• zünnun-ı mısri, yani mısır'ın yunus'u. tek başına zünnun denirse öncelikle hz. yunus kastedilmiş olurmuş. vikipedi'ye göre zünnun mısri, "islâm’da gnosis" kavramı üzerinde uzmanlaşarak, bunu marifetullâh "irfan" öğretisi şeklinde biçimlendirerek tarikât üyeliğine yeni kabul edilen müridler ile tarikat şeyhi arasındaki haberleşmeyi kolaylaştırmaya yardımcı olacak yeni bir öğreti geliştirmesiyle tanınmış. bayezid bistami'nin selefiymiş.

    [zünnun dedi ki: "tanrı'ya dayanmış, çöle dalmış, sopasız, kırbasız gidip duruyordum.
    yolda, hepsi de bir yerde can vermiş kırk tane derviş gördüm.
    aklım karma karışık oldu. perişan bir hale geldim; coşkun canıma bir ateştir düştü!
    dedim ki: yarabbi, bu ne iş? uluları ne kadar da elden ayaktan düşürüyor, zelil bir hale sokuyorsun?
    hatiften ses geldi: bu işin hikmetini biz biliriz. biz öldürür, kan diyetlerini de yine biz veririz!
    dedim ki: peki, ne vakte dek böyle öldürüp duracaksın? dedi ki: diyet vermeye kudretim oldukça, bu iş böyle gidecek!
    hazinemde diyet verecek para bulundukça öldürür, yasını da tutarım.] feridüddin attar - mantıku't-tayr

    [o halde, büyük sufi düşünür zünnun el-mısri (ölm. 245/859) nin deyişiyle hak yolcusu için "fasl (ayrılık), daima vasl (birleşme) dan hatırlıdır."] yaşar nuri öztürk - mevlana celaleddin rumi ve insan

    (bkz: ebulfeyz zünnun-i mısri)
    (bkz: zünnar/@ibisile)
    (bkz: niyazi mısri)
  • bütün sûfî sözlerinin dört cümle etrafında döndüğünü söyler.

    o cümleler şunlardır: "allah’ı sevmek; önemsiz olan dünyadan nefret etmek; kuran-ı kerim’e uymak; durum kötüye doğru değişecek diye endişelenmek.”

    “adi adam kimdir” sorusuna, “allah’a giden yolu bilmeyen ve öğrenmek için çabalamayandır” cevabını vermiştir.
  • "seninle dost olmak için senin melekler veya peygamberler gibi masum olmanı isteyenlerin dostluğunda senin için hayır yoktur."
  • "öyle bir kimseyle dostluk kur ki, senin değişmenle değişmesin."
  • genç bir adam, ünlü sûfi zunnun mısri'ye (ö. 859) gelerek, sufilerin yanıldığını söyledi.

    mısri parmağından bir yüzük çıkararak genç adama verdi. "bunu çarşıdaki dükkânlara götür, bak bakalım buna karşılık bir altın veriyorlar mı?" dedi.

    çarşıdaki hiç kimse yüzüğe bir gümüşten fazla vermedi. genç adam yüzüğü geri getirdi.

    "şimdi bu yüzüğü gerçek bir kuyumcuya götür, bakalım ne kadar verecek?" dedi zunnun.

    kuyumcu yüzüğe bin altın teklif etti. genç hayret etti.

    "şimdi, senin sufiler hakkındaki bilgin, çarşıdaki dükkân sahiplerinin mücevher hakkındaki bilgiler kadar. mücevhere değer biçmek niyetindeysen kuyumcu ol."

    idris şah, sûfinin yolu, çev., n. yakut, ist.-2007, s. 161 vd
  • "dağlarda dolaşıyordum, eziyet çekmiş bir grup insanın toplanmış olduğunu gördüm.

    başınıza ne geldi? diye sordum.

    - burada bir hücrede yaşayan bir mecnun var diye cevap verdiler. her yıl bir kez hücresinden çıkar ve bu insanlar üzerine okur üfler, böylece herkes iyileşir. sonra mecnun hücresine döner ve bir dahaki yıla kadar hiç dışarı çıkmaz.

    bu mecnun adamın hücresinden çıkış zamanına kadar bekledim. solgun yanaklı, harap olmuş, gözleri çökük bir adamdı. ona karşı duyduğum saygıyla karışık korku hissi, titrememe sebep oldu. o, kalabalığa merhametle baktı sonra da gözlerini semaya kaldırdı, hasta olan kimselere birkaç kez üfledi ve onların hepsi iyileştiler.

    o hücresine çekilirken, onu eteğinden yakaladım: 'allah aşkına' diye niyaz ettim; 'bütün fizikî hastalıkları iyileştirdin, manevî hastalıkların iyileşmesi için de dua et!'

    'zunnun' dedi bana bir göz atarak: 'ellerini üzerimden çek. ilâhî; haşmet ve iktidarın zirvesinden bizi seyrediyor. eğer senin ondan gayrısına yalvardığını görürse, seni o yalvardığın kişiye bırakır ve o kişiyi de sana. ve ikiniz de başkalarının ellerinde perişan olursunuz.'

    sonra mecnun hücresine geri çekildi.”
hesabın var mı? giriş yap