• en beğendiğim reşat nuri güntekin eseridir ki, orta okul yıllarında bol bol okuduğumdan kıyaslayabildiklerim oldukça fazla. akıcı bir dile sahiptir ve de incedir, bu iki özellik bir araya gelince de bir gecede bitirmecedir. bu kitap yüzünden o ara kadın milletinden korkmuş ve de tiksinmiş, " allahım nolur beni böyle yapma" diye bir kaç gece dua etmiştim. kitabın kişi üzerinde bıraktığı en büyük tesir ise şudur: tek taraftan dinlenen hikayelerde, özellikle de ailevi hadiselerde, her daim ihtiyatlı olmaya, şüphe kabarcıkları oluşturmaya, diğer tarafı dinlemeden saf tutmamaya iter, itmiştir, itecektir.
  • reşat nuri güntekin'in bu güzide romanında verdiği yan fikirlerden birisi vardır ki insan hayatında çok pratik eder, yine de çoğu kez aynı hataya düşmekten kendini alamaz: insanlara lütfedip yapacağın iyilikler bir süre sonra kaçınılmaz biçimde senin görevin haline gelir.

    nitekim zehranın babası mürşit efendi de işe başlayacağı ilk gün kendince içinde çok çalışkan, düzenli, yardımsever olacağı da bulunan birçok karar almış; bunları hatıra defterine yazmıştır. ancak bu kararların uygulamalarının ona, yanında bulunan bezmiş devlet memurlarının kendi işlerini onun üzerine yüklemekten başka bir getirisi olmamıştır. mürşit efendi'nin de zaman içerisinde hem heyecanı kaybolup bir miktar performansı düşüp hem de üzerine yüklenen işler ağırlaşıp bunların altından kalkamıyor olması, diğer memurların tembelliği ve iş yapmazlığı hiç göze bile batmazken dairede belli bir hoşnutsuzluk yaratmış ve mürşit efendi gözden düşmüştür. olayın nasıl böyle bir hale sardığına akıl sır erdiremeyen mürşit efendi'ye iş arkadaşlarından biri yaptığı akılsızlığı açıklamaya çalışır. insan vasat başlayıp performansını yavaş yavaş artırmalıdır. bir anda yapabileceğinin en iyisini sergilediğinde insanlar hep en az bu performansı bekler hale gelir. vasattan yükselişe geçen performansta ise sizden çalışkanı, sizden daha beceriklisi yoktur.
  • reşat nuri'nin ahlakın kökenini tartıştığı romanı. yazar; romanda ahlakın insanda içkin olarak bulunmadığını; acımak hissinin, duygusunun insanda ahlakı oluşturduğunu savunur. bunu türk edebiyatında reşat nuri'den önce söyleyen birisi (en azından benim bildiğim) yoktur. (yanılmıyorsam insanda ahlak dugusunun bu şekilde oluştuğuna dair bir tez adam smith'te vardı.)
    bir de yazarın hemen tüm romanlarında bazen doğrudan bazen de üstü kapalı bir şekilde işlediği bu tez; reşat nuri'yi ,en azından, milli edebiyat döneminin en özgün ahlakçı yazarı yapar.
  • reşat nuri güntekin'in kısa sayılabilecek romanlarından birisidir. aslında konu ve kurgu çok basittir. ailesi olmadığını iddia eden ve bir anadolu ilçesinde öğretmenlik yapan zehra kızımız bir gün babasının ölmekte olduğunu öğrenir ve istemeyerek yanına gittiğinde babası yeni ölmüştür. babasından nefret etmesine rağmen, günlüğünü okuyunca tüm düşünceleri değişir. bu kurgu belki de 1930'larda klişe değildi henüz.

    reşat nuri güntekin'in, kadınları nasıl da güzel anladığı ve anlattığı en güzel örneklerinden bir tanesidir bu kitap, özellikle erkeklere hararetle tavsiye olunur.
  • güzel bir reşat nuri güntekin romanı. anafikri "tek taraflı bilgilerle hareket edilmemelidir, sonradan çok pişman olursun" olan hikaye için ise " kazın ayağı öyle değil "miş demek uygun düşer sanırım. ayrıca uyarlama dizi furyasına katılmamasını ümit ettiğim romandır, zira insanda sinir filan bırakmaz; yaprak dökümüyle kendinden geçen izleyiciler bu sefer kesin kahırlarından ölürler.
  • resat nuri guntekin'in bir günde okunabilecek kadar akıcı bir dille yazdığı romanı.
    daha da ötesi; acımak duygusunu böylesine sarsıcı bir uslupla işleyen yazara hayranlık uyandıran klasik eser.
  • reşat nuri güntekin'in bir romanı.

    --- spoiler ---

    romanın beni en çok etkileyen yönlerinden birisi esas karakterlerden mürşit efendi'nin devlet sisteminin içinde kaldığı süre içerisinde idealist duygularını yitirmesidir. memuriyetinin ilk zamanlarında var gücüyle çalışan, ideallerinin peşinde, oradan oraya sürülmek pahasına, yılmadan mücadele eden mürşit bey zaman içinde düzen tarafından öğütülür. kendisine rehber edindiği ilkelerini bir bir terk eder. diyarbakır'a tayin edildiğinde hatıra defterine yazdıkları olan bitene nasıl duyarsızlaştığını pek güzel anlatır:

    "evet, ben şimdi büsbütün başka bir adam oldum. bir köşede kendimi unutturmaktan, başımı dinlemekten başka bir şey istemiyorum. beş-altı sene evvel başında muşteşem bir rüya ile istanbul'dan gelen, vak'aları ve insanları ezeli yollarından döndürmeyi kuran gafil çocuğa şimdi hem gülüyor, hem de acıyorum. (...) genç yaşıma rağmen tekaüt omuş gibiyim. artık etliye sütlüye karışmıyorum. başkalarına yapılan bir gadr ve haksızlığın aksini kendi kalbimde duyarak isyan etmiyorum. büyüklerle iyi geçiniyorum. küçüklerin ihmallerine, hatalarına mümkün olduğu kadar göz yumuyorum. kimsenin işine karışmadığım, herkesi tasdik eder gibi göründüğüm için bana taarruz eden de pek olmuyor. hasılı renksiz, ruhsuz bir adam oldum. fakat doğrusu rahatım yerinde."

    --- spoiler ---

    devletin işleyişinde neredeyse 100 yıldır bir ilerleme olmadığını yüzümüze çarpan bir kitap.
  • seneler sonra bile kendini unutturmayan reşat nuri güntekin in bir gecede okunabilcek şahane eseri.
  • hayatta, iyi ya da kötü, küçük ya da büyük çakışmalara, bağlara, tesadüflere inanan ve belki bu yüzden buna sıkça maruz kaldığını düşünen biriyim.
    reşat nuri'nin (tüm isteksizliğime rağmen) acımak'ını okurken ve tam da ortalarındayken, dedemin ölüm haberini aldım.
    doğrusu, onunla ilişkim, kardeş ve kuzenleriminkinden daha farklı olmuştu hep. hiç bir zaman elini öpmek dışında yakın olmadım ona. belki torunlarının en büyüğü olmam ve kendisiyle ilgili duyduklarım ve anılarımın onlarınkinden daha eski olmasından kaynaklı idi bu durum. o da yaşamı boyu, bunu aşmak için elini öpmem için uzatmak dışında hiç bir şey yapmadı.
    nefret duygusunu oldum olası sevmedim ve arınmaya çalıştım ondan elimden geldiğince. dolayısıyla dedemden nefret etmedim. ama kendisi, sevdiğim insanların arasında da hiç yer almadı. cenazesini gördüğümde, içimde hiç bir duygu kıpırdamadı. üzüldüm bunun için. ve aklıma çantamdaki kitap geldi. keşke etrafta okuyabileceğim bir günlük olsaydı, dedim. keşke bir fotoğraf bulsaydım arkasında eski bir tarih olan ve dedemin güzel el yazısıyla içinde "sevgi" sözcüğü geçen, en azından bunu ima eden...
    ama ne ben zehra idim, ne de dedem zehra'nın babası... ne de ortada içimdeki duygulardan birini (bu acımak da olsa) kıpırdatacak bir defter, bir anı vardı.
    "acımak", bana dedemi ve onun soğuk bir kış günü hiç almadığım hayatımdan çıkışını hatırlatacak bir reşat nuri romanı.
  • reşat nuri güntekin'in madalyonun diğer yüzünü gösteren harika romanı.
    (bkz: femme fatale)
    (bkz: kadının fendi erkeği yendi)
hesabın var mı? giriş yap