• nasıl bir kafa ile yazıldığından emin olamasam da okurken çok güzel kafa yaptığından kesinlikle emin olduğum bir philip k dick eseri. uyuşturucu kültüründen sosyolojik saptamalar yapmasına rağmen asla sıkıcı mesaj kaygıları yığınına dönüşmeyen, daha çok birey-toplum ilişkilerine tamamen birey gözünden bakarak konusunu çok iyi işlemiş bir kitaptır. dili ağır veya zor değildir, sadece son derece gerçekçi olduğu için o kafa yapısına ve düşünce tarzına yabancı olanları zorlama ihtimali vardır, ama öyle ya da böyle bir şekilde yazarın ve baş karakterin yaşadıklarını kısmen de olsa deneyimlemiş olanlar tünelin ucundaki ışığı göreceklerdir.

    film olarak ise doğrusu keanu reeves o karakter için yapılabilecek en mantıklı seçimlerden birisidir diyebilirim, çünkü ruhsuz suratı ve ifade yeteneksizliği ile boş bakışlı ve kafası karışık bir bağımlıyı ondan daha iyi canlandırabilecek fazla insan yoktur, en azından tanınmış hollywood çevresinde.

    unutmamak gerekir ki bazen eserlerde kullanılan yabancı dillerin amacı "dil zenginliği" katmak değil, olayın, karakterin veya genel olarak eserin bütününün anlatmak istediği yabancılaşma ve ruhsal kopmayı pekiştirmektir. haliyle almanca pasajların çevirilerinin türkçe basımında olmaması doğru bir karardır, böylece fred'in yaşadığı kopukluğu ve uzaklaşmayı daha rahat anlıyoruz. her zaman her şeyi bilip anlamak zorunda değiliz, bazen metinlerin karşılıkları ve/veya anlamları değil sadece varoluşları ve orada olma sebepleri, içerikleri değil de biçimleri, onların asıl amacını ve anlamını dikte eder. bu kitabın kanıtladığı bir diğer nokta ise philip kindred dick'in iyi bir bilim kurgu yazarından önce iyi bir "yazar" olduğudur.
  • dün gece filmini izleyip ne muhteşem bir kitap olduğunu bir kez daha hatırladım ve kitapta türkçeye çevrilmeyen almanca kısımlar aklıma takıldı.

    11. bölümde geçenler goethe'nin faust'undan, 14. bölümdeki ise heinrich heine'nin der atlas'ından alıntılanmış. hatalarımın affedilmesini dileyerek kitapta karşımıza çıkma sırasına göre çeviriyorum:

    11. bölümdekiler:

    aletleriniz benimle resmen alay ediyor,
    tekerlek ve çarklarla, merdane ve askıyla:
    kapının yanında durdum, anahtarı siz olmalıydınız;
    ama kıvırcık sakalınıza rağmen, süngüleri açamıyorsunuz.

    ...

    niye öyle sırıtıyorsun bana, ey kurukafa?
    sanki beynin, bir zamanlar benimkinin yaptığı gibi karışmış,
    kolay günü aramış, ve kederli alacakaranlıkta
    gerçeğe duyulan tutkuyla, zavallıca yanılmış.

    ...

    tozların içinde sürünen o solucana benziyorum,
    tozun içinde yaşayan, tozla beslenen.
    ta ki gelip geçen birinin ayağı onu ezene kadar. ***

    ...

    iki tane ruh yaşıyor göğsümde,
    ikisi de birbirini terketmeye hevesli:
    bir tanesi aşkın kuvvetli şehvetiyle,
    kavrayan organlarıyla dünyaya sıkıca tutunuyor;
    diğeri bütün gücüyle tozdan kalkıyor
    yukarıdaki atalara ait diyarlara doğru.

    ...

    ah! hala bu zindanda mıyım ben?
    lanetli küflü duvarlarla çevrilmiş delik,
    cennetin ışığı bile
    mozaikli camından geçerken parıltısını yitiriyor!
    bütün bu kitaplarla sarılmış,
    kurtçuklar tarafından kemirilmiş olan, tozla kaplı,
    tepedeki kubbeye kadar-

    14. bölümdeki:

    ah yürekler acısı atlas! bir dünya,
    tamamen acılarla dolu bir dünya taşımak zorunda olduğum.
    dayanılmaz olana dayanıyorum ve kalbim
    göğsümün içinde parçalanmak istiyor.

    *** bu kıta 12. bölümde arctor'ın aklına kendi dilinde geldiği için direkt 6 45 yayınlarının çevirisiyle yazdım.
  • kitapta pkd'nin beyin yarimkurelerinin baglantisi koptugunda olabilecekler uzerine verdigi bilimsel referanslar gercektir. hatta o referanslarda bahsettikleri bilim adamlari da gercektir.
    misal: http://people.uncw.edu/…papers/80s-90s/224-1982.pdf

    en dumuru ise kitap yazildiktan 5 sene sonra bu kisinin nobel odulu almasidir. hey gidi pkd be, kahin misin?
    (bkz: roger sperry)
    http://nobelprize.org/…/split-brain/background.html
  • p. dick'in, hakkında "bu belki de benim tek başyapıtım." dediği leziz romanı.

    --- spoiler ---
    yoğun d maddesi kullanımı yüzünden beyni hızla çürüyen arctor'u, onu takip etmekle görevli olan fred'i, ve fred'le arctor'un aynı adam olmasının yarattığı sıradışı durumu, arctor'un bir süre sonra kendi gerçekliğini dahi yitirmesini anlatan philip dick kitabı. bir de bruce var, o da arctor; arctor da fred, fred de bruce, bruce da arctor...
    --- spoiler ---
  • kitap; uyuşturucu kullanımı ve etkileri üzerine yazarın da içinde bulunduğu o meşhur boşlukta çiçek yetiştiren 68 kuşağına selam ediyor gibi görünse de aslında her zaman olduğu gibi kişinin kendi gerçekliği etrafında dolanıp duruyor. yazar kişi albemuth özgür radyosu'nda kendi stiliyle ortaya koyduğu biyografisine bu eserle bir kaç satır daha ekliyor. konu itibariyle popüler kültüre uzak durması beklenen roman aksine döneme ait bir çok filme,şarkıya,romana kitaba göndermeler yapıyor. hatta diyebilirim ki pkd'nin popüler kültürle en iç içe olduğu eserlerden biri.
  • warner independent pictures tarafindan minimum promosyonla (eger o da varsa) cok az salonda gosterime sokulmus film. ornegin montrealde topu topu 3 salonda oynuyordu.

    izlendigi zaman da anlasilan ilk sey bu filmin cogunluga hitap eden bir film olmadigi. evet kadro cok saglam; keanu reeves, robert downey jr, woody harrelson ve winona ryder var filmin kunyesine bakinca ama bu film asla populer olsun amaciyla cekilmemis. adinin hakkini verircesine karanlik ve rahatsiz edici bir filmdi. film bitince salonda bir cok kisi film boyunca ne oldugunu takip edemediklerini belirten ya da bir suru sey olduğu ama cogunu kacirdiklarina dair yorumlarda bulunuyorlardi kendi aralarinda. sanirim bu da filmin amacina ulastigini gosteriyor. cunku film bundan 7 yil sonra uyusturucu savasina yenik dusmus, halkin %20sinin bagimli oldugu bir ulkede bu bagimliliga karsi olan savasi bagimlilarin gozunden anlatmakta. uyusturucuyla yavas yavas beyinlerini yok eden insanlarin saskinligi, kafa karisikligi seyirciye yansitiliyor ve seyirci de onlarla beraber o hayatta kayboluyor.

    bu tip filmlerin genelde karsisina cikan en buyuk zorluk seyirciyi bu kaybolus sirasinda geride birakmasi olabilir. yani bazen seyirciyi zorlamak izleyen filmler bunu yapmaya calisirken ilgi cekici ozelliklerini de geride birakiyorlar ve senaryolari zeka isteyen bir yapboz niteliginde olsa da seyirci filmi cozmek isteyecek bagi filmle kendisi arasinda kuramiyor ve film boyunca katkida bulunmaktan kacinip filmin bitmesini bekliyor. bu cogu siradisi olmaya calisan bagimsiz filmin icinde kayboldugu bir girdap (bkz: primer). a scanner darkly'nin guzelligi "evet abi cok karmasik yapmisin aferim ama bana ne" diyen seyircileri geride birakmamasi.

    olay gittikce karmasiklasiyor olsa da o karanligin icinde seyircinin yine de kendilerine sempati duyabilecegi, yer yer aptalliklarina gulup dalga gececegi, yer yerse hallerine uzulecegi karakterler var karsisinda. seyirci olaylarin icinde kaybolurken geride kalmak yerine, karakterlerle beraber alinan her hapta eksilen beyin hucrelerine ragmen kalan zekayla etrafina bakan karakterleri anlamaya calisip olayi cozmek istiyor.

    senaryonun akiciligi bir yana richard linklater interpolated rotoscoping teknigini kullanarak mukemmel bir yonetmenlik sergilemis. bu animasyon tekniginin verdigi ozgurluk yer yer mizah unsurlari icin ama cogunlukla da karakterlerin birbirine giren hayatlarini birbirine giren renkler seklinde gostererek aktarmakta. tabi romani bir cizgi romanmis gibi aktarmak icin de bu teknik bicilmis kaftan. ozellikle ilk sahnelerin birinde robert downey jr.'in tepesinde beliren dusunce baloncugu gibi detaylar takdiri hak ediyor.

    oyunculuk olarak da belki de olabilecek en iyi kadro kullanilmis: filmin parlayan yildizlari robert downey jr. ve adi posterde gecmese de bence filmin gizli yildizi olan rory cochrane. animasyon teknigi oyunculuklari biraz golgelemekte ama yine de bu iki karakter basta olmak uzere butun karakterler bazen daha da gercekmis gibi gozukmekteler. keanu reeves ise bence bob arktor rolune cuk oturmus. neo karakterinde bile arada ortaya cikan aptal tip bu filmde tam oturuyor. hafiften aptal cogunlukla sapsal olaylari gec idrak eden ya da hic idrak edemeyen bir keanu reeves kesinlikle siritmamakta.

    ozetlemek gerekirse bu alistigimiz bir hollywood blockbuster'i degil; siradan guzel eglendirici 2 saat gecirmek isteyen insanlarin kesinlikle uzak durmasi gereken bir film. ama yenilikci ve izleyeni zorlayan bir film ariyorsaniz kacirmayin.
  • filmin guzel ozelliklerinden biri de, yer yer funky'lesen, hikayeye uygun ve sade bir muzigin destegi. birlik ve beraberlige en cok ihtiyac duydugumuz su son gunlerde, seyircinin ustune ustune giden, kendi basina 'cok kaliteli ve canli, saglaaam' ve fakat uzerine coreklendigi filmin icerigini tabiri caizse ezen (top ezerler ya hali sahada, onun gibi) ver-allah-yayliyi-ver-allah-orkestrayi muziklerden ziyade, a scanner darkly'ninki gibi, besleyici ve bir o kadar da sade melodi coklularini ariyor gozlerimiz. beyaz perdede gormek istedigimiz hareketler bunlar. basarili, en direktoman.

    bir baska guzel ozellik ise su: hikayenin duygulanis extremum'lari ustaca anlatilmis (vay arkadas). arctor'in evde girdigi, "what does a scanner see?" cumlesiyle tavan yapan buhran mesela, oyle nefis vurgulanmis ki, ayaga kalkip alkisladim hic cekinmeden (evdeydim ne cekinecem zaten). bu etkide, arkada tinlayan muzigin payi da yok degil tabii. uyarlamaya temel olan kindred dick eserinden, yazarin isbilirligine ragmen, bu kadar etkilenmemistim acikcasi. cizgi teknigin kattigi hos hava da cabasi. cizgiroman uyarlamalari da hep boyle yapilsin yahu. bu arada ben ne mal adammisim lan, kitabi resmen anlamamisim, onu gordum. resimle cizecen yani bana anlatirken. davar flekz.

    hulasa, "kidney! kidney!"leriyle, "kicking the dog."lariyla, "what does a scanner see?"leriyle, tam da romanina yakisacak sekilde yer yer komik ve yer yer de karanlik bir film olmus. benimsedim, ve kucakladim.

    "darkly, or clearly?"
  • çok ucuza uyuşturucu üretmek, basit yollu bir tabanca susturucusu yapmak ve komplo teorileri üretmek konusunda uzman olan karakterin* bisikletin kaç vitesli olduğunu hesap edememesinden anlıyoruz ki çocukken pinokyo veya bmx bisiklete binmiştir.
  • cannabis etkisiyle birleştiğinde kişiyi ilginç düşüncelere sevk edebilen film. bu filmde robert downey jr. kainatın en dayaklık tiplemesine hayat veriyor.
  • philip k. dick'in do androids dream of electric sheep? ile beraber en buyuk eserlerinden biri.

    kitabi kadar filmi de bir o kadar vurucudur. son sahne yillar gecse de akildan cikmaz.

    i saw death rising from the earth, from the ground itself, in one blue field.
    a present for my friends... at thanksgiving.
hesabın var mı? giriş yap