*

  • bir içimlik kahve kadar
    kahverengiydi gözlerin
    kırk yıl hatır peşinde koşmazdın sen ama
    bıçkın bir delikanlı oldun yitmiş akşamlarda
    ankaraya kar yağarken
    üşüyordu ağrıda bir kedi
    üşüyordu benimde gözlerim
    yitirilmiş bir rüzgar gibi girmiştin oysa sen
    ölü bir şehirden ödünç alınmış hayatıma
    şehir bir yağmurdu
    görüyordun sen

    kartal/maltepe, kasım 1993, recep 1441
  • bunu ogrenen kisi ahmet kaya gibi sarki yazmayıda öğrenmiş sayılabilir. zira ispanyolca bilip italyancada öğrenmek gibidir, yilmaz erdogan gibi siir yazip ahmet kaya gibi sarki yazmayi ogrenmek.*
    (bkz: ne dedim ben simdi)
  • bu şiirlerin ahmet kaya kıvamına gelmesi için aralara bolca "şerefsiz","mapushane","kahpe" sözcüklerinden serpiştirmek ve şiir içinde geçen "mavi" ve "bela" sözcüklerinin ilk hecelerini uzatmadan bi çırpıda söylemek yeterlidir.afiyet olsun.
  • senin o mavi gozlerin canim
    senin o mavi gozlerinin ugruna dalmisiz belalara.
    sen ki cocuklugumun beslenme cantasina dokulmus
    haslanmis yumurta gibi nefesin
    oyle ilik
    elime akmis mavi dolma kalem murekkebi gibi gozlerin
    oyle derin
    oylesine benim, bana ait.
    ve ben
    ugruna mapushaneye dussem bile
    kahpe dunya sarsada dort bir yanimi
    serefsizlere yar olsada sevdigim dudaklar
    ugruna kursun sikmak dusmusse paydamiza
    düşsel intikamlarda yogrulmus nefretimizi
    boca ederiz onlarin kafasindan asagiya
    olu kedi bakisli soluk mavi bir istanbul aksaminda...

    honolulu - tesri nisan 1451
    (bu siir amet kaya ve yilmaz erdogan ortak yapimidir, tum haklari saklidir)
  • akbilim fullenmis ninnom aksamlarda
    icim bombosken sordum
    bu otobus kendimden gecer mi
    ben kendimden her gecisimde
    her durakta sana baktim
    sen yoktun
  • aslinda cok fazla kafa calistirmaya veya kasmaya da gerek yoktur, salla gitsin, nasilsa satiyor.
    (bkz: tamamen duygusal)
  • devingen aşklar yaşamalıyım
    yitik,esrik,devingen..
    çocukların ellerini tutmalıyım
    bir ulusun çığlığıdır onlar
    ve ben sorgulanıyorum imlasızca
    cizreden şilep geçmiyordu oysa
    anne nasılsın? hüso dayı nasıl?
    ve ben ağlamalıyım
    ağlamalıyım ve kentler paklanmalı
    bebeler kundaklanmalı

    (bağcılar-sünnet düğünü 2008)
  • önce coğrafyamızın çorak ama romantize edilmeye müsait bir köşesi seçilir.bu köşeye giydirilecek iklim kesinlikle rutubetli olmalıdır.mısralarda küflü akasya ve ıtır kokuları duyulurken,eski bir telefon rehberinden (yaklaşık 20 senelik olması tercih edilir)artık esamesi okunmayan bir dükkan ismi seçilerek bu mutena coğrafya ve iklime yerleştirilir.az biraz da terbiye edilmiş devrimcilik sosuyla tatlandırılırsa yılmaz erdoğan gurmeleri için yeme de yanında yat bir manzume elde etmiş oluruz.

    tercan'ın kahverengi ve ıssızlık kokan
    ve ihtiyarlamış bir kulak memesini andıran
    mama hatun'da gördüm ilk seni
    bir gerillanın yorgun ve yoğun gülüşü
    gerdanına dökülmüştü
    ordan bakırcılar çarşısında
    taze dövülmüş bakır renginde kadayıf dolmaları..
    işte ben böyle sevdim seni..
    romatizma omuriliğimde ilerlerken
    romantizm sarkacında mama hatun öylesine
    evet öylesine buruk bir silüetti ki hayatımda
    o an işte bu andı..

    şimdi bu köşegen şehirde
    bir yabanoltası gibi kıskacındayım zamanın
    bu şehirde artık gülüşün ısırganotları arasından
    yuvasına dönmeye çalışan bir tırtılın ki kadar
    masum ve bir o kadar da ıslaktı bana
    ıslaktı
    aktı

    .
    .
    .

    (büyükdanagözüçıkmazı/kocakarı soğukları başı, cemre suya düşerken,ibibikler öterken)
hesabın var mı? giriş yap