• d h lawrencein k kitapligi tarafından yayınlanan kaçış -kaçamayış- öyküsü...
  • kitabın celal üster tarafından yapılan çevirisi oldukça başarılı, önsöz olarak da akşit göktürk'ün ada'sından bir bölüm kullanmışlar.
  • çoğu zaman hepimizin içinde uyanan o "kaçış" isteği üzerine başarılı bir öykü
  • about a boy filminde duydugum every man is an island and im fucking ibiza sozunden sonra benim icin daha bir anlam kazanan kisisel tanimlama ifadesi..

    (bkz: nick hornby)
    (bkz: high fidelity)
  • güzel bir d. h. lawrence öyküsü. olabildiğince hızlı koşarak terk etmek istediğim bu diyardan daha fazla nefret etmeme neden oldu üçüncü ada, sevdim. ilk iki adayı ben de denedim, üçüncü adayı bekliyorum.

    şimdi kendimle ilgili kısmı geçiyorum. birinci ada'da insanoğlunun varolduğundan beridir kurmayı sevdiği bu lanet sistem işleniyor. insanoğlu düzeni kuruyor, seviyormuş gibi yapıyor, kusursuzluğu arıyor, kendi iç pragmatist duygularıyla savaşıyor ve batıyor. tümüyle mutsuzluk aslında. "insanoğlu doğuştan aptaldır" diyor lawrence, yani herhalde öyle demek istemiş, böyle algılamış bulundum. ikinci ada'da bir olgunluk söz konusu. arzular, sevinçler, yazma ve seks ihtiyacı esas adamımızı oldukça kurcalıyor. tabii yoruluyor haliyle. fazla rock'n roll bir düstur bu. göçüyor buradan da.. üçüncü ada yalnızlık adası. gerçekten yaşamak istediği şeyi buluyor sonunda, yani yalnızlığı. gizli bir sevinç var sanki, mutsuz görüntünün altında yatan bir başarı duygusu var. üçüncü adada buluyor gerçek kimliğini. insanoğlunun en temel ihtiyacı, yalnızlık! üçüncü ada herkese lazım.

    -----

    adalı olmanın tehlikesi budur. kentte, tozluklarını giyip iliklerine kadar duyduğun ölüm korkusuyla trafikten canını kurtarmaya çabalarken, sonsuz zamanın yılgılarından çok uzaktasındır. oysa küçük adan zamanın içine girdiği an, uzaydaki evren çevrende hızla dönmeye başlar.

    hiç istememesine karşın uşağına yol vermek zorunda kaldı. uşağı tarafından ne kadar dolandırıldığını öğrenmek bile istemiyordu. ne de olsa olağanüstü bir uşaktı. bir süre sonra çiftliğin kâhyasının da gitmesi gerekti. efendi, bu konuda en küçük bir üzüntü duymadı. -çok büyük bir ilginin altında "çıkarcılık" yatabilir(?)

    ufkun yakınındaki vapuru fark ettiğinde korkulu bir şaşkınlığa kapıldı, adada durur da huzurumu kaçırır mı diye düşünürken yüreği daraldı. kaygıyla, geçip gidişini izledi; ama ancak tümüyle gözden kaybolduğu zaman gerçekten rahatladığını, yeniden kendine geldiğini duyumsadı. birilerinin gelebileceği düşüncesinin gerilimiyle yaşamak acı veriyordu. insanların yakınına gelmelerini istemiyordu. ses duymak istemiyordu. farkında olmadan kedisiyle konuşacak olsa, kendi sesinin sesinden bile deliye dönüyordu. büyük sessizliği bozduğu için kızıyordu kendi kendine. kedisi yüzüne bakıp yalvarırcasına bir sesle miyavlayacak olsa, rahatı kaçıyordu. kediye kaşlarını çatıyordu. kedi de anlıyordu. yabanıllaşıyor, kayaların arasında pusuya yatıyor, belki de balık avlıyordu.

    adalı, döşeğinde kendinden geçmişçesine yatıyordu. doğanın güçleri! doğanın güçleri! beyninde sürekli bu sözcükler uğulduyordu. doğanın güçlerini alt edemezsin.

    utanmaz rezilin amacı ne kendini yetiştirmek ne de daha iyiye gitmek; kendi zevkinden başka bir şey düşündüğü yok.
hesabın var mı? giriş yap