6 entry daha
  • hem zühre hem zühra arapça zahara yani parladı, ışıdı sözcüğünden geliyormuş. zehra ve zuhur da bunlarla ilgiliymiş.

    "(...) fakat sofilerce "vücud-u mutlak - mutlak varlık" olan, yani hiçbir suretle, hiçbir vasıfla kayıtlanamıyan tanrı için mertebeler vardır. tanrı'nın ilk mertebesi, zatını bilmesidir ki buna "zuhura olan meyil" ve "iktiza-yı zatî. akl-ı evvel, kalem..." gibi adlar verirler. bu mertebe; diğer mertebeleri yani tanrı'nın ilminde sabit olan hakikatları, tanrı adlarını, tanrı sıfatlarını meydana getirmiştir. bunların zuhuru da kâinattır. bu bakımdan kâinat, kâinat olarak yoktur; fakat tanrı ilminde sabit olan hakikatlerin zuhuru olmak bakımından vardır. her şey, tanrı'nın zuhura olan meylinde, yani ilminde mevcut olduğundan o mertebeye "ümm-ül kitab - kitabın, takdir edilen şeylerin aslı, anası" dedikleri gibi "hakikat-ı muhammediyye" de derler. bu mertebeye, her zaman alemde tek bir kişi sahiptir ki bu zat, yeryüzünde tanrı halifesidir. buna "kutb-gavs" denir." abdülbaki gölpınarlı (mesnevi dipnotlarından)

    (bkz: izhar), mazhar, müzaheret, müzahir, nevzuhur, tezahür, zahir, zevahir, zehra, zührevi
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap