• son günlerde gündeme bomba gibi düşen, yerli -yabancı haber kanallarında oldukça yer işgal eden bu fakir ülke hakkında oldukça kafa karışıklığı söz konusu. ideolojik ve trol yorumları bir yana bırakırsak hem çevremdeki insanlar, hem sözlükteki yorumlar dikkate alındığında bu kafa karışıklığı çok net görünüyor..

    afganistan'da olan bugünkü durumu anlamak için öncelikle geçmişini iyi bilmek gerekiyor. kim nerede ne yaptı, ne amaçla nasıl kuruldu? elbette tüm bunlar uluslararası siyasetle de iç içe. kısa kısa anlatmaya çalışayım..

    20. yüzyılın başlarında ingilizlerden emanullah han liderliğinde 1919'da bağımsızlık kazanan afganistan modernleşmeye çalışıyordu. modernleşme hareketlerinin başını bir zamanlar jöntürk hareketinin de içinde bulunmuş olan mahmud terzi çekiyordu.. mahmud terzi'nin etkisiyle afganistan'ın geri kalmışlığının farkına varan ve yönünü türkiye'ye çevirmiş olan emanullah han atatürk devrimlerinden oldukça etkilendi.. ortadoğu ve avrupa gezisi sırasında atatürk'le tanışma fırsatına erişen afgan kralı ülkesinde keskin modernleşme çabalarını başlattı. fakat bu modernleşme çabalar son derece köhne ve tutucu olan afgan toplumunda tepki gördü nitekim emanullah han 1929 da bir isyan sonucu devrildi.

    emanullah han'ın devrilmesinden sonra bir fetret dönemine giren afganistan'da gerici hareketin lideri habibullah kalkani krallığını ilan etti. tamamen gerici bir iktidar olan kalkani iktidarı da uzun sürmedi.. herhangi bir kraliyet ailesinden gelmeyen kalkani emanullah han'ın kuzeni nadir şah tarafından devrildi. ve afganistan'da düzen tekrar sağlanırken emanullah han'a göre çok daha yumuşak ve yavaş bir modernleşme süreci başladı.

    nadir şah 1933 yılında uğradığı bir suikast sonucu hayatını kaybedince zahir şah afgan kralı oldu. zahir şah döneminde modernleşme çabaları oldukça yavaşlatılsa da harp okulu ve kabil üniversitesi ülkede pozitif bilimlerle eğitim yapan kurumlar olarak kalmaya devam ediyordu.

    zahir şah dönemindeki en etkili politikacı kuzeni muhammed davut handır. muhammed davut han kraliyet soyundan gelmesinin yanı sıra 1950 li yıllarda başbakanlık görevini üstlenmiş peştun milliyetçisi aktif bir politikacıydı. bu yıllarda afganistan'da sayıca az olsa da pozitif bilimlerle eğitim gören bir entelijansiya yetişiyor özellikle kabil'de ordu ve bürokrasi içinde güç sahibi oluyordu. bu afgan entelijansiya'sı devrimci afgan demokratik halk partisini kurdu. modern ve seküler bir afganistan için monarşiye muhalefet yapmaya başladılar.

    1963 yılında zahir şah muhalefete direnemeyerek meşruti monarşiye geçme kararı aldı. ve kurnaz bir hamleyle kraliyet hanedanından olanların siyaset yapmasını da yasakladı. böylece muhammed davut han'ı devre dışı bırakıyor ve meşruti monarşiyle muhalefeti de yumuşatıyordu.

    bu tarihten itibaren davut han afgan demokratik halk partisi ile yakınlaştı. afganistan'da minimal mordenleşme hareketleri olsa da nitelikli bir eğitim ve toprak reformu yapılamıyor, sosyal dönüşüm gerçekleşemiyordu. ekonomik olarak da hala bir kalkınma planı yoktu. bu şartlar altında örgütlenmiş solcu afgan subaylar davut han ile koalisyon yaparak 1973'te kansız bir devrim gerçekleştirdiler. zahir şah devrildi. cumhuriyet ilan edildi, davut han cumhurbaşkanı oldu.

    davut han döneminde yeniliklere hız verilse de yine de huzursuzluklar devam ediyordu. kadın hakları bir miktar genişletildi. kalkınma planları hazırlandı. peştun milliyetçiliği ateşlendi. afganistan sovyetler birliği için jeopolitik olarak vazgeçilmez bir konumdaydı. ülkeye gelen yardımların çok büyük çoğunluğu sovyetler birliğinden karşılanıyordu.

    davut han hem eski hanedena üye olması hem de cumhuriyeti ilan ederken ortak olduğu afgan demokratik halk partisi üyelerini tasfiye etmeye çalışmasıyla aslında kendi sonunu da hazırlıyordu. yıl 1978'i gösterdiğinde davut han bütün halk partisi yöneticilerinin tutuklanması kararını verdi. liderlerden hafizullah amin, muhammed nur taraki, babrak karmal ve necibullah tutuklandı. fakat işler davut han'ın istediği gibi olmadı. davut han'ın rejiminin köhneliğinden bıkan, hızlı bir modernleşme isteyen solcu subaylar bir devrim başlattılar. kanlı bir ihtilalle davut han öldürüldü. tutuklannanlar serbest bırakıldı. artık afganistan bir sosyalist cumhuriyet olmuştu. cumhurbaşkanı muhammed nur taraki seçildi. hızlı bir reform süreci başladı. bu devrime sevr devrimi denir.

    fakat halk partisi de tek vücut değildi. partinin iki rakip hizbi vardı. bayrak kanadı ve halk kanadı. bu iki hizip sürekli birbirleri ile mücadele halindeydiler. devrimciler daha iktidarın ilk günlerinde bir çok reformlara imza attılar. kadın erkek eşitliği tam anlamıyla sağlandı, kadınlara bütün hakları verildi. eğitimde tamamen pozitif bilimlere odaklanılarak eğitim seferberliği başlatıldı. neredeyse feodal ortaçağdan kalma bir yapı olan afganistan'da gerçek bir toprak reformu yapıldı. kurumların hızla millileştirilmesinin yanında bir dizi kalkınma planı yürürlüğe konuldu. dış politikada ise sovyet yanlısı bir yönetim izlenecekti.

    bütün bu radikal ve hızlı reform hareketleri gerikalmış afgan toplumunda tepkiye de yol açtı. ortaçağda yaşayan halk içinde sosyalist hükümete karşı ayaklanmalar başladı. soğuk savaşın en alevli olduğu yıllar olan bu yıllarda abd uzak asya'da, ortadoğu'da ve orta asya'da müslüman toplumlarda sosyalist ideolojinin yayılmasından çok endişeliydi. sosyalist ideoloji abd için adeta bulaşıcı bir virüs gibiydi; eşitlik, adalet, adil gelir dağılımı, reform ve kalkınma vaad ediyordu. zaten fakir olan bu halklarda taraftar bulması da zor olmuyordu. ülkeler bir bir sosyalist devrimlerle dönüşüyordu. bu konuda bir şey yapması gerektiğini düşünen jimmy carter yönetiminde olan ulusal güvenlik danışmanı zbigniew brzezinski bir plan hazırladı. bu plana göre eşitlik, adalet, kalkınma, refah gibi insanı ve güçlü temelleri olan bir ideolojinin yayılmasını engellemek için ancak güçlü bir inançtan kuvvet alınabilirdi. işte bu da "din" olacaktı. abd sosyalizme karşı dini kullanacak ve dini duyguların kuvvetiyle onun yayılmasını önleyecekti. abd güdümündeki bu din anlayışı sovyetler birliğine komşu müslüman ülkelere yerleştirilecek ve hatta sonrasında sovyetler birliği içindeki orta asya müslümanları da ayaklandırılacaktı. işte bu projeye "yeşil kuşak projesi" adı verildi.. ve ilk uygulamaya da afganistan'da koyuldu. abd artık afganistan'daki sosyalist hükümete muhalefeti örgütleyecek, onlara silah ve para yardımı yapacaktı. ve hızla bu yardımlar başlatıldı. öte yandan pakistan'da zülfikar ali butto yönetimi devrilmiş; dinci- amerikancı bir general olan ziya ül hak diktatörlük rejimi kurmuştu. abd ziya ül hak aracılığıyla pakistan sınırında afgan mücahitleri eğittti ve silah verdi. mücahitler pakistan sınırındaki medreselerde devşiriliyor, son teknoloji silahlarla savaş eğitimi veriliyor, pakistan sınırını geçip afganistan'da silahlı eylem yapıyor sonra da pakistan'daki kamplarına geri dönüyorlardı.

    böyle şiddetli, organize ve abd destekli örgütlere karşı dayanamayan sosyalist hükümet çareyi sovyetler birliğinden yardım istemekte buldu. sovyet ordusu destek için meşru afgan hükümeti tarafından afganistan'a davet edildi. brejinev yönetimi afganistana destek olarak kızıl orduyu gönderdi.

    bu sırada parti içindeki iki hizip olan halk ve bayrak grupları arasında çatışma da artmıştı. 1979 yılında hafizullah amin liderliğinde parti içi darbe girişimi oldu. muhammed nur teraki öldürüldü. fakat sonrasında sovyetlerin de desteğini alan partinin "bayrak" kanadındaki babrak karmal sovyetlerin de yardımıyla iktidarı ele geçirdi. böylece afganistan'da halk partisi içinde bayrak hizbi güç sahibi oluyor, halk kanadı ise pasif görevlere atanıyordu.

    afgansitan'da kızıl ordunun girmesiyle iç savaş kızıştı. abd'destekli onlarca mücahit grup pakistan üzerinden sosyalist hükümete saldırıyor, kızıl ordu ve afgan ordusu ise karşı koymaya çalışıyordu. afganistan'ın dağlık yapısı gerilla savaşını kolaylaştırırken, mücahitlerin elindeki son model amerikan silahları da direnişi gün geçtikçe kuvvetlendiriyordu.

    1980'lerin sonlarına gelindiğinde sovyetler birliğinde artık yönetim değişmiş, gorbaçov tüm alanlarda açılım diyerek batıya karşı bütün mevzileri terk ediyordu. hızlı bir kararla sovyetler birliği'nin afganistan'dan çekileceğini duyurdu.gorbaçov - yeltsin ikilisi sovyetler birliğini çökertirken afganistan'ı da kendi kaderine terk ediyordu.

    sovyetler birliği çekildi. fakat amerikan yardımları mücahitlere kesilmedi. mücahitler her geçen gün daha da şiddetli saldırıyorlardı. 1986 yılında cumhurbaşkanı olan muhammed necibullah sonuna kadar direnme kararı aldı. cia tarafından sovyetler birliği çekildikten birkaç ay sonra düşeceği planlanan sosyalist hükümet necibullah önderliğinde tam 4 yıl dayandı. fakat arkasında sınırsız amerikan desteği olan ve son model silahlarla çarpışan mücahitlere karşı afganistan'ın artık çok bir şansı yoktu.

    mücahitler de tek bir yapı değildi. irili ufaklı bir çok örgüt mevcuttu. kuzeyde afgan ordusunda general olan ve sonradan taraf değiştiren özbek raşit dostum, tacik mücahit ahmet şah mesut, güneyde gulbettin hikmetyar, sibgetullah müceddidi, burnaddin rabbani gibi pek çok örgüt lideri kendilerine bağlı silahlı güçlerle afganistan topraklarında savaş ağalığı yapıyordu.

    1992 yılında kabil düştü. ahmet şah mesud birlikleri kabile girdiler. yaptıkları ilk iş ise şeriat ilan etmek ve yapılan bütün reformları geri almak oldu. fakat mücahitlerin bu dağınık yapısı ideolojileri aynı olsa da birlik olmalarına ve ortak bir hükümet kurmalarına izin vermiyordu. iktidar bir türlü paylaşılamadı. gulbettin hikmetyar, ahmet şah mesut, burhaneddin rabbani ve raşit dostuma bağlı savaşçılar iktidar için birbirleri ile savaşmaya başladı. afganistan 10.000 yıl geri gideceği bu süreçlerin en kötüsüne yaklaşıyordu. abd ise bu gruplardan en radikal olan gülbettin hikmetyar'ı en çok destekliyordu.

    savaş ilerledikçe hikmetyar'ın tamamen kontrolü sağlayamayacağı anlaşıldı. cia desteğini artık farklı bir radikal gurup olan ve talabeler anlamına gelen taliban'a aktardı. tarihler 1996 yılını gösterdiğinde taliban amerikan desteği ile kısa sürede birbirleri ile savaşan mücahit grupları yenerek kabile girdi. kabile girdiği anda da birleşmiş milletler binasına sığınmış olan son gerçek afganistan cumhurbaşkanı necibullah'ı katletti. bu tarihten sonra kalan mücahit gruplar kuzeye çekilecek ve kuzey ittifakını kuracaktır. taliban ise 2001 yılına kadar kabil dahil afganistan'ın orta ve güneyini 10.000 geri götürecektir. afganistan halkı için ise artık hiçbir umut yoktur.

    abd afganistan'da istediğini aldı fakat sovyetler birliği çöktükten sonra politika değişimine ihtiyaç duydu. kendi iç dengesini sağlayabilmek, dünya'daki işgal ve müdahalelerine haklı bir zemin oluşturabilmek için bir dış düşmana ihtiyaç vardı. eskiden bu sovyetler birliğiydi fakat artık çökmüştü. abd tek süper güç olmuştu. işte artık illüzyon bir düşmana ihtiyacı vardı. ve bunu da afganistan'da sosyalist hükümete karşı savaşsın diye kendi kurduğu mücahitler topluluğu olan "el kaide" olarak belirledi. artık el kaide abd'nin küresel düşmanı olarak yansıtılacak ve diğer ülkelere yapılacak müdahalelerde hep bahane olarak kullanılacaktı. abd bu bahanelerle afganistan, ırak, suriye, libya, yemen gibi ülkeleri doğrudan veya dolaylı olarak işgal etti.

    günümüzde gelinen noktada afganistan'ın bu hazin tarihi ve abd tarafından 10.000 yıl geri götürülmesi bir tesadüf değil bilinçli bir projedir. bu süreçte bütün afgan aydınları öldürülüp yok edilmiş, bir zamanlar sosyalist devrimlerle gündeme gelen ülkede artık kadınlar işe- okula gidemez, peçe giymeden ve tek başlarına dışarı bile çıkamaz hale geldiler.

    bugün dünya'da 20 yıl öncesine göre güç dengesi değişti. abd artık tek süper güç değil. çin süper güç olma yolunda ilerlerken rusya ise toparlandı. bu koşullar altında abd bir politika değişime ihtiyaç duyuyor ve elindeki terör kartını rusya ve çin'e karşı kulanmak istiyor.

    abd afgansitan'da yenilmedi. bilakis bütün planlarını eksiksiz uyguladı. bu aşamada ülkeyi tekrar taliban'a terk etmesinin bir anlaşma sonucu olduğu ve her şeyin planlı bir şekilde "tik-tak" ilerlediği çok açık. taliban'ın kuracağı bir terör devletinin yol açacağı göç dalgası, o coğrafyada yetiştirilecek teröristler ve orta asya'nın kalbinde konuşlanmış bu terör devletinin rusya ve çin üzerinde olacak etkileri malum.

    son olarak bitirmeden şunu söylemek istiyorum. bir ülkenin kurtuluşu asla dış güçlerle olamaz. evet bu süreçte afganistan taş devrine geri gitti. fakat yine de afganistan kurtulacaksa bunu yine ancak kendi milli güçlerinden, kendi aydınlarının örgütlemesinden ve kendi halkının savaşarak özgürlüğünü kazanmasıyla sağlayabilir. yabancı güçler tarafından taliban eliyle işgale uğrayıp her yeri zincirlenen, üzerine prangalar giydirilen bu halk kurtulacaksa ancak ve ancak "kendi azim ve kararlılığıyla" kurtulabilir. bunun için de kararlı, cesur ve dahi bir lidere ihtiyaçları var.

    not: copy paste değil alın teri.
  • abd'den para alarak hayali birlikler üzerinden para cepleyen afgan komutanları vakti geldiğinde talibana usulca teslim olmuşlar. orduda gösterilen kişi sayısıyla gerçekte olan tamamen farklı, bu kadar hızlı yenilginin de sırrı burada. yıllardır savaşlar, eğitimsizlik, ekonomik zorluklarla boğuşan halk şeriat için çok uygun bir zemin oluşturmuştur. akın akın kaçan insanların korktuğu şey değişen sosyokültürel düzen değil, talibanın kontrolsüz ceza yaptırımı uygulayacak olması. yoksa 50 yıldır kenevir öğüten, karısı çarşafla gezen, 11 yaşındaki kız çocuğunu evlendiren yerli bir afgan için ne değişti? bu düzende yetişmiş insanların akınla ülkemize girmesi, zaten var olan suriyeli meselesiyle beraber taliban kırbacını götümüzde hissettiriyor.
  • almanya'da bir afgan ile birlikte ayni evde kalmis, bir cok afgan ile diyalog kurmus ve afgan mülteciler ile de yüz göz olmus birisi olarak bildiklerimi anlatmak zorunda hissediyorum kendimi zira önümüzdeki yillarda afganistan'dan kacak sekilde gelen insanlar türkiye'nin en büyük problemlerinden birisi olmaya devam edeceklerdir.

    öncelike afganlarin cogu dogdugundan beri savasan insanlardir. insani duygularini artik o denli yitirmislerdir ki kendilerini dünya'nin merkezlerinde görürler ve onlar icin kendilerinden olmayan herkese her türlü haksizlik ve hukuksuzluk yapmak mübahtir; hatta tecavüz etmek veya öldürmek bile.

    eger acik bir kiz cocugu gördüyse, o kiz cocugunun onlarin hakki oldugunu düsünürler. kiz cocuklarinin degeri genelde sifir bile degil eksidir zira ilk adetini görmüs bir 10 yasindaki kiz cocugu derhal bir erkege, üstüne de hatta para vererek "teslim" edilmelidir (her bölgede bu kültür olmasa da pashtun afgan arkadasimin kültüründe böyleymis. yalniz bazi bölgelerde de kadinlar icin baslik parasi aliniyor. istisnasi yok, mutlaka baslik parasi ödenmeliymis. hatta taliban komutanlari o kadar cok baslik paralari ödüyorlarmis ki, taliban'in sirtina binen bu maddi yükten dolayi taliban onlara "4 defadan fazla evlenmeyin" demis. türk kültüründen alisik oldugumuz baslik parasi (kadinlar degerli oldugu icin ulasmak icin bir sey feda edilmelidir ki bu durumda para, altin vb.), bizdekinin aksine tam tersi sekilde isler afganlarda; kiz cocugunun ailesi erkek tarafina baslik parasi verir ondan kurtulmak icin (malesef tam da amac bu: "kurtulmak")... üniversite dönemindeki oda arkadasimin ailesi de mesela yeni dogmus kiz kardeslerini öldürmüslerdi. nedenini sordugumda da "kiz cocugu iste, ne yapacaktik ki? zaten ailede bir sürü kiz var. bir de üstüne calisip kazandigimiz parayi mi verecegiz onun icin..." gibisinden konusmustu. benim bu olaya bu kadar sasirmama sasirmisti... anlamlandiramamisti neden bu konuyu bu kadar irdeledigimi ve bir kiz cocuguna o kadar deger veriyor olmami... "o da bir can degil miydi?" sorusuna "kardesim abartiyorsun, ne cani? ne insani? sana kiz cocugu diyorum, kiz!" demisti. düsünün artik zihniyeti...

    kadinlar, onlar icin o denli degersizdir ki; onlarla konusulmasi dahi uygun degildir. mecbur kalinip konusuldugunda ise asla kadinlari güldürmemeleri gerekir ki bu durumda erkek siddet ile cezalandirilir, kadin ise öldürülür cünkü bu durum "aldatma" olarak degerlendiriliyormus.

    yukaridaki satirlari okuyunca, kadinlarin baskilanip, erkeklerin ise yüceltildigi bir toplum oldugu düsünülebilir (arap toplumlarinda oldugu gibi) fakat bu tamamen bir yanilgidir. afgan kültüründe temelde bir insanin sirf "insan" oldugu icin degeri yoktur. örnegin "baca bazi" adinda bir gelenekleri varmis. "erkek cocuklariyla oynamak" manasina geliyormus. tamamen pedofili icerikli bir kültür. baca bazi'de kücük erkek cocuklari süslenerek erkek toplulugu önünde erotik bir sekilde dans ettiriliyor ve günün sonu da erkek cocugu ile iliskiye girilerek bitiyor. bu konudaki bir belgesel icin suraya bakilabilir: https://www.youtube.com/watch?v=i6el1js7zto isin aci tarafi, erkek cocuklarina tecavüz artik o denli bir boyuta gelmis durumda ki, afgan arkadasimin arkadaslari ile ayak üstü sohbet ederken iclerinden birisi ögretmen olmak istedigini söylediginde tanimadigim bir afgan cocuk "ögretmen olmak istiyor cünkü erkek cocuklarini s*kmek istiyor" demisti ve buna ortamdaki tüm afganlar katila katila gülmüstü...

    simdi tekrardan kendilerine her seyi hak görme mevzusuna dönmek istiyorum. ben kendim almanya'ya ögrenci olarak gelirken onlarca resmi belge toparladim (adli sicil kayitlarindan tutun, vukuatli nüfus kayit örneklerine kadar...), parmak izimi verdim, eskal bilgilerimi alman devletine teslim ettim... almanya'ya geldikten sonra attigim her adimi yabancilar subesine bildirdim (örnegin almanya icinde adresimi degistirince veya yeni bir ise girince vb...). yabancilar subesindeki bir devlet memuru ile konusurken her zaman üslubuma dikkat ettim ve saygimi korudum. ayrica özel hayatta görüstügüm her almana veya yabanciya da ekstra dikkat ve akilcilikla yaklastim, bilhassa yerlesmis olan "türkiyeli" imajini düzeltmek veya zarar vermemek icin. fakat afganlarda ben bunun tam tersini gördügümde acikcasi sok olmustum. kesinlikle böyle bir gayeleri yok ve her türlü saygisizligi yapmaktan cekinmiyorlar. örnegin yabancilar subesinde oturum icin sira beklerken sirada sohbet de ettigim iki mülteci afgan güvenlik görevlisi ile gidip tartismisti. neymis 1 saattir sira bekliyorlarmis. neredeyse adama saldiracaklardi. ögrendikleri iki kelime almanca ile yasli basli alman adama ettikleri küfür ve hakaretler benim tüm almanya hayatimin toplaminda görmedigim kadardi... sonra afganlar tekrardan siraya döndüklerinde "yahu ne gerek vardi bosa stres yarattiniz zaten o adam istese bile biz beklemek zorundayiz, yeterli personel yok ki iceride, adamin da yüzü düstü zaten, gereksiz üzüldü suratindan belli baksana..." dedigimde verilen cevap tam olarak su sekildeydi ki yillar gecti hala unutamam "kardesim o adam alman, asagilanmayi hak ediyor, bütün almanlar s*kilmelidir". eger bu insanlarin, türkler icin farkli seyler düsündügüne veya süslü kardeslik laflarina inananan varsa, yazimi okumaya devam etmesini tavsiye ediyorum.

    simdi tüm bu benim yukarida aktardigim bazi deneyimlerimin isiginda dönüp ülkemizde olanlara bakalim... örnegin daha ülkeye girer girmez gündüz gözüyle yasli bir türk aileinin evini soymaya kalkan kacak afgan siginmaci... veya bir türk köyünde afgan bayragini dikmeleri... türk gencini bicaklayarak öldürmeleri... kücük kiz cocuklarini taciz etmeleri... türk kadinlarini asagalayan videolar cekmeleri... ülkenin secilmis belediye baskanina hakaret etme cesaretinde bulunmalari... türk kadinlarinin gizlice videolarini cekip sosyal medyada dalga gecerek paylasmalari... tüm bunlar bir kac hafta icerisinde gerceklesti. sizce tüm bunlar tesadüf mü? elbette hayir. dedigim gibi: kendilerine her seyi hak görüyorlar ve misafir adabi yok... bir türk yurtdisina tasindiginda yillarca cekincesinden dogru düzgün yabanci dil dahi konusmazken, afgan kültürüne mensup insanlar bir yil icinde, secilmis bir belediye baskanina hakaret etmekten veya misafiri oldugu ülkenin kiz cocuklarini taciz edip, o ülkenin insanlarini asagilayan videolar cekmekten cekinmiyorlar... bunlarin hepsini yasadik...

    bir önceki paragrafta "misafir adabi yok" derken daha da ilginc bir noktaya deginmek istiyorum. afganlarda misafirlik kültürü yok. afgan kültüründe insanlar birbirlerinin evlerine misafir olmazlarmis. erkekler disarida toplanip sosyal aktivitelerini yerine getirirlermis. ben buna inanamamistim fakat pestunlarin köyünde cekilen vlogtan sonra dogruluguna artik inandim: https://youtu.be/q1gedpnf6ha?t=611 ramazan aylarinda dahi birbirlerinin evlerine gidip misafir olmazlarmis.

    mesela türkler, tasindigi ülkede bir sehirden baska bir sehire dahi yolculuk ederken kafalarinda onlarca soru olusurken, daha almanya'ya geleli bir kac yil olmus iki genc siginmaci afgan erkek kardes, ablalari kendi kültürlerine göre yasamiyor diye onu berlin'de öldürüp, bavula koyduktan sonra götürüp bayern'e gömebiliyorlar... bu haber daha gecen persembe günü yayimlandi (kaynak). cesarete bakar misiniz?

    bir kac yil evvel de bir tip ögrencisi alman kadin, bir afgan tarafindan öldürülmüstü kaynak. sirf dava uzasin da almanya'ya kalabildigi kadar daha uzun kalabilsin diye, saclarinda beyazlar olan hussein khavari adli afgan asilli katil zanlisi kendisinin 18 yasinda olmadigini iddia etmisti. göz ve nizam olmasina ragmen mahkeme ertelenmek zorunda kalindi ve dna testi falan yaptirildi. yani görebileceginiz üzere, geldikleri ülkeye geri dönmemek icin ellerinden geleni yapmaktalar. bir insani katletmelerine ragmen... bu insanlarin gercekten gönül rizasi ile dönecegine inanan varsa, dis perisine de inaniyordur...

    simdi yukarida bahsettigim toplu tasimalarda kacak siginmaci afganlarin icra ettigi türk kadini tacizlerine tekrardan dönelim... biliyorsunuz ki, tiktok platformunda, kacak siginmaci olan afganlar kadinlarimizin gizlice izinsiz bir sekilde videolarini cekip sosyal medya hesaplarinda paylasiyorlar... peki sizce bu bir tesadüf mü? sadece ülkemizde yasanan bir sey mi? elbette yine koca bir hayir... 17 ve 27 yasindaki iki afgan siginmaci 16 yasindaki bir kizi münih'te tren istasyonunda tecavüz etmisti (bu haberi yazmamin sebebi, türk kadinlarinin videolarini cekip sosyal medyada paylasan bu insanlik düsmani tiplerin gercek amacinin bilinmesi: tecavüz etmek istiyorlar) kaynak. gecen sene de, alman polisi, 23 yasindaki bir afganin, 11 yasindaki bir kiz cocugunu dortmund sehrinde kacirip eve kapatip tecavüz ettigini tespit etti... cesarete bakar misiniz? ben almanya'ya ilk geldigimde "sokaga cikarsam simdi eger birisi bana almanca bir sey sorarsa ve ben cevap veremezsem ne yaparim?" diye düsünüp sokaga dahi cikarken cekincelerim varken, adamlar misafiri oldugu ülkenin bir kiz cocugunu kacirip tecavüz etmekten cekinmiyorlar... cesarete bakin... (kaynak). avusturya'da da 13 yasindaki bir kiz cocugu 16 ve 18 yaslarindaki iki afgan tarafindan tecavüz edilerek öldürülüyor kaynak. bu bir cahil cesareti degil, o kiz cocugunu kendilerine hak olarak görmelerinden kaynaklaniyor bu... almanya denilen ülke, kücücük ilk okul cocuklarinin kendi baslarina otobüse veya trene atlayarak okula gidip geldigi bir ülkedir ve bu ülke artik cocuklarini yalniz basina okula göndermeye korkar oldu...

    kacak afgan siginmacilar hakkinda türkiye'de son zamanlarda cikan suc icerikli haberlerin hemen hemen hepsi almanya'da yillar önce coktan yasandi ve bu suclar mahkemelerce onaylandi... bizler bunlari aci sekilde deneyimledik... türkiye ise henüz yeni yeni gercekler ile yüzlesmeye basladi. su bir kac haftada yasananlar ise, yasanacaklarin sadece fragmani niteliginde...

    ömrü insan öldürmek ile gecmis bir toplum düsünün... tuvaletini yaparken tuvaletin kapisini dahi kapatmayi bilmeyen insanlarin oldugu bir kültür (evet, oda arkadasim tuvaletin kapisini kapatmazdi ve nedenini sordugumda da hep "bizim köyde tuvaletin kapisi yoktu ki cok sacma zaten tuvalette ve evlerde kapi olmasi" derdi)... sadece kültürel acidan problemli olan bu insanlarin cogunun psikolojisinin tamamen bozuk oldugunu düsünün (dogduklarindan beri savasin icinde olmalari gecimsiz olmalarina ve huzurlu ortamlara katlanamamayi tetiklemektedir)... ve birilerinin cikip bu kültürden gelen insanlarin entegrasyonun mümkün oldugunu iddia ettigini düsünün... bunun arka planinda ya dünya'dan bir haber olmak veya art niyet yatiyordur...

    para ile entegrasyonun saglanabilecegini düsünenler yukaridaki almanya örneklerine bakmalilar... almanya tüm göcmenlerin ev kiralarini, faturalarini, dil kursu masraflarini, ulasim ücretlerini karsiliyor ve üstüne bir de 400-500 euro cep harcligi vermekte... para desen var... egitim imkani desen var... her türlü imkan var ama almanya basaramadi... insanlari tecavüz edilerek öldürüldü... toplumun huzuru kacti... 2020 yilinda almanya'ya yaklasik 10.000 afgan siginmis ve sadece 1.877 kisinin siginma basvurusu kabul edilmis (kaynak)... türkiye'de ise 10 milyon civari suriyeli ve afgan siginmaci oldugu söyleniyor... almanya'nin basaramadigini türkiye nasil basaracak? almanya bir kac bin afgan siginmaciya ragmen bu insanlarla basa cikamamis, yukarida verdigim bir kac örnekteki gibi bir cok insani tecavüz edilmis veya katledilmisken, biz 10 milyon insan ile nasil basa cikacagiz? bugüne kadar herhangi bir yetkilinin, kacak siginmaci afganlarin nasil entegre edilecegine kadar bir plan ve program hazirladigi görüldü mü? kacak siginmacilari geri gönderebilecegini iddia eden ana muhalefet partisinin bile bu insanlari nasil geri gönderecegine kadar bir programi yok... tüm bu plansizligin ve programsizligin ceremesini ise halk kaniyla ödemektedir. üzülüyorum... yaziktir... günahtir...

    keske, gercekten zulüm gören ve yukarida anlattigim tüm bu tam manasiyla insanlik düsmani afgan kültürüne karsi olan afganlar ülkemize kabul edilseydi sadece...

    en büyük hayalperestlik ise ölümü göze alarak türkiye'ye veya avrupa'ya kacak olarak giden insanlarin kendi istekleriyle geri döneceklerine inanilmasi... bakin, bu insanlar kayikvari botlara 20-30 kisi binerek koskoca denizi asmayi göze almis insanlar... bu sekilde kendinden önce giden insanlarin da denizlerde bogulup ölmesini bilmelerine ragmen cekinmiyorlar... kendilerini de geride bekleyen hicbir sey yok... kaybedecek bir seyleri yok... ölümden korkmuyorlar cünkü bir insanin caninin cikmasi cok siradan bir sey onlar icin. ev arkadasim mesela amcasinin 100 tane insan öldürmüs olmasiyla övünüyordu... sizce ölümü göze alarak türkiye'ye gelen insanlar kendi istekleriyle geri dönerler mi? elbette hayir... belki bir kismi evet, ama cogunlugun kalacagi asikardir. peki zorla gönderilebilirler mi? kafamizda bazi seyleri daha iyi canlandirabilmek icin bir anoloji yapalim. güney dogu anadolu nüfusu yaklasik 8.5 milyon civarindadir. simdi türkiye tüm kaynaklari ile harekete gecse (ordu da dahil olmak üzere), sizce 8.5 milyon vatandasimizi ülkeden kovabilir mi? uluslararasi hukuku bir tarafa birakarak düsünün, bu sizce mümkün müdür? evet ise ne sartlarda? eger bu mümkün ise, cogunlugu dogdugundan beri savasan ve genc erkek olan afgan ve suriyeli kacak siginmaci da gönderilebilir... durumun ne denli vahim oldugunu umarim anlatabilmisimdir...

    ülkemize hicbir kaydi yapilmadan (örnegin parmak izi alimi, eskal tespiti ve kaydi gibi...) alinan afganlarin amaci bellidir: yasa disi islerde kullanilacaklardir. bu insanlar neden sinir kapilarina yönlendirilerek kaydi yapilip iceriye alinmaz? bir insan, bir insanin neden kaydinin olmamasini ister ki? sayet arkada iz birakilmasi istenmiyorsa... örnegin bir mafya, bir tetikciyi ise alirken götürüp sgk kaydini yaptirir mi? elbette hayir... tüm bu cevre ülkelerden toplanan asker üniformali cihadci tipleri ve derin devletin en önemli isimlerinden olan sedat pekerin "ic savas" itiraflarini aklimizda tutalim ve suriye ic savasini hatirlayalim... hatirlarsaniz orada da cevre ülkelerden tüm cihadcilar toplanarak isid'i olusturmuslardi... benziyor degil mi? tesadüf mü? bu kadar tesadüfün oldugu bir olaya inanan insan, noel baba'nin yilbaslarinda hediyeler biraktigina da inanir...
  • ust edit: "imparatorluklar mezarligi" ifadesi burayi isgal edenlerin yenilip kacmasi anlaminda kullanilmiyor. ifade, bolgeyi ele gecirenlerin stabil hale getirip uzun sure yonetemedikleri ve kendilerini icinde bulduklari kosullar yuzunden geri cekilmeyi daha mantikli gormeleri uzerine soylenmis. yoksa bire bir carpisip yenilmeleri kastedilmiyor elbette.

    son ornek amerika, yenilmedi ama gunumuzde konvansiyonel savasin goturusu getirisinden cok daha fazla. bu yuzden bas aktorler kendileri bizzat savasa dahil olmak yerine ic karisikligi korukleyerek istediklerini alma pesindeler. evet devasa ordusu taliban'i aninda yok edebilir ama bu devasa ordu ebesinin orekesinde. diger nato ulkeleri dostlar alisveriste gorsun diye yardim eder gibi gozuktu ama ciddi anlamda bolgeye girmek isteyen olmadi. haliyle tarih yine tekerrur etti ve bolge yeniden kaosun kucagina dustu.

    ...

    20 yillik "demokrasi" savasi sonunda amerika'nin da cenaze namazini kilan lanetli topraklar, graveyard of empires.

    gomdugu diger devletler kabaca soyle:
    • maurya imparatorlugu,
    • antik yunan makedon imparatorlugu (buyuk iskender),
    • dort halife donemi,
    • mogol imparatorlugu (cengiz han),
    • timur imparatorlugu,
    • babur imparatorlugu,
    • cesitli pers kralliklari,
    • sih imparatorlugu,
    • buyuk britanya imparatorlugu,
    • sovyetler birligi,
    • ve sonuncu cenazemiz nato (abd).

    yeterli detay bulunmamakla birlikte, ulkenin bulundugu topraklari ele gecirip uzun sure (yaklasik 200 yil) yoneten tek imparatorluk ahameniş imparatorluğu olmus (detayini bilen arkadaslar yazarsa buraya eklerim).

    su entryde arkadas detayli bilgi vermis:
    (bkz: #126974762)

    biz kendi jeopolitik konumumuza soveduralim, bu ulkenin konumu hem cografi hem de politik olarak cok daha vahsi ve kritik. cografya butuncul bir topluma izin vermeyecek kadar daglik ve engebeli. bu da her biri kendi inanci/ideolojisi etrafinda radikallesmis irili ufakli komunler olusmasina sebep olmus. yani yalnizca isgal etmesi degil, yonetmesi de faca ister. politik olarak da rusya, cin ve hindistan arasinda kalmis. bermuda seytan ucgeninden hallice bir kapan. batidan yardirip gelen iran'i da unutmamak lazim. lanetli diye bosa demiyoruz.

    amerika sahsim minvalinden bir guc zehirlenmesiyle girdi ama beceremeyecegini anlamasi 20 yil surdu. daha once agir kayiplar vererek bolgeden cekilen britanya ve sovyetler'e karsi ustunluk saglama firsatini da kacirdi (olan o sirada amerika'nin "gelmisken surayi da halledeyim" dedigi irak'a oldu ben en cok ona yaniyorum). nato yuzunden biz de mevzunun icine dusmus bulunduk ama hir gur yasamamistik, biden gelip de sahsim'i kuyrugundan kistirincaya kadar...

    simdi otede "topraklarimizdaki her turlu yabanci unsuru isgalci sayariz" diyen bir taliban, uzerine kabil havaalani'ni koruma gorevi yikilmis turk silahli kuvvetleri ve ulkemize dogru gelen 3 milyonu askin amerikan artigi militan var. beride de sayilari 10 milyona yanasmis suriyeli "siginmacilar", patlamaya hazir bir halk ve hala domuz gibi semirmekten baska bir sey dusunmeyen bir suc cetesi. diger tum komsulariyla dusman, avrupa birligi'ne kukla, dogu akdeniz'de dislanmis bir turkiye.

    elimizdeki bu tabloya baktigimda gordugum seyi dusunmek bile urpermeme sebep oluyor. burdan iyimser bir sonuc cikaran benimle de paylassin.

    bizi dunyanin en buyuk imparatorluklarini bile bozguna ugratan bu lanetli topraklara sokan vatan haini ve destekcileri, siz de bu topraklarin en buyuk lanetisiniz. kan kusa kusa surunur de olemezsiniz umarim.
    ...

    edit: o degil de cengiz han diyoruz, buyuk iskender diyoruz, bu herifler nasil hizaya getirememis burayi hayretler icindeyim. bi ara okumak lazim. sonraki isgalciler de dememis bu ikisi burayla ugrasamadiysa biz hic ugrasamayiz diye. mankafalar.

    edit 2: bunlarin bi de bacha bazi mevzulari var. sabahin besinde okudugum, ustune bi de the dancings boys of afghanistan adli belgeselini izledikten hemen sonra 7'de okula gidip aksama kadar cocuklara bugulu gozlerle bakmama sebep olan mide bulandirici gelenek. belgeseldeki pezevengin (hakaret degil adamin isi) yuz ifadelerinden tiksindigim kadar cok az seyden tiksinmisimdir.
  • afganistan seyahatinde tacize uğrayan kadın youtuber'ın korkunç gezi videosunu izledikten sonra önüme benzer youtuberlar çıkmaya devam etti.

    bahsettiğim ilk kadın da taliban ile ilgili övgüye yakın şeyler söylüyordu ama birazdan bahsedeceğim ama tıklanması artmasın diye adını vermeyeceğim youtuber övücülüğü bambaşka bir noktaya taşıyor.

    bu youtuber'ın taliban hakkında dediği şeylerden bazılarına göre, afganistan'da kadınlara uygulanan yasaklar öyle abartıldığı gibi değilmiş. mesela oje süren kadının ayağı kesilmiyormuş <3 hatta bakın şu kadın terlikli ayağı ile geçti ve tırnaklarında oje var! bakın bu kadın burkalı bile değil, saçları görünecek şekilde eşarplı. ^^

    yemin ederim ağzım açık kaldı amk. kadınların çalışması yasak, 1 erkek 4 kadın alabiliyor, başlık parası falan var, okumaları yasak...

    sonra şey falan diyor adam, neymiş taliban geldikten sonra afganistan'ı ziyaret etmek çok güvenliymiş çünkü taliban turist kaçırılmasına, hırsızlığa falan izin vermiyormuş ^^ eskiden akşam 8'de dışarı çıkmak hayati tehlike yaratırmış ama artık insanlar taliban'ın koruyuculuğu altında can ve mal güvenlikleri tehlikeye girmeden dolaşabiliyormuş how kawaiiiii

    ulan siz nesiniz lan? sizi afganistan'a gidin, güzel tanıtın diye fonluyorlar mı? bunu yaparken bile çektiğiniz videodan kesilmiş tavuk, ayak, erkek teri, toz vs kokusu geliyor.

    bahsettiğim ilk kadın kendi ifadesiyle "taliban'ın evinde" (??) kalıyordu. bu diğer az beyinli de güya olabildiğince samimi ve gerçekçi olmaya çalışıyor falan, sonra millet yorumlarda buna "taliban övücüsü" deyince ağlıyor.

    adam "kız çocukları 6. sınıftan sonra okuyamıyor. yasak" diyor sonra bakın cidden 1 cümle sonra da şey diyor: ama taliban gelmeden önce buralar çok güvensizdi.

    ulan lale sen ne yaptığının farkında mısın? amk ülkede çatal kaşık yok, ülkede kadın çalışan yok, her yerde silahla gezen adamlar var, sokaklar leş gibi ben daha neleri sayayım bilmiyorum çok övdüğün taliban'ın kucağına git orada yaşa, can güvenlikleri var de mi sonuçta.

    ulan ülkede baça bazi denilen şey var ve buna kültür diyorlar.

    ha bu arada, "tesadüfen" her yerden çıkan muhteşem türkçe bilen afgan herifler deport edildiklerinden, paralarını alamadıklarından şikayetçi. ulan sokuk, ülken iş kaynıyor senin. literally tavuk boğazlayıp satabiliyorsun, senin ne işin var başka ülkede? hayır o kaçak göçmenin derdi bizim al yanaklı youtuber'ı mı gerdi?

    bunlar her yerden fırlıyor, yok ben 8 sene istanbul'da yaşadım istanbul'da çalıştım para alamadım sonra polis beni sınır dışı etti. bana ne amk? ba na ne?

    insan hakları yok, her yer çöplük, sosyal hayat yok, her yer pazar yeri gibi amk, adamın teki çıkıp eliyle laps diye ciğer patates koyuyor, neymiş "ikram" ulan adam sana koli basili ikram ediyor ahaha yemişim öyle kibarlığı.

    ülkede 150 adet para falan var elden ele geze geze fındık lahmacuna dönmüş paralar, hala "efgenisten gerçeklerini bilmiyörüz."

    az bile biliyoruz.

    susun amk ya, bi şey yapacaksanız bana taliban övmeyin.
  • https://twitter.com/…tatus/1417191573981388800?s=21

    taliban ile afgan hükümet ordusu arasında yaşanan çatışmalardan bir kesit. amerikalı asker, (paralı asker/üniformalı bilinmiyor) afgan personele çatışma ortasında makineli tüfeğin nasıl kullanılacağını öğretiyor.

    taliban burayı siler atar birkaç aya kalmaz. acilen göç işine bir çözüm bulun kardeşim. pakistan mı alıyor, iran mı alıyor. orada bir güvenli bölge mi kuruluyor ne yapılacaksa bir an evvel. sikiyim kabil havalimanınızı aveller. lan havalimanı sende olsa nolur? havalimanından dışarı kafayı çıkaramadıktan sonra. taliban ile hemen görüşülmeli. hatta gerekirse bölge ülkelerinden iran, pakistan ve türkiye olarak bir çalışma grubu kurulup bu göçü afganistan içinde bir bölgede sabit tutmak için her şey yapılmalı. yine suriye'de olduğu gibi yapmamız gerekeni değil, fantezi alemlerinde gidiyorlar. allah bize yardım etsin.
  • abd'nin bölgeden çekilmesiyle türkiye için ikinci bir suriye göçmen krizinin sebebi olacak ülkedir.

    şurada görebileceğiniz üzere abd bölgedeyken dahi afganistan hükümeti ülkede tam anlamıyla bir hakimiyet sahibi değildi. kabul gibi merkezler ellerinde olsa da ülkenin kırsal kesiminde taliban hakimiyeti söz konusuydu.

    abd'nin burada taliban'ı tamamen yok edememesindeki ana unsur ise pakistan'dır. tıpkı türkiye'nin pkk'yla çatışmalarında pkk'lıların sınır bölgelere sığınması gibi, taliban da köşeye sıkıştığı anda pakistan'a rahatça geçti ve burada güçlerini yeniden ikmal edip savaşa devam etti. zaten afganistan'daki taliban bölgeleri ağırlıklı olarak pakistan sınırına yakın bölgelerdir.

    abd burada istese taliban'ı yok edebilir miydi? bence edebilirdi. insan hakları hassasiyetlerine takılmadan kontra gerilla taktikleri ve hatta pakistan'a ciddi yaptırımlar uyguladıkları bir senaryoda ben taliban'ın gerek ekipman gerek eğitim gerekse tecrübe yönünden dünyanın en güçlü ordularından birinin karşısında bir yıldan fazla süre dayanabileceğini sanmıyorum. ama abd'nin de burada gösterdiği varlık bana göre biraz yarı gönüllü oldu hep. işi afgan ordusu'nun üstüne atıp kendilerini daha çok bekçi gibi konumlandırdılar.

    ve abd tam da batılılara uygun bir aymazlıkla taliban'la 2020'de sözüm ona bir barış anlaşması imzaladı. bu anlaşma uyarınca karşılıklı tutsaklar teslim edilecek, abd birlikleri afganistan'dan çıkacak, taliban şiddet olaylarını azaltacak ve abd taliban'a karşı yaptırımlarını durduracaktı. hatta taliban neredeyse bm nezdinde tanınan bir örgüt haline gelecekti. şaka gibi ama abd resmen bm'yi taliban'ı muhattap almaya zorladı.

    fakat abd büyük ölçüde bölgeyi terk eder etmez taliban tabiiki aslanlar! gibi saldırılarına devam etti ve hatta abd'den kalan zırhlı personel taşıyıcıları, m4 tüfekleri vb. mühimmatı da ele geçirdi. abd'nin sınır karakolları da keza taliban'ın eline geçti.

    taliban ise afganistan bir islam devleti olmadan cihadın durmayacağını açık bir dille ifade ediyor.

    şu an bölgede tabilan yeniden hakimiyetini kuruyor ve kadınların bir erkek eşlik etmeden sokağa çıkmaları yasaklanıyor, erkeklere sakal uzatma zorunluluğu getiriliyor. bunlar tabii sadece bilinen yaptırımları.

    zaten afganistan’da hibrit bir sistem var: şu an okullar devlet destekli olsa da taliban buralarda eğitimi regüle ediyor, mesela vatandaşlık ve sanat dersleri müfredattan çıkarılmış ve bunun yerini islam eğitimi almış durumda.

    tabii abd'nin buradan çıkması en başta pakistan'ın işine geliyor. zaten afganistan'da taliban destekli bir yönetim oluşturmak için aportta bekleyen pakistan için şimdi gün yeniden doğuyor.

    abd'nin 20 yıldır (güya) eğittiği afganistan devleti kuvvetleri acınası bir durumda. gözlerinde savaş ışığı yok. içten içe herkes taliban'ın hakimiyetini kabul etmiş. zaten halk da savaşacağımıza taliban'a teslim olalım mantığında. çoğu zaten taliban rejiminin getireceği islami yönetime okey vaziyette.

    tabii savaş ve çatışma ortamından kaçmak isteyen afganlar abd'nin bölgeden çıkmasıyla müthiş bir güven kaybı yaşadıkları için çoktan vize ve pasaport merkezlerine yığılmışlar. bir an önce ülkeyi terk etmek isteyen binlerce afgan var. bunların da göç etmek için türkiye'yi tercih edeceklerini görmek için müneccim olmaya gerek olmadığı aşikar.

    ve kaçanlar da aslında bir islam rejimi istememekten ziyade çatışma ve savaş ortamından korktukları için kaçıyor. sanmayın ki bunlar türkiye’nin “laik” devleti için türkiye’yi tercih ediyor. birçoğu burada da islami bir yönetim isteyecektir.
  • evet sevgili kardeşlerim. epeydir hayvani boyutlarda entry girmiyorduk. konu maalesef türkiye'nin de dahil olmasıyla epey bir popüler oldu. dolayısıyla bilen bilmeyen herkes bir şeyler söylüyor. ben de hayvani yoğunluk tempomu biraz olsun aştığım şu zamanda siz değerli kardeşlerim için ülkenin genel bir portresini çizip, ağırlıklı olarak aşağı yukarı 45-50 senelik süreçte ülkenin başına gelenleri, türkiye'nin müdahil olma hevesini ve olası sonuçları ile büyük güçlerin bu ülkeye dair yaklaşımlarını ortaya koymaya çalışacağım. bu konu dm'den de bana çok soruldu. onlara da toplu bir cevap olsun. evet türkümüzü açalım, sigaramızı yakalım ve başlayalım. bu türkünün yeri bende ayrıdır dostlar. mental olarak yıllardır bu türkünün içindeyim.

    başlamadan evvel afganistan hakkında daha önce yazdığım şu entryi de tamamlayacı olması bakımımdan buraya ekliyorum: (bkz: #102816361)

    evvela sevgili kardeşlerim, koyduğum entryde de ifade ettiğim gibi çok önemli bir hususu bir kez daha altını çizerek ortaya koymak istemekteyim. dünya son derece tehlikeli, çok bilinmeyenli, çok denklemli, çok tehditli ve bir o kadar da krizlere gebe bir döneme girmiş bulunuyor. bizi takip eden, dm'den fikir alışverişinde bulunduğumuz ve bizim diskurumuzu az çok bilen dostlarımız benim bu döneme “anarşik denge” adını verdiğimi bilir. çok kutuplu dünya düzeninin kapımızı kırıp girdiği ikiden fazla hegemon gücün küresel ölçekte etkili olduğu yeni bir dönem bu. daha önce de çok kutuplu dünya sisteminin örneği yaşanmıştır. mesela avrupa'yı kasıp kavuran napolyon savaşları sonrası 1815 viyana kongresi ile başlayıp 1914'te birinci dünya savaşının patlak vermesine kadar olan döneme avrupa uyumu adı verilmiştir. bu dönemi çok kutuplu dönem olarak sayabiliriz. bu dönem birçok avrupa gücünün denge ve güç siyaseti güttüğü son derece karmaşık bir dönemdir. sonu birinci dünya savaşına çıkmıştır. tabii hiçbir sosyal olgu, durum veya koşullar birbirine benzemez. bu yüzdendir ki, siyaset bilimcilerin, uluslararası ilişkilercilerin, güvenlik ve hatta jeopolitik çalışanların tarihten alacakları muhakkak dersler olmakla beraber, bunlar bir laboratuvar ortamında gerekli koşullar oluşturulup aynı ve düzenli sonuçlar veriyor mu diye kontrol etme imkanı olmadığından, her sosyal olay farklı biçim ve koşullarda gerçekleşir. öngörüsü zordur. bazı mustafa kemal gibi dahiler ileriye dönük projeksiyonlar yapabilirler ama çoğunluğun yaptığı fukuyama tarzı saçmalama tezlerden ibarettir. o yüzden sevgili dostlarım öngörü ciddi bir iştir. büyük istihbarat servislerinin stratejik istihbarat daire başkanlıkları olur. bunlar geleceğe yönelik, gizli ve açık kaynak bilgilerine dayanarak öngörüler yapar. bu sayede hükümetlerin dış politika oluşturmasına katkı sağlar. bizde de var bu daire başkanlığı. fidan zamanında biraz daha gelişti ama hala operatif bir iş olmadığı için yatma yeri olarak görülüyor. büyük hata. zaten onun için birçok yerde çuvalladık ve çuvallamaya devam ediyoruz. (bkz: afganistan)

    evet sevgili dostlar, dünya karmaşık bir döneme girdi dedik. türkiye'nin durumunu ismet paşa çok güzel özetlemiş. 1) memleket imar olunacak. 2) millet binbir ihtiyaç içindedir. 3) dış alemde tahmin olunmaz tehditler vardır. bunların hepsi var bugün. ve vahdettinler, damat feritler, anzavur ahmetler ve delibaş mehmetler de mevcut. yani türkiye, kendi ikbal ve bekasını memleketin ikbal ve bekasıyla eşdeğer gören, ve bu eşleme dolayısıyla kendi müteahhitinin çıkarını devletin çıkarı haline getirmiş bir şebeke tarafından yönetiliyor. bu adamların türkiye'yi bu cendereden çıkarmak imkan ve kabiliyeti olmadığı gibi, böyle bir niyet de mevcut değildir. türkiye'ye iran sınırından her gün binlerce afgan göçmen giriyor. sizce tsk bunu önleyemez mi? bence önler. niye olmuyor peki? çünkü türkiye'yi ve dahi kapitalist ülkelerin tamamını sermaye idare eder. yönetici diye gelenler çoğunlukla sermayenin tezlerini savunmakla görevli canbazlardır. sermaye, afgan, suriyeli göçmen istiyor. onları taşeron alt işlerde sigortasız, haksız, hukuksuz günde 16 saat çalıştırıp öldürdükten sonra cenaze töreni düzenlemeden yol kenarına atıp kurtulmak istiyor. ve sizin afganlar, suriyeliler diye bağırıp çağırmanız da sistemin tıkır tıkır işlemesi için muazzam gerekli. siz bağırdıkça onları ülkesine göndermiyorlar ama siz bağırdıkça günde 16 saat çalıştırıyorlarsa, 18 saat, 2000 tl'ye çalışıyorsa 1500 tl'ye çalıştırmaya başlıyorlar. bakın dostlar sermayenin ülkenin kaderi hakkında söz sahibi olduğu, adeta ülkeyi bir sims evrenine çevirdiği düzeni yıkamazsak, bu ülkede söz sahibi olanlar halk, yani sen ben değil, her zaman sermaye olacak. bunun için çok ciddi mücadele edilmesi gerekir ve giriştiğimiz zaman başımıza neler geleceğini de kestirmek güçtür. ancak biz allah'tan başka hiç kimseden korkmuyoruz. taşıdığımız canı dahi kendimize ait görmüyoruz. o yüzden elimizi geleni yapacağız. ebuzer el gıfari'nin dediği gibi, “geceyi aç geçirip de kılıcına davranmayanın aklından şüphe ederim.” burayı çok uzattık dostlar. afganistan'a dönüyoruz şimdi.

    fazla geriye gitmeyelim ve tarih yapraklarımızı 19. yüzyılın başına alalım. bir dizi iç savaş sonrası, ki bu afgan kabileler arası bir iç savaş dizisidir, barakzay kabilesi ülkede otoritesini tesis etmiş ve kabile şefi dost muhammed han ülkenin hükümdarı olmuştur. han hanedanı meşhurdur zaten. ülkemizde de mensupları bulunuyor. mesela siyaset bilimci ahmet kasım han. kendisinin hayat hikayesi oldukça enteresan. bir ara bakarsınız. evet 1826 yılında dost muhammed han ülkenin kralı oldu dedik. 19. yüzyıl'ı düşünelim. 19. yüzyıl başı itibariyle ingiltere üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk. afganinstan'ı kontrolü altına almak ve burayı rus imparatorluğunun etki alanından çıkarmak istiyor. dost muhammed han ile birkaç kez görüşseler de sonuç alamayacaklarını düşünüyorlar. netice itibariyle ingilizler, dost muhammed han ile anlaşamayacağını anlayınca, afganistan'ı işgal ediyorlar. böylece ülkede ingiliz nüfuzu başlamış oluyor. işgal dolayısıyla dost muhammed han ülkeden ayrılmak zorunda kalıyor ve buhara'da yakalanıp hapse atılıyor. fakat afgan halkı yoksul, afgan halkı perişan, afgan halkı ingilizler tarafından tepesine getirilen yeni kukla kralı tanımıyor ve bütün bu sebeplerden ötürü durmadan isyana kalkıyor. 1826-1843 arasında afganistan'da sular hiç durulmuyor. isyanlar o kadar büyük boyutlu hale geliyor ki, hindistan'daki ingiliz garnizonlarından büyük britinya ordusu birlikleri afganistan'a isyan bastırmaya geliyor. büyük britanya ordusu.. paşam sen kimleri devirdin be. allah senden razı olsun. yeri gelmişken gazi mustafa kemal atatürk ve silah arkadaşlarını, büyük britanya'nın amansız ordusu ve onun korkunç silah ve parasal desteğini almış maşalarını bu ülkeden def ettikleri için saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. afganistan'dan da gördüğünüz üzere, modern bir ülke tesis etmek dünyanın en zor işlerinden. bu iş savaş kazanmaya benzemez. adamın içinde ihtilalcilik olacak. devam edelim kardeşler. 1843 yılında, ingilizler ülkedeki isyanlardan dolayı pes ediyor. buhara'da hapisten kaçan eski emir dost muhammed han, ingilizlerle varılan çekilme anlaşması sonrası ülkeye dönüp tekrar afganistan tahtına oturuyor. 1878'e kadar sakin geçen aradan sonra ingilizler tekrar burada hakimiyet kurmak ve burayı rus etki alanından çıkarmak istiyor ve dost muhammed han'ın oğlu ve o zamanki afgan emiri şir ali han'a karşı ülkeyi işgal etmeye başlıyorlar. tabii ki hayvani büyüklükteki britanya ordusu karşında ali şir'in afgan ordusu fazla tutunamıyor. ingilizler başken kabil'i ele geçiriken, ali şir de ülkeden kaçıyor. sürgünde ölüyor. ingilizler şir ali'nin oğlu yakup han'ı afganistan emiri olarak atıyor. imzalanan anlaşma ile, afganistan, komşu ülkelerle kuracağı ilişkileri büyük britinya imparatorluğu'nun ''istek ve tavsiyeleri'' ile yapmayı kabul ediyor. ne onur kırıcı şeyler değil mi?

    1879'dan sonra da ülkede ingiliz sömürgesine karşı isyanlar oluyor. mesela ingilizlerin kabil büyükelçisi sir louis cavagnari, adamıyla beraber kabil'de öldürülüyor ve olayların tırmanmasıyla birlikte tekrardan ingiliz müdahalesi oluyor afganistan'a karşı. bu arada emir yakup herhalde daha fazla sömürge valiliğine dayanamayıp tahttan çekiliyor. 1880 yılında emir abdulrahman tahta çıkıyor. işte abdulrahman'ın hükümdarlık dönemi bugünkü afganistan'ın sınırlarının ruslar ve ingilizler tarafından saptandığı dönem oluyor. haritamızı alalım elimize. görsel

    harita önemlidir dostlar. yani ben jeopolitikçi değilim. olmak da istemem. çünkü jeopolitik, çoğunlukla emperyal planların daha süslü şekilde ifadesi olmuştur ve bu büyük güçlerin bunu meşrulaştırma aracıdır. peki biz ne yapabiliriz buna karşı? biz strateji üretmeye gayret ederiz. bunun savunma ve saldırı boyutları vardır ve o yüzden harita önemlidir. bir ülkeyi adı söylendiği vakit çevre komşularıyla beraber tahayyül edip, gözünüzde haritayı canlandırabiliyorsanız, bu işi başarmışsınız demektir. devam edelim kardeşler.

    birinci dünya savaşı patlak verdiğinde afganistan, ittihat terakki'nin yoğun ısrarlarına rağmen savaşa osmanlı lehine müdahil olmaya yanaşmamıştı. o dönemin emiri habibullah han, tarafsızlık politikası güdüyordu. fakat habibullah, ingiliz sömürgesine karşı bir eylemci tarafından suikaste kurban gidince yerine oğlu emanullah han geçiyor. emanullah han, 1919 yılında ingilizlerden bağımsızlık ilan edince, afgan-ingiliz savaşı patlak veriyor. ancak 1. dünya savaşının yıkıcı etkilerini atlatmaya uğraşan büyük britanya, bu savaşı devam ettirmeye mecali kalmadığını ya da gereksiz bulduğunu düşünüp, emanullah han ile bir barış anlaşması imzalıyor. böylece afganistan kesin olarak ingilizlerden bağımsızlığını kazanıyor. şimdi ülkede bağımsızlık sonrası da olaylar hiç bitmiyor. darbeler, isyanlar gırla gidiyor ama ben bu ayrıntılarla başınızı şişirmek yerine 1950'lere uzanmak istiyorum.

    korgeneral davud han'ın önderliğinde başarılı bir ihtilal gerçekleştiren ordu mensupları, afganistan'ın çehresini bir anda gözle görülür şekilde değiştirmeye başladılar dostlar. sene 1953. mesel birtakım eğitim ve üniversite reformları gerçekleştirdiler, kadınların eğitim almasını sağlayacak yasal düzenlemeleri hayata geçirdiler ve ülkede bir alt yapı ve kalkınma hamlesi başlattılar. davud han, sovyetlerle tam müttefik olmadı ama onlara yakın durdu, abd'ye daha mesafeliydi. fakat 1963 yılına gelindiğinde, peştunistan sorunu nedeniyle pakistan'ın afgan sınırını kapatması ve bunun ekonomik etkileri davud han için yıkıcı oldu ve başbakanlıktan istifa etmek zorunda kaldı. biraz hızlanalım dostlar. yoksa çok uzayacak. bu arada dostlar ülkede bir anayasal monarşi yönetimi vardı ve krallık makamında nadir şah bulunuyordu.

    60'lı yıllar boyunca ülkede solcular ve islamcılar iki ana örgütlü grup olarak ön plana çıktı. afgan solcuların partisi afganistan halkın demokratik partisi'ydi. islamcılar ise daha çok müslüman kardeşler yani ihvan ideolojisine yakındı. 70'li yılların ortasına kadar ülkede politik tansiyon hiç düşmedi, politik cinayetler, isyanlar gösteriler ardı arkasına geldi. 1973 yılına gelindiğinde ülkedeki politik gerilimi iyi okuyan eski ihtilalci başbakan muhammed davud han bu defa kansız bir ihtilal ile tekrar afganistan'da iktidarı ele geçirdi. ülkedeki marksistler de kendisine bu ihtilalde yardımcı olmuştur. özellikle ordu içindeki sol görüşlü subayların bu ihtilalde payı büyüktür. ihtilal bu defa radikal bir değişiklikle monarşiyi de sona erdiriyordu. devrik kral zahir şah italya'ya kaçmak zorunda kalmış, ihtilale karşı da herhangi bir direniş göstermemiştir. ihtilalin banisi davud han ülkede reformlarına devam ederken, başta ittifak kurduğu marksistlerle de arasına mesafe koymaya çalışıyordu. ama o dönem itibariyle sol fikirler çok kuvvetli dostlar. sol, şimdiki gibi örgütsüz ve dağınık değil, sovyetler ayakta, konjonktür müsait. ve netice itibariyle afganistan halkın demokratik partisi lideri hafızullah amin'in ordu içindeki marksist subayları sosyalist bir ihtilal için ikna etmesi neticesinde ülkede ekim 1978'de bu defa tam bir sosyalist ihtilal başarılı bir şekilde gerçekleşti. şimdiden bakınca hayal gibi geliyor değil mi? afganistan'da sosyalist ihtilal.. bu ülkenin abd eliyle nasıl orta çağ karanlığına sürüklendiğini ve bu günlere getirildiğini anlatacağız tabii ki.

    afganistan'da sosyalist iktidarın ilk icraatları faizciliği yasaklamak, kadınlar için eşit haklar getirmek ve toprak reformu gibi şeyler oldu. parti kendisini bir sovyet uydusu gibi göstermekten itinayla kaçınmaya çalışıyor ve politikalarını afgan ulusçuluğu, islamın temel kaideleri, sosyal adalet ve dış politikada tarafsızlık üzerine kuruyordu. bu arada afganistan sosyalist cumhuriyeti bayrağını da şuraya iliştiriyorum: görsel

    yapılan sosyalist devrimler elbette buradaki eski rejmin feodal güç odaklarını, sermaye sahiplerini ve islamcıları rahatsız etmiştir. bunlar yapılan devrimlerin afgan toplumunun bazı kökleşmiş gelenek ve taasubuyla zıt olmasını da kendi lehlerine kullanmışlardır. devrimden sonra ülkede sık sık politik şiddet eylemleri meydana gelmekteydi. eylemlerin ülke çapına yayılması ve kontrolden çıkmasıyla birlikte afgan ordusu çaresiz kaldı. işte tam bu noktada afganistan'ın marksist hükümeti çareyi sovyetler birliği'nden yardım istemekte buldu. afganistan ve sscb arasında ikili bir askeri işbirliği anlaşması imzalandı. başlarda bir askeri yardım talebi olarak başlayan macera başbakan hafızullah amin'in abd ve pakistan ile anlaşıp, sovyetleri satacağı anlaşılınca bir sovyet müdahalesine dönüştü. kızıl ordu afganistan'a girdi ve marksistler arası hizip savaşları nedeniyle devrimin ilk günlerinde moskova'ya kaçmak zorunda kalan babrak kemal, afganistan'a dönerek devrim konseyi başkanı oldu.

    şimdi burada bir parantez açmak isterim dostlar. afgan halkının oldukça geniş bir kesiminin sosyalist devrimi benimsememesi üzerinde bir iki kelam etmek gerekir. tabandan yayılmayan ihtilal hareketlerinin ömrü çok uzun olmuyor maalesef. karl marks, insanların fikirlerini belirleyen şeyin çevresel faktörler ve hakim sınıfın fikileri olduğunu ileri sürer. yani ihtilali şöyle veya böyle yapsanız dahi, onu tabana yaymak gerekir. tabii bunlar kağıt üstünde kolayca söyleniyor ama uygulaması çok çok zor şeyler. bir insanın fikrini değiştirmek, ona bilinç aşılamak falan bunların ne kadar zor olduğunu tahmin edersiniz. elbette fikirler, somut koşullarla uyuşuyorsa, insanları ikna etmek bir derece daha kolay hale gelebilir. ancak bu işler bu kadar kolay olsaydı, zaten bizim hiç uğraşmanıza gerek kalmazdı. işçiler, köylüler, köleler, serfler vs. kendi kendine ayaklanırdı ve kolayca tiranlıklar yıkılırdı. öyle değil maalesef. yani dostlarım, sol'a başarısızlık atfederken iki kere düşünmenizi tavsiye ederim. neyse burayı burada bitirelim.

    şimdi yavaş yavaş daha fazla ilginizi çekeceğini düşündüğüm bölümlere geliyorum. bu sosyalist ihtilali bilhassa biraz deştim ki, çok üzerinde durulmayan bir konu bu.

    evet sene 1980 kardeşlerim. sizlere daha aşina isimler artık sahneye çıkacak. sovyetler afganistan'a girdi dedik. arkadaşlar afganistan'da sovyetler birliği'ne karşı 1980'li yılların başından itibaren muazzam bir cihatçı ithalatı meydana gelmiştir. afganistan'a dünyanın her yerinden gelen radikal islamcı kişiler bilinçli bir şekilde sokulmuştur. sovyet müdahalesi 24 aralık 1979'da başlamıştır. fakat ülkedeki sosyalist hükümete karşı isyan eden islamcılar, zaten sovyet müdahalesi başlamadan önce el altından pakistan istihbaratı (isi) vasıtasyla destekleniyordu. onu azmettiten de tabii ki abd. pakistan bu işe kendisi gönüllü olmuştu zaten. bu işin en önemli mimarlarından biri de zbigniew brzezinskidir. brzezinski ve dahi birçok abd dışişleri mensubu, sovyetleri burada vietnam benzeri bir batağa sokmanın, sscb açısından yıkıcı sonuçlar doğuracağı tezinden hareket ediyordu. sovyetler afganistan'da başarılı olursa hem abd için felaket olacaktı hem de, sovyetlerin burada oyalanması abd adına iyi bir gelişme olacaktı. ki bu öngörülerin hepsi doğru çıktı. tabii bakın bunlar akıllı adamlar. düşman da olsa hakkını teslim edeceksin. bizim donsuzlar gibi ''ver 5 milyar euroyu ağabey ne dersen yapacağız'' diye gezmiyor bu adamlar. devleti rezil ettiniz ulan. peki sorarım size? bugün suriye'nin pakistan'ı kim? ülkeyi zaten halihazırda teorik olarak pakistan'a çevirmişlerdi de, şimdi hakikaten pakistan olduk.

    şimdi dostlar sahneye tanıdık bir isim çıkıyor. dedik ki, bu dünyanın dört bir tarafından gelen cihatçılar afganistan'a dolduruldu ve burası bir jihadland haline getirildi. ne diyor thatcher afganistan'daki cihatçılara hitaben; ''özgür dünyanın kalbi sizinle..'' link vay bee.

    şimdi bu cihatçıların buraya toplanması, bunların eğitimi, iaşesi falan bunlar hep para biliyorsunuz. burada devreye suudi arabistan giriyor. suudi arabistan'ın en önemli ailelerinden biri olan bin ladin ailesinin genç bir mensubu. usame. the spydizisinde çocuk haliyle görmüştük. izleyenler bilir. bin ladin sülalesi, inşaat sektöründe milyar dolarlık yatırımları olan bir sülale. annesi suriyeli olduğu için biraz ikincil bir konumda aile içinde küçük bin ladin. daha sonra kral abdülaziz üniversitesi'nde abdullah azam'la tanışıyor. abdullah azam ihvan'ın filistin kolunun başı o zamanlar. işte bin ladin sovyetlerin afganistan'a müdahalesi sonrası afganistan'a gidecek cihatçıların koordinesi ile bunların eğitim ve iaşe işlerini üstleniyor. çünkü parasal durumu buna müsait. abdullah azam ile birlikte mekteb el hidamat (mak) adlı bir örgüt kuruyorlar. o dönem mak'ın abd de dahil olmak üzere 50 ülkede şubeleri açılıyor. işte afganistan'a gitmek isteyen cihatçılar bu şubeler vasıtasıyla askere alınıyordu. kaide adı nereden geliyor? kaide, arapça kamp, ev veya merkez anlamına gelir. usame bin ladin gönüllü cihatçıları ''el-kaide'' isimli bir veritabanına kaydettiği için ileriki yıllarda kuracağı örgütün adı da kaide oluyor. bu da 1988'de sovyetlerin afganistan'dan çekilmesinden sonra oluyor. sscb çekilmesi sonrası dağılmaya başlayan bazı cihatçılar usame bin ladin önderliğinde el kaide adlı yeni bir örgüt çatısı altında toplanıyor. bin ladin, artık kendi eğitim kamplarını inşa etmeye başlıyor. el kaide ideolojik olarak iki ana amaç güdüyor:1) israil, abd ve batı'yı islam topraklarından defetmek. 2) müslüman ülkelerde küffar devletlerle işbirliği içindeki rejimleri yıkmak. tabii kaide'nin afganistan'a tam olarak yerleşmesi, kamp falan kurması 1996'yı buluyor. tam da taliban'ın kabil'i ele geçirip, afganistan islam emirliği'ni ilan ettiği yıl. bunu da not düşelim.

    şimdi dostlar şunu da söyleyim. sovyetler çekilen kadar yani 1980-1988 arası dönemde bir sürü cihatçı örgüt kuruluyor afganistan'da. daha bak taliban ismi yok esnada. taliban adım adım ve biraz da evrimsel olarak gelişecek. kimler bu gruplar mesela. gülbeddin hikmetyar ismi tanıdık değil? dizinin dibinde oturan bir ismi hepimiz tanıyoruz. bu o dönem sovyetlere karşı savaşan hizbul islami diye bir grubun başında, pakistan istihbaratıyla yakın bağları var. onun dışında şii hazaralar var. iran'dan yardım alıyorlardı.ve daha bir sürü islamcı grup, yerel savaş ağalarının grupları falan derken ülke bu grupların da birbiriyle savaşına şahit oluyor.

    1989'da son sovyet askerinin de afganistan'dan ayrılması ile cihatçılar ile kabil'deki sosyalist hükümet başbaşa kalmıştır. kabil hükümetine muhammed necibullah başkanlık ediyor o tarihte. fakat necibullah, sscb çekilmesi sonrası da bir süre direniyor. fakat sovyetlerin çökmesi sonrası askeri ve ekonomik destekten mahrum kalınca, nisan 1992'de o da devriliyor. necibullah'ın devrilmesinden sonra ülke adeta cihatçı militan gruplar arası savaşın doruk noktasına çıktığı, zaten mevcut olmayan asayiş ve düzenin tamamen paramparça olduğu, ülkenin savaş ağaları ve uyuşturucu ticareti nedeniyle cehenneme döndüğü bir noktaya evriliyor. işte taliban'ın filizlendiği ortam tam olarak bu.

    önce bu taliban kimdir, ne iş yapar, kudreti nedir, nelere ulaşabilir ona bakalım. taliban, farsça öğrenciler demektir. arapça'da tullâb denir. bu isim örgüt militanlarının ağırlığının pakistan ve kandahar'da eğitim gören medrese öğrencilerinden oluşmasından dolayı gelmiştir. yapısı ve politik duruşu açısından devrimci bir harekettir dostlar. bir kere bu afganistan'daki abd öncülüğündeki koalisyonun en büyük hatası onu zayıf bağlarla bağlı grupların çatı örgütü olarak görmesiydi. ciddi hata. çünkü taliban'ın iyi bir liderliği var. sahadaki hatalarından ders çıkarıp, hatalarını gideren ve gittikçe güçlenen bir yapısı var. ülke çapında çok ciddi bir istihbarat ağı var. düşmanlarının zaaflarını, ideolojik ajitasyonu, yabancı işgalcilere karşı mücadele söylemini çok iyi kullanıyorlar. pakistan istihbaratı ile çok sıkı ilişkileri var. 1994'ten bu yana amaçları hiç değişmedi. kabil'i alıp bir islam devleti tesis etmek istiyorlar. ülkenin güney bölgelerinde çok güçlü durumdalar. ancak bu son çatışmalarda kuzey'den ilerleyip geldiler. bu da onların peştun olmayan kitleler üzerinde de meşruiyet tesis ettiklerini gösteriyor. yalnız ülkenin merkez kısmında bamyan'da şii hazaralar var. bamyan ele geçirildiğinde buradan yoğun hazara göçü meydana gelebilir. keşke sadece hazaralar gelse. bunlar gelişime son derece açıktır. kadınların sosyal yaşama katılımı, eğitim gibi görmesi gibi hususlarda diğer afgan milletlerine göre daha iyidir.

    şimdi peki taliban bunca örgütün arasından nasıl sıyrıldı? evvela taliban'nın ülkedeki diğer islami fraksiyonlara göre daha hiyerarşik ve merkezi bir örgüt yapısı var. ikincisi de ortaya çıktıkları dönemin koşullarını iyi kullanıp, yerel halk nezdinde bir miktar meşruiyet tesis etmeleri. güvenlik ve düzenin başat ihtiyaç olduğu bir dönemde, taliban bu açığı iyi kapatmış, hakim bulunduğu yerlerde, şeriat hukukunu tatbik ederek bir miktar istikrar tesis etmiştir. bir başka husus. afgan halkı taliban'ı tarafız ve hatta sempatik buluyor. bunun sebepleri var. mesela taliban bir kasabayı almadan önce buraya islam alimlerinden oluşan bir heyet gönderir önce. bunlar kasabaya hakim olan grubu, ya da görevlileri, kasabayı kan dökmeden taliban'a teslim etmeleri yönünde ikna etmeye çalışırlar. kabul edilmezse, bu defa ikinci bir heyet gönderilir ve o yerdeki silahların ve kasaba yönetiminin kendilerine kan dökülmeden teslim edilmesi gerektiğini söyleyip tekrar ikna yoluna giderler. eğer bu ikinci de kabul edilmezse bu defa kasabaya silahlarla girilir. ama genel olarak ikna metodunun işe yaradığını gördüm ben. bunun dışında taliban'ın aldığı dış destekler de var. pakistan ve suud bunlardan bazıları.

    1996 yılına gelindiğinde, yukarıda anlattığım şekilde güç ve toprak hakimiyeti kazanan taliban, başkent kabil'i ele geçirerek afganistan islam emirliği'nin kurulduğunu ilan etti. bu kuruluştan itibaren, taliban'ın ülkedeki hakimiyetini tanımayan eski yönetim odakları taliban'a karşı ortak bir çatı altında birleştiler. işte bu organizasyon kuzey ittifakı'dır. bizim raşid dostum da, özbek lideri olarak bu ittifakta 2001 sonrası yer almıştır. 2001'e kadar bu kuzey ittifakı ülkenin kuzey doğusundaki badaşan eyaletine sıkışmış bir vaziyetteydi. 2001 abd işgali sonrası daha rahatladılar. bu arada raşid dostum demişken, raşid dostum deyince aklıma hep rahmetli kaşif kozinoğlu gelir. kozinoğlu mit asya masası sorumlusu olarak görev yaptığı dönemde dostum ile yakın ilişki kurdu. bu raşit dostum çok zikzaklı bir adam. amerikalılar bu gibi tiplere warlord diyor. ben de savaş ağası diyorum. emrinde 50000'den fazla silahlı adam, tank ve helikopterler bulunan bir adam bu. abd'nin 11 eylül sonrası ülkeye müdahale etmesiyle de, abd özel kuvvetleri ile birlikte hareket etmeye başlıyor. karzai döneminde de savunma bakan yardımcısı oluyor. sıradan bir işçiyken, geldiği nokta çok acayip. her zaman söylerim. bir yere savaş girdi mi, herkes asker. yetenekli olanlar gerilla komutanı veya paralı asker olarak kariyerine devam ediyor.

    taliban afganistan islam emirliği'ni kurunca, ülkede kuzey ittifak'ının kontrolü dışındaki yerlerde şeriat hükümleri uygulanmaya başlandı. kadınlara burka zorunluluğu ve yanında erkek olmadan sokağa çıkma yasağı getirildi. kadınlara eğitim yasaklandı. vs. vs. bir sürü şeriat hükmü tatbik edildi işte. ezan okununca namaza gitmezsen, cezası vardı. ama işte mesela afyon üretimini de baya bitirdi. uyuşturucu kullanımına ağır cezalar getirildi. şimdi gelelim asıl meseleye. uyuşturucu meselesine giriyoruz. ondan sonra da yeni dönemde afganistan üzerinde büyük güçlerin hedefleri ve türkiye'nin ne ''yapmaması'' gerektiğini konuşacağız.

    arkdaşlar afganistan'da ekilen afyon'dan eroin imal edildiğini biliyorsunuz. afganistan'da en karlı tarım ürünü afyon olduğu için ekili alanların hemen hemen %75'inden fazlasında afyon ekilir. bu afyondan eroin üretilir. pakistan üzerinden, karaçi limanından batıya sevk edilir. tabii bu işin içinde afganistan'ın resmi hükümet görevlilerinden gümrük memurlarına, pakistan istihbarat görevlilerinden, polis müdürlerine, bakanlara uzanan bir silsile var. aksi taktirde o kadar uyuşturucuyu sınırdan elini kolunu sallayarak geçirme şansınız yok. taliban'ın bilinen gelirlerinin %20 ile %40'ı arasında bir oranı doğrudan uyuşturucu ticaretinden geliyor. ayrıca bu raşit ve diğer savaş ağalarının da bu işten ciddi geliri var. bir de en son, afganistan'da doğal ortamda bulunan bir bitkiden meth üretimi yapılabileceği anlaşıldığı için artık eroninin yanıda meth işi de revaçta.

    geçen gün taliban heyeti rusya'ya gitti. orada putin'in afganistan özel temsilcisi zamir kabulov'la görüştüler. uyuşturucu işini halledeceğiz dediler ruslara. kesinlikle sınır ihlali yapmayacaklarını, başka ülkeleri rahatsız etmeyeceklerini ve ışid'e karşı da savaşacaklarını beyan ettiler. tabii ki uyuşturucu işini bitimeyecekler ama uluslararası meşruiyet sağlamak adına şimdi bunu söylüyorlar. ruslar tatmin olmuş görünüyor. ruslar bir de taliban'ı hizbullah benzeri bir örgüt olarak görüyorlar, kaide ya da ışid gibi değil. rusların burada en önemli hedefi, orta asya politikası bağlamında, etki ve nüfuzunu kaybetmemek/sürdürmek, abd üslerini bölgeden uzaklaştırmak ve abd etkisinin bölgeye erişmesini engellemektir. biliyorsunuz, rusya'nın orta asya'da müttefik olduğu, askeri-ekonomik işbirliği anlaşması imzaladığı birçok eski sovyet ülkesi var. tacikistan, kırgızistan, kazakistan bunlardan bazıları. bunlar rusların orta asya'da önderlik ettiği iki organizasyona da üye: avrasya ekonomik birliği ve kollektif güvenlik anlaşması örgütü. bu noktada afganistan hem bu rus müttefiklerine tehdit oluşturmamalı hem de buradan abd ya da bir başka güç aracılığıyla kendisine bir tehdit uzanmamalı. putin başkanın islamcı terör hassasiyeti meşhurdur. bu noktada taliban'la anlaşma arayacaklarını düşünüyorum ben. çünkü taliban'ın halk desteği onu masada güçlü kılıyor. e rusya'yı eski kgb'liler yönetiyor. öyle donsuz donsuz masaya oturup da, ''yine mi devriye lan'' diye hayretlerden hayrete düşen, dünyaya gözünü yeni açmış hıyaroğlu hıyarlara benzemez. rus olsaydım kgb'ye girerdim ya kesin. the americans izleyenler ağlıyor şu an. kgb is everywhere

    gelelim çin'e. bir defa çin'in afganistan ile wakhan koridoru vasıtasıyla gelişmekte olan bir ticareti var. görsel çam fıstığı falan satın alıyorlar afganistan'dan. taliban'la da pragmatik bir ilişkileri var ta 90'lı yıllardan beri. arabuculuğa pek hevesliler. peki sadece çam fıstığı için mi bu heves? değil tabii ki. bu görselden de gördüğünüz üzere afganistan'ın çin'le ufak da olsa bir sınırı var. ve bu sınır doğu türkistan bölgesine temas ediyor. şimdi diyelim abd'de bir ulusal güvenlik danışmanısınız. çin de rakibiniz. ne yaparsınız? çin'in tarihsel, kültürel, etnik, sosyolojik ne kadar fay hattı varsa hepsini tararsınız. hatta taramaya da gerek yok. ortada bir tanesi nal gibi duruyor. uygur türkleri. hemen rapor yazarsınız. afganistan'da cihatçıları destekledik. şimdi de uygur islamcılarını destekleyebiliriz. ve abd hükümeti de türkistan islam partisi'ni terör örgütleri listesinden çıkarır. oldu bu bakın. senaryo değil yani. biliyorsunuz bu türkistan islam partisi, suriye idlib'te htş çatısı altında savaşıyor. baya suriyeli yerlileri yerinden yurdundan edip yerleşti adamlar idlib'e. çin'in çekincesi işte bu türkistan islam partisi'nin afgan çin sınırında yerleşip, doğu türkistan'da bulunan uygurları askeri olarak eğitmesi veya daha da radikalleşmelerine yol açması. bunun için taliban'la anlaşma kovalayacaklarını sanıyorum. taliban ne der bu işe emin değilim. yani bunlara peştun milliyetçisi falan deniyor ama, arap olan bin ladin'i vermemek için ülkeyi abd işgaline soktular.

    son olarak türkiye'ye gelelim. bizim hiçbir işimiz olmamalı burada. nato çekiliyorsa, biz de nato üyesiysek, biz de çekilmeliyiz. zaten taliban, ülkede kalan her yabancı gücü hedef olarak göreceğini net bir şekilde ifade etti. bu şekilde taliban ile anlaşamazsınız. hem afgan hükümetiyle hem taliban ile aynı anda anlaşabileceğini düşünüyor bunlar sanırım. büyük hata olur, yapmayın. sovyetlerin, abd'nin yenildiği yerde bizim yapacağımız bir şey yok.

    bizim sağa sola atacak tek kuruş paramız olmamalı. şu türkiye'nin imajını düşünebiliyor musunuz? bütün nato ülkelerinin kaçmak için yarıştığı bir ülkeyi terk etmemek için kırk tane takla atıyor. neden? abd biraz üzerimizdeki sopayı kaldırır belki diye. kaldırmayacak. senle işleri bitti çünkü. ılımlı islam projesi çöktü. uğraşıyorsun senden vazgeçmesinler diye. bu ülke uluslararası sermaye için ucuz iş gücü cenneti haline geldi. o da yetmiyor, ucuz türk iş gücü ordusuna, daha ucuz, güvencesiz suriyelisi, afgan'ı ekleniyor. halk mutsuz, perişan.

    bu ülkeyi bu hale siz getirdiniz. bu ülkeyi sıcak paraya muhtaç, hiçbir ciddi üretimi olmayan, ekonomisi bir fiske bile değil, bir tweet ile yıkılacak hale siz getirdiniz. üstüne yetmedi bir de abd'nin gazına gelip suriye'yi karıştırdınız, burnumuz hala boktan çıkmıyor. şimdi afganistan da artık sıvama bölümü. yav reis, iktidarının ömrü de az kaldı ama sana bir tavsiyem var. kur bir tane wagner, black water benzeri özel askeri şirket. gönder nereye istiyorsan. tsk'yı bu işlere bulaştırma. suriye'de ne işlere girildiği ortada. vatan, millet sakarya.. ama arkadan da illegal örgütlerle petrol, zeytin yağı ticareti. libya'da mavi vatan şu bu, ama arkadan yandaşa avm ve havaalanı ihalesi. bu millet fakirlikten kırılıyor. bu millet çöpten yiyecek toplar hale geldi. bu memleketi bu hale siz getirdiniz.

    söyleyeceklerim bu kadar dostlar. sanırım zaten fazlasıyla uzattık. allah'a emanet olun.
  • ben de kendi bildiğim kadarını anlatayım.

    işim gereği pakistan'a hem mal satıyorum hem de mal alıyorum. paki arkadaşlara durumu sordum? cevapları entresan. öncelikle konuştuğum kişilerin pakilerin daha eğitimli ve dünyaya açık kısmı olduğunu belirteyim, belki daha alt sınıflar için durum farklı olabilir;

    - konuştuklarımın tamamında genel bir endişe hakim. kiminde az kiminde çok. afganlar, pakiler için bile çok radikal kalıyor ki pakilerin genelinin hayatın her alanında islamın kurallarına çok yakın bir duruş sergilediğini biraz muhatap olan herkes anlar.

    - çin'in etkisinin görünenden daha çok anladım. özellikle son 20 yıldır çin devleti ve firmaları pakistan'a ciddi yatırım yapıyormuş. neredeyse varolan tüm sanayi çin'in know-how'u ve parasıyla kurulmuş. görünürde amerika ile ters düşmemeye çalışıyormuş yönetim ama çin parası olmadan artık pakistan asla yaşayamaz diyor çoğu. o nedenle genelinde çin'e karşı bir hoş görü var. afganistan'da da aynısı olacak diyorlar. çin elindeki müthiş üretim fazlası ve nakiti kendine pazar yaratmak için kullanacak. böylece iran'la birlikte hem pakistan hem afganistan çin'in uydusu haline gelecek. iran'ı özellikle yazdım, çünkü bana göre batı bloğu iran'ı dışlamakla büyük hata yapıyor, öyle bir potansiyeli rusya ve çin'in kucağına itiyor. ayrıca değerlendirmek lazım.

    - 2-3 tanesinden pakistan'daki evi satıp dubai'ye, türkiye'ye yerleşeceğim gibi cümleler duydum. hatta biri bana avcılar'da ev sordu, sülalesinden bir kaç aile istanbul/avcılar'da yaşıyormuş. 1-2 hafta ciddi ilgilendi, sonra vazgeçti. bi 6 ay bekleyeceğim dedi.

    - afganların bizde yarattığı benzer bir iş problemi onlarda da varmış. inşaat, garsonluk gibi bütün alt sınıf işlerini afganlara yaptırıyorlarmış, o sebeple fakirler arasında da ufak ufak homurdanma başlamış. mültecilik her yerde çile işte.

    bana gelen genel bilgiler böyle. türkiye'nin bile bile böyle bir kumarı oynamasını hala aklım almıyor. açıkçası ülkenin geleceği hakkında çok endişeliyim. inşallah olabilecek en az hasarla atlatırız bu süreci.
  • kırbaç cezası geri getirilmiş. her siyasi islamcı liderin hayalini kurduğu yönetim şekliyle yönetilen ülke. radikal islam ile halkı uyut. cukkaya kon. trump shithole country diyerek az demiş.
hesabın var mı? giriş yap