• joyce'un bir nevi otobiyografisi denilebilecek kitap. kanımca kendini okutmuyor ve oldukça sıkıcı... wordsworth publishing'den çıkan versiyonunun arkasındaki 500 bilmemkaç dipnot olmasa kesinlikle anlaşılamayacak bir yapıt
  • isim formülasyonu orospu edilmiş bir kitaptır:

    godard: a portrait of the artist at seventy
    http://www.amazon.com/…idos/tg/detail/-/0374163782/

    portrait of an artist as an old man: a novel
    http://www.amazon.com/…idos/tg/detail/-/0743202015/

    portrait of the artist as a young dog
    http://www.amazon.com/…idos/tg/detail/-/0811202070/

    the great parade: portrait of the artist as clown
    http://www.amazon.com/…idos/tg/detail/-/0300103751/

    portrait of the artist as a young ape: a caprice
    http://www.amazon.com/…idos/tg/detail/-/1564780899/

    bob dylan: a portrait of the artist's early years
    http://www.amazon.com/…idos/tg/detail/-/0859651886/

    daniel bennett schwartz: portrait of the artist, running
    http://www.amazon.com/…idos/tg/detail/-/1932646116/

    portrait of the artist as a child: the gravettian human skeleton
    http://www.amazon.com/…idos/tg/detail/-/9728662076/

    baudelaire in chains: portrait of the artist as a drug addict
    http://www.amazon.com/…idos/tg/detail/-/0720611806/

    portrait of an artist with twenty-six horses: a classic novel of the american southwest
    http://www.amazon.com/…idos/tg/detail/-/0962738743/

    portrait of the artist's wife
    http://www.amazon.com/…idos/tg/detail/-/0393034895/

    ordinary daylight: portrait of an artist going blind
    http://www.amazon.com/…idos/tg/detail/-/0553381989/

    a portrait of the artist as an anthropomorphic genius-machine
    http://www.amazon.com/…idos/tg/detail/-/0971748705/

    sanatçının bir siyaset düşünürü olarak portresi ambrogio lorenzetti
    http://www.ideefixe.com/…p?sid=ickhzko1nd0rudrf1stz

    ihap hulusi - tasarımcının bir genç sanatçı olarak portresi
    http://www.ideefixe.com/…p?sid=hds7alsnxh0h5k3qdsu0
  • eliot'un "i have wept and fasted, wept and prayed" dizesini animsatan cok carpici bir arinma seansi vardır bu romanda. fakat stephen, henuz ulysses'de karsimiza cikacagi halini almamistir daha. joyce'un karakterleri bu romanda bulanik - ve nispeten soyut - bir aci halesi icinde savrulur dururken, ulysses'de tamamen insanlasirlar: aci cekmesine cekerler yine, ama bir yandan da burunlarini karistirir, tuvalete gider, masturbasyon yapar, gaz cikarir ve daha bilumum haltlar karistirirlar. ulysses'in tek numarasi bu degildir neyse ki... aslina bakarsaniz, keski sadece bu olsaydi...
  • sanatçı ile toplum, toplumsal normlar, gelenekler ve tabi en önemlisi din arasındaki gelgitleri, çatışmaları anlatır joyce bu romanında.
    sanatçının iç yolculuğunu, kaçışlarını ve isyanını vurgular.

    farklı olmanın, öteki olmanın sanatla ilgisine dair bir romandır. ve insanın kendisini aşması, en zorlu engelin kendisi olması üzerine kurgulanmıştır. *
  • "...ruhu çocukluğunun mezarından mezar giysilerini iterek çıkmıştı.evet!evet!evet!adını taşıdığı büyük düzenci gibi o da ruhun özgürlüğünden ve gücünden gururla yaratacaktı yaşayan şeyi, yeni ve yükseklerde uçan ve güzel, duyumlanmaz, yok olmaz bir şeyi.

    sinirlice doğruldu taş parçasından çünkü kanındaki alevi söndüremiyordu artık. yanaklarının yandığını, gırtlağının türkülerle dolup yutkunduğuunu duydu. yeryüzünün en uzak köşelerine doğru yola çıkmak için yanan ayaklarında gezgincilik şehveti vardı.ileri!ileri!diye bağırıyordu sanki yüreği. denizin üstünde akşam kararacak, ovalara gece basacak, gezgincinin önünde tanyerleri ağarıp yabancı topraklarla tepelerle yüzler gösterecekti ona..."

    ayakları yerden kesen o gençlik duygusu...daha iyi anlatılamazdı herhalde.
  • daha ilk sayfalardan hoşa gitmiş bir eserdir: stephen dedalus henüz küçüktür ve aklı oldukça hızlı çalışmakta olan bir kardeşimizdir. kitaba başlayıp başlamama konusunda yardımcı olabilecek joyce fobisine karşı güzel bir alıntı:

    'it was very big thing to think about everything and everywhere. only god could do that. he tried to think what a big thought that must be; but he could only think of god. god was god's name just as his name was stephen. dieu was the french for god and that was god's name too; and when any one prayed to god and said dieu then god knew at once that it was a french person that was praying. but, though there were different names for god in all the different languages in the world and god understand what all the people who prayed said in their different languages, still god remained always the same god and god's real name was god'
  • ulusal temaya dair noktayı koyan bireyci tavrı dedalus'un şu şekilde ifade ettiği kitap:

    "my ancestors threw off their language and took another, stephen said. they allowed a handful of foreigners to subject them. do you fancy i am going to pay in my life and person debts they made? what for?

    when the soul of a man is born in this country there are nets flung at it to hold it back from flight. you talk to me of nationality, language, religion. i shall try to fly by those nets."
  • murat belge'nin, çevirisinde virgülden yana oldukça cimrilik ettiği bir kitaptır. yani koskoca murat belge be kardeşim, en geç iki günde bir televizyonda entellik yaparken görmediğinde öldü sanırsın, adam meğer imla denen naneye dair en ufak bir fikir sahibi değilmiş. şimdi sırası değil ama dilde imla ve yazım kuralı dendiğinde insanların aklına -biraz da haklı olarak- oturgaçlı götürgeçe binmiş bir tdk gelebilir ama o iş tam olarak öyle değil. yazım kuralları okumayı kolaylaştırmak, yazarı da rahatlatmak için vardır. zaten çok zor bir roman olan portre'yi bir de bu denli düşük cümlelerle çevirirseniz okuması hepten kabir azabına döner ve döndü de.

    ayrıca romanda geçen latince kısımların hiçbirini çevirmemek nasıl bir mantığın ürünüdür? diyelim orijinalinde de dipnot verilmemişti. iyi ama yazarın hitap ettiği toplumla, türkiye toplumu latince'ye eşit mesafede midir? hemen hemen tamamı latinceden oluşan bir diyalogdan ben ne anlarım? anlamak zorunda mıyım? yazar diyesiymiş ki, okurlar ben kitabı ne kadar zamanda yazdıysam o kadar zaman harcayıp anlasınlar. oldu paşam, sen 300 sayfa romanı on senede yaz, ben de 10 sene uğraşırım okumak için, hiç şüphen olmasın. murat belge'nin, sonsözde, romanın zorluğunu ve hemen hemen kimsenin pek bir şey anlamadığını, bunun da aslında normal ve kabul edilebilir olduğunu söylediği bölümlerdeki sırıtan ifadesi de magazin basınına alışık dikkatli gözlerden kaçmadı.

    sonuç olarak benim açımdan çeviride hepten imkansız hale gelmiş bir romandır. ufaklığımızın rektöre haksız yere dayak yediğini anlattığı bölümse, eco'nun faucault sarkacı'nda karısının casabuon'a sonunda hamile olduğunu açıkladığı sahne kadar sıcak ve güzeldir.

    dur entry'nin sonuna birkaç virgül koyayım ki bakarsın murat belge'ye bundan sonraki hayatında lazım olur,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, (evet sinirliyim sözlük)
hesabın var mı? giriş yap