• verilen:
    nesneler isik hizina yakin hizlarla hareket ederlerse zamanda daha yavas ilerlerler.

    paradoks soyle oluyor (ornekle aciklayacagim sonra konuya baglayacagim):
    diyelim ki 1990 yilinda isik hizinda hareket eden bir uzay gemisine bindin ve hareket etmeye basladin. zaman senin icin hic ilerlemedi ama bizim icin 25 sene gecti ve dunyaya geri geldin.
    sen ayrilirken yeni yeni cep telefonlari icat oluyordu. simdi o zamanlarin bilgisayarlarindan 20-30 kat daha hizli calisan cep telefonlari var. dokunmatik ekranlar, drone'lar, 3d tv'ler, genom projeleri, dna'nin icerigi falan dunya almis basini gitmis.
    senin icin en cool sey, pantolonunu kaburga kemiklerine kadar cekiyor olusun.

    simdi zaman senin icin hizli gecmedi ama isin sonunda kim daha karli cikmis oldu?
    al iste evrende gene yanyanayiz kim daha avantajli?
    iphone'u eline versem maymun olursun tek tusu var zaten ne yapcam bununla diye.
    sonra google diye bir sey var, facebook var, butun dunyayla iletisim halindeyim artik.

    sen tek basina degil de boyle mazallah bir topluluk olsan ve geri dondugunde bize savas falan acmis olsan ne olacak? havada karada harcariz seni. sen ki o kadar isik hizina ciktim diye bir takim havalar icindeydin.

    yetmedi. zaman bizim icin akarken birim zamanda cok daha fazla seyi yapmayi ogrendik.
    navigasyonumuz var bizim, gps'imiz var. robotlarimiz var, bilgisayar teknolojimiz, jetlerimiz var.
    eskiden yillarca alan seyler simdi saniyeler icinde bitiyor.
    sen hala elindeki kara kalem ve kagitta bir seyler yapmaya calisiyosun. onlari da isik hizinda yapiyor olsan sen daha tek harf yazamadan bir teleportasyonu bulmus oluruz herhalde.

    yani toparlarsam burdan cikaracagimiz sonuc asil cool olanin hizli olmak veya isik hizinda olmak olmadigidir.
    hatta bunun tam tersidir. olabildigince yavas olmamiz lazim.
    o kadar yavas olmamiz lazim ki evrendeki zamani en hizli akan uygarligin bizim olmamiz lazim.
    dusun 3 tane uygarlik var. bunlarin zamanlarinin hizlari oranlari a uygarligi = 5x; b = 3x, c = 1x.
    dusun ki c'de 1 yil gecerkene a'da 5 sene geciyor. sonra bunlar tekrar yanyana geldiginde a c'ye gore ^5 kat daha avantaj saglamis oluyor.
    ^5 kat, cunku gelisim expotential bir sey: her ogrendigini bir sonraki adima dahil ediyorsun.
    belki c'dekiler daha yeni atesi bulduk diye bayram ediyorlar, biz istesek bunlara peygamber bile gonderip toptan hepsini din adi altinda kolemiz bile yapabiliriz.
    adamlar grip'ten oluyorlar; mucize diye grip adama tylol hot icirsem; sifilis olmus adama soyle bir antibiyotik versem daha kral mucize mi var?
    adamlar ateste daha ateste, demir memir bile eritmemisler daha.

    simdi anlamadigim sey, bilim adamlarinin neden isik hizina cikmaya calismalari?
    resmen en ileri teknolojiyi en geride kalmak icin uretmeye calisiyoruz.
    bilim adamlarinin zerre kadar akli olsa, daha da nasil yavaslariz onu dusunmeleri lazim.
    boylece yarin oburgun baska bir galaksiyle bir munasebetimiz olacak olsa direk adamlari ele geciririz.
    iste boyle yaman bir paradoks bu.
  • işte bilim adamları o gemiye binip gidecekler, zaman onlar için yavaşlayacak zaten dedirten paradoks.

    o güzel bilim insanları o hızlı gemilere binip gittiler,
    zamanın hızlı akanına, teorinin anlamayanına kaldık.
  • zaman üç bileşene ayrılabilir: gelecek, şimdi, geçmiş. her ne kadar geçmişe ait kayıtlar varsa ve olaylar hatırlansa da, geçmişin artık var olduğu söylenemez. öte yandan gelecek ise henüz yaşanmamıştır ve onun da var olduğu söylenemez. geriye bir tek şimdi kalıyor, geçmiş ile geleceği birbirinden ayıran çizgi. şimdi nin varlığıysa kesindir. fakat şimdi nin zaman boyunca sürekli ilerleyerek geleceği geçmişe dönüştüren değişken bir an olduğunu hissetsek de sonuçta sadece tek bir andan ibarettir ve belli bir süresi yoktur. sürekli değişen şimdiki zaman, geçmişle gelecek arasındaki bir ayrım çizgisinden başka bir şey değildir ve bu nedenden dolayı gerçek bir varlığa sahip olduğu söylenemez. eğer zamanın her üç bileşeni de gerçekte yoksa, zaman dediğimiz şey bir yanılsamadır.
  • zaman mükemmel korunaklı bir hapishane olmasının yanında bu uzaydaki en gerçek olgudur. 3 boyutlu uzayımızda hapis halindeyiz. zamandan çıkamayız, kurtulamayız, durmadan bizi yaşlandırır ve sonunda öldürür. bu yüzden bu hapishaneden çıkma gibi düşünceler mantıksız olabileceği gibi "paradoks" ların varlığından söz etmekte gereksizdir. sözgelimi paradokslardan bahsedecek olursak hapiste doğup büyüyen, dışarıyı hiç görmemiş, renkleri, gözyüzünü, penceresiz 4 duvar kapkaranlık bir hapis hayatındaki insanın, dışarıyı düşünürken hayal gücünde nasıl çakışmalar yaşıyor ise aynı şey bizim için de geçerlidir.
  • george carlin'in, eşi brenda’nın kanserden ölmesinden sonra kaleme aldığı yazı.

    daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız var; daha geniş oto yollarımız, ama daha dar bakış açılarımız var.

    daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahibiz; daha fazla satın alıyoruz, ama daha az hoşnut kalıyoruz.

    daha büyük evlerimiz, ama daha küçük ailelerimiz; daha çok ev gereçleri, ama daha az zamanımız var.

    daha çok eğitimimiz, ama daha az sağduyumuz; daha fazla bilgimiz, ama daha az bilgeliğimiz var.

    daha çok uzmanımız, ama yine de daha çok sorunumuz; daha çok ilacımız, ama daha az sağlığımız var.

    çok fazla alkol ve sigara tüketiyoruz, çok savurganca para harcıyoruz, çok az gülüyoruz, çok hızlı araba kullanıyor, çok çabuk kızıyoruz, çok geç saatlere kadar oturuyor, çok yorgun kalkıyoruz, çok az okuyor çok fazla tv izliyoruz ve çok ender şükrediyoruz.

    mal varlıklarımızı çoğalttık, ama değerlerimizi azalttık.
    çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ve çok sık nefret ediyoruz.
    geçimimizi sağlamayı öğrendik, ama yaşam kurmayı öğrenemedik.
    yaşamımıza yıllar kattık, ama yıllara yaşam katamadık.
    aya gidip gelmeyi öğrendik, ama yeni komşumuzla karşılaşmak için caddenin karşısına geçmekte sorunumuz var.

    dış uzayı fethettik, ama iç dünyamızı edemedik.
    daha büyük işler yaptık, ama daha iyi işler yapamadık.
    havayı temizledik, ama ruhumuzu kirlettik.
    atoma hükmettik, ama önyargılarımıza edemedik.
    daha çok yazıyoruz, ama daha az öğreniyoruz.
    daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuca varıyoruz.
    koşuşmayı öğrendik, ama beklemeyi öğrenemedik.

    daha fazla bilgiyi depolamak, her zamankinden daha çok kopya çıkarmak için daha çok bilgisayarlar yapıyoruz, ama git gide daha az iletişim kuruyoruz.

    zaman artık, hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin; büyük adamlar ve küçük karakterlerin; yüksek kârlar ve sığ ilişkilerin zamanıdır.

    günümüz artık, iki maaşın girdiği ama boşanmaların daha çok olduğu, daha süslü evler, ama dağılmış yuvaların olduğu günlerdir.

    bu günler, hızlı seyahatler, kullanılıp atılan çocuk bezleri, yok edilen ahlakî değerler, bir gecelik ilişkiler, obez bedenler ve neşelendirmekten sakinleştirmeye hatta öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların olduğu günlerdir.

    vitrinlerde her şeyin sergilendiği, ama depolarda hiçbir şeyin olmadığı bir zamandayız.
    öyle bir zaman ki teknoloji bu mektubu size getirebilir, siz bu içselliği ya paylaşmayı, ya da sil tuşuna basmayı seçebilirsiniz.

    yaşam, aldığımız nefes sayısıyla değil, nefesimizi kesen anların sayısıyla ölçülür.
  • zaman geçişinin devim hızına bağımlılığından doğan zaman farkı.
  • bellekte tutulacak şeyler eğer rutin işler ise bulanık olarak kalırlar ve aynı olanlar tek bir anı gibi görülür. haliyle rutin ev iş hayatı yaşayan bir insan için geçmişe dönüp baktığında yıllar çok çabuk geçmiş gelir. halbuki o anı yaşarken ne kadar da uzundur o sıkıcı zaman dilimleri.
    boş boş otururken dışarıdan gelen uyaran çeşitliliği azdır. hızlı bir şekilde geçsin istendiği için zamana dikkat edilir ve farkında olmadan sürekli sayılır. ne var ki sayma işlemi, uyaran türünün basitliği ve aynılığı sebebiyle kolay ve hızlıdır. burada her bir birimlik işlem, daha kısa sürede olduğu için örneğin 10 birimlik süreye 20 adet işlem, sinyal veya algı sığdırılır. bu da zamanın yavaş geçmesine neden olur. öte yandan bu boş günleri yıllar sonra hatırlamaya çalıştığımızda muhtemelen hepsi tek bir anı gibi sayıldığı için (yani hakkını yemeyelim aslında neredeyse aynı olduğu için) o günlerin çok hızlı geçtiğini hatırlarız.

    tam tersi zevk alınan bir tatil deneyimlenirken zaman çok hızlı geçer. hem dışarıdan gelen yeni ve farklı uyaran sayısını işlemek zaman aldığı için (geniş zamanda işlem bitirilir) 10 birim sürede 5 adet işlem gerçekleştirilir. hem de zamanın hemen geçmesi istenmediği için gerçekleştirilen deneyim, zamana yayılmak istenir, özümsenmek istenir. bu da yine birim zamandaki işlem sayısını azalttığı için zaman hızlı geçer. ama enteresandır ki yıllar sonra hatırlandığında anlatacak ne çok şey barındırır.

    hayatlarını farklı deneyimlerle yaşayan insanlar için geçmişte geçmiş olan o zaman dilimi uzundur. 40 yaşındayken; 15-20 yaşına ait anılar 30-35 yaşına ait anılardan daha uzun sürmüş gibi gelir. zira 15-20 yaş arası hayat yepyeni deneyimlerle doludur. 30-35 ise her gün aynı geçer:iş-ev.
    işte tüm bu anlattıklarım yani anın deneyimlenmesi ile daha sonra hatırlanması o anın niteliğinden bağımsız olarak birbiri ile çelişir. buna da zaman paradoksu deniyor.muş.
  • satılan zaman geri alınmaz.
    verilen enerji bal gibi geri alınır.
    zaman paraysa, para zamandır.
    sonrası için, zaman ve para kazanmak için çalışırız:
    sonra, para bizim olur, oysa şimdi zaman bizimdir.
  • (bkz: dark (dizi))
  • şubat 2023 donmuş göl üstünde el ele
    kasım 2023 aynı kombinle ankara
    millet kıta değişti ben bu türkiyeden kımıldayamadım hapiste gibi.
hesabın var mı? giriş yap