• samim'in, hocası baturalp dinçdarı'ya götürdüğü kavanozdur o.
    (bkz: sıdıka)
    (bkz: atilla atalay)
  • kimi zaman bir sabır ölçer bu açılmayan kavanoz!

    reçel yemeyi sevenlerdenim, özellikle vişne reçeli en sevdiklerimden. ancak vişne reçeli ile olan bu hoş münasebetim ne yazık ki iş kendilerinin şu kavanozuna gelince bozuluveriyor. marketten yeni alınmış ve dolaba yerleştirilmiş bir vişne reçeli kavanozuna el atıveriyorum. hep öyle derler ya hani, öyleymiş gibi yaparak el değmeden kapatılmış bu kavanozu elcağazımla açabilmek için türlü türlü kolaylık geliyor aklıma önce. ocağı açıp kavanozun sıcak ile temas etmesi sağlanabilir, ısınan kavanoz kapağı esnediğinden tık diye açılıverir veya kavanozun kapağının kenarlarına ucu sivri bir cisim sokulmak suretiyle içindeki hava alınabilir veya kapağın üstüne birkaç defa şiddetle vurulabilir veya ilk önce kapağına gelmesi suretiyle kavanozun tepesine sıcak su tutulabilir veya vardır daha fazlası da benim etrafımda gördüğüm ve "açılmayan" kavanoza dair bildiklerim bunlar.

    bir dilim kızarmış ekmek üstüne vişne reçeli sürebilmek için bu bilinen bilgileri kullanabilmek gerekiyor. -hatta bu kadarı bile fazla- tüm bildiklerime rağmen, hiçbir defasında herkesin yapabildiği gibi tık diye açılmıyor o kavanoz kapağı benim için. yaklaşık yirmi küsür dakika boyunca mutfağın ortasındaki halının üstüne atıp kendimi, uğraşıp duruyorum o kavanoz açılabilsin diye. i-ıh olmuyor.

    yirmi küsür dakika boyunca yerlerde debelenmenin getirisi, kavanoz üzerinden hayat analizi yapmakla devam ediyor. "şimdi bu kavanoz açılmıyorsa, açılmak istemediğindendir zorlamanın alemi yok. böyle olması gerekiyormuş lan işte, yemeyecekmişsin sen o vişne reçelinden. ha yiyeceğim ben diye inatlaşacaksan eğer, mutfağın en uygun köşesine o kavanozu hızlıca fırlatmak suretiyle içine edebilirsin vişne reçelinin. cam kırıntılarıyle yiyeceğin reçel mi mutlu edecek seni? vişne reçelinin sana sunacağı hoş keyfi cam kırıntılarıyla berbat etmeyi mi göze alıyorsun yoksa? bu mudur? hım?"

    kavanozla inatlaşmak yerine, tatlı keyfinden vazgeçmeyi tercih edebilirsiniz. ayağa kalkıp kavanozu tezgahın üstüne bırakmaya yeltendiğiniz sırada, aklınızdaki saçmasapan düşünceler ansızın koşuşuverdiler sağa sola ve kavanozun sağ elinizde durduğunu fark ediverirsiniz. eğer kavanoz sağ elinizde duruyorsa, siz bu kavanozu yirmi küsür dakikadır sol elinizle açmaya çalışıyorsunuz demektir. madem sol elinizle açmaya çalışıyorsunuz, kavanozu yirmi küsür dakikadır hep sola doğru zorlamış oluyorsunuz. bu da demektir ki sağ elle sağa doğru çevrildiği an açılabilen kavanoz solak biri tarafından sol elle sola sola doğru çevrildiğinden açılamamış oluyor!

    sağak dünyada yaşadığını unutan bir solağın vişne reçeli kavanozu tarafından uğradığı ihanet. üstelik her defasında! "yeter lan işte, bir kere de yirmi küsür dakika boyunca yerlerde debelenmeden aklına gelsin şu solaklığın" diyor insan, sonra bol bol sövüp saymaca oynuyor kendi kendine.
  • ütopyadır.

    yazarın notu: dili kavanoz altındaki pütürlü yere sürtüp, havaya kaldırılmış olan ayakları saat yönünde çevirerek, kavanoz açılmasa bile kavanoz dışına taşmış ve orada kurumuş karışımın tadı bir miktarda olsa alınabilinmektedir.
  • kırılarak da olsa açılacak olan kavanozdur.
    açılmamak ne demek lan! erkekliğime laf ettirmem.
  • ortaokul fizik bilgisiyle açılabilir. ocağı yakarsınız, metal kapağı 4-5 saniye ateşe tutarsınız, eliniz yanmasın diye bir havlu ile genleşmiş kapağı kolayca çevirip açarsınız.
  • eğer sadece içindekilerle ilgileniyorsanız, yani boşaldıktan sonra pul biber doldurmaya niyetiniz yoksa kapağına bir bıçakla açacağınız ufacık bir delik, onu en rahat açılan kavanoza dönüştürecektir. nasıl delik açarım diyorsanız bıçağı kapağa dik bir şekilde yerleştirip bıçağın tepesine avuç içinizle vurun. çıkan pısst sesi işinin bittiğine delalettir.
  • yağlı ellerle terminatörün bile karşısında maymun olacağı kavanozdur.
  • başıbozuk' tan neşeli bir şarkı. sanki.

    ben iyiyim,
    senden ne haber?
    günaydın minik serçeler
    belki ben de konarım sabaha
    açıverir siyah çicekler
    belki de her şeyi unuturum
    ama hep acıtır gerçekler
    belki ben de güneşe dokunurum
    hadi canım sende
    daha neler neler?

    kimbilir belki yeniden aşık olurum,
    kimbilir belki o da beni sever.
    düşüncelere dalar kaybolurum,
    doğururum hep yeni ümitler.

    birazını bana ver uykunun
    gözlerim kapandı kapanacak
    ben her zaman neysem oyum
    seven beni böyle sevecek.
    şöyle bir söz vardır, bilir misin?
    sen hiç böyle hisseder misin?
    "dal rüzgarı affeder ama, kırılmıştır bir kez, ne yapabilirsin?"
  • sevgiliden yeni ayrilinmissa elinizde inatci bir kavanozla oylece bakisirsiniz. oysa kavanozlari hep o acardi. sicak su, kapagin kenarindan kanirtmak, havlu, bu is icin ozel yapilmis kaucuk bir nesne... ih ih hic biri ise yaramaz. yureginiz acmak istemez o kavanozu aslinda, sanki kendin acabildiginde her sey gercekten bitecekmis gibi gelir. elinizde acilmamis bir kavanozla, yanaklariniz islanmis, bogazinizda kocaman bir yumru, oylece bakisirsiniz.
  • bıçak vs. ile havasının alınması gerekir. ama ne yapmanız gerektiğini tam bilmiyorsanız, kapakla cam arasına bıçak sokup çıkararak "annem yapınca açılıyodun ama şerefsiz" dersiniz...
    bir de yanılmıyorsam genleştirmek için sıcak suya tutanlar var ama bıçağın karizması hiçbirinde yok.
hesabın var mı? giriş yap