yol üstündeki semender
-
ahmet oktay'ın derlediği intihar şiirleri antolojisi. hala baskısı var mıdır bilmem ama hoşuma giden bir kaç intihar şiirini yazmak isterim buraya:
tufan günleri bunlar:herkes
birinin borçlusu
titredim yetmezse diye 62
uyku hapım.akkor kesildi cebimde.kutsal ekmek
son akşam yemeği'nde
---------walter benjamin
zamanlar
tükendi cynthia: gidişimin
yolunda dönüşümün ayak izleri.
giz nasıl da basit: her yaşam bir adanış
-- arthur koestler
yeniğim,onlardan biriyim, çünkü
her resmimde ölüme bakıyorum
"şiirlerimden taşan hayvani hüznü"
sessiz çocuklara bırakıyorum
---sergey yesenin
ve ensevdiğime geldi sıra, pavese'den bu da
ey perdenin aralığından gözlediğim dünya
kalıyor acılı ve güzel toprağında izim -
iddialı olacak belki ama, mazur görünüz: intihar üzerine yazılmış ne varsa, en fazla bu eserin seviyesine ulaşabilecektir, daha fazlasına değil.
-
başucu kitabı. ahmet oktay'dan başkası yazamazdı. walter benjamin, cesare pavese, ilhami çiçek, beşir fuad, vladimir vladimirovic mayakovski, stefan zweig, virginia woolf ve niceleri...
-
derleme değil, teliftir; yani kitaptaki bütün şiirler bizzat ahmet oktay tarafından yazılmıştır.
-
ahmet oktay bu şiir kitabıyla ''behçet necatigil şiir ödülü''nü kazanmıştır.
-
ahmet oktay'ın kendi deyişiyle "intiharla bir söyleşi/bu kitap".
"edemediğimiz
ve edebileceğimiz
tüm intiharlar
ateşten gözleriyle bakıyorlar
yolun üstündeki
bir semender gibi" *
(ahmet oktay, yol üstündeki semender, ada yayınları) -
"yanlış'la doğru'nun
sallantılı olduğu bir zemin bu.
kesin olan şu :
kur'an'ın da incil'in de
kovulmuşu'dur müntehir.
büyük yetke'nin amansız
muhalifi'dir de ondan.
bir de şu:
umut besleme olanağı
kalmamışsa, yaşamın
anlamı da kalmaz. eğer
verdiğimizin dışında
verebildiğimizin dışında
bir anlamı varsa." -
ilhami çiçek için,
ey kalp!
gece olsun,
vehmi ve cinneti emziren - avcundadır çocuğun ve delinin,
allahın eli—
layemut gece -gezginin saatidir ki titreyen kandilin nurunda
arar kendi yazısız taşını
her mezarlıkta
derunumda
ağır ağır kurudu kırmızı zakkum, karardı sebilin mermeri
ve gizlendi bu belleksiz zamandan sönen bir yangın gibi
kûfi.
ezelden beri mi göçüyorum ben?
her hayal
kalbe döner
ve vurur bir eski
saatin sesiyle:
-bana gel.
kimdir ki o ben,
mevsim
bir yaprak ırmağı gibi
akıp gider içinden
ey gözüne tuzla sürme çeken şıblî!
başka dudaklar da var
zikrle yara olan.
iblis
ve iğva beni uyutmayan
ürktüm bu yüzlerden -bu kadın yüzleri ki güzellik
saptırır imanı
-örtünmelidir-
mangalın korunu avcuna koy da
hatırla:
nasıl unutmuştu 20 yıl kur'an'ı
ibnü'l cella
yine de
tene yöneldim. püsküren
bir yanardağ gibi
lav akıttım her yanımdan
öleyim diye isteğimden önce
seyret beni adem,
seyret beni doktor!
her göz başka bir hayatın vampiri
yaşım 27 -insan
kökü çürümüş bir çınar gibi
apansız ihtiyarlar-
azaltmıyor, azaltmıyor
müezzinin sesi
göğsümdeki kederi
veronal ve lüminal. naylon
ve plastik
kent ve çöl
dün geceydi yandım
"yaşayan sağlam delile
dayanarak yaşasın"
diyen ayetle
ey rab
çürük benim delilim
nereye ait ki
bu hicranlı suret?
bu gözler
çoktan kesti dünyayla o karanlık
sohbetini.
satranç ve dil
yeniktir ezelden
bakıyorum pencereden
sırtımda patiska bir gömlek
ve avcumda
allahın eli,
yerin en dibine
"yalnız hüznü vardır
kalbi olanın" -
semender hâlâ yol üstünde
• intiharın, sınır durumunda gerçekleştiriliyor olsa bile bir edim olarak hepimizi beklediği, bekleyebileceği duygusuna kapıldım. vardı, var olacaktı insan için. tıpkı, ateşte yaşayan, bir türlü yok olmayan semender gibi.
bu adı kullanırken şiirsel bir etki yaratmayı öngördüm sadece. belki biraz da intihar(lar)ın bir ortak içeriği olduğuna ima etmek istedim.
ancak kitabın adını "intiharla söyleşiler" yapmayı da düşünmüyor değildim. intiharın bir protesto pratiği biçimine dönüştüğü günümüz koşullarında daha tecimsel bir ad olmaz mı dersiniz? son bir yılın gazetelerini tarayınca intiharların en temel kurumların hayırlanmasına yönelik olduğu görülecektir: ailenin, okulun, devletin.
bu şiirleri yazmaya 12 eylül rejiminin ardından, baskı uygulamalarının yoğunlaşmasından sonra başladım. yani son kertede bir karamsarlığı yansıttıkları açık ama ben giderek belli durumlarda dışlaştıran stratejik bir karamsarlığın, her şeyin olağanlaştırılmasına ve sorgulanmadan kabul edilmesine yol açan bir iyimserlikten daha yararlı ve daha politik bir tutum olabileceğine inanmaya başladım.
örneğin heinrich von kleist: kendisinin bir uyumsuz olduğunun bilincindedir. kurulu ve verili olanın karşısındadır. "tehlikelidir benimle ilişki kurmak." diye yazar. aşk da böyledir. helena vogel'i de sürükler ardından. yine de kleist, dünyayı olumlar: "bütün herkesle barışık olmadan önce ölmemin imkânı yok." ama "dünyada kendisini kurtaracak hiçbir şeyin bulunmadığını" da bilir.
aynı durum cesare pavese için de geçerlidir. günce'si intiharın kurgulanması sürecini apaçık yansıtır. kendini 1950'de öldürür ama 1936'da şöyle yazmaktadır: "tek ilkem intihar."
burada virginia woolf'un yürek burkucu cümlesini de anabiliriz: "şu küçük varolma sorunu bitti."
• bir süreci göz önünde bulundurduğum, olgunun dinamiklerini bir araya getirmeye çalıştım ama öncelikle beni ilgilendiren hep sözcükler ve biçim oldu. kişilerin kültürel dünyasını da içinde bulundukları toplumsal/siyasal konjonktürü de hep böyle iletmeye çalıştım. dolayısıyla bir anlamda kapalı şiirler bunlar. okurun, yazılan kişileri bilmesi gerekiyor. bu, kültürel arka plan. nasıl anlatacağım da ilgilendiriyor beni, virginia woolf için düzyazıyı ve duyarlı biçimi yeğledimse nerval'de ölçü ve uyağı bunun için seçtim. beşir fuad'ın dilinin arkaikliği ve alıntıya başvurulması da buradan kaynaklanır.
• intihar sorununa yalnızca toplumsal/ siyasal bir olaymış gibi baktığım kanısına kapılmanızı istemem. örneğin, islam'ı seçmiş ilhami çiçek gibi bir şair, cehennemlik bir suç işlediğini bilerek intihar ediyorsa bu olayı kaba sosyolojik yorumlarla açıklayamayacağımızı bilmemiz gerekir. ancak intihar, resmî örgütlenmeleri, okulları vb. ürkütür çünkü redde yöneliktir. yapılmaması gerekenin yapılabileceğini imler. buysa her tür iktidar odağının kesinlikle karşı çıkması gereken bir durumdur. krilov, intihar edebilen kişinin tanrılaşacağını öne sürüyor ve insanın birinciliğini vurguluyordu. özerk ve eyleyen birey: tehlikeli bir düşüncedir bu.
• semender, ateşten gözleriyle bize bakıyor. 12 beden ve 12 ruh değiştirme, 12 farklı intihar girişimi. 12 yeniden doğuş ve 12 ölüm. dilin yitirilişi ve bulunuşu.
neredeyse beş yıla yakın umarsız bir savaş bu. geri çekilmelerle, vazgeçişlerle dolu bir savaş. yenildim mi, yendim mi? şair nasıl bilebilir ki bunu? tek dileğim okurun, benzerimin bu savaş çabasını hoşgörüyle karşılaması, savaşçının sızılarını biraz duyumsaması.
budur şairin bekleyebileceği biricik ödül.
ahmet oktay
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap