• abelard, heloise’i kandırdığında( bu tanımı, acımasız bulmuyorum)
    abelard 38, heloise 18 indeydi. şöyle söylemiyor mu?

    “kızın, sevgililerin aradığı her türlü çekiciliğe sahip olduğunu gördüm. ünümü ve kişiliğimi düşünerek başarımdan hiç kuşku duymuyordum. onunla nasıl yakınlık kuracağımı düşünmeye başladım.”

    heloise’in amcasının vekaletiyle, abelard’ın öğrenciliğine alındığı gün, nasıl da şaşırmıştı.
    “taze kuzuyu böyle aç kurda teslim edişine şaşırmıştım. bana diyecek ne kaldı? başlarımızın üstündeki çatının altında birleştik.”

    heloise’in hamile olduğunu anladığında, gelen felaketi sezinleyip kızı saklamadı mı? yüreğinin soyluluğu su götürmez. aşk acısı da çekiyordu. gerçek bir insana(kadına) duyalan, şehvetli bir ızdırap. çoçuk doğunca, heloise’e evlenme teklif etti. kızın, bu teklife abelard’a tehlike ve onursuzluk getireceğini ileri sürerek, şiddetle karşı çıktığını da biliyoruz. eğer, dünyayı böyle bir bilginden yoksun bırakırsa, dünya ona ne cezalar vermezdi. doğanın her şeye ait kıldığı bir erkeğin bir kadına ait olduğunu iddia etmesi ve kendisini böyle bir utanca atması ne kadar uygunsuz, acınası bir durumdu.
    sonraki mektupları hatırlamaya gerek yok. heloise’in sevdiği adam için kendini yaktığı, açıkça görülüyor.

    “benim için evliliğin ne kadar uygunsuz ve onursuz olduğunu açıklayarak havari pavlus’un erkeklerin ondan kaçınmaları gereği üzerine buyruğunu nakletti. eğer havarilerin buyruğuna uymayacak ve evlilik boyunduruğuyla ilgili olarak azizlerin verdikleri öğütleri dinlemeyeceksem, en azından filazoflara uymalıydım. theophrastus’un evliliğin dayanılmaz kötülükleri üstüne sözleri ve çiçero’nun boşandıktan sonra yeniden evlenmeyi red ederek kendisini aynı anda evliliğe ve felsefeye veremeyeceğini söylemesi.”

    bu iki kişinin, birbirlerine duyduğu yakıp kavuran aşkta, fedakarlığın heloise’den geldiği açıkça görülmüyor mu? son olarak adama metresi olmayı teklif etmedi mi?
    “benim metresim olduğunu düşünmek bana gittikçe daha yakın ve tatlı gelmeye başladı. sevgi tek başına beni ona bağlar fakat evliliğin zinciri de olmazdı. ve bir zaman için ayrılırsak, buluşmalarımızın zevki, enderliği nedeniyle çok kıymetli olurdu.”

    heloise’i baştan çıkaran oydu. daha o zamandan, küçük zevkleri, kutsal görevlere yeğliyordu. şansı yaver gitseydi(kızın amcasının ağır ve kinci faktöründen bahsediyorum).abelard’ın yaşayabileceği herhangi bir aşk serüveninin(bu tanımı “serüven” bilerek kullandım)tarihe mal olması mümkün müydü? oldukça karanlık bir soru bu.
    içinde bulunduğu bütün şartların(kilise, çevre, baskılar, hatta belki kader vs.) adeta beslediği, adeta onların zorla doğurttuğu bir acılı hikaye. veya ben öyle düşünüyorum. gerçek bir tövbekar olarak yıllar sonra yazdığı itiraflarında şöyle diyor.
    “mahvolan umutlarımı ve gönencimi düşündüm ve sonra tanrı’nın adil yargısıyla en günahkar olduğum yerden cezalandırıldığımı kavradım.”
    doğrusu, ne şaşırmak ne acımak geliyor elimden. kendi de söylüyor zaten, ihanete ihanetle karşılık verildiğini. belki sert fakat bir o kadar beklenen bir sonuç bu.
    dönelim heloise’e.
    “hangi kraliçe benim neşemi ve yatağımı kıskanmazdı?” diye yazıyor mektubunda.
    “ sizde her kadının ruhunu etkileyebilecek iki nitelik vardı. şiir ve şarkı yetenekleri. başka filazofların yoksun oldukları yetenekler. işten başınızı aldığınızda ölçülü ve uyaklı aşk şarkıları bestelediniz. sevimli havaları ve müzikleriyle söylenip durdular ve adınız her yerde duyuldu. tatlı melodileriniz okur yazar olmayanların bile sizi tanımasını sağladı. bu yetenekleriniz nedeniyle kadınlar sizin sevginizi kazanma sevdasına düştü. ne zeki ve güzeller sizin gençliğinizi süslemedi ki?”

    bu mektup, ayrılıkları süresince abelard’dan tek satır bile alamadığı, sessizlikle geçen on yılın bitiminde yazılan bir mektuptur. ve devam ediyor.

    “bana yalnızca bir tek şey söyleyin. konuşmamızdan sonra, sizin tarafınızdan niçin unutulmuşluğa terk edildim. konuşmalarınız ve mektuplarınızla niçin, söylediğiniz gibi, rahatlatılmadım? bana söyleyin veya ben düşündüklerimi ve herkesin kuşkulandıklarını söyleyeceğim. sizi bana arkadaşlıktan çok arzu itti. sevgiden çok şehvet. öyle ki, arzu bittiğinde, onun adına iddia ettikleriniz de yok oldu. bu, sevgili, benim olduğu kadar herkesin de fikridir. yalnız benim olsaydı ve sevginin savunucuları çıksaydı tartışmaları acımı hafifletirdi. sizi affedecek bir neden icat edebilir ve kendi basitliğimi de örtebilirdim. lütfen sorumu dinleyin, size çok basit ve küçük gelecektir. sizin mevcudiyetinizle aldandığıma, en azından bana sizde bol bol bulunan sözler verildiğine göre!.. daha küçük bir kızken zorlu rahibe sözünü verdim. dindarlığımdan değil sizin isteğinizle. eğer sizden uygun karşılık görmüyorsam emeklerim ne kadar boşuna olacak! tanrı’dan ödül bekleyemem çünkü onun sevgisiyle bir şey yapmış değilim. tanrı biliyor ki sizin emrinizle bu zorlu yollara girdim ve sizi izledim. kalbim benimle değil, sizinle.”

    gerçek bir tapınmanın sözleri. rahibe heloise’in tanrı’sının kim olduğu açıkça görülüyor. abelard’ın bu krallığı bildiğini hiç sanmıyorum. bütün şarkıcılığı ve felsefeciliğiyle (ki, keşke o mesleklerde kalsaydı) kızı baştan çıkarma dürtüsü gerçekten şehvetten kaynaklanıyordu ve kızı rahibeliğe zorlamasının ardında yatan da korkuydu.
    abelard o mektuba şöyle bir cevap verdi.
    “heloise’e, isa adına sevgili kızkardeş, abelard, aynı yoldaki kardeşinden.
    size göndermeye değer bulduğu şu duayı yazdım:
    ‘ey tanrım, kadını erkeğin kaburgasından yaratan ve evlilik törenlerini kutsayan, ruhsal zayıflığımı iradesizlikten kurtaran, cariyenin dualarını ve benim günahlarım için ettiğim dualarla benim kıymetliminkileri küçük görme. büyük suçlarımızı affet. şu anki suçluları cezalandır. bizi sen birleştirdin tanrım ve sen ayırdın, istediğin gibi. şimdi merhametinle başladığını merhametinle tamamla ve bu dünyada ayırdıklarını cennette sonsuza kadar birleştir. umudumuz sensin, kaderimiz, tesellimiz sensin, ey sonsuz kutsallık. amin.’
    isa aşkı için elveda, isa’nın eşi, isa’yla kal ve isa’yla yaşa.”

    hah!
    zirvede bir son. çiçeğin özünü emdikten sonra, kaçan bal arısının sesi bu.
  • "gerçek bu: sen olmayan her şey için ölüyüm ben."(...) "gecenin doruklarında dörtnala koşturmuştuk bedenlerimizi, daha da doruklara çıkmıştık doğan güneşlerle.(...) ben böyle seviyorum işte: zarafetini, gaddarlığını, inceliğini, kabalığını, olduğun şairi, olmadığın erkeği seviyorum. bir zamanlar çocuk olduğun ve bir gün ceset olacağın için seni seviyorum. hem gövdeni, hem aklını seviyorum. yalnızca boynunun düzgün çizgilerini değil, koltuk altının terini de seviyorum. kanımı tutuşturan gücünü de, çocuk gibi elinden tutma hissi uyandıran güçsüzlüğünü de seviyorum...
    tanrı böyle sevemiyorsa ben de sevgimi tanrı yaparım!"
    (bkz: aksanat prodüksiyon tiyatrosu)
  • ''ben böyle seviyorum işte: zerafetini, gaddarlıgını, inceligini, kabalıgını, oldugun şairi, olmadıgın 'kadını' seviyorum.. bir zamanlar çocuk oldugun ve bir gün ceset olacagın için seviyorum.hem gövdeni, hem aklını seviyorum.kanımı tutuşturan gücünü de,çocuk gibi elinden tutma istegi uyandıran güçsüzlügünü de seviyorum. tanrı böyle sevemiyorsa, ben de sevgimi tanrı yaparım.''
    abelard -heloise mektuplaşmaları
  • bu oyundan akilda kalan bir baska cumle de: "ben sadece boynunun guzel kivrimlarini degil, koltukaltinin terini de sevdim..." dir. (bkz: bu ne sevgi ah) (bkz: vay be)
  • abelard döneminin ‘radikal’ filozofu, heloise de onun güzeller güzeli öğrencisi. gizli evlilikleri, heloise’in dayısının abelard’ı hadım ettirmesi, ayrılan yollar, manastırlara kapanan yaşamlar ve bir gün heloise’in eline nerden geçtiği bilinmeyen abelard mektubu…

    oyun bundan sonrasını anlatıyor işte.
  • --- spoiler ---
    filozof ve şair pierre abelard ile öğrencisi heloise arasında yaşanan evlilik dışı aşktan dünyaya bir çocuk gelince heloise'un dayısı tarafından zorla hadım ettirilir hayatının en parlak döneminde ünlü filozof abelard. bu olayla büyük bir yıkım yaşayan abelard rahip olur ve helosie'un da rahibe olmasını konusunda ısrar eder. büyük tutkunun izlerini taşıyan o dönemin mektuplarıdır bunlara şıklar arasında yazılmış. bir yanda gururu incinmiş , erkekliği sona erdirilmiş bir erkek diğer tarafta aşkı için rahibe olan bir kadının tutkuları.

    fransa 12. yüzyıldan beri onların hikayesini anlatmışsa da birbirlerinden 22 yıl sonra aynı yaşta ölen bu aşıkları 750 yıl sonra bir araya getirmiştir. onlardan geriye kalan bu mektupları ronald duncan tiyatro eseri haline getirmiştir.

    umarım öldüğünde yanıma gömülmek istersin ,
    toprağa karışmış kollarım uzanır kucaklar seni .

    diyen abelard'ın kolları ancak 750 yıl sonra heloise'e kucaklayabilmiştir.
    --- spoiler ---
  • heloise'den abelard'a, ilk mektuptan;

    "...
    içimden hiç gelmiyor ama, sen istersen,
    mektubumu şöyle de bitirebilirim:
    sonsuza kadar elveda..."
  • ronald duncan 'ın helikopter yayınları 'ndan zeynep avcı çevirisiyle çıkan kitabı. bu aşkın hikayesini daha önce bir arkadaşımdan dinlemiştim. bugün kitabevinde rafta bu kitabı görünce ikisinin mektuplarından uyarlanan oyunu okumak istedim. 12. yüzyılın içinde yakıcı bir aşk hikayesi. oyunu yazarken yazar, ikisinin birbirine yazdığı yedi mektubun sayısını on ikiye çıkarmış. latince orijinallerindeki anlamı bozmadan. mektupların derinliği, yarattıkları anlam ve o tarifsiz aşk sadece ikisinin dünyasına yeni bir yaşam biçimi kazandırmış.

    --- spoiler ---

    keşke hiç yazmasaydın.
    keşke ölüp gitseydi aşkın.
    ölüp gitseydi de zaman alıp götürseydi benimkini de birlikte.
    biricik umudumuz bu.

    ne beyhude, ne nafile arar dururlar aşkı, erkeklerle kadınlar.
    sanırlar ki huzura kavuşacaklar,
    mutlu olacaklar bulduklarında ya da haz duyacaklar.
    oysa biz bulmuştuk onu, yakaladık; ama nasıl da farklıyız...
    sen de biliyorsun, ben de: böyle bir aşk, kaynağıdır acılarımızın.
    böylesine yaşanmazsa aşk, aşk değildir.
    öykünmedir, özentidir.
    yapay bir güldür ancak.
    öylece yaşayıp gider çoğu.
    belki yaşayabilmelerinin tek yolu bu.
    zira bizim aşk diye bildiğimiz aşk, çekilmesi çok zor bir acı.
    peki, amacı ne?

    bazen düşünüyorum da aşk varlığımızın doğum sancısı değil mi?
    ağına düşürdüğü biz sefil yaratıklar,
    ya acılar içinde tükeneceğiz,
    ya da insana olan aşkımızı tanrı'ya yönelteceğiz.
    az kişiye nasip olmuş bir yeniden doğuş bu.
    böyle doğmak isterdim;
    çünkü aşkım ölümüm oldu benim.

    --- spoiler ---
  • "bazen düşünüyorum da, aşk varlığımızın doğum sancısı değil mi?"

    sanki duygularımız dizginlenip denetlenebilir şeylermiş gibi yazmışsın; neden? dizginleyebilseydik, duygu denmezdi onlara, düşünce denirdi."

    "tanrı böyle sevemiyorsa, ben seviyorum! birlikte daha kutsal olacağız; inanıyorum. tanrı böyle sevemiyorsa, ben de sevgimi tanrı yaparım."

    "etin kemiğin ne ilgisi var bizimle?"

    cümleleri çok ağır bir eser. aşk acısı değil de acı aşk.
  • 12.yy'da yaşamış fransız filozof/şair abélard ve zamanına göre çok ileride, kültürlü, zeki, bilgili bir kızcağız olan héloise...
    böyle bir aşk yalnızca ortaçağdan çıkabilirdi.

    héloise'in sapık o koftiden dayısının amk.
hesabın var mı? giriş yap