• umberto eco'nun 1992 yılında yayımlanan kitabının ismi.

    https://www.goodreads.com/…10357-yorum-ve-a-r-yorum

    içeriği, kendisi ve diğer bir kaç akademisyenin, edebiyat teorileri ve özellikle metinleri yorumlamanın sınırları konusundaki tartışmalarını içerir.
  • umberto eco üstadın ilginç kitaplarından.

    1990 senesinde cambridge üniversitesinde verdiği tanner konferanslarından derlenmiştir. yazılı metinlerin ama özellikle edebi eserlerin okunup yorumlanmasında algılarımızın insanı ne kadar farklı hatta yazarın aklından bile geçmeyen yorumlara götürdüğüne güzel bir örnektir.

    yazılı metinler üzerinden algı yönetimi konusunda "okuyabilene" güzel ipuçları veriyor.
  • yazarın yazarak yaptığını - kurgusal da olsa- okur, eleştirmen yapabilir mi? bunun sınırları nedir? kitap yazıldıktan sonra kitapla yazar-kitapla okur arasındaki bağ nasıldır? gibi soruların cevaplarını arayanlar için, okuması keyifli bir kitap.

    gerçeklik giderek var olanla kurulan arasında bir şeye dönüşürken, sanat bunun neresinde durur? sorusunun cevabı için de okunabilir.
  • " gül öylesine anlam yüklü ,simgesel bi nesnedir ki neredeyse artık hiçbir anlamı yoktur"
    "a slumber did my sprit seal"
    "bu dünyada eksik olan o kadar çok şey var ki ,bir şey daha eksik olsa ona yer bulunamazdı"
    bunlar kitapta altını çizdiğim yerler dursun burda (evet sözlük seni not defteri olarak kullanıyorum)
    kitaba gelecek olursak uzun zamandır adını duyduğum bi yazardı bu da okuduğum ilk eseri.kitap yer yer bana ağır gelse de (bahsedilen konular alıntı yapılan yazarlar konusunda cahil olmamdan kaynaklı sanırım) güzel bi kitaptı.yazar hakkında bir fikre sahip olmak adına bir eserini daha okuyamaya karar verdim.
    (bkz: umberto eco)
  • umberto eco 'nun efsane kitaplarından biridir. ucu açık yorumculuğu tartışan ve yorumun mutlak bir sınırı olması gerektiğini düşünmektedir. metinin eğip bükülmez bir tarafı olması gerektiğini ve örnek okurun oluşturulmasını öneriyor.

    kitap bu düşünceyi üç kavram üzerinden temellendirir. intentio operis(metinin niyeti) intentio lectoris (okurun niyeti) ve intentio auctoris (yazarın niyeti).
  • lisans eğitiminde edebi eleştiri dersi alırken bağlamın sınırsız olduğunu kabul eden yapıçözümcülükten gına gelmişti şahsıma, seni çok iyi anlıyorum umberto eco diyorum. kitabın girişinde şunlar söylenir:
    “eco, tek bir yorumun doğru yorum olduğunu kanıtlamamız, hatta doğru tek bir okuma olduğu yolundaki herhangi bir inanca bağlanmamız ille de gerekmeksizin, bir metnin aşırı yorumunu ayırt edebileceğimizi ve ettiğimizi ısrarla belirtir.”
    ve ortaya örnek okur diye bir şey atar. örnek okur metnin niyetine bağlı sınırı çizer ve yaptığı tahminin (yorumun) tutarlılığını metnin içinde sınar. aşırı yorumu savunan culler’a göre ise, metnin niyeti kavramı potansiyel okumaları aşırı yorum olarak sınırlayacağıdır.
    dört akademisyen karşılıklı olarak savundukları argümanların çıkmazlarına ve sınırlılıklarına değinerek bolca birbirlerini eleştirir (ki culler’ın pragmatist okumaya ve örnek okur kavramına eleştirisi çok iyidir), siz de aklınızda bir sürü sorgulamayla güzel bir okuma yapmış olursunuz.
  • hepimizin yaptığı şey aslında metin yorumlamak aristoteles’ten platon’u okuduğunuzda da aslında aristoteles’in platon yorumunu okumuş oluyoruz. metni okurken metni yorumladığınızda aslında yazarın o metne yüklemiş olduğu anlamı çağırırız. eğer anlam zorunlu değilse bir metnin de mutlak bir anlamı yoksa herkes kendi kişisel yaşantılarına kendi öznel bilincine bağlı olarak bir metne yaklaştığı için her birimizin yorumlarında kısmi farklılıklar olmak zorundadır. o yüzden bizim bir metni yorumlarken bizi sınırlayan veya o yorumumuzu belirleyen bazı ölçülerimiz olması gerekiyor. yoksa hiçbir şey öğrenmemiz mümkün olmaz. yorum kuramları da oluşturulurken üç noktaya odaklanılır. bazı kuramlar metni doğru yorumlamak için, yazarın niyetine odaklanmak gerektiğini iddia ederler. bazı kuramlar yazarın niyetine ulaşılamayacağını bunun için yorumlama faaliyetinin okura bırakılmış bir faaliyet olduğunu söyler. bunlar okur odaklı kuramlardır. üçüncü bir kuram da metnin niyetine odaklanan yorum kuramıdır. bir metni doğru yorumlamak istiyorsak metnin dışına çıkmamıza gerek olmadığını doğru yorumlamanın ölçütünün daha çok metne odaklanmakla ilgili olduğunu söyleyen kuramlardır. dolayısıyla bu kurumlar aslında metnin ne söylediğini anlamaya çalışmamız gerektiğini iddia ederler. eco, bir yorum kuramcısı olarak; bir metnin sınırsız yorumunun olabileceğini öne sürer. bu açıdan okurun anlam dünyasına okurun anlayışına değer veren onu dikkate alan bir düşünürdür. eco ’ya göre yorumlama okurun işi olsa da, bu yorumlamanın hiçbir ölçütünün olmadığı anlamına gelmez. yorum sınırsızdır ama yorumlamanın da bir takım ölçütleri vardır. eco’nun temel teorisi şu şekilde özetlenebilir; herhangi bir şey bir metin bir sanat yapıtı ilkece sonsuz sayıda yorumlanabilir. ama bir şeyin sonsuz sayıda yorumlanabiliyor olması her yorumun aynı derecede doğru olduğu anlamına gelmez. bir metni yorumlama aşamasında metnin biçimsel nitelikleri metnin içeriği biz farkında olsak da sınırlar ve belirler. yapmış olduğunuz anlamsal yorum yapıtın özniteliği ile bağıntılı olmalıdır. romeo ve juliet’i okuyup ıı. dünya savaşı'ndaki acıyı anlatıyor demenin imkânsızlığından bahsediyor aslında. bize bu yorumun anlamsız olduğunu söyleyen şey, metnin kendi içeriğinin bize vermiş olduğu belirlenimdir. eco'nun bahsettiği şey de tam olarak bu, göstergelerin gösterdikleri şeylerle arasında zorunlu bir bağ yok saussure’ün dediği gibi. ama göstergelerin gönderimsel nitelikleri var.

    eco, her yorum edimi mutlu sonla bitmek zorunda değildir der. bir metni yorumlamak için metnin ötesine metnin dışına gitmeye gerek yoktur. metnin dışında dayanaklar, referanslar aramak zorunda değiliz çünkü bunlar işe yarayacak çabalar da değildir. bu da metin yorumlama konusunda bir enerji tasarrufu sağlamayı kolaylaştırır. okuyucu için yorucu değildir. bir metni okumadan önce yazarın hayatını biyografisini okumaya gerek yoktur. yazar karşısındakine tamamlanacak bir yapıtı sunar. yapıtın tam olarak nasıl tamamlanacağını dair bir fikri yoktur. ama bir kez tamamlandığında yapıtın yine başka bir yapıt değil kendi yapıtı olacağını ve bir başkası tarafından onun ön göremeyeceği bir biçimde yapılandırılmış olsa bile yorum diyaloğu sonunda somut olarak ortaya çıkanın kendi biçimi olacağını bilir. çünkü gelişimin doğal gereklerini belirli bir mantık çerçevesinde yapılandıran, yönlendiren ve ortaya koyan ve olasılıkları yönlendiren aslında yazarın, sanatçının kendisidir.
    eco bir metni yorumlarken metnin içindeki iki öğe arasında bağlantı kurmaya itiyorsa zihnimiz dikkat etmemiz gerekir der; bu öğeler arasındaki bağlantı açık mıdır? kesin midir? yoksa sadece bizim görebildiğimiz gizemli bir bağlantı mıdır? kurduğumuz bu bağlantıyı başkasına kanıtlayamıyorsak eco ’ya göre paranoyak yorumdur. sağlıklı yorum ise iki öğe arasında kurduğumuz bağlantıyı başkalarını da ikna edebildiğimiz yorumdur. eco’nun yorum ve aşırı yorum yöntemi bize hangi yorumun doğru olduğunu göstermekten ziyade hangi yorumları yanlış olduğunu göstermeyi amaçlar. bu açıdan eco der ki; okuyucu veya sanat izleyicisi örnek okur olmayı amaçlamalı ancak bu şekilde anlamın sürekli tesis edilebileceğinden bahsediyor. herhangi bir anlamsal çözümleme yapılırken ele alınan yapıtı geniş bir bağlamda dikkate almak gerekiyor. yorumu yanlışlayabilecek öğeleri metnin içinde bulabiliyorsak bu metnin aşırı bir yorum olduğunu söyleyebiliriz. örneğin karındeşen jack’in incil yorumunun aşırı bir yorum olduğunu incil’e bakarak söyleyebiliriz. çünkü onun yorumunu yanlışlayabilecek bir sürü yorum vardır. eco bir metni değerlendirirken işte bu yorum ölçütünü kullanmamız gerektiğini söyler. okurun metni kendi beklentilerine göre yorumlamasının önüne geçmek için bu yorumlama biçimi kullanılmalıdır. metinlerin çarpıtılmasının temel sebebi aslında okurun bir önyargı ile metni yönelmesidir. eco’ ya göre her yorum aslında bir varsayımdır. ancak bu varsayımlar arasında bir fark vardır. bazı varsayımlar metin tarafından doğrulanır bazı varsayımlar ise doğrulanmaz.

    sonuç olarak eco’ ya göre anlamın sürekliliğinin sağlanması okuyucunun örnek okur olmayı amaçlaması ile sağlanabilir. onun bahsettiği olduğu örnek okur herhangi bir yapıta dair anlamsal çözümlemelerde bulunurken, yapıtı geniş bir bağlamda, yapıtın özniteliklerini dikkate alarak yorum yapar.
  • umberto eco'nun metni anlama/anlamlandırma ve yorumlama üzerine yazdığı enfes teori kitabı. iki alıntı bırakayım.

    "ipuçlarına gereğinden çok önem verme, çoğunlukla çok belirgin öğeleri önemli olarak değerlendirme eğiliminden kaynaklanır; oysa bu ipuçlarının belirgin olması gerçeği, bize onların çok daha iktisadi olarak açıklanabileceğini göstermelidir."

    "wayne booth yorum ile aşırı yorum karşıtlığı yerine, anlama ile aşırı anlama karşıtlığını getirmişti. booth anlama'yı eco'nın anladığı anlamda kavrıyordu, bir tür eco'nun örnek okuru anlamında. anlamak metnin ısrar ettiği soruları sormak ve yanıtlarını bulmaktır. (...) buna karşıt olarak aşırı anlama, metnin örnek okuruna sormadığı soruların ardı sıra gitmekten oluşur."
  • son yıllarda özellikle youtube gibi mecralarda artan edebiyat, sinema incelemeleri yapan arkadaşların dikkatlice okuması gereken kitaptır.
    filmlerdeki yahut romanlardaki herhangi bir öğe üzerinden zorlama çıkarımlar yaparak metnin estetik değerini ortaya çıkarmanın metnin estetik değerini ortaya çıkarmaya hiçbir katkısı yoktur, der özetle bu kitapta eco.
    “jacobo belbo viskiyi çok sevmektedir ve adıyla soyadını baş harfleri “j and b”yi oluşturmaktadır. yapıtımın sonuna kadar kahramanımın adını stefono olduğunu ve onun son anda jacobo olarak değiştirdiğimi söylememin yararı yok. kitabımın bir örnek okuru olarak gösterebileceğim yegane itirazlar şunlardır: …. b) belbo, martini de içmektedir ve hafif alkollü içkilere olan bağımlılığı onun en belirleyici özelliklerinden değildir. (eco, 2013: s.105)
hesabın var mı? giriş yap