*

  • 2 aralık 2006 cumartesi günü 2006 everest turkiye takimina evsahipligi yapacak olan klüp. ayrıntılı bilgi için http://www.zirvedagcilik.org/haber.asp?id=219
  • merkez ussu izmir olan ve fakat istanbul, ankara, bursa, gaziantep'de subeleri, tekirdag, canakkale, afyon, mugla, bolu, marmaris, selcuk ve simav'da temsilcilikleri bulunan an itibariyle orhan kozan baskanligindaki dagcilik ve bilumum doga sporlari kulubu
  • rezalet doğa yürüyüşü organizasyonları yapan dağcılık kulübümsü oluşum. sabah 7.15 te servise binilmesi ile başlayan macera bir kaç hödük üyenin birbirlerine yaptığı el kol hareketleri servisteki bağrışma ve homurtuları eşliğinde servislerin buluşma noktasına kadar sürüyor. burada anlamsız bir şekilde 30-45 dk lık bekleme ve servis organizasyonu yapılıyor. yola çıktıktan sonra defalarca kez sizin serviste yer var mı diye sormak için duruluyor. sakın sabah orada kahvaltı yapılacak yanınıza öğle yemeği alın laflarına kanmayın öyle birşey yok aç kalırsınız. yürüyüş başlarken hızlı grup ve yavaş grup konusunda bilgi verilmiyor, herkes kafasına göre bir gruba geçiyor. rehber kim, artçı kim bilmiyorsunuz. yürüyüş tam bir rezalet, rehberler parkuru bilmiyor, defalarca kez bu patika çıkmıyormuş haydi geri dönüş deyip başka yol deneniyor. yürüyüş boyunca bir çok kişide zirve dağcılık tişörtü olduğu için kim görevli kim değil bilemiyorsunuz. herhangi bir konuda bir şey sormak istediğinizde muhattap bulamıyorsunuz. öncü ile artçı arasında neredeyse 30-35 dk lık fark oluyor. dönüş ise tam bir rezalet. gidiş parkurunu kullanarak aynen geri geliyorsunuz. gelince tekrar hangi servise kim binecek organizasyonu oluyor, ama bu kez daha uzun sürüyor. dönüş yolunda anlamsız duruşlar ve beklemeler. sonuç olarak akşam 20.30 da biten serüveninizde toplamda 1.5 saat çıkış 45 dakika iniş yapıp geri kalan sürede ne yaptığınızı anlayamamış oluyorsunuz. yoldan geçen 3 kişi toplansa daha iyi organizasyon yapar efendim.
  • ankara şubesinin düzenlediği organizyonlara katılan biri olarak söyleyebilirim ki, rehber ve artcılar yürüyüşe başlamadan önce belli oluyor. genelde ankaraya 1-2 saat uzaklıkta yerlere gidiliyor. kızılcahamam, beypazarı gibi yerlere gidildiğinde sabah kahvaltı yöreye özel simit, pide tarzında şeylerle yapılıyor. zirveye çıkıldıktan sonra duruma göre (çok nadir) mangal yapılıyor. o yörenin pazarı geziliyor. katıldığım organizasyonlardan birinde midibüsümüz yolda kaldı. dönüşte yapılacak olan pazar gezisi iptal edildi, ancak; midibüsü ordan çıkarmak daha zevkliydi.
  • zırva dağcılık diye anılır. ama bir ayağı sürekli kayada olan çekirdek ekibi tenzih etmek gerekir.
  • efendim geçen hafta 40. yılını kutlarken aladağlarda 40 zirve yapmaya niyetlenmiş dağcılık klübü. aynı zirvelere aynı gün solo çıkan bir kaç arkadaşımızdan duyduğumuz kadarıyla yanlarında getirdikleri (taşıdıkları demiyorum dikkatinizi çekerim) onca teknik malzemeye rağmen bu zirvelerin bir bölümü başarılamamıştır. hadi diyelim niyet güzel sonuç kötü, herkesin başına gelebilir. bu noktayı es geçiyorum aslında daha sonra gelişen olaylar olmasa bu detayı da yazmayacaktım. fakat daha sonra kendi gözlerimle gördüğüm bir çok konu beni çileden çıkardı. bu zirvelere malzemelerin demirkazık mevkiinden katırlara işkence edercesine katır başına altı adet çanta yüklenmek suretiyle taşınması korkunçtu. o çantayı taşıyamıyorsan dağcılık yapmayacaksın kardeşim. yanımızdan 100 kadar zirve dağcılık logolu ya poları ya ceketi olan adam geçti. sadece üç tanesi kendi malzemesini taşıyordu. sonradan artlarından geçen altışar çanta yüklenmiş katırcıkları gördükçe içim acıdı. hadi diyelim belli bir yaşın üstündesin sadece yürüyüş amaçlı geldin bu işin standardı en fazla 3 çanta. daha fazlası ol yokuşta o hayvana eziyetttir. o hayvan demirkazıktan çelikbuyduran'a 1600 metre tırmanıyor o hayvana altı çanta yükletip, eziyet etmenin, sonra batonları alıp laylaylom yürümenin size nasıl bir zevk verdiğini anlamak istemiyorum. dağcılık bu mudur? neyse hangi birini durdurup hesap soracaksın dedik 20kg'lık çantalarımızla yedi göllerdeki kamp alanımıza doğru devam ettik, ki işin gereği budur. katırcıları uyardık sakın bu kadar çanta almayın hayvanlara eziyet ediyorsunuz diye. yukarı vardık. filmin ikinci yarısı başladı. kampı atacağız bir kahkaha, bağırtılar filan... neşeli bir arkadaşlar var herhalde gölün yakınında dedik aşağı yukarı otuz ayrı çadır var çünkü... eğleniyorlar biraz sonra eğlenip dağılırlar diyoruz... hatta hoşuma gitti bir an neşeleri... fakat kardeşim yedi göller mevkii 3200 metrede bir kamp alanı, insanlar oraya kamp yapmaya değil zirvelere çıkarken dinlenmeye geliyorlar... insan bir saniye susar. sanki belediye plajı da bunlar deve güreşi yapıyor... bir dakika bağırışlar kesilmedi... gece üçte bitiyor... sabah altıda başlıyor... nöbet mi tutuyorlar diye merak etmeye başladık.. çevredeki ses kirliliğinin haddi hesabı yok. büyük saygısızlık. bu arada bir fransız ekibi gitti bir diğeri geldi citlari çıkmadı. derken ortalık tenhalaştı... biz de mütevazi bir şekilde emler zirvesi yapıp keyiflendik. fakat bu arkadaşlar susmuyor. neyse tatsızlık olmasın dedik... fakat gece iş çığırından çıktı. kamp alanından giden zirve elemanları çöplerini lök gibi bırakmışlar. onlardan da bilinçsiz geriye kalan zirve kampçılığın artçıları son gecelerinde plastik ambalaj dolu poşetleri toplayıp yakmaya başaldılar... plastik kokusu her yanı sardı. saatlerce bütün kamp alanı duman altında pis plastik kokusuna teslim oldu. artık saylonlu olduklarını düşünmeye başladığım zirve kampçılık üyeleri bu ateşin başına geçip güle eylene muhabbet ettiler ki ben ve diğer kişiler kaçacak yer aradı. neyse maksimum derecedeki bu karbondiyoksit salınımı ile karbon izleri arşa varan zirve kampçılık üyeleri gece 3 gibi bağırışmaktan yorgun düşerek gene yattılar. filmin üçüncü bölümü sabah kalkmalarıyla başlıyor. efendim altı çanta yükleterek katırları o mevkiye çıkarmak yetmezmiş gibi hacer boğazı inişi için biz aman ne oluyor diyemeden bir eşşekçiğe yedi tane çanta yükleyince eşşekçik bir adım atamadan devrilip düştü. bi de o hayvanın hacer boğazını inmesini bekliyorlar... artık bu noktada gözüm dönmüş bir şekilde oradan geçmekteydim. taşıyamayacaksanız gelmeyin lan diye bağırdığımı hatırlıyorum. fakat birisinin boğazına sarılmamak için kendimi zor tutarak uzaklaştım. neyse eşşek iyiymiş kalktı.başka katırların gelmesi için anlaşmışlar diye bir haber geldi. sonra önce zirve kampçılık çantasız olarak... ardından biz olması gerektiği gibi normal yüklerimizle kamptan ayrıldık. katırcılar da katırları beklemek üzere kampta kaldılar fakat elbette sonra ardımızdan yetiştiktiklerinde gördüğümüz kadarıyla aynı eşşekçik ve katıra altı yedi tane çanta yüklemişlerdi. zirve dağcılık üyeleri anladığımız kadarıyla başka katır bulun öyle gelin haaa diyip ayrılmışlardı. ulan orada o hayvan yere düşecek ben çantamı hala o katırcıya bırakacağım. ne biçim iş bu... o katırların kesin geleceğini görmeden ineceğim. yerin dibine girerim daha iyi. hele ki o kadar teknik malzemeyi o katırlara taşıtacağım. taşıttın hadi diyelim ultra süper dağcısın ha bi de çıkamıyorsun. kamp yapıp geri geliyorsun. ne biçim iştir bu? everest mi ağrı mı çıkıyorsun? hava günlük güneşlik... çıkamayacaksan, taşıyamayacaksan niye geliyorsun... o hayvanların suçu ne?

    uzun lafın kısası ses kirliliği üreten, karbon izi arşa varmış, hayvan haklarına saygı duymayan ve hayvan sevgisi taşımayan, daha kamp alanına çıkarken malzemesini katırlara yükletecek kadar sporcu ruhundan uzak bir dağcılık klubü nasıl olur... olursa bunun adı dağcılık mı olur bilmiyorum. bu konuyu da dağcılık federasyonuna, uluslararası olarak adı sanı duyulmuş örgütlenlere kadar duyuracağımdan da kimsenin şüphesi olmasın. bir değil iki değil... yeter.
  • uluslararası dağcılık federasyonu'nun(uiaa), 9-10 ekim'de italya'da yapılan genel kurulunda, türkiye'den zirve dağcılık ve doğa sporları kulübü'nün üyelik başvurusunu kabul etmiştir.türk dağcılığı için hayırlı uğurlu olsun.
  • zirve dağcılığının bir üyesi olmasam da tdk'nın monopol'üne en azında uiaa ile uluslararası arenada son veren kuruluş. bu bile benim için bu kulübü canı gönülden tebrik etmeye yeter :)
  • 4-5 trekking aktivitelerine katıldım, rehberlik yapan kişiler dağcılığı gerçekten iyi biliyorlar. katılımcılar da çoğu kez senkronize, yani hız farklılıkları özellikle zor parkurlarda pek yaşanmıyor.

    zor parkurlar gerçekten zor, yaparım yea deyip gelmeyin. ya spor yapıyor ya da bu tarz yürüyüşlere katılıyor olun. zor parkurlar en az 25 km, yani 8-9 saat inişli çıkışlı yürümeyi gerektiriyor.

    ekip genelde baya hızlı, gayretli.. bi de bunun yanında öğle yemeklerinde baya az yiyorlar. ben dumkof gibi bir somun ekmeği ikiye bölüp birinin arasına yarım kalıp peynir (bu kahvaltı için), diğerinin arasına büyük konserve ton balığı + sebzeler eklerken (bu öğle yemeği), ekipteki diğer insanlar, çoğu benden iri, uzun, kiloca ağır, çeyrek ekmeğe naif malzemeler koyup hafif hafif hayatlarına devam ediyorlar. hatta bazıları da hiç yemiyor (onları görünce benim içim geçiyor ya neyse). ben tam bir iri kıyım gibi sabah kahvaltısında 1 yarımı, öğle yemeğinde diğer yarımı yiyip konuşmaya fırsat bulamadan, aralarda da gofret, badem, ceviz götürüp hıtır hıtır yürümeye devam ediyorum..

    bu arada son gittiğimiz parkur zor kategorisindeydi ama 32 km'ydi ve baya çılgındı, bi de geçtiğimiz yerdeki çobanlar buralarda ayı çoktur dikkat edin dediğinde aradığımız adrenalin yerini buldu. pus indi, adeta bir edgar alan poe eseri çıkmak üzereydi ki köyün güzel ışıkları sağdan soldan görünüp iç ürpermemizi hafifletti. o ürpermenin üzerine daha bi 8 km daha gittik yanlız onu da belirtmek isterim.

    ama tüm yönleriyle düşünürseniz çok keyifli aktiviteler.. özellikle şehirden bıktıysanız, performans sporlarını seviyorsanız katılın, içiniz ferahlasın.. sonbahar-ilkbahar aktiviteleri özellikle terapi gibi..
hesabın var mı? giriş yap