aynı isimde "ad astra (arcturus şarkısı)" başlığı da var
  • 9/10

    uzay aksiyonu bekleyen ve başka bir hikaye görmeye kapalı tayfanın yorumlarına kulak asmayıp gidin. vermek istediği mesajı çok incelikli ve oturaklı iletmeyi başarmış.

    sahi, biz neden sürekli uzayda canlı arıyoruz?
  • iyi bir film değil, hiçbir şeyden uyarlanmamış olsa da orijinal bir film de değil ama kötü de diyemiyorum niyeyse. slow motion bir film izleyeceğinizi bilerek gitmek en iyisi. yani bol aksiyonlu, şamatalı bir the martian veya bol duygu sömürülü the interstellar beklentisiyle gitmemek gerek. en iyisi terrence malick filmine yakın bir film bekleyerek filmi izlemek. nasıl ki malick'in son 4-5 yapımı aşırı yavaş tempoluysa ad astra da öyle. gerçi ilk bölümü aksiyonlu ve sürükleyiciydi ama sonra tempo düştükçe düşüyor.

    gelelim "orijinal değil"e. neredeyse her bilimkurgu filminden izler taşıyor. misal son zamanlarda çekilmiş "duygusal bk" filmleri first man ve blade runner 2049 gibi dramayı önplana almış. öte yandan alien'ı hemen hatırlatan bir sahnesi, solaris'i hatırlatan bir işleyişi, the martian'ı akla getiren tarafları da var. yani bi o filmden, bi bu filmden bir şeyler alınmış. gravity ve interstellar gibi görkemli olmaya da çalışmış. ama bu denli çok yapımdan beslenmese daha iyi olurmuş. yukarıda çok iyi özetlenmiş mevzu: "bunca filmden sahneler içerince kimliğini bulamıyor film" denmiş. çok doğru. bi bakmışsın, alien'a öykünmüş, bir bakmışsın gravity'e, bir bakmışsın, interstellar... o yüzden herkes bir filme benzetiyor, çünkü her filmden bir şeyler buluyorsunuz. halbuki bu standart baba-oğul draması daha orijinal bir şekilde işlenmeliydi. neyse, bu kadar çok filmden sahneler alarak filmi yapınca filme orijinal demek mümkün olmuyor. eksilerden devam edersek... mantıksız sahneler mevcut. misal: ay'daki çatışma sahneleri hakikaten mantıksız. aksiyon için, izleyiciyi aksiyonla filme dahil etmek için eklenmiş ama biraz yaratıcı olmak gerekiyordu. ay'da korsanın ne işi var (filmin gelecekte geçtiğinin farkındayım)? bir diğer mantıksız sahne de roy'un uzayda tozlar, taşlar ve çer çöp arasından bir kapakla geçebilmiş olması... bu aralar ciddi bir filmde izlediğim en saçma sahne olabilir. alien'a öykünüp alien yerine maymuna yer verdiği sahne mantıksız olmasa da gereksizdi. böyle sekanslar filmin kalitesini düşürüyor. baba-oğul çatışması da, karakter de pek klişe/standart. finaline hiç değinmeyelim. tamam, "açaydım gollarımı, gidme diyeydim" tarzı bir sahne beklentisi içinde değildim ama stüdyonun çektirdiği bu sahne (filmin finalini stüdyo belirliyor bütçe yüksek olduğu için, yönetmen değil) epey ticari kaçmış.

    bu eksiklere rağmen kötü diyemiyorum. zira klişe bir karakter olsa da roy'un yalnızlığı, babasınca terk edilmesinin yarattığı hayal kırıklığını atlatamamış olması iyi işlenmiş. yani film boyunca o yalnızlığı hissedebiliyorsunuz. hatta aksiyonlu sahne mantıksız olsa da o sahnede dahi adamın hislerinin farkında olabiliyorsunuz. roy dışında bir karakterin olmaması eksikler arasında sayılmış ama öykü tamamen roy'un gözünden anlatılıyor. pov bir işleyiş mevcut olduğu için tüm karakterler tek boyutlu. gerçi bu bahane mi oldu bilemiyorum, belki pov işleyişe rağmen yardımcı karakterleri iyi yazmak mümkün olabilirdi, bilemedim. neyse... demek istediğim karakter herkesi kendisinden uzaklaştırdığı ve kendisi de herkesten uzaklaşmak istediği için filmde başka bir karakterin mühim bir noktaya gelmemesini bir eksiklik olarak göremedim. zira öykü tamamen roy'la alakalı. gene de insan başka karakterler de görmek istiyor. misal preacher'daki hanfendi öyküye dahil olunca heyecanlandım ama 2 dk sonra öyküden çıktı, liv tyler desen cameo yapıp gidiyor, usta donald sutherland'in ekran süresi 5 dk, tommy lee jones 10 dk görünüyor.

    filmin bir diğer artısı da apocalypse now'ı hatırlatan işleyişi ve beyaz adamın bitmek bilmeyen sömürgeciliği, yağmacılığı, talancılığı. bu ikincisinin üzerine çok eğilmemiş gray ama keşke eğilseymiş. güzel bir sahne var. roy ay'a adım attığında buranın sıradan bir şehre dönüştürüldüğünü görüyoruz, metro bile var, hatta subway'in logosunu bile görüyoruz, ay'da! roy bunun üzerine "babam ay'ın bu halini görseydi burayı darmadağın ederdi" diyor. gerçi beyaz adam roy da taaaaa neptün'e gidip orayı patlatmadan dönmüyor. yani film boyunca beyaz adam mars, neptün, ay fark etmeksizin ayak bastığı her yerin içine etmeye devam ediyor. öte yandan babanın aranışının albay kurtz'ün (apocalypse now) aranışına benzetilmesini de sevdim. daha iyi senaristlerin elinde (evet, gray çok iyi bir senarist değil) daha iyi bir filme ve yolculuğa dönüşebilirdi.

    fakat ben, interstellar'dan daha çok sevdim bu filmi. onca filmden besleniyor olup bir türlü kimliğine kavuşamamış olsa da en azından christopher nolan gibi ağlatmaya çalışmıyor gray. filmin finalde bile izleyicinin duygularını sömürmemesi, nolan'a ders niteliğinde. açsın, izlesin şu filmi nolan. gray, damien chazelle gibi, nolan gibi film boyunca ağlatmaya, duyguları sömürmeye çalışabilirdi. nolan hem müzikleri kökleyerek, hem de saçmasapan ajitasyon dolu sahneler yazarak izleyiciyi ağlatmaya çalışmıştı. nolan'ın ders alabileceği diğer şeyse finalde twist kasıp durması. interstellar'ın finalindeki twist belki de en gülünç, en utandırıcı twistlerden. evet, gray'in finali etkileyici değil, zayıf, o büyük yolculuk epey basit ve zayıf şekilde sona eriyor ama en azından nolan gibi saçma bir twistin peşinden koşturmamış gray. buna da şükür! denmiş ki "ad astra'da baba-oğul ilişkisi, interstellar'daki kadar etkileyici oldurulamamış" bunun sebebi yazdığım gibi nolan'ın ajitasyonuydu. gray bunu yapmak istememiş, nolan yerine malick'in sinemasına öykünmüş. velhasıl ad astra saçma tarafları olan, gereksiz sahneleri de olan, sadece bir karaktere odaklanan, pek çok filmin kolajı haline getirilmiş bir film. iyi bir film değil, ama kötü de değil. vasat sularında yüzüyor. tek tesellim interstellar'dan iyi ve dünya'ya verdiğimiz zararı, beyaz adamın sömürgeciliğini interstellar'dan daha iyi işliyor.
  • başlıkta biri gravity'e benzetmiş. gravity gibi leş ve konusuz bir filme benziyorsa eğer ancak torrentten izlerim.
  • bir adamın var oluşsal yolculuğunu anlatan güzel bir film. kendi evine, ailesine, var olduğu yere yabancılaşmış babasıyla hesaplaşan bir adam. babasını kaybedip kendisiyle etrafındakilerle bağını yitirmiş bir insan, babasının yaşıyor olabileceği ihtimaliyle karşılaşınca kendisiyle ve babasıyla yüzleşen ve çıktığı yolculukta kim olduğunu neye değer verdiğini bilen bir adama dönüşen roy'un yolculuğu.

    hiç bir şekilde sıkılmadım. her anından etkilendiğim bir filmdi. tamamen insanla ve onun var oluşsal yolculuğuyla ilgili olması beni en çok etkileyen yönüydü. evden uzaklaşmak istemeniz, nereden geldiğiniz gerçeğini asla değiştirmez. insan, değişmek, ilerlemek bir yandan da gelişmek için evden uzaklaşmaya ihtiyaç duyar. ancak bu evle olan bağınızı asla yok etmez. yeniden kurulan bağla eve güven içinde dönmenizi sağlar.

    bu filme böceğimsi uzaylılarla, insanların kapışacağı, bol aksiyonlu bir film beklentisiyle gidenler kesinlikle zevk almaz.
  • bilim kurgu ambalajına sarılmış aile trajedisi.
  • okuduğum kadarıyla film bir elek görevi görmüş.

    çomarı, cahili, ergeni, kafası boşu elekten geçirmiş film bittiğinde geriye bir avuç beğenen memnun kesim bırakmış.

    bu kadar sert bir tanım yaptığım için kusura bakmayın ancak burada yazılan bomboş entry'lere bakıp filme gitmeyecek olanları uyarmak istedim. zaten bir insan neden ekşi'deki yorumlara bakarak bir filme gider ki? illa ki birşeyleri referans alıp gideceğiniz filmi seçiyorsanız imdb var metascore var rottentomatoes var. bunlar bile o filmi izleyip izlemeyeceğinize karar vermemeli. neyse.

    uzayla ilgili arzularımızı ihtiraslarımızı çok farklı bir bakış açısıyla ele alan çok iyi bir drama filmi. aradığımız her ne ise bulamasak bile asıl meselenin "aramak" olduğunu ve uzayla inatlaşanın altına sıçacağını anlatan bir film. *
  • film size uçsuz bucaksız hissini o kadar güzel veriyor ki, dünyadan uzaklaştıkça daralıyorsunuz. ekranda boğulmak diye bir şey olduğunu ben bu filmde gördüm.

    yaşlandım eskisi gibi analizler kasamıyorum ama gençliğim olsa çok pis lacan analizi giderdi bu filme
  • boşlukta kalmışlık, boşvermişlik ama bir yandan da çok umursamak duygularının hepsini hissettirmeyi, ama gerçekten hissettirmeyi çok güzel başarmış filmdir. empatiyi çok iyi yaşatıyor. o kadar iyi yaşatıyor ki, filmin ve karakterin yavaşlık haline kapılıp, film bitince bir süre yavaşlıyor insan sanki. tabi istanbul trafiğine çıkana kadar.
    bu arada bu kadar yavaş olup yavaşlığıyla beni sıkmayan nadir filmlerden oldu. anlamsızca çok beğendim.
    --- spoiler ---

    bu arada yine her şey sevgi, hayatı güzel ve anlamlı kılan tek şey bu, mesajıyla bitmiş gibi geldi
    (bkz: interstellar)

    ben babasını sevmek ama sevmek istememek, onun gibi olmak istemeden ona dönüşmek gibi bir sonuca bağlanacağını, babasının yaptığını yapmaya devam edeceğini beklemiştim ama öyle olmadı. senaryo çok etkileyici değil, filmin en zayıf yanı olabilir hatta. ama genel olarak ona da kurtarır derim.

    --- spoiler ---
  • para verip izleyin, çünkü evde bitirmezsiniz bedavaya.. en azından parasını verdik lan sonuna kadar izleyelim dersiniz. öyle kötü, öyle fena...
hesabın var mı? giriş yap