• efenim, bunu bilmeyecek ne var, bakınız hep birlikte okuyalım, kayıııp, zamanııın, izindeee, değil mi efendim;
    fakat sırası önemli çünkü, yky ilk önce ikinci kitabı bastı:

    1. swann'ların tarafı
    2. çiçek açmış genç kızların gölgesinde
    3. guermantes tarafı
    4. sodom ve gomorra
    5. mahpus
    6. albertine kayıp
    7. yakalanan zaman

    hepsi yanyana konduğunda sırtlarındaki yazıların bile başka başka yazıldığı görülür, hele mahpus, kitabı yere dik koyduğunuzda yere paralel okunur, albertine kayıp'ın sırt fontları da kocamandır.
  • baslayalıberi gecmis 5 senenin ardindan, en sonunda bugün son cildini bitirdigim kutsal kitap. inanamiyor insan bu kitabin bitebilecegine, ama bitiyor iste. hicbir kitap gibi degil bu kitap, hakkinda elestiri veya ovgu yazisi yazilabilecek bir eser degil bence; zira kitap hakkindaki olumlu veya olummsuz her gorus kitabi devasaligi, buyuklugu (nitelik acisindan konusuyorum lakin niceligiyle de olumcul bir silah olarak kullanilabilir) altinda ezilmeye mahkum.
  • yillardir bu kitabi okuyorum ifadesini gercege donu$turebilecek nitelikte bir eser. bir cok kaynaga gore dunyanin en uzun romanidir.
    (bkz: a la recherche du temps perdu)
    (bkz: swann larin tarafi)
    (bkz: cicek acmi$ genc kizlarin golgesinde)
    (bkz: guermantes tarafi)
    (bkz: sodom ve gomorra)
    (bkz: mahpus)
    (bkz: albertine kayip)
    (bkz: yakalanan zaman)
    (bkz: proust ve bilgelik)
    (bkz: proust ve madlenleri)
    (bkz: gonul tutuklulari)
    (bkz: proust)
    (bkz: proust ya$aminizi nasil degi$tirebilir)
  • bir saniyelik satorinin yedi ciltlik öyküsü
  • marcel proust bütün bi kayıp zamanın izinde serisini henry berkson adındaki düşünürün zaman kuramı (şuurun doğrudan doğruya verileri) üzerine kurduğunu açıklaması üzerine henry berkson adındaki zaat, seriyi okur ve " proust zaman kavramımı yanlış anlamış, yazdıklarıyla benim zaman kuramımın bi ilgisi yok" diyerek proust'un ona karşı olan hayranlığının değerini bilemeyip proust'a posta koymuş ,yazık etmiştir.
  • kayip zamanı aramak, hakikatin izini sürmektir deleuze'e göre. bununla birlikte proust'un kayıp zamanı, sadece geçmiş zaman değil, aynı zamanda boşa geçirilen zamandır. o halde, kayıp zamanın izinde, heidegger'in gerede, boş konuşma dediği cinsten bir düşüşten mi ibarettir? (romanın bütünündeki pazar keyfi ile yarışabilecek dedikoduları, bitmek tükenmek bilmeyen cemiyet hayatı tasvirini düşünün bir.) deleuze bir kez daha heidegger'in gerdiği kaslarımızı açmakta ve demektedir ki, yakalanan zaman, kayıp zamanın kalbinde yeniden ele geçirilen zamandır. bu da göstergelerin çıraklığını yapmakla mümkündür. proust'un, hayatı boyunca yazmayı ertelediği kitabına ancak bazı göstergeleri okuyacak yetkinliğe ulaştığında başlaması da bunu gösterir. başka bir deyişle, proust kendi "authenticity"sine tam da zaman kaybederek ulaşır. kristeva'ya göre de, çizgisel zaman ölüme götürürken, proust'un duraklamalı, uzun, tomurcuklu tümceleri being-a-whole imkanını açar. kayıp zaman, ontik ve ontolojik zamanın karışımından doğan melez bir yaratıdır.
  • kayip zamanin izinde 'yi hakkini vererek okumanin bir yolu, ciltleri teker teker devirmek yerine beklemek olabilir mi? "kayip zaman"i sadece gecmis zaman degil, deleuze’un dedigi gibi bosa gecirilen, harcanan zaman olarak ele alirsak, bu roman icin farkli bir okuma pratigi gecerli olabilir. buradaki "kayip zaman" iki duzeyde isliyor gibi geliyor bana. swann'larin tarafi'ni okudugunuz zamanin ustunden gecen iki yil, mahpus'ta bu ilk cilde yapilan bir gonderme hafizanizi zorlamaniza, kolayca kaybolabilecek, kirilgan bir aninin izini dikkatle surmenize neden oluyor. proust gecmisteki bir olayi hatirlarken, siz de bu sureci bizzat tecrube ediyorsunuz. ikinci bir duzey daha var: proust kayip zamanin izinde'yi yazabilmek icin butun hayati boyunca bekledi. gencliginde gittigi sosyete toplantilari, ask maceralari ve tembellik sonucunda kaybettigi onca zaman icinde pekala oturup yazabilirdi surekli erteledigi romanini. siz de ilk cildi okuduktan sonra bos islerle ugrasacaginiza oturup kalan ciltleri yalayip yutabilirdiniz elbet. oysa, kayip zamanin hakikati tam da bu bekleyis sureci icinde kendini ele veriyor. proust’un kayip zamani ve sizinki, birbiri icinde eriyip her okuyusta yeni bir hakikati soyluyor.
  • zaten edebiyat okuyucusundan çok büyük bir dikkat, sabır ve zaman isteyen bilinç akışı yönteminin marcel proust gibi bir dehanın zihninde canlanmış hali, uzun kitaplar serisi. gerçek bir dikkatle okunduğunda gerçek hazlar, gerçek üzüntüler verecek çoklama* . hepsi okunup bitirildiğinde akılda hiçbir sahnesi kalmayabileceği gibi akıldan hiçbir sahnesi çıkmayadabilir veya akıldan ömür boyu çıkmayacak bazı sahneler olabilir.
  • idefixe alıntı yarışmasında bugün bunun bir cildini sormuş, lakin bloch kızlarla falan filan. aylardır okuruz, hangi vukuat hangi cildinde hatır edemiyoruz. (sene bitti, güya bitecekti silsilesi...) zamora diyordu ama, bilemedik ki bey, kız dedik gitti. hadi öteki soru löp idi, mobidik dedik dıgıdık dıgıdık gitti de... hay allah...

    sıralamasını (satın alma aşamasında da, okumadan önce de, bakınız okuduktan sonra da) sözlükten kontrol edip yol izlediğim set. zira sonraki ciltlerden biri birinci ciltten önce çevrilmiş vs vs.

    edürt: kendimden utanıyorum sözlük. yarışma sorusu filan olmamış yapıt. (bkz: die angst des tormanns beim elfmeter)
  • geçmiş yüzyılın sonuna yakın senelerinden birinde, serdar turgut'un hürriyet gazetesi'ndeki "renkler" köşesinde o dönem -bitirmiş olmasından duyduğu sevinçle- sürekli olarak bu dev ve narin kitaptan bahsinden heveslenerek swann's way ve within a budding grove isimli ilk iki cildini derin bir merak ve belki çocukça bir ukalalıkla aldığım, ancak daha ilk sayfalarında sıkılıp kaybolarak neredeyse aynı süratle kütüphanemin "okunmamış ve muhtemelen okunmayacak kitaplar" bölümüne bırakıp uzun seneler her önünden geçtiğimde içimi ürperterek ruhuma kasvet ve hakiki bir yenilginin izini kazıyan, kütüphanenin kendine ait bölümünden beni küçümseyerek yaşlanmamı seyreden, ve nihayet gurur harbi vererek geçirdiğim onca zaman içerisinde bir edebiyat eserinden ziyade evin herhangi bir dekor malzemesine dönmesinin üzerine bir gün hiç bir önyargı duymadan ilk birkaç sayfasını okuduğumda yıldırım çarpmışçasına tutulduğum, sonu gelmeyen cümlelerindeki inceliğe, tasvir kabiliyetine ve imrenilecek zekâya hayran kalmamın üzerine seneler boyunca bir hiç yüzünden kendisinden mahrum kalmış olduğumu anladığım ve ucunu kaybetmek üzere olduğum bu cümlede ancak (ve en iyi ihtimalle) karikatürize edebilmeye yaklaşmaya çabaladığım emsalsiz roman.

    altı yıl sonra gelen ed: merak etmeyin, hâlâ okumadım amk.
hesabın var mı? giriş yap