• "başıboş" hatta "bir akıntıya kapılıp sürüklenmiş, bağını yitirmiş" manasında bir ingilizce kelime olmasına rağmen türkçe'ye girmiştir de belki, haberimiz yoktur.
  • lunatic soul isimli mükemmel albümün adamın ciğerini dağlayan sözlere sahip süper parçası.

    i know we’re passing by
    see the shadows of our own
    apart from where we are
    we still believe
    and raise our hopes
    we’re locked up alone
    going nowhere
    waiting for the dawn
    and just like shooting stars
    we sleep in flames
    until we burn up
    until we burn up

    how many lives we live
    poised between all heaven and earth
    how many times we die
    trying for rebirth with a different mask
    no matter where we go
    souls adrift never say goodbye
  • gerilimi sonuna kadar yaşatan gerçek hikayeden alıntı film. kasırga sahneleri inanılmazdı. ayrıca filmdeki karakterler ve gerçek hayattaki halleri birbirlerine cidden çok benziyor. ben sevdim. burda filmin gömülmesini de anlayamadım. gayet sağlam bir filmdi. tavsiye ederim.

    --- spoiler ---
    tami'nin hayali bir gemi gördüğü sahnede onun bir halüsinasyon olduğunu fark etmesinden sonra richard'ın koluna dokunup "bari bunun gerçek olduğunu söyle" dediği ve richard'ın cevap olarak; "ne demek istiyorsun?" dediği an lan yoksa bu adamda mı halüsinasyon diye düşündürtmüş ve ilerleyen sahnelerde gerçekten öldüğünü göstermesiyle göğsüme taş oturttu resmen. bence kurgu çok iyiydi. gerçek hayatta tami'nin "bir ses bana hayatta kalmam gerektiğini söyledi" cümlesine senarist çok güzel anlam katmış. filmin sonuna kadar ölmediğini düşündüğümüz richard'ın aslında ölmüş olması her ne kadar kötü hissettirse de...

    ayrıca frangipani ( aşk çiçeği ) flashbacki ve son sahnede tami'nin richard'ın teknesi mayaluga ziyaretiyle bulduğu kurumuş frangipani arasında güzel bir bağ kurulmuş. flashback sahnesinde richard frangipani çiçeğini tami'ye anlatırken annesinden alıntı yaparak; "çiçekler çok hızlı yaşarlar. bir gün içinde açabilir, renk değiştirebilir, solabilir ve ölebilirler" cümlesiyle insan hayatının, ilişkilerin de aslında böyle olduğuna güzel bir gönderme yapmış.
    --- spoiler ---
  • yeni çıktığım, sıcağı sıcağına hakkında yazdığım film.

    kafir faciasından sonra yabancı film izlemek iyi gelmiştir. yorumlara pek bakmadan girdiğimden romantik film beklerken baya baya gerilimli, dramlı, biraz cast away i andıran bir yapımla karşılaştım. konusunu yaşanmış bir olaydan alması filme daha bir anlam katıyor ve sonuna kadar merakla izliyorsunuz. shailene woodley in filmdeki dirayet ve kararlılığı ile savaşması takdire şayandı gerçekten. ayrıca filmin kahramanı ikilinin hayat verdiği gerçek hayattaki kişilere baya baya benzemeleri de dikkat çekmiştir. gerçek hikayelerin anlatıldığı filmlerin post-credits scene'leri beni hep hüzünlendirmiştir, esas kız ve oğlanın günümüzde ne durumda olduklarını öğrenmek yine aynı etkiye yol açtı.

    tanım ve özetle; vasat üstü ama mükemmel olmayan, izlenebilir yapım.
  • gercege dayali hikayenin iyi filmi garanti etmedigini kanitlar nitelikte ibretlik bir doksan dakika olmus. gidilecek filmi dart atarak secince arada denk geliyor boyle iste.

    --- spoiler ---

    eldeki hikaye gayet orijinal, cevher var, potansiyeli fena degil, ama onunde sonunda bir hayatta kalma hikayesi. bunu ilginc kilmak da yaratici tayfanin (bkz: author) goreviyken bulduklari cozum boylesine dogrusal ilerleyen bir hikayeyi bolup iki ayri zaman cizelgesi uzerinden anlatmak olmus. filmin en buyuk sorunu da burada basliyor. paralel anlatilan iki hikayenin arasinda hicbir baglanti yok. zamanlar arasi gecisler gayet siradan, hatta rastgele. hikayenin tekduzeligini bozmak icin yapildigi cok acik. arrival'da oldugu kadar birbirini tamamlayan parcalar olmasina gerek yoktu halbuki. o parcalarin dogrusal olmayan bir sirada bize aktarilmasi protagonistimizle empati yapabilmemizi saglamasi icin dusunulmustu.

    yok yok benim aklimdaki daha cok lost'taki gibi bir anlati mesela. her bolumde bir protagonist'in basina adada bir inciting incident gelir ve bu olay karakterimizi bir conflict icine sokar. sonradan goruruz ki bu conflict adanin oncesinden beri hayatindaymis zaten. bundan sonra flashback'lerle paralel bir anlatimla protagonist bolum sonunda cozulmeye ulasir (bkz: resolution). ada oncesi tecrube, yeni olay karsisindaki aktif olarak alinan kararda rol oynar. boylece karakter gecmisinden ders alir - iyi veya kotu yonde. noldu yani? iki olayin paralel anlatilmasi mana kazandi.

    arrival ve lost orneginden sonra birakirim zannetmistim ama gazimi alamadim hala, filmdeki editler o derece sacmaydi. genel seyirciye hitap eden filmlerden dunkirk de bunun icin guzel bir ornek. <spoilerception> hikaye uc ayri zaman olceginde isleniyor, ama her bir hikayede illa ki diger hikayeye atifta bulunuluyor; belki bir diyalog icinde veya bir gorselle. ornegin savas ucagi ucarken asagida cok kisa sure de olsa botu goruyoruz (bkz: planting). hop noldu? hikayeler birbirine baglandi. hikaye anlatici acisindan bunun iki tane harika kazanimi var: (i) seyirci olarak hikayelerin ayni zaman ve mekanda gectigini zaten biliyoruz ama bu tek bir sahneyle artik bunu hissediyoruz da, (ii) biliyoruz ki birinin yaptigi hareket, alacagi bir karar oburunun kararini etkileyecek. bu yuzden bottaki adam pilotlardan birini kurtarinca bunu yabanci karsilamiyoruz, aksine botun kaptaniyla empati kurup bir an once yardim etmesini istiyoruz (tam payoff degil ama yine de payoff dicem burda) <spoilerception>.

    cok uzattim ama simdi bizim hikayemize donelim. once tami'nin gozunden richard'in kayboldugunu goruyoruz ve onunla beraber uzuluyoruz. sonra gecmise gidip nasil tanistiklarini goruyoruz, guzel ve romantik anlarina taniklik ediyoruz ve gunumuze geri geldigimizde richard'a baglanmak icin biraz daha sebebimiz var. ama hikaye bundan sonra asagi yukari sonuna kadar bu sekilde devam ediyor. gecmise gidip guzel anlarina, gunumuzde ise hayatta kalma cabalarina taniklik ediyoruz. ama iki hikaye de birbirini kesinlikle etkilemiyor, ikisi de birbirini ilerletmiyor. zaten artik ortada oylesine uyumlu ve mukemmel bir romantik uyumlu cift tasviri var ki karakterler arasi iliski de bir conflict yaratmaktan uzak. yani karakter uzerinden de hikaye gelismiyor. conflict'e en yaklastiklari an richard'in san diego'ya gitmeye karar verirken tami'nin fikrini sormamasiydi. onu da "aa sahi sana hic sormadim kusura bakma tamam hep beraber olcaz soz - evet evet hep beraber olalim" diyip cozuyorlar. ne bileyim en azindan burada gunumuze gecip seyircide ufak bir "ay acaba hic barismadilar da kavga mi ettiler" kuskusu (bkz: suspense) yaratabilirlerdi. ellerinde bir tane firsat vardi ve bir (1) dakikalik bir sahne icin harcadilar. bunun disinda tami'nin karsilastigi en buyuk conflict acaba diregi yeniden dikebilecek mi, botun altindan yelkeni cekebilecek mi tarzinda kurgunun (bkz: plot) onune koydugu zorluklar. seyircinin bu zorlukla empati kurmasi pek olasi degil. yani ben en azindan haftada bir batmis botumun diregini yerine takmaya calisiyorum ama zannetmiyorum ki herkesin haftalik ritueli icinde bu aktivite olsun. hatta kurgunun bize sundugu engeller kendi icinde bile o kadar zayif kaliyor ki bunlari ilginc kilmak icin hic de ilginc olmayan kreatif kararlar almak zorunda kalmislar. ornegin tami, richard'i sal uzerinde gordugu zaman onu kurtarmaya beline ip baglayip direkt suya atlamak suretiyle yapmaya karar veriyor. daha sala kadar zor yuzdugunu goruyoruz, bir de uzerine saatlerdir o sala tutunmus birini o saldan indiriyorsun (nedense?! itsene yahu sali), bota kadar guc bela bata cika surukleyebiliyorsun. yahu ben daha ilk sahneden biliyorum ki botta hala can yelekleri var, senin ne ara suurun bu kadar kaydi da az biraz yuzme becerinle atliyorsun suya? e cunku yonetmenin o iki dakikalik suspense'e ihtiyaci var, elindekinin en iyisi o cunku.

    richard demisken, filmin sonunda hepsinin kadinin hayali oldugu gercekten sasirtici miydi? benim icin aa hadi ya oyle miymis diyip gectigim bir an oldu. cunku bu anin ciddi bir planting'i olmadi. tek planting koca transatlantigin yanlarindan gecip gitmesiydi isaret fiseklerine ragmen. ama bu sahne bunun planting'i icin oldukca basarisiz, cunku seyirciyi kafa karisikligina (bkz: confusion) surukleyen bir planting denemesi. sonrasinda (bizim bilmedigimiz) hayal gordugu insana hayal gordugunu soyleterek ipucu vermeye calisilmis (bkz: foreshadowing) ama seyirci olarak elimizdeki iki secenek de birbirine esit uzaklikta: gercekten hayal mi gormeye basladilar, yoksa gemi o kadar buyuktu ki bunlari goremediler mi? ayrica (tam hatirlamiyorum zamanini ama) bu olay filmin ortalarinda oluyor, filmin sonundaki bir twist icin en az bir tane, hatta bu onemde bir twist icin belki de birkac tane hatirlatma gerekir (bkz: reminder). bu reminder'lar planting'in buyumesini saglar. ne kadar buyuk planting, sonunda o kadar kofte. yonetmenin buyuk planting'den anladigi buyuk gemi olmus. bu tarz suspense'i de black swan'da cok guzel gormustuk. <spoilerception> bize yansitilanin hangisi gercek hangisinin fantazi oldugunun ayrimini yapmak gittikce zorlasiyor, bu yuzden sonunda kendisini bicakladigini gordugumuzdeki payoff cok daha buyuk. <spoilerception bitenzi>

    bunun gibi buyuk bir kafa karisikligi sebebi de taa filmin ilk sahnesinde. muhtemelen olmus bir adam okyanusun dibini boylarken basliyor film - adam can cekismiyor, yani coktan boguldugu cikarimi yapmaya itiyor bizi. bu yuzden tami caresizce cevresine bakinip richard'i goremeyince biz seyirci olarak biliyoruz ki richard okyanusun dibini boylamis durumda. bu da tami'nin isyan dolu umutsuz cigligiyla gercekten empati kurabilmemizi sagliyor ve kendisine aciyabiliyoruz (guzel bisey de yazdim filmle ilgili). ve fakat ardindan o da ne? richard kayik ustunde beliriyor. buradaki kafa karisikligimiz black swan'daki gibi hikayenin amacladigi turden degil, cunku protagonistimizin aklinda boyle bir celiski yok. bu durumda inanmamiz beklenen ilk sahnedeki suyun dibini boylayan adamin bir sekilde kurtuldugu, beklentimiz de filmin sonunda paralel hikayeler birbirine baglaninca bu gizemin aciklanmasi. ama hayir. hikayenin bize verdigi basit bir bunlarin hepsi hayalmis klisesi.

    halbuki cok ustunkoru dusununce bile aklima guzel firsatlar da geliyor. ornegin kavanozdan findik ezmesi parmakladigi sahnede richard istemiyorum dese, tami de ama kaloriye ihtiyacin var dese, richard da senin daha cok ihtiyacin var dese, al sana tami'nin hayatta kalma mucadelesinin bilinc altina yansimasi ve kendini ikna etmesi. boylece fiziki olarak orada olmayan birinin findik ezmesi yemesinden de kacinmis olursunuz. al iste nerde param! bir kez daha <spoilerception> olacak ama bunu da en son the last jedi'da gormustuk. luke'un kylo ren'le duellosunda ayaklarini yakin cekim gosterdiklerinde hic de kirmizi tuz izi gormeyince dikkatli seyirci hemen noluyo lan seklinde dusunmeye baslayacaktir. duellonun sonunda luke'un star wars evreninin gordugu en buyuk force gosterisi oldugunu gosterdiklerinde ise vay anasini diye sasirirken seyirci yabanci hissetmeyecektir, cunku zaten bunun planting'i yapilmistir. bu detayi fark eden seyirci de hikayeyi iyi takip ettigini gorup kendini odullendirilmis hissedecektir. <spoilerception>

    --- spoiler ---

    neyse ya hic begenmedigim film icin bin kelimelik yazi yazmisim. nasil bir sevmemekmisse artik.
  • black friday'de 10 tl altına görürseniz yapıştırmanız gereken uzay yürüyüş simulasyonu. gravity'nin oyununu yapmışlar sayılır.

    (bkz: adr1ft)
  • bir lost bölümüdür aynı zamanda.
  • fena bi film degil. muhtesem de degil. eh.

    --- spoiler ---

    richard üzdü.
    --- spoiler ---
  • körü körüne
hesabın var mı? giriş yap