• adını 2002'de çektiği los lunes al sol ile duyuran, ispanyol yönetmen fernando leon de aranoa'nın son filmi.

    konusu şöyle;

    "insani yardım çalışanları, bölgede silahlı çatışmalar sürerken, bir su kuyusundan bir cesedi çıkarmaya çalışmaktadır. ceset, su kaynaklarını kirletmek için kuyuya atılmıştır. kulağa bunca basit gelen görev, kısa sürede olanaksız bir işe dönüşür. savaşın ortasında kalan işçiler için, kobay fareler gibi çıkış yoktur sanki. savaş içinde savaş; üstelik tek düşmanları mantıksızlıktır. mizah, dram, tehlike, umut… mükemmel bir gün işte! ilk kez cannes’da yönetmenlerin on beş günü bölümünde gösterilen film için yönetmen de aranoa şöyle diyor: “bu filmin kaybedecek, durup düşünecek hiç vakti yok. müzik olsaydı punk rock olurdu.”"

    fragmanı böyle;

    https://www.youtube.com/watch?v=eqfqygknmqe

    hayatlarında hiç gerçek mayın görmeden, "mayın protokolü" yazan cenevre'lilere iyi uykular ve tatlı rüyalar diliyorum ben de;

    https://www.youtube.com/watch?v=0hu6heeoroi
  • ismiyle müsemmâ: mükemmel bir film! (hemen belirteyim: filme, oyuncu ekipteki büyük isimler dolayısıyla eleştiri neyin okumadan gittim ama gittiğim için hiç pişman değilim. film ödüller de almış. sıcağı sıcağına anlatayım az:)

    --- spoiler ---

    film, espri dolu. daha doğrusu, espri, ironi, alaycıl (sarkastik) yorum dolu. film, savaşın dehşetini, anlamsızlığını, ahlaksızlığını dolaylı ama çok çarpıcı gösteriyor ve bu da izleyiciyi, dikkatli izleyiciyi sarsıyor. film, aynı zamanda barışçı birleşmiş milletler teşkilatı çalışanlarının destani bir hikâyesi olarak da izlenebilir.

    mükemmel bir gün, uzun süre, bir kuyudaki insan cesedini çıkarmak için (çünkü köylü suya muhtaçtır; içindeki cesedin çıkarılması ve kuyunun da temizlenmesi gerekmektedir) ip arayışıyla geçer. en nihayet ip bulunur (aslında ip vardır ama ilk denemede kopmuştur) ama bu kez askeri bürokrasiye toslanır. yani ki emekler heba olur ama filmin sonunda bu kez kuyu yağmur suyuyla dolduğundan ceset kendiliğinden kuyunun toprakla kavuşan yüzeyine çıkacaktır. birleşmiş millletler çalışanlarının yapamadığını tabiat yapmıştır! (çarpıcı başka bir ironi).

    filmin sonlarına doğru ekibimiz muhtemelen bir foseptik çukurunu açmaya giderken katya (olga kurylenko) mükemmel bir alaycıl yorum yapar ki adeta birleşmiş milletler teşkilatının hemen bütün zamanlar itibarıyla tarakaya alınması demektir: “beyler bugün belki bir iş başarırsınız herhalde?” (ya da bu meâlde bir söz).

    bir de şu noktayı zikretmeden geçmek istemiyorum: ekibimiz askeri bürokrasiye tosladıktan yani kuyu içinde yüzen insan cesedini yine çıkaramadıktan sonra aynı ekibin şefi olarak mambrú (benicio del toro), ebeveyni dinler-arası evlilik dolayısıyla köylü komşularınca infaz edilmiş nikola’nın topunu çaldığını düşündüğü üç gençle --onların elindeki topu alarak-- didişmeyi göze alır. yerden bir taş alır ve kavgayı, yani karşı tarafa şiddet eseri zarar vermeyi göze aldığını belirtir. meğerim ki nikola topu onlara gerçekten satmıştır. ama sahne mambrú’nun trajedisi adına enfestir: yani ki, askeri bürokrasi, daha doğrusu askeri mantıksızlık yüzünden cesedi çıkarmada başarısız kalan ekibin başı mambrú, barışçıllığını (veya naifliğini?) terk eder ve gülünç bir tarzda üç genç insanla didişmeyi göze alır!

    --- spoiler ---

    kendi adıma söyleyeyim: istanbul’da ve belki de tüm türkiye’de yaşadığımız bu kötü günlerde bu tür soy filmler de olmasa gerçekten ayvayı yerdik galiba! öylesine nitelikli bir sanat eseri bu!

    edit: yeni aklıma geldi: filmden sonra, filmi sinema salonlarından birinde izlediğim avm'nin giriş katındaki decathlon'a uğradıydım. kargo pantolon vs. kısmına ilerlerken gözlerim ip reyonuna takıldı ki duralayıp iki üç dakika sahici bir şekilde satın alacak gibi ip baktım yahu!
  • yormayan, zorlamayan sembolizmiyle, ak ve kara mizahıyla çok güzel bir film. bosna'da olup bitenleri hatırlayacak yaşta olanlar için çok daha fazla şey ifade edecektir diye düşünüyorum.

    not: models without borders :)
  • meselesini seyircinin gözüne gözüne sokmadan, duygu sömürüsüne kaçmadan, en hoş tarafı da kendini öyle pek ciddiye almadan anlatan bir film.

    savaşın manasızlığı, etnik nefret, bürokrasinin her zaman her şeyi kör düğüme çevirme yeteneği ve tüm bunların ortasında bulundukları koşulların tüm absürdlüğüne rağmen mizah duygularını kaybetmeyen bir grup insan.

    balkanlarda 90'larda olup bitienler hakkında bir şeyler izlemek isteyenler için farklı bir alternatif.
  • filmin en başarılı bulduğum yönlerinden birisi de. birleşmiş milletlerin genel itibariyle united nothing olduğunu vurgulaması. sondaki minibüs sahnesiyle onlara da torpil geçmişler gerçi ama, yine de bir leşmiş milletler.

    müzikleri de ayrı güzel.
  • savaş acılarını acıtmadan veren film. benicio del toro, olga kurylenko, tim robbins ve mélanie thierry ile 4 kişilik dev kadro oluş.

    harika bir film, izlemenizi tavsiye ederim.

    edit: "olmuş" yazacaktım ama böyle de oluş.
  • del toro ile olga'nın saçma sapan atışmalı aşk-ayrılma kısımları olmasa, daha izlenir olurmuş ama neyse!

    en akılda kalıcı espri, yerli çocuk nikola'nın anlattığydı: "tajsone, çılgın bir köpek. birgün babamı ısırdı. ama babam ondan da çılgın. o da köpeği ısırdı. o zamandan beridir, tajsone babama saygı duyuyor. onu bir daha ısırmadı!"
  • bence 2016 yapimi olmasina ragmen, epey underrated film.

    soyle ki, savasin boktanliginin, yasanan yersiz husumetlerin, yangindan mal kacirmaya calisan cakallarin oldugu bir drama izliyorsunuz, ustune izlediginiz film yer yer icinizi parcalasa da, bazi sahnelerinde de kahkaha atiyorsunuz. ayni hayat gibi, cunku hayat da boyle.

    zaten oyunculuklar da cabasi. bir yazar yazmis, evet katya karakteri olmasa da olurmus diye. dogru ancak, sorun karakterde degil olga denen yeteneksizde.

    imdb puanina kanmayin. kafadan 7.5 u cepte olan, cok kral bir 8 lik pazar filmi.
    izleyin izlettirin.
  • ironi şu ki amerikanın avrupa projeksiyonunun en kanlı sonuçlarından birini doğuran yugoslavya'nın bölünmesinin ardından cereyan eden "olayların" , yönetmenin ve hatta uyarlanan kitabın avrupa menşeili olmasına rağmen amerikan gözüyle bir satirini izliyoruz. film zaten koskocaman bir ironi. özellikle son sahnedeki yağmur yağışının aslında köylülerin gününü güzelleştiren bir şey olması gibi.

    film teknik olarak zaten tam bir dikişsiz anlatımlı amerikan filmi. ne, neden olmuş, niçin olmuşla uğraşmıyor. adeta filmdeki "united nothing corps" gibi...

    bence filmdeki en büyük kusur, katya karakterinin hiçbir işe yaramaması. komple katya karakterinin üstünü çizip atsanız, hatta onun sahnelerini geçseniz filmde hiçbir şey eksilmez.

    son tahlilde tüm bunlara rağmen puanı aslında biraz düşük, 7/7.5'luk izleyici dostu bir film.
  • insanlık, tarihi boyunca binlerce güzel ve çirkin şeyler yaratmış; yarattığı tüm çirkin şeyler için savaşlar çıkarmış ve her seferinde hiç olmadığı kadar iğrençleşmiş. belki de barışta yapmayacağı, yapamayacağı ne kadar kötü ve iğrenç şey varsa savaşta yapmış. işte tam orada yarattığı güzelliklerle de direnmiş. fernando león de aranoa 'mükemmel bir gün' filmi ile tek bir ajitasyon, tek bir kurşun, bir damla kan ve gözyaşı olmadan savaşın rezilliğini, toprağı, bayrağı, yaşamı, devletleri ve dahi insanlığı anlatıyor. üstelik savaşın yıkıcılığına rağmen nasıl da insanın gülebildiğini, ayakta kaldığını göstererek.

    belki de hiç bu kadar ensemizde olmamıştı savaşın soluğu. herkesin filmi, kitabı kendine olsa da ülkenin yarısı yıkılmış, molozlar altında kalmışken belki bir kez daha savaşın ne olduğunu anlatır diğer yarısına.
hesabın var mı? giriş yap