekiyordu? yanlış topraklarda mı büyümeye çabalıyordum? çirkin ördek yavrusu muydum?

    sanki yaşamda yerimde sayıyordum. öyle miydi? değildi. yerimde saymadığımı hissetmek için başka bir yere mi gitmem gerekirdi? ya da kendime başka bir gözle mi bakmalıydım? bugün bir bira içtim. bir biranın üzerimdeki gerginliği bu kadar alabileceğini hiç düşünmezdim. bir biranın yerimde saydığımı hissettirebilecek düşüncelerden uzaklaştırabileceğini de düşünmezdim. ben en iyisi daha fazla bira içeyim. ya da dolapta armut, şeftali falan varken gazozsuz, şekersiz sangria yapayım. çünkü bazen köşede sıkıştıran bir takım düşüncelerden kurtulmak gerekiyor. çünkü kişinin yerinde saymadığını, dönüp dolaşıp başa gelmediğini, yürüdüğü yolların onu dönüştürdüğünü hissetmesine, fark etmesine ihtiyacı oluyor. biraz klişe bir bitiriş olacak; ama kadehimizi yerimizde saymayışımıza ve yolda olduğumuzu fark edişimize kaldırıyoruz, evet!

    düzeltme: iyelik eki. bir takım değişiklikler.
  • bir nevi "hiçbir yere varamamaktır."

    yani, içi boş bir başarı elde etmek veya çabanın karşılığını almanın imkansız olması gibi.

    böyle bir ruh halinde zaman durur adeta; bu haldeki insan mevcut an'a mahkum olur ve aynı "senin gibi" onun ikilemlerine hapsolur.
  • dönemsel ise sorun olmayan şey
    bazen olur öyle... ayrıca pek pollyanna olmasam da bazen bardağın dolu tarafına da bakmak gerekiyor. yerinde saymak; geri gitmekten iyidir. *
hesabın var mı? giriş yap