• oğuz güven'in yazdığı, 80 öncesi devrimci mücadelenin kimi komik anlarını bir araya getirmiş bir kitap.

    misal şöyle bir öykü var.
    80 öncesi aynı örgütün birbirini tanımayan iki üyesi buluşacaklarına dair bir emir alırlar. bu emre göre biri gidecek, ankara'da kendisine verilen bir buluşma noktasında bekleyecek ve yoldaşı geldiğinde onu elindeki vakit gazetesinden tanıyacaktır. beklenir ama yoldaş gelmez. aslında gelir ama vakit gazetesi yoktur çünkü gazete hepten kapatılmıştır. buluşma gerçekleşmez.

    ama örgüt yılmaz. ikinci bir buluşma ayarlanır. bu sefer birinin elinde portakal olacaktır. ne var ki polis elinde portakalla gelecek olan şahsı yakalar, sorguya alır ve çözer. ancak şahıs buluşma yerini ve saatini söyler de, portakal ayrıntısını atlar. sivil polis buluşma yerine gider, beklemeye başlar ama elinde portakal yoktur.

    diğer devrimci ve sivil polis buluşma noktasında yan yana beklemeye koyulurlar. hatta buluşma yeri bir süre sonra ıssızlaşır, ikisi kalırlar. devrimci artık dayanamaz ve yoldaşı olduğunu tahmin ettiği sivil polisin yanına giderek sorar:

    -yoldaş, portakalı yedin mi?
  • (bkz: alıntı)

    ****
    gazeteci oğuz güven'in 78 kuşağını anlattığı "zordur zorda gülmek" adlı kitabında insanın kanını donduran işkence yöntemleri anlatılıyor.

    12 eylül 1980 darbesinin öncesi ve sonrasında "78 kuşağı" diye adlandırılan gençlerin yaşadığı trajikomik gerçek öykülerin yer aldığı kitap yeni öykülerle genişliyor.

    3. baskısını yine 12 eylül'ün yıldönümünde yapan kitapta, bu kez diyarbakır cezaevi'nde uygulanan işkence yöntemleri de tüm ayrıntılarıyla anlatılıyor. işte, diyarbakır cezaevi gerçeğiyle yüzleşme araştırma ve adalet komisyonu raporundan akıllara durgunluk veren işkence yöntemleri:

    falaka: yaygın ve sürekli uygulandı. ayak tabanı, ellerin içi gibi vücudun kaslı bölümlerine kalas, cop, zincir, saz sapı, pik demir vb. vurularak gerçekleştirilirdi. bu yöntem, ayak tabanlarını ve el ayalarını patlatır, kaba yerleri ezer, morartır, tırnakları sökerdi. el ayak gibi herhangi bir yeri kırar, sakat bırakırdı.

    köpek saldirtma: tutuklu çırılçıplak soyulur, kurt köpeği üzerine saldırtılırdı. köpeğin ilk kaptığı yer bacak arası olurdu.

    zlncir: 20-25 metre uzunluğundaki zincirin uçları iki tutuklunun boynuna bağlanır, tutuklular sırt sırta verdirilerek ters yönde hızla itilir. tutuklu tek ayağından zincire bağlanır, bu zincir yüksek bir yere asılır, tutuklu bayılıncaya kadar askıda kalırdı.

    germe: tutuklunun bir bacağı merdiven kenarlığına bağlanır, diğer bacağı da açık bırakılan koğuşun gözetleme deliğine bağlanıp kapı kapatılır, tutuklunun bacakları koğuş kapısının eni kadar gerilir ve öyle kalırdı. koşuşturulur, zincir tam gerilince, her iki tutuklu da sırtüstü yere düşerdi.

    ayaktan asma/tepe: 50-60 kişi havalandırmaya alınırdı. gardiyan "tepe ol" komutu verince tüm tutuklular üst üste bindikten sonra, bir tutuklu da üst üste yatan tutukluların üstüne çıkar, istiklal marşı'nın on kıtası okutulurdu.

    kule: havalandırmaya çıkan tutuklular altı kişilik daire oluştururlardı. bunların üzerine 3-4 kat olacak biçiminde tutuklular çıkarıldıktan sonra, gardiyanın "yıkıl" komutuyla kule oluşturan tutuklular kendini yere bırakır ve böylece tutukluların değişik yerlerinde kırılma, incinme ve çıkık olurdu.

    ranza alti: gardiyanlar ellerinde kalaslarla koğuşa girip, "ranza altı ol" komutunu verince, koğuşta bulunan tutukluların hepsi ranzaların altına girerdi. herhangi bir yerlerinin açıkta kalmaması gerekiyordu. ranzaların altına tüm tutuklular sığmadığı için kiminin eli, kiminin kolu dışarıda kaldığından, gardiyanlar ellerindeki kalaslarla tutukluların dışarıda kalan kısımlarına vurmaya başlardı.

    kantar: tutuklular havalandırmada çırılçıplak soyundurulup tek sıra halinde dizilirler, sıranın ön tarafında duran tutuklu sırt üstü yatırılırdı. ikinci tutuklu, yatan tutuklunun testis ve erkeklik organlarından tutarak yukarı kaldırır, tutuklunun kaç kilo geldiğini söylemesi istenirdi. tüm tutuklular birbirini tartana kadar bu işlem devam ederdi.

    kervan: havalandırmada, tutuklular tek sıra dizilir, her tutuklu önündeki tutuklunun sırtına bindirilir, bacakları, altındaki tutuklunun boynundan aşağıya sarkıtılır ve kulaklarından tutması istenirdi. gardiyanın komutuyla tutuklular yürümeye başlar ve bu işlem tutuklular ayakta duramayacak duruma gelene kadar sürerdi.

    sehpa: tutuklu gece koğuştan alınıp, koğuş koridorunda gardiyan ve subaylardan mizansen olarak oluşturulan bir mahkemede sorgulanırdı. mahkeme, tutukluyu idam cezasına çarptırır, ikinci katın merdiven kenarlığına bir ip geçirilip, ipin ucuna tutuklunun boyun kemiğini kırmayacak düzeyde kalın bezden bir ilmik takılır, tutuklunun boynu bu ilmiğe geçirilir ve temsili infaz gerçekleştirilirdi. tutuklu tam boğulacağı sırada ip açılırdı.

    cop sokma: gardiyanlar copu zeytinyağına batırır ve yağlı copu tutuklunun makatına zorla sokardı. sonra bu copu kendisine ya da bir başka tutukluya yalatırlardı.

    çek-çek: tutuklu çırılçıplak soyundurulur ve erkeklik organına bir ip takılırdı. gardiyan ipin diğer ucunu alıp hızla koşar, tutuklu da zorunlu olarak gardiyanın peşinden koşar.

    lağim suyuna sokma: tecrit bölümünün alt katındaki bazı tuvaletlerin delikleri tıkanır. hücrelerin pisliği ve lağım suları burada biriktirilir, diz boyu kadar oluşturulan pisliğin içine tutuklu atılır ve pislik yedirilirdi.

    kitap okuma: koğuşta bir tutuklunun eline kitap verilir, tutukluya avazı çıktığı kadar yüksek sesle tek tek sözcükler okutulurken, diğer tutuklular bu sözcükleri tekrarlarlardı. sabahtan akşama kadar yapılan bu işlem sırasında, tutuklular ayakta durmak zorundaydı.

    marş söyletme: cezaevinde bulunan herkes elli'yi aşkın marşı ezberlemek zorundaydı. bu marşlar tutukluların ses telleri tahriş oluncaya kadar söyletilirdi.

    öl dediğimde: tutuklu havalandırmanın orta yerine çıkarılır, hazır ol durumuna geçirilirdi. gardiyanın "öl" komutuyla tutuklu kaskatı, eklemlerini kırmadan yere düşürülürdü. bu işlem gardiyanın keyfine göre tekrarlanırdı.

    sigara içirme: bunun çok çeşitli yöntemleri vardı. en çok uygulananları şunlardı: koğuşta kalan tutukluların eline beş adet sigara verilir, sigaraların tümü yakılarak devamlı ağzında tutulurdu. gardiyanın "çek-bırak" komutuyla sigaralar bitinceye kadar içirilir, sigaralar-filtreleri dahil- tutuklulara yedirilirdi. bu sırada koğuş pencereleri kapatılır, havasızlık ve dumanla boğulma ortamı yaratılırdı.

    banyo: tutuklular çırılçıplak soyundurulur ve tek sıra halinde banyoya götürülürdü. banyoda sabun kullanılmazdı. hortumla tazyikli su tutukluların üzerine fışkırtılırdı. daha sonra tutuklular koridora çıkarılır, "yat-sürün" komutuyla tutuklular yerlerde süründürülerek koğuşlarına götürülürdü.

    sayim düzeni: tutuklular günde en az beş kez sayılırdı. her sayımdan önce, tutuklular sayım düzenine geçer, sayım talimi yaptırılır, yüksek sesle tekmil verilir, rahat-hazır ol ile, çöker kalkarlardı.

    gece nöbeti: geceleri her koğuşta mevcuda göre 2-7 kişiye kadar tutukluya sırayla nöbet tutturulurdu. nöbet sırasında devriye gezen gardiyanlar, koğuşun mazgal deliğini açar, nöbetçi tutuklunun mazgaldan dışarı elini uzatmasını ister, tutuklunun ellerine cop veya kalasla istediği kadar vururdu.

    lokomotif: tutuklular havalandırmaya çıkarılır, iki kişi çırılçıplak soyundurulur, bunlardan birisi domalıp iki eliyle diz kapaklarını tutar, diğeri de arkadan bunu kucaklardı. gardiyanın "uygun adım marş" demesiyle her iki tutuklu havalandırmada dolaşırlar, diğer tutuklular zorunlu olarak bunları izlerdi.

    pislik yedirme: her havalandırmanın ortasında bir lağım çukuru vardı. lağım suları ve insan pislikleri burada toplanırdı. tutuklulara bu çukurdan avuç avuç pislik alıp yemeleri istenirdi.

    işeme: havalandırmada bir tutuklunun yere yatması istenir, diğer tutuklulara, yerde yatan tutuklunun yüzüne işemesi istenirdi..

    tecavüz: cezaevinde görev yapan gardiyanlar, genç tutuklulara merdiven altlarında zorla tecavüz ederlerdi. ayrıca iki tutuklu çırılçıplak soyundurularak birbirlerine tecavüz etmeleri istenirdi.

    hastane: hastanede de cezaevindeki kurallar geçerliydi. hasta, tuvalete götürülmez, yatakta da hazır ol vaziyetinde yatardı.

    verem: veremlilerle, sağlam tutuklular birbirinden tecrit edilmez, aynı kapta yemek zorunda bırakılırdı. aynı battaniyenin altında yatırılırlardı. veremlilerin balgamları tahlil yapılacak bahanesiyle toplanır, karavanadaki yemeklere karıştırılır ve bu yemekler tüm tutuklulara yedirilirdi.

    ayakta bekletme: bu yöntem cezaevinde her gün geçerliydi. sabah saat 05'den akşam 17-19'a kadar tutukluların oturması yasaktı.

    konuşma yasaği: koğuş içindeki iki kişinin birbiriyle konuşması, tutuklunun gülmesi ve düşünür gibi görünmesi yasaktı. böyle bir suçu işleyen tutuklulara yukarıdaki işkence yöntemleri uygulanırdı.

    gece baskini: nöbetçi subay ve gardiyanlar, gece geç saatte tutukluların koğuşuna girerek, uyku sırasında tutuklulara cop veya kalaslarla dayak atarlardı.

    avukat-ziyaret dayaği: avukat görüşmesine ve diğer görüşmelere gidip gelirken tutuklulara dayak atılırdı. görüşlerde hiçbir şey konuşulmaması tembih edilirdi. tutuklular avukatlarıyla savunma konusunda görüş alışverişinde bulunamazlardı.

    mahkeme dayaği: tutuklular mahkemeye götürülürken cenaze arabasına bindirilirlerdi. elleri arkadan kelepçeli olurdu. cenaze arabasına binerken ve çıkarken gardiyanlar tarafından dövülürlerdi.

    *********

    (bkz: allah belanızı versin)
  • polise ve askere neden guvenmememiz gerektigini hatirlatan bir el kitabi, bu memleketi bugunlerin kucagina iten en one cikan iki kurumunun bu gunlerin temelini nasil attigini guzel bir sekilde ortaya koymaktadir, guneydogunun daga cikis hikayesinin ve selametcilerin basa gelis hikayesinin basladigi, dananin kuyrugunun koptugu noktaya goturur bizi.
  • 650 bin kişi gözaltına alındı, ağır işkencelerden geçirildi.
    1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
    açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
    7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi.
    haklarında idam cezası verilenlerden 50 devrimci asıldı. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
    171 kişi işkenceden öldü. 144 kişi cezaevlerinde öldü. 14 kişi açlık grevinde öldü.
    16 kişi "kaçarken" vuruldu. 95 kişi çatışmada öldü. 73 kişiye doğal ölüm raporu verildi.
    43 kişinin intihar ettiği bildirildi.
    71 bin kişi tck"nin 141, 141 ve 163. maddelerinden yargılandı. 98 bin 404 kişi "örgüt üyesi olmak" suçundan yargılandı.
    338 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.
    14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına çıktı.
    937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
    3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi.
    400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis istendi. gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla öldürüldü.
    gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
    derneklerin, partilerin, türk-iş dışındaki sendikaların faaliyeti durduruldu. varlıklarına el konuldu.
    üniversite hocalarından 5000 kadarı görevden alındı, güvenlik soruşturmasına tabi tutuldu.
    belediye başkanları görevden alındı, yerine sıkıyönetim atama yaptı. sendikalaşma kaldırıldı, çalışanların kıdem tazminatı gibi kazanımları daraltıldı, ücretler ve sosyal haklar budandı, grev hakkı yasaklandı.
    zorunlu din dersi getirildi; türk islam sentezi bir kültürün milli kültür olarak kabul edilmesi kararlaştırıldı; diyanet işleri’nde 260 din görevlisinin maaşının rabıta-ül islam örgütünce ödenmesi onaylandı.

    tanım:12 eylül 1980 darbesinin bilonçosunu yukarıdaki gibi özetleyen oğuz güven kitabıdır.

    kitapta anlatılan olaylar traji komiktir şöyle ki;

    sırf saçları kızıl diye bir bayan öğretim görevlisin komist ilan edildiği,öğrenci olaylarının arttığı zamanlar

    polis, diyarbakır'da bir öğrenci evini basar,bir sürü kitap toplar,öğrenciler bir köşede sinip otururlar öyle pek de tehlikeli bir şey yoktur bulunanlar arasında.
    gençleri asıl endişelendiren, arkalarındaki duvarda asılı karl marx resmi.
    bir ara polislerden biri sorar;
    - ula bu kimin resmi?
    gençler renkten renge girerken içlerinden biri
    - dedemin resmi memur bey der
    polis sinirle dişlerisi sıkar, öğrencinin ensesine bir şaplak atar
    -hiç utanmisan, a pezev.k, böle nur yüzlü, böle ak sakallı bir deden vardir,sen kalkmışsan komonistlik yapisen ...
    gençler gülmemek için kendilerini zor tutarlar tabi ki polis memurunun cahilliğine doyasıya gülemezler

    ilginç olanı komist avcılarının bilgi sahibi olmadan neye ,niçin, karşı olduklarını bilmeden savaş başlatmaları...lütfen yukarıdaki listeye tekrar göz atalım...
  • bu memlekette koyun gütmeye bile yetki verilmeyecek adamlara verilen yetkilerin sonucunu gösteren kitaptır.
    ayrıca ağlanacak halimize gülmek adettendir.
    ayrıca:
    (bkz: 5 nolu cezaevi)
hesabın var mı? giriş yap