• yaşam zorlaşınca, çıkmaz sokaklarda soluksuz kalınca, göz görmeyince, gönül hissetmeyince, bünyeyi rahatlatmak ve ferahlatmak için yapılan eylemlerden biri. hatta toprak ana ile birebir teması içerdiğinden bireyselin üzerinde, toplumsal ve ekolojik bir hamle. her ne kadar son zamanlarda kavramın içi boşaltılıp daha hafifletilmiş olsa da kaçınılmaz olanı engellemek için tek çare. (bkz: erozyon)

    nasıl yapılır, nerelerden izinler alınır, bildiğimiz kadarıyla yazalım.

    1- eğer ki bilfiil ağaç dikmeye vaktiniz yoksa, toz toprak bozuyorsa, ya da herhangi bir nedenden olayı "ben bulaşmayayım ama ağaçlar büyüsün" diyorsanız, tema ve çekül sizin için dikiyorlar efenim. bir banka havalesi ile kayıt yaptırıyorsunuz, ilk ağaç dikim organizasyonunda size sertifika gönderiyorlar.

    2- yok "kendi ağacımı kendim dikmek isterim" diyorsanız, 10cm'lik çamlara, yarım metrelik çınarlara bitiyorsanız, o zaman değişik seçenekleriniz var. ilki, gene tema ve çekül'ün her sene düzenlediği ağaç dikim organizasyonları. her sene seçilen yere otobüsle gidiliyor. 30 yaş üzeri grup bunu tercih ediyor gözlemlediğim kadarıyla.

    3- 30 yaş altı grup için (ki bir yaş sınırlaması da yok hani, öyle bir gelenek olmuş diye söylüyorum) yurtiçi /yurtdışı uluslararası gönüllü gençlik kampları bulunmakta. her türlü sosyal sorumluluk projesinin hayata geçirildiği bu kampların bazıları da ağaç dikim kampları. daha fazla bilgi için buyrun buradan bakınız: gençtur

    4- yok ikisi de beni açmadı, başka seçenek yok mu'cular için cevap: "nasıl olmaz?" efenim, ilçenizin belediyesinin kapısını tıklatabilirsiniz. misal bir hatıra ormanı yaptırmak istiyorsunuz. belediyeye başvuruyorsunuz, o da size çorak bir arazi tahsis ediyor. fidanları fidanlıklardan alabildiğiniz gibi orman bölge müdürlüklerinden de alabilirsiniz. fidanları, suları ve üçbeş çapayı alıp biniyorsunuz minibüse.

    5- hayır, ben balkonumda yetiştireceğim derseniz, o da mümkün. alın 0 yaşında bir fidan, büyütün de büyütün. boyu 1 mt'ye yaklaştığında (yarım metre de olur) atın arabaya yolda gördüğünüz bir yerde durun dikin. kimse size neden diktiniz demez. sadece daha önce ağaçlandırılmış bir yere ya da yol kenarına dikiyorsanız, ağacın güneşsizlikten zayıflama (1.seçenek) ya da tozdan ölme ihtimali (2.) var. hani daha aklı selim bir yere dikmek faydalı olacaktır.

    6- güneşli bir günde yürüyüşe çıktığınızda orman bölge müdürlüklerindeki orman mühendisi abilere bir çay içmeye de uğrayabilirsiniz. evet, aynen, "ben geldim" şeklinde. orman mühendisi abiler, ağaçlara çocukları gibi baktıkları için (based on a true story) hem sizin ağaç dikme isteğinize cevap verecekler, hem de ağaçlar hakkında bilgilendireceklerdir. artı, yanlarından ayrıldığınızda yüzünüzde bir gülümseme olacaktır.

    ayrıca şöyle başlıklar da var:

    (bkz: ekşi sözlük hatıra ormanı)
    (bkz: burgazada eksi sozluk ormani)

    (bkz: şimdi değilse ne zaman)
  • kendimi bildim bileli yaptigim eylem. cocuklugum agaclarin doganin icinde gecti. bu yuzden bir fidanin nasil serpilip buyudugunu iyi bilirim. ilkokuldayken arkadaslarimla yedigimiz seftalinin cekirdeklerini ekmistik, bir sene sonra fidan olup yesermeye basladi. tuttuguna inanamamistik. yillar yillar sonra ilk meyvesini verdiginde yasadigimiz hazzi unutamiyorum. 19 yasindayken sevgililer gununde gul alan sevgilileri protesto etmis, cam fidanimi dikmistim. o fidan buyudu benimle beraber, simdi boyu epeyce beni asti ama hala fidan hala cocuk. agac agmaktan gelir; boy atmak demektir. bir agac ne kadar buyurse karanlik bir o kadar azalir. gunumuzde maalesef onlemeyen agac dusmanliginin bu yuzden oldugunu dusunuyorum. aydinlik gunler icin bir fidana can verirsek hep beraber harika olmaz mi?
  • mümkün olan her özel günde sevdiklerimize hediye almak yerine tema'ya bağış yaparak gerçekleştirebileceğimiz eylem.

    ne hediye alacağım... gidecek hediye kartıyla değiştirecek. olmadı kırılacak, olmadı bozulacak, hiç olmadı eskiyecek hevesi kaçacak... en azından böyle yapınca dünya biraz daha iyi bir yer oluyor.

    son 7-8 senedir her türlü özel günde sevdiklerim adına en az 10 fidan dikiyorum.
  • çocukken anasını ağlattığım eylem; ama ne oldu? fıs! o diktiğimiz bütün çamlar yıllarca büyüdü büyüdü, ki bir kaçı hala duruyor, sonra belediye geldi bizim ağaç diktiğimiz yeri kiraya verdi. adam ağaçları söktü/kesti (inşallah en azından söküp başka yere dikmiştir) yaptı oraya ağaç ev mi bungalov mu ne ondan sonra buralar çok doğal yerler. lan oğlum o bungalovu mu diktim ben yıllar önce oraya? nerede ulan benim diktiğim çam ağaçları?

    inşallah bir yerinize girer o ağaçlar!
  • bu olaya bir hobi gibi bakılırsa çok eğlencelidir. güzel bir ağaç fidanı gördüm mü alır dikerim bi tanıdığın bahçesine. ve arabamın arkasında meyve çekirdekleri
    ve mini bir kürek bulundururum. şehirlerarası yollarda güzel bir manzara gördüm mü dururum. ya da kırda piknikte boş bulduğum yere hemen ekleştiririm toprağa. belki içlerinde koca ağaç olmuş olanları bile vardır.
    bu işi türk insanında hobi haline gelse ülkemize bereket ve mutluluk gelir.
  • yaşam(ay)a dair yapılacak en güzel işlerden birisi.

    nazım hikmet' in;
    ..."yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
    hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
    ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
    yaşamak yani ağır bastığından" da dediği gibi...
  • en güzel örneğini brezilyalı bir fotoğrafçı ve eşi gerçekleştirmiştir.
    20 yılda 2 milyon ağaç dikip bozkırın ortasında vaha yaratmışlar.
    karşılarında diz çöküp ellerinden öpüyorum.
    1
    2
    3
    kaynak

    bir benzeri de ülkemizde kars selim istasyonu'nda gerçekleşmiş.
    tcdd'nin çabaları ve istasyon müdürünün katkılarıyla 70'lı yılların başında istasyon çevresine 14,000 çam ağacı dikilmiş.
    1
    kaynak
  • incelik katar. bir ağaç diken, bin yıl sonrasını görür. bizden yüz, ikiyüz yıl sonra yaşayacak olanlar, kendileri için yollar açtıklarımız; mutluluklarına sebep olabilecek miyiz?

    "mihail lvoviç* her yıl yeni fidanlar diker. eski ormanlar yok edilmesin diye de çaba gösteriyor. ormanların dünyayı güzelleştirdiğini, insana güzelliği kavramayı öğrettiğini, içimizi yüce duygularla doldurduğunu söylüyor. ormanlar sert iklimleri yumuşatır. iklimi yumuşak olan ülkelerde, doğayla savaşta daha az güç harcanır. böyle yerlerde insanlar daha yumuşak huylu ve sevecen olurlar. daha güzel ve duyarlıdırlar. konuşmaları zarif, hareketleri sevimli ve uyumludur. böyle ülkelerde bilim ve sanat gelişip çiçek açar: felsefeleri iç karartıcı değildir, kadınlara davranışları zarif bir soyluluk taşır."

    sonya

    ivan pavloviç çehov - vanya dayı
  • dünya çok güçlü bir gezegen, ademoğullarının tüm yağmalamalarına rağmen hala löngür löngür dönmekte. ağaç dikmek bir tür akupunktur bu yaşlı mavi küreye. milyon yıl tepindik durduk üzerinde, bir tek iğneyle akapunktur mu olurmuş canım demeyin, her fırsatta bir ağaç dikin.
  • insanı başka biri haline getiriyor.

    daha önceden oturduğum semtte kedimi veteriner hekime götürürken çöp konteynerinin yanına öylece bırakılmış bir buçuk metre boylarında bir ağaç fidanı görmüştüm. kökleri ve kendisi topraktan henüz söküldüğünü belli ediyor. durup baktım ve çöpe neden atıldığını anlamaya çalıştım. o sıra da çöp konteynerine en yakın apartmanın bahçesinde bahçeyle uğraşmakta olan bir kadın var. kadına bu fidanı kimin attığını sordum. kaç yıllık konu, ne dediğimi tam hatırlamıyorum. kadın da "ben attım, benimdi." diye "sana ne?" dercesine belirgin ve kavgacı bir tavırla cevap verdi. bahçesini düzenliyormuş hanımefendi(?) o zaman o kadına fena çıkıştım. fidanı oradan aldım ve bir elimde kedimin çantası, diğer elimde ağaç fidanı kliniğe gittim.

    ağacın kökleri taptaze, köklerde tutunmuş topraklar var ve ekilirse tutacağını düşünüyorum. tutmazsa da onu öylece çöpte bırakmamış ve bir şans vermiş olacaktım. kedimin aşılarını yaptırdıktan sonra aceleyle eve dönüp önce kediyi eve bıraktım. sonra apartmanımızın alt katında olan çiçekçiye girdim. ağacı nasıl dikeceğimi, tutup tutmayacağını, ismini sordum. kauçuk(yoksa kavuncuk mu demişti? değerli bir ağaçmış) ağacıymış. adam mevsimin ağaç dikimine pek de uygun olmadığını söyledi ve umutsuz bir şekilde: "siz yine de dikin. belki tutar." dedi. olsun, bu fidanı toprağa kavuşturayım da belki de tutar. inanıyorum ya, tutacaktır. gerekirse büyük bir saksı alır, saksıya diker, saksıyı da balkonda tutar, balkona da ağacı koruyacak bir siper yapardım. mevsim sonbaharın başı gibiydi. ağaç, fidan ve bu fidanı diktiğimde, önünde atlatması gereken koca bir sonbahar ve kış mevsimi olacak.

    tabi o zamanlar, sonbahar ve kış mevsimleri daha sert geçiyordu. galiba, o zamanın tarihinden bir sene önce taksim'de mahsur kaldığım, hiçbir aracın, belediye otobüslerinin bile geçmediği bir kış yaşamıştık. kardan trafik çok aksamış ve yollar kapanmıştı. ben artık eve yürüyerek gitmeye niyetlenmiş haldeydim. en son, tek bir aracın bile geçmediği meydanda, benzer güzergahlarda oturan bir grup insanın, bir taksiyi dolmuşa çevirdiklerini görmüştüm ve aralarına katılıp eve o şekilde dönebilmiştim. o karda neredeyse dört saat ulaşım beklediğimi hatırlıyorum. yaklaşık üç-dört senedir yaşadığımız kışlar, o kışların yanında ılık geçen bir sonbahar gibi. şu an evde kombi açık değil ve pencere açık olarak oturabiliyorum.

    neyse, bu kısa konu sapmasından sonra. evin karşısında semtin en büyük parkı var. içinde koşu parkuru, gezinti, dinlenme alanları; restoran/kafe ve hatta üç tane iri, sevimli tavşanı ile birlikte. bu tavşanlar parkta yaşar, ara ara çıkıp dolaşır, insanlar yakınlarından geçince de çalıların arasına kaçarlardı. o kafeye yakın bir yeri gözüme kestirdim. parkın eski, düzenlenmemiş halinden kalma büyük bir ağacı da yaklaşan kış mevsiminde fidana destek ve belki siper olması için seçtim. park ağaç bakımından pek de zengin değildi, yeni düzenlenmiş sayılırdı. ağaçsız, açıklık alanlar fazlaydı. kafeden de izin aldım. sağ olsunlar, büyük bir kürek ile keser verdiler bana; yine kafeden bir adam, toprağı kazmada yardım etti. kış mevsimini düşünerek derince kazdık. fidanı diktim, toprağı çukura geri döktüm ve köke destek olması, sert bir rüzgarın ağacı savurmaması için toprağı sıkıca epey bir süre bastırdım. can suyunu verdim ve önümüzün kış olduğu, dikkatli olması ve sıkı tutunması gerektiği konusunda onunla konuştum. "büyük ağaca baka baka büyü." dedim bir de. * *

    birkaç gün daha özel olarak su vermeye gittim; kış mevsimi çok rüzgarlı geçmesin diye dileklerde bulunuyorum. ev de parkı görüyor, sabah uyanır uyanmaz ona bakıyorum. yerinde ve mutlu, toprağı tutmuş görünüyor. dışarıda şiddetli rüzgar sesi duysam ayağa fırlayıp balkona çıkıp görebildiğim kadarıyla durumunu kontrol ediyorum. ara ara parka gidip nasıl olduğuna bakıyordum, yanında oturup onunla konuşuyordum. kışı atlatmıştı ve boy atmıştı, ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. yakın zamanda o civarda bir işim vardı, yine baktım. çok büyümüş, güçlü ve harika bir ağaç olmuş.

    ben daha o gün değişmiştim. o semtteki evde ikinci katta oturuyorduk. şimdi bu evde giriş katta oturduğum ve apartman bahçesi bana ait olduğu için, bir süredir fidanlar almaya başladım. fidanın büyüklüğüne göre büyük boy saksılarda tutuyorum onları. yılbaşı için biri daha gelecek ve bu ilkbaharda hepsini dikeceğim çok güvenli bir yer var. diktiğimiz bir ağaç bizim ağacımız oluyor. özellikle güvenilir yerlerden aldığımız veya güvenilir yerlere getirttiğimiz ağaç fidanlarını dikmek, onları özgürlüğüne kavuşturmak gibi. köklerini özgürce uzatıp güneşi ve rüzgarı kucaklayacağı güzel, derin, verimli topraklar.
hesabın var mı? giriş yap