• ermenilerin adana’da ne işi vardı?

    ilk ve orta öğrenimin çoğunu adana’da yapmış biri olarak zihnin arkaplanında asla tam olarak cevaplanamamış sorulardan biriydi bu benim için. şehrimizin düşman işgalinden kurtuluşu haftasında adana bölgesini işgal eden fransızlar ve onların suriye’den getirdiği "ermeni çeteler"‘den bahsediyordu öğretmenimiz. bunlar minarelerden halkın üzerine ateş açan, insanları camiye doldurup yakan kimselerdi. anlatılana göre de çok zalimdiler.

    ama sekiz yaşında bir çocuk olarak bile insan suçla motivasyon arasında illiyet bağını kurmaya çalışıyor. ermenilerin bu derece sadistik şekilde savaşmasına neden olan motivasyon ne olabilirdi? neden bir kafkas halkı adana’ya gelip insan yakardı. veya suriye’de ne işleri vardı? anlayamıyorduk. adana ile ermeniler arasında bana göre hep anlatılmayan bir şey vardı ama genel konjönktür uyarınca vatandaşların gördüğü şiddet işte o anlatılmayan her ne idiyse onu geçersiz kılıyordu. yine de çocuk başımıza düşünüp taşları yerine oturtamıyorduk.

    ben 20’li yaşlara kadar adana’da ermenilerin 1900’lü yıllarda mahallelerinin olduğunu, orada kendi cemaatlerinin falan bulunduğunu ve bunların genel populasyona oranla önemli bir miktarı teşkil ettiklerinin hiç bilemedim. bunu bana öğreten bir milli tarih müfredatı hiç olmadı. daha sonra bunu ilk farkettiğimde, biri bana iddia ettiğinde karşı çıktım. inkara yeltendim. resimlerini yaşantılarını belgeleri gördüğümde ise artık karşı çıkamadım. bir şeylerin eksik anlatıldığının farkına geç de olsa vardım.

    bunlar tabii okul çocuklarına anlatılmıyordu. ancak milli tarih kenara koyulup şablonun dışına çıkıp araştırmacı tarih okunduğu anda tüm tablo hemen başaşağı geliveriyordu. ermeniler orada türklerden çok çok önce de vardılar. ortaokulda otobüsle götürülüp gezdiğimiz yılankale ve anavarza kalesi bize hep “haçlılar” olarak öğretilse de aslında kilikya ermeni krallığına ait yapılardı. çukurova selçuklu, ramazanoğlu ve osmanlı hakimiyetine girince tabii bu ermeniler de yurtlarını bırakıp gitmemişlerdi. bölgede köyleri kasabaları vardı. adana şehir içinde ise komple bir mahalleleri vardı. diğer her büyük osmanlı şehrinde olduğu gibi el işi zanaat, ince işlerini ermeniler döndürüyordu. 1900’lerin başlarında ise adana’da hafiften endüstrileşme emareleri falan görülüyorsa bunun başlarında yine ermeniler vardı. 1905 yılında çırçır fabrikaları falan işletiyorlardı.

    ancak ermenilerin asıl sıkıntısı ii. abdülhamit’le idi desek çok da yanlış olmaz. 1876 berlin kongresine ermeni delegasyonunun gittiğini duyan abdülhamid o noktadan sonra ermenileri asla affetmeyecek, yükselen azınlık milliyetçi akımlarına karşı imparatorluğun belini pan-islamizm ile düzelteceğim derken 1894-1896 hamidiye katliamları ile geniş çapta hristiyan pogromlarına yol açacak, kürtleri silahlandırıp başıbozuktan hallice hamidiye alayları altında 80.000-300.000 kişinin öldürülmesine de vesile olacaktı. islam halifeliğinin kendi kontrolündeki bir tür hristiyan fraksiyonun aniden güçlenmesine verdiği aşırı şiddet içeren bu tepkiler müslümanlar ile ermeniler arasında çok kanlı bitecek bir hesaplaşmanın da fitilini ta 1800’lerin sonunda yakmıştır.

    ermeniler o yüzden abdülhamit devrilip yerine meşrutiyet geldiğinde bu progresif görünümlü jön türk hareketinin en büyük destekçilerinden biri olacaktır. bunu gizleme gereği de duymayacaklardır. ancak o sıralarda hesap edemedikleri şey jön türk fikriyatında yeşermekte olan türk milliyetçiliğinin de ermenileri batılı devletler tarafından kışkırtılıp finanse edilen bir tür iç düşman olarak görmesi olacaktır. ermeniler bunu farkettiklerinde artık çok geçtir.

    nitekim padişahın daha söyleyecek sözü vardır. 31 mart vakası olarak bilinen bu meşrutiyete karşı çıkmış din orjinli olan ayaklanma 13 nisan 1909’da başladığında adana’ya haberler telgraf vasıtasıyla ulaşmış ve panik yaratmıştır. en çok dillendirilen spekülasyonlardan bir tanesi de sultan abdülhamite karşı çıkması an meselesi olan bir tür ermeni isyanıdır. ermenilerin isyana hazırlandığına dair önce kulaktan kulağa sonra kalabalıkların birbirini gazlamasıyla yayılan bu haber bir süre sonra artık zenit noktasına erişmiş, adana ermeni mahallesine meşaleler ve sopalarla giren yağmacılar hasıl olmuştur.

    ermeniler açısından bakarsak ise onlar da toplumda tansiyonu düşürecek hiçbir şey yapmamaktadırlar. ermeniler 1895 yılındaki katliamlardan aşırı tırstıklarından o günden beri durmadan silahlanmaktadırlar. kiliselerine rusya’dan atanmış bir ermeni papaz misal olaylara varan haftalarda daha önce hiç katliam olmamış adana’daki cemaatine vaazında şöyle diyebilmektedir : "kanun veya değil, her yol aynı kapıya çıkıyor. intikam alacağız, kana kan dişe diş. silahlanın. 1895’te ölen her ermeni için bir osmanlı götürün" (kamuran gürün kitabı iş bankası yayınları)

    o gün geldiğinde de ermeni mahalleleri kurula kurula saatli bombaya dönmüş iki halk arasında bir anda patlak veren kavga neticesinde yakılmaya başlanmış, 4437 hane yanarak yıkılmış ve ayın 18’ine gelindiğinde 1000 kişi olaylar neticesinde yalnız adana şehir merkezinde ölmüştür. ermenilerin de eli tabii ki armut toplamamaktadır ve kavga şiddetlendikçe edindikleri silahları da acımadan kullanmaktadırlar. nitekim bu çok kanlı hesaplaşmalar hemen diğer şehirlere de sıçrayacak oralarda da canlar alacaktır. saimbeyli, maraş, birecik, dörtyol ve hatta feke’de kundaklama ve ölümler görülecektir.

    tarsus’ta konuşlu ancak o gün adana’yı ziyaret etmekte olan bir amerikalı misyoner, herbert adams gibbons hatıratında şöyle yazacaktır :

    "adana şu an içler acısı bir haldedir. kent merkezi yağmalanmış ve yıkılmış. ölenlerin sayısını bilmeye imkan yok. cesetler hala sokaklarda yatıyor. cuma günü şehirden çıkmaya çalışırken adımlarımı cesetlere basmamak için dikkatle atmam gerekti. cumartesi sabahı bir buçuk saat içinde ermeni cesetleriyle hıncahınç dolu en az 12 at arabası sayabildim. bunlar cesetleri taşköprüye götürüp nehre attılar. türk mezarlığında da ölüleri gömmek için çok büyük çukurlar açıldı"

    ingilizce bilenler gazete küpürünün kendisine buradan bakın.

    sadaretin olayları kontrol altına alması için gönderdiği 4000 kadar asker de hristiyanları yoketmek için yağmacılara katılır bir görünüm çizerler. çoğu aktif olarak yer almasa da yağmacıları durdurmak için de efor sarfetmezler. bkz new york times haberi

    jean minassian namlı bir ermeni olayları fransızca çıkan la patrie dergisinde olayları böyle aksettirmiş. convallaria maialis'e teşekkürler.

    yağma ve cinayetler sonucu mayıs ayı ortalarında fecaat bir bilanço ortaya çıkar. adana’daki 3521 ölüden 2093’ü ermeni, 782’si müslüman, 613’ü süryani, ve 33’ü de rumdur. bu sayılar osmanlı hükümet kayıtlarıdır ve muhtarlar tarafından yapılan sayımla çıkmıştır. ancak gerçek ölüm kalım rakamlarını açıklama konusunda osmanlı bürokrasisinin geleneksel çekingenliğini de hesaba katarsak ölü yaralı sayısı rapor edilenin çok çok üzerindedir. bilanço incelendiğinde adana dışında bahçe ilçesinde 752 hristiyan, 9 müslüman olmak üzere 761. ceyhan’da 378 hristiyan, 175 müslüman olmak üzere 553. tarsus’a 463 hristiyan 45 müslüman olmak üzere 508. osmaniye’de 372 hristiyan 66 müslüman olmak üzere 438. erzin’de 208 hristiyan 12 müslüman olmak üzer 220. kozan’da 114 hristiyan 1 müslüman olmak üzere 115. saimbeyli’de 15 hristiyan 78 müslüman olmak üzere 93. kadirli’de 60 hristiyan 17 hristiyan olmak üzere 77. ıslahiye’de 50, karaisalı’da 44, hassa’da 33 elvanlı’da 13 feke’de 2 hristiyan olmak üzere toplam 5243 hristiyan ve 1186 müslüman totalde 6429 ölü gibi devasa bir rakama erişmektedir.

    hareket ordusu istanbul’a varıp 31 mart olaylarını bitirdiğinde adana havalisinde çıkan bu olaylara da hızla müdahale etmiş, 124 müslüman ve 7 ermeni olaylarla azmettirici bir ilişkisi olduğu gerekçesiyle hükümet konağı ile büyüksaat arasına yolun iki yanına dizilen darağaçlarında asılmıştır.

    peki adana’daki ermeni mahallesi neresidir? bugün adana’da sokakta 100 kişiyi çevirip sorsanız birinin dahi doğru cevap verebileceğini sanmıyorum. çoğunluk vaktinde benim de içinde olduğum grup gibi adana’da ermenilerin aslında hiç olmadığına inanmış bulunacaktır. nitekim bugün abidinpaşa caddesinden yağ camii’ne çıkan ve postane’nin yanından geçen kestirme yolun hizasından taşköprü’ye doğru olan iki blok öncelikle komple ermeni kiliselerinin bulunduğu alandır. ikinci kısım bugünkü küçük saat’in hemen güneye bakan yerinde vezirköprü ve kuruköprü arasındaki dört blokluk alandır. bu alan görünüşe göre daha ekabir zengin ermenilerin olduğu alandır. yağ cami’nin büyüksaate çıkan yolunun bugün bıçakçılar pazarı olarak bilinen, eski kaçak pasajlarının bulunduğu alan komple orta-alt sınıf ermenilerin yaşadığı mahallelerdir. son olarak büyüksaat ile debboy caddesi arasındaki üç blok ise yine ermenilere ait güzel bahçeli evlerin olduğu kısımdır. kuruköprü ile eskiistasyon binası arasında kalan adını bugün kimsenin hatırlamadığı hurma mahallesinde ise aram gülbenkyan’ın “yeni fabrika” sı bulunmaktadır. ermeni mezarlığı ise bugünkü orduevi kavşağı ile müze – sabancı kültür sitesi arasında gelmektedir. haritada aşağı yukarı bir çiziktirince bugün bu sarı bölgeler yakılmış ermeni yerleşimlerini gösteriyor.

    1- vezirköprü, 2- yağ camii 3- ulu camii 4- mestan cami 5- yeni camii 6-kayalıbağ 7- karasoku (karasofu) 8- kuruköprü, 9- gülbenkyan yeni fabrika, k- küçüksaat.

    daha iyi karşılaştırma yapabilmek için 1909 yılındaki adana haritasında da aynı noktaları işaretleyeyim

    ne diyelim? trajik mi? böyle katliam sahneleri yaşanmasının ardından tam iki jenerasyon sonra adana’da bunların olduğunu hatırlayan kimseler yok. ermeniler yüz yıl kadar önce iyi kötü şehrin neredeyse yarısını oluşturuyorken bugün varlıklarına dair bebekli kilise haricinde hiç bir emare yok. artık anılarda bile yaşamıyorlar. kiliseyi de idare katoliklere teslim etmiş. adana’dan izleri silinip gitmiş. biz de bunu unutmayı seçmişiz.

    ben türkleri veya ermenileri tarihte olup bitmiş bu olaylardan ötürü yargılamıyorum. aramızda kandan nehirler akmış. ancak bunlar hiç olmamış bitmemiş gibi de gözlerimi kapatıp da işime bakamıyorum. ben o sokaklarda neler yaşandığını bilmeden gezdim. bunları bize açıklayacak, iyisiyle kötüsüyle anlatacak bir eğitim sistemimiz olmadı. bu durumda 1909’da ölmeyen ermeniler ise 1915’de suriye’ye tehcir olup 1. dünya savaşından sonra herhalde adana’ya silahlı olarak bir süre geri geldiler diye düşünmek zorunda hissediyor kendini insan. bu tip olaylar yaşanmasın diye tarihten ders alacak yerde tarihi devasa silgilerle silerek tekerrüre davetten başka bir şey yapmıyoruz. bugünkü toplumdaki islami fundementalizme dönüşün benzer bir infiale yol açmamasını sağlayacak önümüzde bir ders yok. bunları bize öğretseydiniz belki de olurdu.

    nitekim bütün bu olayın en bilinmeyen ve en ilginç yönlerinden biri ise ermenilerin ardında bıraktığı sanayi kalıntıları olacaktır. işte onlar türk tarihinde hiç beklenmeyen başka bir etki yaratacaktır. kayseri’den adana’ya gelen has – sabancı gibi aileler ermenilerin arkalarında bıraktığı ganimetlere çökecek, gülbenkyan çırçır fabrikası, cumhuriyet döneminde hacı ömer sabancı’ya verilecek kendisi de oradan kazandığı para ile zamanı geldiğinde bossa fabrikasını açıp (eski un fabrikası) sabancıları ülkenin en ileri gelen ailelerinden birisi yapacaktır. dönüp bir bakarsak sabancı imparatorluğu sanayiyi adana’ya getiren ermenilerden gasp olunan yıkıntıların üstünde bina olmuş bulunmaktadır. sadece bu bile 1909’u bugün hatırlamamıza yeter sebeptir.

    nereden nereye
  • 1909 yılının 14 nisan - 27 nisan tarihleri arasında adana da yaşanan, özellikle ermeni nüfusa yönelik can ve mal kaybına neden olmuş olaylar. (bkz: pogrom)

    ağustos ayı itibarı ile, olaylar sonrası ikinci vali değişkliği ile bölgeye vali atanan cemal paşa olayların vehametini kabul eder. cemal paşa ya göre olaylarda 17 bin ermeni ve 1850 müslüman ölmüşdür. (talat 'ın defterinde*1915 öncesi adana 'da ermeni nüfusu 51.723)

    çeşitli konsoloslukların, patrikanenin ve adana psikoposluğunun raporlarında verilen ölü sayısı 20 bin civarındadır. bugün özellikle yabancı bir çok kaynakta kabul edilen, verilen rakamlar yine 20 bin civarındadır. maddi hasar da büyüktür.

    arka plan:

    1890 sonrasında, pamuğa dayalı ihracata yönelik tarım ile bölgede ekonomik büyüme yaşanıyor. vilayet nüfusunun yüzde 12-15 'i ermenidir ve olaylar bu dönemde ermeni yatırımlarının yoğunlaştığı bölgelerde -kozan ve haçin gibi- yaşanmışdır, ermenilerin bulunduğu ama benzer bir ekonomik karakterin olmadığı mersin gibi yerlelere ise olaylar yayılmamıştır.

    nisan ayı çukurova için önemlidir: bu ay çapa mevsimine rastlar ve yoğun mevsimlik işçi göçü bölgeye yaşanır; asayiş konusunun sorunlu olabildiği bir dönemdir. 13 nisan ise çevre köylerden pek çok kişinin geldiği haftalık pazarın kurulduğu gündür.

    yine, 31 mart vakası, hamit taraftarları, devrim karşıtı şeriatçıların sorumluluğu - merkezi hükümetin zafiyeti yerel yetkililerin basiretsizliği, abdülhamit tahttan indilirdikden sonra rumeli 'den gelen askerlerin kargaşaya katılması, ittihat ve terakkinin sorumluluğu olaylarla ilgili yorumlarda nedenlerin arasında bahsedilir.

    * yukarıdaki bilgileri tarih ve toplum yeni yaklasimlar dergisi bahar 2007 sayısındaki 1909 olayları üzerine bir araştırmadan aldım(meltem toksöz - adana ermenileri ve 1909 "iğtişaşı"). tarsus amerikan koleji 'nde o dönemde öğretmenlik yapan helen davenport gibbons 'ın olaylara ilişkin tanıklığını anlattğı red rugs of tarsus 'ın çevirisi 'tarsus 'un kırmızı kilimleri' adıyla 2009 yılında türkiye 'de yayınlandı. (2009 itibarı ile olayların üzerinden 100 yıl geçmiş olması sebebiyle toplumsal tarih dergisinin osmanlı basınında yüzyıl önce bu ay bölümünde olaylarla ve yargılamalarla ilgili haberle karşılaşmak mümkün oluyor..)
  • halide edip adıvar'ın bu katliamdan hemen sonra tanin gazetesinde kaleme aldığı son derece namuslu bir yazı için (bkz: ölenlerle öldürenler)
  • o gunlerde turkce yakilan bir ermeni sarkisi :

    hey, çamlar, çamlar, alaçık çamlar!
    her güneş vurunca sakız damlar,
    sakız damlarsa, yüreğim ağlar,
    adana ırmağı sel gibi akar,
    işte geldim sana, kıyma adana!
    of, of, işte gördüm sizi, kıyma çocuklar!

    adana köprüsü tahtadır, tahta,
    ermeni muhaciri gelir bu hafta,
    adana ırmağı leş ilen kanlar!
    kaldırın leşleri: adana kokar,
    işte geldim sana, kıyma adana!
    of, of, işte gördüm sizi, kıyma çocuklar!
  • bir ağıdı da şöyledir:

    https://www.facebook.com/…oto.php?v=318292808290060

    ağlasın ermeniler bu acı kıyıma,
    çöle döndü, görkemli adana.
    ateş ve kılıç vicdansız talan,
    rupen'in evi ah oldu viran.

    verme artık ışığını ey yüce güneş,
    etrafında sakla yüce yasını.
    güney rüzgarı geçti ülkeden,
    soldu, kurudu çiçek ve ağaç.

    zavalli ermeniler bir dakikada,
    düştüler vicdansız kılıc altına.
    kilise ve okul alevler içinde,
    binlerce ermeni öldü hunharca.

    kanunsuz duygusuzlar, yetim bıraktı,
    evladı anasından, gelini damadından,
    alcak adil ile duygusuz cavit,
    doydular içip ermeni kani.

    görkemli adana boşaldı bitti,
    küllere boğuldu bütün kilikya.
    sevgili hacın yaşadı yalnız,
    dondu kaldi zeytun, bir kaya gibi.

    ateşler içinde üç gün üç gece,
    içerden kılıç, dışardan topla,
    sildiler ermeniyi dünya yüzünden,
    kanlar akıyor berrak sulardan.

    yetmez mi artık bu adilikler,
    ağlayıp sızlayıp taşıdık sonsuz,
    yabancının evinde güven kayboldu,
    şerefimizle ölelim bu topraklarda.
  • 1909'da taşnak partisinin resmi olarak “türklerle ermenilerin arasını bozmaya yönelik bir komplo” olarak tanımladığı olay. aklınızca bu da mı dış güçler diye taşşak geçmişsiniz ama hani derler ya “adamın gol diyo oğlum”.

    koskoca takvimde başka gün yokmuş gibi 31 mart vakasından 1 gün sonra gerçekleşmiştir. bu sayede merkezi otorite asayişi sağlayamamıştır.

    yine şansa bak olaylardan 2 gün önce hem bölgenin rahipleri, hem de imamları karşı tarafın katlini dinin emrettiğini anlatmıştır cemaatlerine. yani aslında 31 mart vakasıyla bağı yoktur.

    olaylardan 1 hafta önce hristiyan evlerin kapılarına haç, müslümanların ise hilal çizildi. en can alıcı ipucu buydu zaten. çünkü birisi diğerini katledecek olsa sadece karşı tarafın evlerini işaretlemek yeterliydi. ama burada iki tarafın evleri de işaretliydi. böylece müslümanlar hristiyanların onları öldüreceğini, hristiyanlar ise müslümanların onları öldüreceğini düşündü.

    silahlanmaları 1 yıl önce serbest bırakılan ermeniler, artık gökten mi yağdı ne olduysa mahallelerine silah yığmıştı. ermeni psikopos ceketi olan herkesin silah almasını söylemişti.

    31 mart vakasıyla birlikte olaylar başladı. müslümanlar sayıca üstündü ama ermeni mahallelerine giremediler. iki taraftan da çok kişi ölmemişti. 31 mart isyanı bastırılmış, hareket ordusu bu isyanı bastırmak için de yola çıkmıştı. tam da adana dışındayken, ingiliz konsolos şahsi güvence vererek barış için ermenilerden silahlarını teslim etmelerini istedi. bunu yapan ermeniler savunmasız kaldı ve katliama uğradılar. 17 bin ermeni 2 bine yakın da müslüman öldü.

    2. meşrutiyet ermeni türk kardeşliği demekti. dönemin dahiliye nazırı ermeni ve türklerin araplardan, kürtlerden ve rumlardan hepsinden öte kardeş olduğunu söylediğinde kalabalık sevinçten çıldırmıştı. daha birkaç ay önce ermeniler orduda görev alıp vatanlarını savunabilmek için miting yapmıştı. askeri okullara girmeye başladılar( buradan çıkan sarkis torosyan çanakkale savaşında bir ingiliz zırhlısını batırmıştır). bu batılı dünya için kabul edilemezdi. milleti sadıka da balkan milletleri gibi isyan çıkarmalıydı. bu yüzden de böyle bir olay tertiplendi. taşnak partisi o dönem osmanlı yanlısı tavır takındı ancak yine de kardeşlik umuduna büyük zarar verdi bu katliam.
  • yine geldi "dıj güjler aramızı açtı" dangozları, yada onlar da bize yaptı hamburabileri. hrant dink'i öldürenlerin dedelerinden, madımak otelini yakanların torunlarından ne beklersin. soyunuz ırkçı, soyunuz barbar, soyunuz soykırımcıdır sizin. kurduğunuz bu yalan cumhuriyet ve demokrasi bu topraklardan kovduğunuz azınlıkların mezarları üstüne yine onların el koyduğunuz ve çaldığınız paralarıyla kuruldu. bu topraklarda değer üreten insanlar ölmeye ve öldürülmeye mahkumdur. bu sizin barbar geleneklerinizin bir sonucudur. suçunuzla yüzleşmedikçe size binlerce tayyip musallat olsun.. zira hakediyorsunuz ve hakettiğiniz gibi yönetiliyorsunuz. size müstehak.

    şimdi mesaj kutuma tecavüz edecekler önden bir soru: hep mi haklısınız, hep mi herkes size düşman? yahu evet biz de burada çok fecii şeyler yapmışız dediğiniz oluyor mu?

    not: türküm. ama sizin yüzünüzden demeye utanıyorum. ırkla gurur duyulmaz ama sayenizde utanç duyuyorum. tarihin en ezik halkı.
  • adana iğtişaşı. ayşe hür taraf'ta toparlamış:

    "bundan 103 yıl önce tam bu günlerde, istanbul’da tarihe “31 mart vak’ası” veya “31 mart olayı” olarak geçen ayaklanma patlak vermişti. olay, bugün kullandığımız milâdî takvim’e göre 13 nisan 1909 günü, o tarihte kullanılan rumî takvim’e göre ise 31 mart 1325 günü başladığı için böyle adlandırılmıştı. 11 gün süren isyanın lider kadrosu doğru dürüst soruşturma yapılmaksızın idam edildiği ve ittihat ve terakki cemiyeti (itc) arşivleri günümüze kadar ulaşmadığı için olayın arkaplanını hâlâ tam bilmiyoruz. ancak ön yüzde, itc’yi sevmeyen sabık sadrazam “monarşist” kâmil paşa, hem itc’ye, hem saray’a karşı olan “ademimerkeziyetçi” prens sabahaddin’in ahrar fırkası; iktidara tamamen el koymak isteyen itc; halkın dinî duygularını tahrik eden derviş vahdetî ve nakşibendîlerin kontrolündeki ittihad-ı muhammedi cemiyeti; meşrutiyet’le birlikte ayrıcalıklarını yitirmekten korkan medreseli softalar; arnavut asıllı askerler arasındaki milliyetçi unsurlar, ulema veya asker kılığına girmiş yerli ve yabancı ajanlar gibi değişik aktörler vardı. ancak, planlayıcısı kim olursa olsun, sonuçta kazançlı çıkan ordu ve itc olmuştu. isyan bastırıldıktan sonra, abdülhamid tahttan indirilerek selanik’e sürgüne gönderilmiş, 1826’da yeniçeri ocağı’nın kapatılmasından beri siyasetten uzak tutulan ordu yeniden siyasete ağırlığını koyarken, itc adım adım iktidarı ele geçirmeye başlamış, 23 ocak 1913 tarihindeki babıâli baskını ile de otoriter rejimini kurmuştu.

    resmî tarihe göre “irticai” bir kalkışma olan 31 mart olayı’nı ve gayrı resmî tarihe göre “darbeciliğin miladı” olan babıâli baskını’nı bu sayfalarda (sırasıyla 6 nisan 2008 ve 24 ocak 2010’da) anlatmıştım. bu haftaki konumuz, 31 mart olayı ile eş zamanlı olarak adana’da yaşanan olaylar. osmanlı yöneticilerinin deyimiyle “adana iğtişaşı” (karışıklığı), yerel hükümet temsilcilerinin deyimiyle “adana vak’ası”, ermeni kaynaklarına göre “adana faciası”, misyoner kaynaklarına göre “adana katliamı”. bu yazının, her yıl ocak ve nisan aylarında zoraki biçimde hatırlanan ermeni meselesi ile ilgili belleğimizi tazelemesini umuyorum.

    çukurova’da zorlu mevsim
    kilikya (adana havalisi), ermeni nüfusun yoğun olduğu, ancak 1894-96 çatışmalarında zarar görmemiş bölgelerden biriydi. zengin bir liman bölgesi olan adana’nın 550 binden biraz fazla olan nüfusunun 60 bin kadarı ermeni, 25 bini “arap uşağı”, 10-15 bini rum, geri kalanı, yani 450 bin kadarı da müslüman/türk’tü. ancak bu kesimler arasında en zengini ermenilerdi. adana’daki pamuk tarımı ve ticaret ermenilerin elindeydi. meşrutiyet’in ilanı bölgede zaten hassas olan dengelerin bozulmasına neden olmuştu. müslüman-türk kesim, artık “millet-i hâkime” olmadıkları için rahatsızdı. ermeniler ise verilen haklardan tatmin olmamış, daha fazlasını elde etmenin yollarını arıyordu.

    nisan ayının başları çukurova için önemli günlerdi. her yıl olduğu gibi mart ayından itibaren pamuk çapası için çevre illerden gelen çoğunluğu kürt asıllı mevsimlik işçiler şehrin çeperlerinde konaklıyorlardı. arpa hasadı için ise civardaki ermeni köylerinden işçiler gelmişti. 12 nisan 1909 günü ermeniler için çok önemli olan paskalya yortusu idi. 13 nisanda ise adana’da pazar kurulmuştu. 14 nisan 1909 günü doğu vilayetlerinde çalışan amerikalı misyonerler yıllık toplantıları için adana’ya gelmişlerdi.

    işte böylesi yoğun ve heyecanlı günlerde, şehirde nasıl olduğu hâlâ tam olarak bilinmeyen bir nedenle iki toplum birbirine girdi. ermeniler, 31 mart olayı’nı bastırmak üzere selanik’ten gelen hareket ordusu olaylara müdahale edecek diye ikna edilerek ellerindeki silahları yerel yöneticilere teslim ettikten sonra katliam şiddetlenmiş, 23 nisan 1909 günü hareket ordusu’nun bir bölüğü şehre girdiğinde ise ortalık kan gölüne dönmüştü. şiddet olayları buna rağmen durmadı. sadece adana’da değil misis, incirlik, ceyhan (hamidiye), osmaniye, tarsus, sis (kozan) kazalarında da sürdü. 25 nisanda adana’da bazı ermeni gençlerinin askerî kışlaya silahlı saldırıda bulunması üzerine adana’da yeni bir alevlenme yaşandı. ardından kan gövdeyi götürdü.

    meclis heyeti gönderiliyor
    nisan ayı sonunda vali cevad bey ve ferik mustafa paşa azledildi. yeni vali babanzade zihni paşa’nın yaptığı ilk tahkikat sonunda ölü sayısı yaklaşık 1.900 müslüman, 1.500 hıristiyan olarak verildi. (ancak daha sonra gerçek sayının daha çok olduğu anlaşılacaktı.) zanlıları yargılamak üzere biri adana’da diğeri cebel-i bereket’te (osmaniye) olmak üzere iki divan-ı harb-i örfi kuruldu. istanbul’dan da iki heyet gönderildi. heyetlerden biri mersin mutasarrıfı esad bey başkanlığında şûra-yı devlet üyesi faik bey ile cinayet mahkemesi üyesi artin mosmorciyan efendi’den; diğeri ise meclis-i mebusan üyeleri yusuf kemal (tengirşenk) başkanlığında tekirdağ mebusu hagop (agop) babikyan, arif bey ve musdikyan efendi’den oluşuyordu.

    mahkemeler ve heyetler işe koyuldular. ermeni çevrelerine göre bağdadizade abdülkadir adlı biri müslümanları ermenilere karşı kışkırtmıştı. iki ermeni gencin öldürüldüğü 13 nisandan beri müslümanların dükkânlarına bir zarar gelmemesi için beyaz tebeşirle işaretlenmesi, hükümet yetkilileri de dahil bütün müslümanların fes yerine sarık giymeleri, payas hapishanesi’nden üç bin tutuklunun silahlandırılarak salıverilmesi, ermeni tarafınca olayların kasıtlı ve planlı olduğunun karinesi olarak görülüyordu.

    türklere göre ise suçlu 12.-14. yüzyıllar arasında adana havalisinde varlığını sürdüren kilikya ermeni krallığı’nı yeniden kurmak için ermenileri kışkırtan hınçak partisi’ne yakın duran piskopos muşeg seropyan’dı. 14 nisan günü taraflar arasında arabuluculuk yapmaya çalışan ingiliz konsolos yardımcısı doughty-wylie ise müslümanların hepsinin olaylara karışmadığını, hatta bazı müslümanların ermenileri koruduğunu anlatacaktı.

    meclis-i mebusan heyetinden yusuf kemal bey hatıratında (sadeleştirilmiş türkçe ile) şöyle demişti: “yabancı müdahalesi sayesinde ayrı bir krallık kurmak amacıyla girişilmiş bir ermeni ihtilaline kesinlikle inanmam. eğer böyle bir amaçları olsaydı, topluca dağa çekilir, oradan kendilerini savunabilirlerdi (...) bundan başka revolver ve av tüfeklerinden başka bir şeyle silahlı olmayan ermenilerin gelişkin osmanlı ordusuna karşı gelebileceklerini varsaymak saçma olur. yabancı müdahaleye gelince, biraz siyasetten anlamak, böyle bir fikrin saçmalığını kanıtlamaya yeter. müslümanlara gelince onların pek çoğunun, hükümetlerinin, yaşamlarının, dinlerinin tehlikede bulunduğuna gerçekten inandıkları düşüncesindeyim. cehaletleri böyle bir durumun olanaksızlığını anlamayacak kadar çok idi. içlerinden birçoğu ermenilerce verilen küstahça söylevlerle kışkırtılmış (...) bundan başka yağma hırsı çevrenin çapulcularını çekmişti.”

    cemal paşa adana’da
    uzun bir süreçten sonra, tutuklu bulunan 130’u müslüman, 95’i gayrımüslim (çoğu ermeni) 225 kişiden, dokuz müslüman, altı ermeni suçlu bulunarak 10 haziran 1909’da idam edildi. ancak idamlardan sonra da olaylar devam etti, ortalık ancak, ağustos ortalarında adana’ya vali olarak atanan cemal paşa’nın 47 müslüman ile bir ermeni’yi daha idam ettirmesinden sonra duruldu.

    olaylarda kaç kişinin öldüğü hâlâ bilinmiyor. çünkü yusuf kemal bey ve hagop babikyan görüş ayrılıkları yüzünden raporlarını hazırlayamamışlar; bir süre sonra da babikyan evinde şüpheli biçimde ölmüştü. adana piskoposluğu’nun raporuna göre 17.844, patrikhane’nin adana’ya gönderdiği heyete göre 21.236 ölü (ermeni?) vardı. ayrıca kiliseler, okullar, tiyatro binaları, değirmenler, camiler, han ve oteller, evler, dükkânlar hasar görmüştü. almanya’da yayımlanan frankfurter zeitung gazetesinin 20 haziran 1909 tarihli nüshasında çıkan bir asker mektubunda ise “kanları adana sokaklarında akan 30 bin gâvur köpeğini öldürdük” deniyordu.

    cemal paşa da anılarında, adana’da 17 bin ermeni ile 1.850 müslüman’ın öldüğünü yazacaktı. ölümünden sonra babikyan’ın evine giden bir ermeni ve bir türk mebus babikyan’ın raporunu mühürleyerek resmî olarak yayımlanana kadar eşine teslim etmiş, ancak bir grup ermeni mührü kırarak mektubun bir kopyasını almıştı. 1912 yılında kilikya gazetesinde yayımlanan bu kopyaya göre adana iğtişaşı’nda hayatını kaybeden ermeni sayısı 21 bindi.

    hangi rakam doğru olursa olsun, ortada büyük bir katliamın olduğu açıktı. cemal paşa yaraları sarmak için kolları sıvadı. yıkılan binaların onarımı için bir komisyon kurdu, 200 bin lira banka kredisi buldu. bu sayede müslüman ve ermeni mahalleleri yeniden ayağa kalktı, bir süre sonra da şehir tekrar eski günlerine döndü. bu arada ilginç bir durum da şuydu: 1895’te fransa’nın ermenilere karşı sorumluluğuna dair ateşli konuşmalar yapan j. jaures, a. france ve j. clémenceau, adana olaylarının haberleri geldikten sonra ya açık ya da örtük bir şekilde 1908 devrimi’ne güvenmek gerektiğini savunmuşlardı. o günlerde en önemli hedefleri osmanlı imparatorluğu’nun yabancı ülkelerle ticaretinden daha büyük pay olmak olan abd’nin tavrında da bir değişiklik olmamıştı.

    ittihatçı-taşnak kopuşu
    ancak adana olayları, 1908’de ii. abdülhamid’e meşrutiyet’i ikinci kez ilan ettiren itc-taşnak ittifakında ciddi bir kırılmaya neden oldu. taşnaklar içinde bazı kesimler olayların liberaller, dinciler ve abdülhamid arasında kurulan bir ittifakı sorumlu tutarken, bir grup doğrudan itc’yi suçluyordu. bunun ilk meyvesi parti içindeki rusya yanlılarının (ayrılıkçı radikallerin) güçlenmesi oldu. taşnaksutyun’u itc’nin politikalarına fazla bel bağlamakla suçlayan hınçakçılar da biraz mevzi kazandılar.

    taşnaksutyun’un 1909 ağustosunda yapılan v. kongresi’nde bu durum uzun uzun tartışıldı ve birlikçiler galip geldi. sonuç bildirgesinin ilk maddesinde itc ile dayanışmayı devam ettirmek kararı alındı. ittihatçılar ve taşnakçılar yeni bir ittifak antlaşması imzalamak için selanik’te biraraya geldiler. ilk görüşme başarısız olduysa da ittihatçılar adına mithad şükrü (bleda), dr. nâzım; taşnaksutyun adına karekin pastırmacıyan (nam-ı diğer armen garo) ve vahan papazyan’ın yaptığı ikinci görüşmede “vatanın hürriyeti, ülkenin birliği ve toprak bütünlüğü için, anlaşmazlıkların ortadan kaldırılması ve osmanlı halkları arasında en iyi ilişkilerin kurulması için” itc ve taşnaksutyun arasında tam anlaşma sağlandı. bundan böyle partideki çatışmalar rusya ermenileri ile osmanlı ermenileri arasında ya da genç kuşaklarla yaşlılar arasında değil, sosyolojik kökenlere göre gelişecekti.

    abdülhamid’in halli
    istanbul’da ve adana’da olaylar bastırıldıktan hemen sonra ittihatçılar abdülhamid’i hal etmeye karar vermişlerdi. hal fetvasının ilk müsveddesini sarıklı mebuslardan elmalı hamdi efendi (yazır) hazırlamıştı. fetva emini hacı nuri efendi, fetva metnini imzalamak istememişti, çünkü padişah’a isnat edilen “31 mart olayı’na sebep olmak”, “dinî kitapları yaktırmak” ve “devlet malını israf etmek” suçlarına katılmıyordu. ama sonunda imzalamak zorunda kaldı. şeyhülislam’ın hal fetvasını padişaha okumak için draç mebusu jandarma mirlivası esat toptani paşa, selanik mebusu emanuel karasu, ermeni katolik cemaati temsilcisi aram efendi ve ?yan meclisi’nden gürcü arif hikmet paşa görevlendirilmişti.

    emanuel karasu anlatıyor
    emanuel karasu’nun alman gazetesi frankfurter zeitung’un 30 nisan 1909 günkü nüshasında çıkan mülakatına bakılırsa, 27 nisan 1909 günü saray’ın girişinde kendilerini üç subay karşılamış, subaylar asker selamı verdikten ve kendilerini kucakladıktan sonra heyeti içeri yollamışlardı. saray’da büyük bir sessizlik vardı. tek ses heyetin adım sesleriydi. nöbetçi subaylardan selanikli salih bey heyeti sarayın bahçesindeki ufak nöbetçi kulübesine götürerek şapkalarını ve paltolarını burada bırakmalarını istemişti. emanuel karasu “burası benim için garip buluşma yeriydi. aylar önce tutuklu olarak buraya getirilmiş ve tam burada sorgulanmıştım. kanun-i esasi’nin ilan edilmesinden kısa süre önce abdülhamid’in askerleri tarafından yakalanıp buraya getirilmiştim” diye devam ediyordu mülakatına.

    padişahı öldürecektik
    sultan’ın kaldığı köşkte mabeyn başkâtibi cevad bey tarafından karşılanan heyetteki bir diğer üye esad paşa, “bir ilanı bildirmek için sultan’ı görmek istiyoruz” demişti cevad bey’e. devamını yine emanuel karasu’dan dinleyelim: “[esad paşa’nın] kardeşini galata köprüsü’nde kiralık katile öldürtmesi nedeniyle, abdülhamid’den öldüresiye nefret ettiğini biliyorum. bundan dolayı sultan’ın karşısında heyecanını kontrol edemeyip patlamasından korkuyordum. fakat sakin görünüyordu. abdülhamid sürekli olarak silah taşırdı ve bir suikasttan korktuğu anda bunu kullanmaktan çekinmeyecekti. ani bir kol hareketiyle pek çok masum insanı öldürttüğünü biliyoruz. iyi bir nişancı olarak tanındığından, kendimizi korumak için tabancamızın kınını açtık; böylelikle tabancamızı kolaylıkla çıkarabilirdik. bu bize güven verdi. sultan eğer bize bir silah çekerse, kendisini birkaç saniye içinde öldürecektik.”

    padişaha “sen” mi dediler?
    abdülhamid’in heyeti gördüğünde “bir türk padişahına, bir islam halifesine hal kararını bildirmek için bir arnavut, bir yahudi, bir ermeni’den ve bir nankörden başkasını bulamamışlar mı?” dediği rivayet olunur, ancak olayın tanıkları bu ifadeleri doğrulamazlar. emanuel karasu’ya göre küçük oğlu abdürrahim ile salona gelen abdülhamid korkulu gözlerle ve çaresizlik içinde heyete bakmıştı. esad paşa kaba bir arnavut lehçesiyle “milletimizin şeyhülislam’ın verdiği fetvayla seni tahttan indirdiğini sana bildirmek için geldik” deyince abdülhamid ürkmüş, yüzünde ve vücudunda bir ürperme görülmüştü. padişaha “sen” diye hitap edildiği, abdülhamid’in son mabeyn başkâtibi ali cevad bey’in fezlekesinde de belirtiliyordu. abdülhamid tebligatı duyduktan sonra derin bir yeis ifadesiyle sekiz on saniye suskun kaldıktan sonra “milletin arzu ve amalinden zerre kadar inhiraf etmem,” diyecekti. böylece “milletin arzu ve amali” ilk kez padişahın yetkilerinin kısıtlanmasının gerekçesi olmuştu. abdülhamid önce çırağan sarayı’nda ikamet etmek istediğini söylemiş, ittihatçılar bunu kabul etmeyerek kendisini avrupa’ya göndermek istemişler, avrupa’yı da abdülhamid kabul etmeyince, ailesi ve hizmetlileri ile birlikte selanik’te alatini adlı bir italyan un tüccarının köşkünde (alatini köşkü, sonradan ordu köşkü diye anılacaktı) mecburi ikamete tabi tutulmuştu.

    abdülhamid’in yerine veliaht mehmed reşad efendi’nin padişah ilan edilmesinden sonra itc iktidara yerleşmeye başladı. 5 mayıs 1909’da kurulan hüseyin hilmi paşa kabinesinde cemiyetten bakan yoktu ama hüseyin hilmi paşa’nın temmuz ayında kurduğu kabinede talât bey dâhiliye nazırı’ydı. bu tarihten itibaren hükümet işleri itc merkez komitesi’nin eline geçmeye başladı.

    abdülhamid’e gelince; iddialara göre, her tarafı sıkı sıkıya kapatılmış olan alatini köşkü’nde halı veya kilim parçası dahi bulunmadığı gibi, başlangıçta abdülhamid ve ailesi yerde yatmak zorunda kalmıştı. daha sonra ikamet şartları nispeten düzelecek, hükümet kendisine bazı şirket hisselerini ve osmanlı bankası’ndaki parasını teslim edecek, ancak gazete bile okumasına izin verilmeden, toplumdan tecrit edilmiş şekilde yaşayacaktı. bu durum, i. balkan savaşı sırasında selanik’in elden çıkması üzerine abdülhamid’in istanbul’da beylerbeyi sarayı’na nakline kadar böyle sürdü. abdülhamid 10 şubat 1918 günü bu sarayda son nefesini verdi."

    özet kaynakça: meltem toksöz, “adana ermenileri ve 1909 ‘iğtişaşı’”, imparatorluğun çöküş döneminde osmanlı ermenileri, bilimsel sorumluluk ve demokrasi sorunları, istanbul üniversitesi bilgi yayınları, 2011, s. 153-162; yusuf kemal tengirşenk, vatan hizmetinde, bahar matbaası, 1967;hatıralar, cemal paşa, hazırlayan: alpay kabacalı, türkiye iş bankası kültür yayınları, 2001; necmettin alkan, “ii. abdülhamid’in tahttan indirilmesi”, toplumsal tarih, nisan 2008, s. 172, s. 22-28; ziya şakir, sultan abdülhamid’in son günleri, çatı kitapları, 2006; atıf hüseyin bey,abdülhamid’in sürgün günleri, yayına hazırlayan: m. metin hülagü, timaş yayınları, 2010.

    hurayse@hotmail.com

  • olaylar sırasında the new york times şu haberi yapmış;

    "30,000 kılled ın massacres; conservative estimate of victims of turkish fanaticism in adana vilayet. deadly work contınues tribesmen besiege towns and march on others -- messengers to american women slain. clash feared at beırut druses gather to avenge murder of deputy and mohammedans prepare to oppose them."

    http://query.nytimes.com/…38dddac0a94dc405b898cf1d3
  • olayın resmi belgelere dayanan bir dökümü için: http://www.eraren.org/…page=dergiicerik&icerikno=57
hesabın var mı? giriş yap