• insanlarda gelecek kaygısı yaratmayı amaçlayan gelenekçi tarzda yazılmış kitabın sinema versiyonu çoğunuzun aksine etkilendiğimi söyleyemem iyi replikleri olduğunu inkar etmiyorum zaten her şeyden önce edebi anlamda başarılı bulunmuş bir kitabın tamamen saçma bir yere varmayan diyaloglarla standart bir aksiyon filmi gibi olması beklenemezdi.

    lakin geleceğin anlatımı basit bir gelenekçilik ve zaman içinde kaybolma korkusu taşıyor.zira burada gelecekte insanların sürekli izleneceği (paranoyanın kökü) yani tanrının devlet olacağı ahlak kurallarını hiçe sayacağı devletin otoriter kaba oluşu ahlak anlayışına bağlı yozlaşmanın olacağı ve bu dinsiz gelecekten korkmamız gerektiği dayatılıyor cesur yeni dünyayı okur gibiydim.yani insanların gündelik yaşamlarını izlerken

    size açın bir zombi filmi izleyin desem yerinde olur. zombilerin ateist ahlaksız anarşişt olduklarını biliyoruz zaten ama filmde zombilerin aynı zamanda yozlaşmış olduklarını da düşünmeniz lazım işte o gelecek filmdeki gelecek

    son olarak bir de zombiler konuşamaz ama bu filmdekiler konuşuyor ve ergenler
  • karamsar bir hava yarattığından mıdır bilinmez sonuna kadar rahatsız hissettiğim az sayıdaki kitaptan biri.
    --- spoiler ---

    alex'in seri sapıklık ve suçlarıyla geçen ilk bölüm sonunda midem bulanıyordu.alex'ten nefret ediyordum.ikinci bölümde yani şartlandırma evrelerinin olduğu kısımda bir oh dedim.ancak belki de alex'in tek iyi yanı müziğe olan sevgisinin böyle bir sonla bitmesi istemsiz bir sempati göstermenizi sağlıyor.yazarın istediği de bu sanırsam kim olursa olsun sempati besleyebileceğimiz.ama bunu dikte edercesine söylememiş herkes sempatiyi ya da empatiyi hak eder gibi bir iddası yok.sadece onu yapabildiğini sen bile bilmezken yaşattırıp seni şaşırtıyor.
    suç işleyebilme özgürlüğünü düşündürtmesi bir yana yazarın olaya bakışınızı dahi yönettiği izlenimi verdi bana.
    --- spoiler ---
  • müthiş bir giriş cümlesi olan efsanevi distopik roman..

    --- spoiler---

    "eee, ne olacak şimdi ha?
    ben vardım, yani alex, yanımda da üç kankam, yani pete, georgie ve dim, ki dim cidden epey budalaydı ve korova sütbarı'nda oturmuş akşam ne yapacağımıza karar veriyorduk, arsız karanlık, buz gibi kış piçlik yapıyordu, ama yağmur yoktu."

    --- spoiler---

    ilk önce filmini izlediğim sonra kitabını okuduğum şaheserdir.(neden tam tersi değil tanrım!)filmin açılış sahnesi aynı giriş cümlesi kadar etkileyicidir.belki de yaratılmış en iyi villian olan alex delarge'ın hikayesi güzel bi sistem elştrisi şeklinde anthony burgess'in zekasıyla ''mütevazi anlatıcımız''ın bok püsürü,cıyaklama,prof tip,çıtır gibi kelimelerle bize anlattığı müthiş kitaptır.aynı zamanda ''okunması gereken 1001 kitap'' adlı kitabın kapağıdır.
    filmi de gayet meşhur ve efsanevidir.bi bakıma anlatılamaz gibi bişşi.malcolm mcdowell bu filmden sonra gözükmemiştir.silent hill 2'de ki kör adam olduğunu öğrenince girdiğim şok duyduğum üzüntü....harcandın be mcdowell
  • başıma bir şey gelmeyecekse bir sik anlamadığım film.
  • antony burgess’in aynı adlı romanından, stanley kubrick tarafından sinemaya aktarılan 1971 yapımı filmdir. filmde cinsellik, insan davranışında şiddetin dışavurumu haline gelmiştir. bize gösterilen dünyayı biçimleyen vahşiliktir.

    kubrick’in sinemasından genel olarak bahsetmek gerekirse doğa ve kültür arasındaki kaçınılmaz çatışmanın incelenmesi üzerine kuruludur. ayrıca geleneksel kurumları, ev, aile, güven ve önderlik gibi kavramları dışlar. bu çatışmayı da her filminde farklı kavramlar olarak izleyicinin karşısına çıkarır. lolita'da cinsellik ve toplum, dr. strangelove'de iletişim araçlarının istilası ve onların yok edilmesi gerekliliği, 2001*'de bilim ve bilinmeyen, a clockwork orange'da doğal şiddet içgüdüsü ve toplumun baskın savunması, barry lyndon'da eşitlik ve sınıfsal farklılık, the shining'de aile ve bilinçaltı, full metal jacket'da iktidar için mücadele ve aklın egemenliği, eyes wide shut'ta iktidar ve aile kurumu. bu başyapıtlar, kubrick’in farklı anlatımlarla işlediği sinemasının başlıca kavramları olarak adlandırılabilir.

    --- spoiler ---

    otomatik portakal'ın konusuna gelince, yakın bir geleceğin ingiltere’sinde geçer. alex dört kişiden oluşan bir grubun lideridir. bu grubun en büyük zevki aşırı şiddet uygulamaktır. korova milkbarda uyuşturucu katkılı sütlerini yudumlarken aşırı şiddet gereksinimlerini tatmin edebilmek için aralarında konuşurlar. sonra da bardan çıkıp önce yaşlı bir öğretmeni döverler. ardından başka bir çeteyle kapışırlar. daha sonra da şehir dışında yaşayan bir yazarın evine zorla girip yazarın karısına, onun gözü önünde tecavüz ederler. gecenin sonunda eve dönen alex, odasına kapanır ve güç toplamak üzere beethoven’in 9. senfonisini dinler. sevginin ve insanlığın sembolü olan 9. senfoni alex’de şiddetin ve cinselliğin sınırlarına ulaştıran bir uyarıcı görevi görmektedir. ertesi akşam grup, kedileriyle yaşayan balerin bir kadının evine girer. ev erotik sanat ürünleriyle dekore edilmiştir. alex, kadını ereksiyon halindeki beyaz kocaman bir penis heykeliyle tecavüz ederek öldürür. evden kaçarken arkadaşları tarafından satılır ve polise yakalanır. 14 yıl hapis cezası alan alex’e, cezayı çekmekten kurtarmak için ludwig tedavisi görmeyi önerirler. alex öneriyi kabul eder. ilk kez alex üzerinde denenecek olan bu tedavi suç işleyenlerin yıkıcı içgüdülerini yok etmeye yarayan psikolojik deneyler içermektedir. kobaylık yapan alex’in, yetkililer önündeki deneylerden sonra ıslah olduğuna karar verilir. beyni yıkanan alex, serbest bırakılır. ama alex hapisteyken, dış dünyanın hali daha da kötüye gitmiştir.

    eve dönen alex’i ailesi dışlar. ne yapacağını bilemezken, eski günlerden kendisini tanıyan serseriler tarafından dövülür ve iki polis tarafından kurtarılır. bu iki polis alex’in eski adamlarıdır, onu kent dışına çıkartıp işkence yaparlar. alex kan revan içinde bir eve sığınır. bir zamanlar gözü önünde karısına tecavüz edilen adamın evidir burası. adam, alex’i tanır. eskiden yazar, şimdilerde politikacı olmuş olan bu adam, alex’i siyasi çıkarları için kullanmaya başlar.

    --- spoiler ---

    toplumda yaygınlaşmış olan şiddeti iyice tanıyan alex, cellat olmaktan kurban olmaya geçişin sürecini yaşarken, kendini oyunu kurallarıyla oynamaya hazırlar. ingiltere’de gösterilmesine izin verilmeyen otomatik portakal, abd’de gösterime girdiği yıllarda farklı tepkiler almış. bazı eleştiriler, antony burgess’in romanında okuyucu alex’le özdeşleşmezken, kubrick’in filminde, izleyicilerin alex’le özdeşleşmesi konusuna dikkat çekmiş. filmin bakış açısı, başından sona kadar alex’e aittir. o anlatır, onun olmadığı sahne yoktur ve bu nedenle izleyici onun bakış açısını, davranışlarını paylaşır. iyi ama, alex’in yaşam tarzı olumlu mudur? onun hayvanca saldırganlığı, devletin ve politikacıların hilekarlığından, ikiyüzlülüğünden daha mı hayranlık uyandırıcıdır, yoksa daha mı acımasızdır?

    otomatik portakal başka bir yönüyle de hayat, insanoğlunun doğası ve toplumsal düzendeki adaletsizlikler üzerine bir film olarak da okunabilir. kubrick, anarşik, kötücül bir şiddetin hakim olduğu, kuşkuculuk üzerine gömülü bir dünya üzerine nihilistçe bir görüş sunar. yarının bu sapkın dünyası, o anki dünya görüşünü de yansıtır. zaten kubrick’in tüm filmleri, iradenin başarısızlığıyla, olaylara etkin katılımdan vazgeçmeyle ve bu olayların kontrolü ele geçirmesine izin vermekle ilgilidir. bu filmde de bir bireyin* iradesinin başkalarınca doğrudan yönlendirilmesi tehdidini göstererek bunun da ötesine geçer. evet, alex bir katildir ve yönlendirilmeye gereksinimi vardır. çünkü eylemlerinin mantığı yoktur ama asıl sorun, var olduğu toplumun genel çürümüşlüğüdür.
  • eğer kitabı 10 puansa, filminin en fazla 7'yi hak ettiği eser.

    kubrick'in nasıl bir yönetmen olduğunu, dehasını tartışacak halim yok elbette. ancak film öyle bir tasvir ile başlıyor ki; sonrasında eğer kitabı önce okuduysanız odaklanamıyorsunuz. çok defa izledim filmi, kitabına olan düşkünlüğümden dolayı. ancak her defasında aynı şeye takıldım kaldım.

    ne bu derseniz, cinsellik diyeceğim. kubrick'in başlangıç anında cinselliğe yer vermek için ara detayları atlamasını kabul edemiyorum şahsen. film öyle bir başlıyor ki, sanki seks düşkünü, seri tecavüzcü dört tane manyak sağa sola saldırıyor. bu adamların olayı bu kadarmış gibi. hani alex'in baş tasvirleri? hani esas amacı açıklayan cümleler? onun yerine her yerden fırlayan penisler koyulmuş olması, her detayda illa bir cinsel nesnenin araya sıkıştırılması ilgi çekmek için yapılmış detaylar gibi hissettirir bana. bu yüzden ısınamıyorum.

    sadece filmi izlemiş olanlar, hemen kitabı okumalı. gerçek fikir ve beyanlar orada çünkü.
  • vaaz sahnesinde alex'e öpücük atan tip koparmıştır. hele o göz kırpış akıllara zarar güzel bir detay olmuş.
  • bu filmin en çok sevdiğim kısımlarından biri, alex boy yees diyen hocanın olduğu bölüm:

    ''well alex boy awake at last yes? i met your mother on the way to work, yes?
    she gave me the key. she said something about a pain somewhere, hence not at
    school , yes?''

    http://www.youtube.com/watch?v=yn-c7xo9kkw
  • psikopatlık, sapkınlık ve vahşilik üçgeninde hayat bulan bir karakterin hikayesi...

    filmini bilemiyorum ama kitabın bazı yerlerinde insanın kendini tutabilmesi gerçekten zor... okunmalı...
  • --- spoiler ---

    filmde beni en çok etkileyen ayrıntı, çete lideriyken takma kirpik kullanarak kendisine bambaşka bir hava katan alex'in, işkence görüntülerini seyrederken kendi kirpiklerini dahi kullanamamasıydı.

    ayrıca alçılar içerisinde yatarken içişleri bakanının geldiği kısımda rahatsız edici bir şekilde yemek yerken, aynı zamanda annesinin gagasından yemek almaya çalışan yavru bir kuşa benzemesi de, kubrick'in ne kadar büyük bir deha olduğunu gösteriyor.

    ve sanırım filmde çaldığı her an beni içine çeken müziği de en iyi film müzikleri listemde çok rahat ilk üçe girebilir.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap