*

  • elbette ki genelgeçer bir süreç değildir. hayatının belli bir döneminde memleketinden kalkıp eğitim, iş, evlilik vs. gibi geçici ya da kalıcı çeşit çeşit nedenlerle yurtdışına yaşamaya giden insanların her birinin sosyalleşme bağlamında geçirdiği süreçler birbirinden farklıdır. hatta bu başlığın tam tersine, türkiye'de yaşadığı muhtemelen 20 küsur yıl boyunca çeşitli sebeplerle psikolojik muhteviyatında -özellikle- cinsellik konusunda bastırageldiği birçok güdüyle yurtdışına çıkan pek çok insanımızın birkaç sene ben diyeyim amerika birleşik devletleri, siz diyin fransa, italya, almanya falan gibi medeniyetlerde yaşayıp metamorfoza uğramış şekilde, ya da filmlerde aniden gözlüğünü çıkarıp lens takarak, at kuyruğunu çözüp saçlarını rüzgarda savurarak ve hafif bir makyajla taş gibi kadına dönen utangaç çirkin kız misali memleketine döndüğüne çoğumuz şahit olmuşuzdur.

    ama benim tanımlamak istediğim süreç bu değil.

    diyelim ki türkiye'de yaşarken süper manyak bir gece hayatın falan olmasa da en azından hali vakti yerinde bir sosyal yaşama sahip bir insansın, hani facebook'ta 850 arkadaşın olmasına gerek yok, hatta facebook'un bile yok* ama 3-4 tane çok yakın arkadaşın var, azıcık daraldığında arasan her türlü gelip seni ferahlatacak cinsten, onun dışında da üniversiteden olsun, liseden olsun, işyerinden olsun belli seviyede muhabbetin var insanlarla. haftada ortalama 3-4 akşam çıkıp bişeyler içmeye, cnbc-e'de oynayan dizilerden, unforgiven iii'den, ilişkilerden, mehmet günsur'dan, eva mendes'den falan bahsetmeye alışmışsın senelerdir. duygusal hayatın da iyi kötü, belirli bir içeriğe, bir derinliğe sahip olarak ilerlemiş şimdiye kadar. çok şükür sağlığı sıhhati yerinde, genç, enerjik bir insan evladısın yani kısaca.

    diyelim bindin uçağa, geldin mekana. örneğimiz eğitim için gelen bir insan olsun.
    ev buldun, oturma iznini falan aldın, bürokratik işlerini hallettin. pazartesi günü okula gidersin. sınıfta ne millet ararsan olur zaten, latini, rusu, kafkası, azerisi, fransızı.. işte tam burada "nereden geldin?" sorusu sosyalleşme sürecinin başladığı noktadır. bu noktada "türkiye" cevabını verdiğiniz andan itibaren artık dönülmez bir yola girmişsinizdir. ikinci adım olarak karşılaşabileceğiniz birkaç soruyu aşağıda listeleyeyim (hepsi yaşanmış olaylardan alıntıdır).

    (kadın iseniz)
    "kafanda neden türban yok?"

    (her iki cins için geçerli olarak da)
    "türkiye'de evlenmek için kadınları deve karşılığında mı satın alıyorlar?"
    "hiç sevgilin oldu mu?" ("evet, tabii ki.")
    "baban mı buluyor sana sevgililerini?" (:s)
    (odadaki atatürk resmini ya da türk bayrağını görmüştür) "kürtlerden nefret mi ediyorsun?" (oha)

    ve benzeri sorularla ilk karşılaştığın günlerde elinden geldiğince cevap vermeye, kendini karşındakine anlatmaya çalışırsın. dersin ki mesela "milliyetçi olmak benim içinde büyüdüğüm, inandığım siyasi kültürde ırkçı olmak anlamına gelmez. herhangi bir insanı sadece kürt bir anneyle kürt bir babanın çocuğu olduğu için sevmemek nasıl bir insan evladına yakışacak bir şeydir?" dersin ki, "ben biyolojik 'ırk'ımı değil, ait olduğum 'türk milleti'ni seviyorum, çünkü biz değerlerimizi, kişisel ve toplumsal özgürlüklerimizin hepsini o ırkla alakası olmayan 'türk' kimliği, ve o kimliğe ait bir takım ilkeleri benimseyerek kazandık ve şimdiye kadar koruduk" dersin. "kürt meselesi ortak bir platformda değerlendirilip diplomatik olarak halledilebilecek bir durumda olsa eyvallah (diyemezsin tabii, (bkz: #14205711)), ama pkk tarafından ve terör üzerinden yürütülmeye çalışıldığı sürece bu mesele insanlar ölmeden halledilemeyecek ne yazık ki" dersin. ama adam dediklerinin hiçbirini dinlememiş gibi bir ikinci soruyla daha karşılaşırsın. bu sadece bir örnek, ve ilk kendini ifade etme denemen olduğunu ve bunun için anadilinden farklı bir dilde konuşmaya kasıp defalarca sonuç alamadığını düşünürsek, diğer örneklerde ve ilerleyen denemelerinde "amaaaan siktiret ya ne uğraşıcam adama dert anlatmakla, konu hakkında bi bok bildiği yok zaten" şeklinde hevesini yavaştan kırmaya başlar, ve aradan birkaç ay geçtiğinde o adamlarla benzeri muhabbetlere girmemeye özen göstermeye başlarsın.

    sosyallik sadece bu değil tabii ki. eğlence kısmı da var. bu da genellikle şöyle vuku buluyor:

    parti benzeri bir aktiviteye katılıyorsun diyelim..
    şimdi tuhaflık şurada başlıyor: sen alışmışsın, canın arkadaşlarınla buluşup, güzel müzik dinleyip bir yandan muhabbet edebilmek istediği zaman gidersin kendi zevkine göre artık neyse, mesela rock, soft-rock çalan, ne bileyim pearl jam çalan, radiohead çalan ama fazla bangır bangır olmayan bir mekanda oturur geyik yapar eğlenirsin. ya da canın en sevdiğin müziği dinleyip tamamen ona odaklanmak mı istedi, yine gidersin ona göre bir bara, yine ne seviyorsan mesela bütün gece slayer çalar, testament çalar, metallica çalar.. öyle devam eder. ya da atıyorum kafan bozuk, birileriyle dertli müzikler dinleyip, sarhoş olup ağlaşmak mı istiyorsun, gidersin meyhaneye, rakını içer muhabbet edersin, orda da ona göre müzeyyen senar çalar, zeki müren çalar, zekai tunca falan çalar olmadı.. yurtdışında öyle değil. herhangi bir konsept bulmak mümkün değil. mesela bir yere giriyorsun içeride "smells like teen spirit" çalıyor diyelim, insanlar deli gibi eğleniyormuş gibi görünüyorlar ellerinde biralar dans edenler, headbang yapanlar, her türlüsü. bitiyor şarkı. hadiiiii, bu sefer rihanna başlıyor: under my umbrella, ela, ela, e, e, e... headbang yapan çocuk bu sefer kıçını kıvıra kıvıra dans etmeye başlıyor. bunlar zaten en baştan karşılaşacağın asap bozucu hareketler.

    bunların ötesinde bir de muhabbet konularının ne kadar ilgi çekici olduğu sorunsalı var. şimdi kimseye ayıp olmasın, bunun doğru olmadığını düşünenler illa ki vardır ama bu benim kişisel gözlemim. yurtdışında sosyalleşme, gece dışarı çıkma, barda bir şeyler içme gibi aktivitelerin temelindeki birincil motivasyon şu: karı/adam kaldırma. ve yöntemleri de çok bodoslama oluyor çoğu zaman. mesela adamın biri sizi beğendi mi diyelim. hiçbir ön tanışıklık olmadan gelip "merhaba, bu gece çok güzel görünüyorsun. aksanın nereden geliyor? ben seni rus'a benzettim" diyor. ve kabalık yapmadan konuştuğunuzda konu beş dakika içinde kontrolünüzden çıkıp "çıkışta benim evime gidiyoruz, gelmek ister misin?"e gelebiliyor. erkekler kadın gözüyle dışardan böyle görünüyor. kadınların durumu içerden bir gözle daha vahim. özellikle yeni özgürleşen ve bunun tadına varan, batı dünyasına ayak uydurmalıyız düşüncesinin kültürel yozlaşmayla bir ölçüde paralel gittiği (türk kızları tedavülden kalksın rus kızları gelsin tayfası kızacak ama) doğu avrupalı hatunlar "hangimiz daha çok adamla yatacak" yarışı içinde. onlarla girdiğiniz en derin muhabbet de şöyle bir şey oluyor: (en son bir hafta önce görmüşsünüz kızı mesela, size sevgiliniz olup olmadığını sormuş, kısa bir muhabbet etmişsiniz) "how are you? did you find one? (nasıl gidiyor, birini buldun mu?)" "no. :s" "you're too slow, toooooo slow (çok yavaşsın bebek, çok)"

    bunların ve türevlerinin bir süre daha tekrarlandığını düşünün.
    bir noktadan sonra yapmanız gereken seçim şu olabiliyor:

    (i) ilk örnekte olduğu gibi, harcadığınız enerjiye rağmen düşüncelerinizi ifade etmekte zorlandığınızda, ya da karşıdakinin almadığını gördüğünüzde bundan rahatsız olmayacak bir bünyeye sahip olacaksınız. ya da hiç uğraşmadan susmayı kendinize yedirebileceksiniz. ikinci örnekte olduğu gibi cinsellik odaklı ve acıklı derecede yüzeysel bir sosyal yaşama adapte olup, o muhabbetlerin içine siz de gireceksiniz. yeri geldi mi o çocuğun evine gidecek, yeri geldi mi o rus türevi hatunlarla yarışa gireceksiniz.

    (ii) ya da köşedeki dvd'ciden bir film kiralayıp, şarap ve fındık fıstık eşliğinde filminizi izleyip, kendinize göre bir takım güzel, değişik müzikler dinleyip, milliyet, ntv, hürriyet, artık ne bulursanız internetten okuyup, sözlüğe entry girip, arada özlediyseniz anneniz babanızla, kardeşinizle, arkadaşlarınızla falan konuşup, yurtdışında bulunma amacınız neyse ona göre bir takım kitaplar okuyup, yazılar falan yazıp, kendinizce huzur dolu bir akşam geçireceksiniz.

    işte bazı insanlar için de, yurtdışına çıkan insanın asosyalleşme süreci, tam da bu seçimin yapıldığı noktada başlar.
  • söz konusu kişi şaşırma numarası yapamadığından yaşanıyor olabilir.

    (bkz: yabancıların şaşırarak sosyalleşmesi)
  • basima gelmemis surectir efenim. insanina gore degistigi kadar, gidilen memlekete/sehire gore de degisecektir*. ben mesela yurda donunce asosyallestim. yanlis anlamayin ama, gezme tozma babinda degil, open mindness baglaminda. netekim bugun blog yasaklanir, yarin kendi aramizda konusmak. zaten iki laf edecek adam da bulunmaz.
    (bkz: cok karamsarim be sozluk)

    neyse, bu sureci yasayanlari da cok iyi anliyorum aslinda. lakin boylesi bir asosyallesme sureci icin yurtdisina kadar gitmeye hacet yok. su yasinizda yasadiginiz $ehri, icinde butun arkadas cevreniz ve aile efradinizla beraber, baska bir $ehre yerlesmek icin terk edin, bakalim orada ne kadar sosyallesebiliyorsunuz...
  • tam tersi baglaminda, yurtdisinda deli gibi sosyallesip, geri donuldugunde mantar gibi dolanmak, hayati enteresan hale getirecek atraksiyon aramak ile zaman gecirilebilir. ama amaca tam anlamiyla hic ulasilamaz.

    zira, o yurtdisinda, ozelliklede degisim ogrencisi gibi biseyseniz, edinilen deneyim ve eglence yasami, bulundugunuz yerde yoktur ve hicbir zaman olmayacaktir.
  • gittiginiz yer tasra denilebilecek bir yerse yani sosyal imkanlarin sinirli olmasiyla beraber toplu tasima da yetersizse, araba alinmayan her gun bu surece bir tugla tasi daha ekler.
  • sonuçta yeni arkadaşların eski dostların yerini tutması gibi bir durum söz konusu olamayacağından ve her tanıştığınız kişi ile uyuşamayacağınızdan fazla içli dışlı olmak yerine asosyal olmak şeklinde zuhur edebilir.
  • kişinin ecnebi diyarda bulunmasından mütevellit ruh haline ve elbet ki tercihlerine göre oluşabilitesi mevcut süreçtir ki; hiç hazedilmez bir an evvel çıkılması önerilir. zira odasına kapanıp deli gibi ders çalışan ve akabinde gramer dil sınavlarında tavan yapıp iş ses çıkarma bağlamında dil dokmeye vardı mı enteresan vurgulu sözcükler telafuz etmekten gayrısını edemeyen sevgili uzak doğulu arkadaşlarımızdan farkımız var daha yakın doğulu az akdeniz'li tr'liler olarak kanaatimce. istanbul'da da gayet sosyal bir yaşam tarzı sürdümüş biri olaraktan yaban ellerde (diyelim ki avrupa illeri)asosyalliği kendime yediremezdim ben valla. gezmenin tozmanın eğlencenin alası burdayken, ordaki cuma-cumartesi kıskacına sıkışmış iki dans bir keyif verici madde, bi de partner buldum mu değmen hafta sonuma kısırlığındaki eğlence anlayışına mı uyum sağlayamıycam pecchhh ! kendi adıma ben eğlence muhabbetlerinin dışında da, hayata bakışımı yansıtabildiğim, yani kendimi ifade edebileceğim diğer başka yaşam alanları da yaratmıştım(bulmuştum dielim)kendime.
    örneğin burda katılmadığım kadar çok protesto gösterisine katılmışlığım vardı o küçük üniversite şehrinde(harclara karşı, kadın hakları için,
    göçmen hakları için, karavan parkları için bile düşün bi..:). pek tabii ki bunda bir talebini sokaklarda ifade etmenin, başına aman aman kötü sonuçlar getirmeyeceğini bilmenin rahatlığı da vardı ancak asıl olan, benim her yerde ben olmamdı, yani bir eylemde alınıp sınır dışı da edilebilirdim sudan bir gerekçeyle, ama dedim ya ben olarak ordaydım ve dil ogrenmeye de gitsem ates almaya da, yasadıgım yer/dunya hakkında soz sahibi oldugum gibi bir inanış içindeyim şahsen. ve şansım da yaver giderse dünyanın her köşesinde-bucağında kendimi ifade edecek bir kanal, çevre , mecra bulmaktır emelim. o cevreyle de zaten eğlenirim de, öğrenirim de, çalışırım da, paylaşırım da..ne takılacam ön yargılara. zaten sana bişi diyim mi sözlük ; duruşunla ön yargılarını yıkıyosun ve o saçma suallerin de önü-ardı kesilmiş oluyor bi süre sonra. sen sağlam bas ayaklarını toprağa, derin derin soluklan , yavaşça üfle havayı dışarı ve gelsin hayat sonra bildiği gibi nereden gelirse....
  • öğrenciler için sike sike 21 kredi aldıkları dönemde yaşadıkları süreçtir. sosyal ne demek lan?
  • bi cumartesi gecesi evde oturup hangi filmi izliim diye dusunurken karşıma çıkan, kendimi bularak okuduğum önerme. katılmakla beraber ekleyeceğim biraz daha bişeyler var. efendim, okumak için geldiğiniz el memleketlerde en başta nereden geldiğini bilemediğim bi enerji vardır, bırakın haftasonunu haftaiçleri bile çıkılır, eğlenilir, içilir vs. büyük guruplar halinde oraya buraya gidilir, herkes çok kankadır, arkadaştır ama alkol bünyeye girdi mi herkesin içindeki yiyişme canavarı ortaya çıkar. arkadaşın sandığın adamların hepsi yavaş yavaş hallenmeye başlar sana. amaaan alkol dersin sallamazsın arkadaşların sonunda falan filan. taaa ki gerçekten bi sevgiliniz olana kadar..işte o sevgili hayatınıza girdi mi tüm bu erkekler sizden elini ayağını çeker.aramalar sormalar kesilir, bi yerlere çağırılmamaya başlarsınız. hatta kız arkadaşlarınız bile erkek arkadaşınızla çok vakit geçiriyosunuz (bkz: cicim ayları) diye içerleyip sizden uzaklaşma eğilimine kapılıp o çılgın, büyük gurubu size tercih edip size yalnızlığın soğuk yüzünü gösterebilir. hele bu "arkadaş" gurubunda eskiden hoşlandığınız, bişeyler yaşadığınız biri varsa o guruba hiç girmemeyi tercih edersiniz. tercih etmeseniz bile arkadaşım dedikleriniz diğer kişiyi tercih edip sizi arkada bırakmayı uygun görmüşlerdir. ne de olsa siz onun kadar "eğlenceli" değilsinizdir artık (daha önceden ne farkınız olduğunuz siz hiç anlamazsınız ama onlar aradaki farkı çoktan görmüş ve tercihi yapmışlardır!!) yavaş yavaş kendi dünyanıza çekilirsiniz. önceleri biraz içerlersiniz, ben sadece yazmak için mi önemliydim, hadi erkekleri geçtim kızlar neden kalmadı yanımda diye kara kara düşünüp suçu kendinizde ararsınız. ama sevdiğiniz biriyle vakit geçirmek istemenizi haklı görüp yine başlarsınız neden böyle oldu diye düşünmeye..türkiye'deki can arkadaşlarınız gelir aklınıza, burulursunuz. olsalar da eğlenseydik hep beraber dersiniz, bi bira içip eve döndüğünüz sakin akşamları anarsınız..neyse, hava da soğuk..en iyisi evde sevgiliyle oturup film izlemek heralde dersiniz. kalbinizin küçük bi köşesindeyse ince bi sızı hissedersiniz bu asosyalleşme sürecinin sonunda.

    editello: bu arada değişim öğrencisi olarak 3-5 aylığına yurtdışına çıkmış arkadaşları bu yorumlardan tenzih eder, aflarına sığınarak, elde ettikleri unutulmaz deneyimi "yurtdışında yaşamak" olarak görmediğimi belirtmek isterim.
  • eger gidilen ulke gelismis ve toplumu acik bir toplum ise tersine yasanacak surectir. zira kendi ulkemizde bir kiza gulumseyerek merhaba deyip muhabbet etmeye calissan "bu slk bana yaziyo glba, aman allam sokaklara cikamiyorum guzellgimden artikin" tiriplerine giriyor, hemsincisne iki laf atip muhabbet etmek istesen, gozlerinde direkt "lavuga bak ben bundan zekiyim hem de daha karizmatigim, bu herif bana rakip" bakisini goruyorsun, yani asil insani asosyal yapan ulkemizdeki bu triplerdir. diger taraftan, egitimli acik bir toplumda ayni seyi yaparsan ayak ustu cok guzel small talk imkanlari seni bekliyor. ancak eski aliskanliklarla tanisir tanismaz evli misin, aslen nerelisin, ayda kac para kazaniyosun, hangi semtte oturuyorsun gibi sorular sorarsan muhabbeti bicak gibi kesersin. bu sonuncusunun bence aciklanmaya bile ihtiyaci yok, abd"de yeni tanistigi adama ahiret sorulari sorup sonra da burada insanlar cok suratsiz diyen suruyle tip gordum.

    ulkemizde arkadaslik daha kiymetli orada sadece ayak ustu muhabbet var, bizdeyse gercek dostluk var o yuzden asosyalim diyenlere de bir cift lafim var. yahu arkadas adami nufusuna mi alacan nasil bir samimiyet bekliyosun? dun iki muhabbet ettik ya seninle, bundan sonra hic ayrilmayalim moduna girmek biraz ezikce degil mi? neden surekli olarak zor gununde yaninda olacak kisi derdindesin? biraz cikarci degil mi bu yaklasim?
hesabın var mı? giriş yap